Şavşat Duvar Gazetesi Ekonomi

Suskunuz

Fevzi Torun

Ekonomik krize artık hiç kimsenin dayanacak gücü kalmamıştır.Bugün halkımız savaş durumundaki şartlardan daha kötü durumdadır. Artık deniz bitti, tutunacak dalımız kalmadı. Bütün dinamik sektörler yerle bir oldu. Bu ortamda ileriye dönük ufacık bir ışık dahi gözükmüyor.

SUSKUNUZ, AĞZIMIZDAN LOKMAMIZ ALINIYOR HİÇ BİR ŞEY YAPAMIYORUZ.

ÜLKE EKONOMİSİNİN ADIM ADIM ÇÖKÜŞÜNÜN KRONOLOJİSİ EKONOMİNİN DURUMU

İkinci dünya savaşı bitiminde yaşadığımız yüzde 15’lik küçülmeden sonra ilk defa buna yakın bir küçülmeyle karşı karşıyayız. Bu küçülme 1945’den sonra yaşanan en büyük krizi getirmiştir. Üretim geriledikçe geriledi, işsizlik arttıkça arttı. Ekonomik krize artık hiç kimsenin dayanacak gücü kalmamıştır.Bugün halkımız savaş durumundaki şartlardan daha kötü durumdadır. Artık deniz bitti, tutunacak dalımız kalmadı. Bütün dinamik sektörler yerle bir oldu. Bu ortamda ileriye dönük ufacık bir ışık dahi gözükmüyor.

Aslında Türk ekonomisi kendi kurumlarını oluşturarak birçok ülkeye ihracat yapar bir konuma gelmişti. Fakat partiler arası rekabet, siyasilerin popülizme yönelmeleri ve anti-reformist tutumlar dolayısıyla Türk ekonomisi yüzde 8 küçülerek bu hale gelmiştir. 

Ocak-Ağustos 2001 döneminde 24.2 katrilyon liralık vergi gelirlerine karşı 25.1 katrilyon lira borçlarımızın faizine ödenmiştir. Ekonomiyi küçülterek borca sarılıp, borca borç katarak ana paradan çok faiz ödeyerek şimdiye kadar nereye vardık ?.

Türkiye emperyalizm için önemli bir pazar ve yatırım alanı haline geldi. İMF’nin dayattığı ekonomik program, bizim sosyal dengelerimizi alt-üst etti. Bu program, İMF’nin sadece kendi alacaklarını garanti altına almaya yöneliktir. Bütün bu oyunlar geri kalmış veya gelişmekte olan ülkelere emperyalizmin tezgahladığı oyunlardır. Bundan dolayı uluslararası para fonlarının programlarından ve dayatmalarından vazgeçerek kendi iç dinamizmize ve sosyal yapımıza göre ekonomik programlar yapmamız gerekmektedir. 

Afrika kıtasındaki Sudan 4 yılda enflasyonu yüzde 160’lardan yüzde 5’e indirdi. Dinar dolara karşı direnç göstererek 4 yılda değer kaybetmedi. Oysa ülkemizde enflasyonun düşmesi için hükümetlerin hiçbir ciddi çalışmaları olmamıştır. Bundan dolayı kimse enflasyonun düşeceğine inanmamaktadır.

ÜRETİCİLERİN DURUMU

Üretici hükümetin yanlış ekonomi programıyla yok olma durumunda.Türk çiftçisinin yoksulluk ve çaresizlik içinde olduğunu, bu kesimden birinci derece sorumlu bakanı itiraf ediyor. Bin bir emekle ürettiği mahsulü para etmiyor. Örneğin ; Üretici Karadeniz Bölgesinde ürettiği yaş çayın kilosunu 244 bin liradan satarken, bir bardak çayı 200-250 bin liradan içmektedir. Bugünkü piyasada soğan halen üç yıl önceki fiyattan satılmaktadır. 

İlaç, gübre, mazot ve tohumluk fiyatları geçen yıla göre yüzde 300 artış gösterdiğinden, bu şartlar altında üretim yapılması hemen hemen imkansız hale gelmiştir. Çoğu icralık olan çiftçiler, borçlarını ve bağ-kur primlerini ödeyemez duruma düşürüldüğü için tarlaları ve traktörleri de ya ipotek edilmiş yada haczedilmiştir. 

TMO.’nın yanlış fiyat politikası buğdayı cazip bir yatırım aracı yapması nedeniyle kasap, manav gibi bu işle hiçbir ilgisi olmayan birçok kesim buğday stoku yaptı. Spekülatörler Anadolu’dan topladığı binlerce ton ürünü ‘ihracat yapma bahanesiyle” stoklama yaptılar. Bu stokların piyasaya verilmemesinden dolayı son günlerde buğday sıkıntısı yaşanmaya başlamıştır. Böylece fırsatçılar yüzünden buğday, un ve ekmek fiyatları katlanarak zamlandı.Buğday fiyatları yükseldikten sonra yeniden iç piyasaya sürülmeye başlandı. 

Sanayileşme adına tarım ihmal edildi. Birinci sınıf topraklar üzerine gökdelenler, fabrikalar, villalar ve kooperatif evleri inşa edildi. Sözde tarım ülkesi olan Türkiye, her biri birer sanayi ülkesi olan Hollanda, Fransa ve Almanya’dan sığır vetohumluk ithal ediyor. 

Bu kadar toprakları verimli olan bir ülkede altın değerindeki toprakların üstünde insanlar sefalet içinde yaşıyor.

HAYVANCILIK SEKTÖRÜNÜN DURUMU

24 Ocak 1980 kararlarıyla ithalatın cazip hale getirilmesi ve halka ucuz et yedirme vaadıyla yola çıkıldı. Bundan dolayı ithalat çığ gibi arttı. Dünyanın birçok ülkesindeki hastalıklı ve kalitesiz et, süt ve peynirler çok ucuz fiyatlarla ülkemize girdi. Ayrıca birkaç sene içinde Ülkemize yaklaşık 7 milyar dolarlık kaçak et sokulduğu tespit edildi. Böylece Türkiye’de hayvancılık sektörü çökmeye başlayarak dibe vurmuş ve bir daha toparlanma imkanı bulunamamıştır. Günü kurtarmaya yönelik olarak uygulanan bu popülist politikaların sonucunu hala çok pahalı ödemekteyiz. 

Geçmişte Güneydoğu Anadolu’dan Arap Ülkelerine canlı hayvan ihraç ediliyordu. Arabistan’da kesilen kurbanların tamamı Türkiye’den gitmesine rağmen bugün bu pazarı Avrupa ülkelerine kaptırdık. Türkiye’nin hayvan varlığı 1980 yılına kadar büyüme göstermesine karşın, bu tarihten sonra sürekli düşüşe çeçti. 

ESNAFIN DURUMU

Bugün esnaf bitkisel hayata girmek üzere, her gün onlarca esnaf kepenk kapatıyor. Alış-veriş çarkları dönmüyor durmak üzere. 

Geçmiş yıllarda kredi almak için yarışan esnaf, bugünkü faizlerin yüzde 90’larda işlem görmesi sebebiyle kredi almaya cesaret edememektedir.

ÇALIŞANLARIN DURUMU

Avrupa’nın en ucuz ve en az örgütlü işçisi de yine Türkiye’de bulunmaktadır. Bundan dolayı çalışanların ekmeği ve emeği birileri tarafından sürekli çalınıyor. Böylece emekçi kesimlerin yoksulluğu gittikçe derinleşiyor.

EĞİTİMİN SEKTÖRÜNÜN DURUMU

Son yıllarda eğitimin kalitesi ciddi ölçülerde düşme eğilimi göstermiştir. Üretmeyen, nereden geldiğine bakmadan tüketen, geleceği ve geçmişi sorgulamayan bir eğitim sistemi uygulanarak bu kafada gençlik yetiştirilmektedir. 

Eğitim ticari bir meta haline dönüştürülerek paralı eğitimi özendirmek için bilinçli olarak parasız eğitimin kalitesi düşürülmüştür. Zaten de ekonomik sıkıntı içinde olan yoksul halk kesiminin çocukları özel okul maliyetlerini karşılayacak gücü olmadığından dolayı üniversiteye girmesi de olanaksız hale geldi. 

Bugün Şanlıurfa’nın Viranşehir ilçesindeki devlet okulunda bir sınıfta 170, bir sırada 4-6 öğrenci eğitim yapıyor. İşte Türkiye’nin bugünkü eğitim profili bu. 

HIRSIZLARIN, YÜZSÜZLERİN, ÜLKEYİ SOYANLARIN DURUMU

Türkiye ‘Dünya yolsuzluk ve rüşvet liginde 4.sırada yer almaktadır.” 

Naylon fatura kullanan, bankaları ve devlet kasalarını yağmalayanlar tek tek aklanıyor. Yapanın yanına kar kaldığı bir dönemden geçiyoruz. 

Ekonomik ve siyasi kriz nedeniyle spekülatörlerin önemli bölümü tasarruflarını dövize çevirerek köşelerine çekildi. Dolarlarını teminat olarak gösterip, bankalardan kredi alarak ticaret yapıyorlar. 

Daha dün Aziz Nesin, Fakir Baykurt, Ruhi Su ve Yaşar Kemal gibi birçok aydına sadece düşüncelerinden dolayı yurtdışına çıkmak için pasaport verilmezken, bugün devleti dolandıran vergi yüzsüzleri, hırsızlar, çeteciler, uyuşturucu kaçakçıları ve tarikat liderleri ellerini kollarını sallayarak istedikleri ülkelere rahat bir şekilde gitmektedirler. 

Bazı bakanlık yöneticileri yandaşlarına ya hediye gibi, yada rüşvet karşılığı ihaleler veriyorlar. Buna rağmen bütün bakanlarımız yolsuzluktan şikayetçi. Çalışma bakanı "bizim sosyal güvenlik kuruluşlarında bir trilyonluk yolsuzluk yapılmış” diyor. Sağlık bakanı medyaya ‘ neden bizim bakanlıktaki yolsuzlukları yazmıyorsunuz diye sitem ediyor.

Olacak şey değil, bunlar hayret verici ve insanı dehşete düşüren itiraf ve beyanlardır. Acaba bu bakanlar kimi kime şikayet ediyorlar ?. Burada ister istemez insanın aklına şu soru geliyor : Yoksa bu ülkeyi perde arkasından başka birileri mi yönetiyor da bu bakanlar kukla mı ?.

TÜRK MEDYASININ DURUMU

Ülkemizdeki medya kanallarının birçoğu sermaye egemenliğinde bulunduğu için emekçi halkın sesini ve feryatlarını duyurabilecek bütün kanallar tıkanmış durumdadır. Medya gücünü elinde tutanlar istemediği kurumu, kuruluşu ve siyasi partiyi linç edip yok edebiliyorlar. 

Medya patronları son günlerde birbirlerine girdiler, kara para aklamışlar, devleti dolandırmışlar, ihale yolsuzluğu yapmışlar, sahte fatura düzenlemişler v.s. gibi birçok kirli işlerini kendi içindeki çıkar çatışmaları dolayısıyla bir bir ortaya döküyorlar. Doğan grubunun Uzan grubuna ‘tecavüzcü, çeteci ve dolandırıcı” demesi, Uzan grubunun da Aydın Doğan için "üç kağıtçı, papyonlu eşkıya, hırsız” tabirlerini kullanması olayların gerisinde büyük bir çıkar savaşı yattığını gösteriyor.

ABD’NİN BAŞLATTIĞI SAVAŞTA TÜRKİYE NASIL BİR YOL İZLEMELİ 

(20/09/2001)

ABD’nin başlattığı ve birçok kıtayı etkileyeceği savaştan sonra dünyada yeni dengeler kurulacağı ve hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını düşünerek, Türkiye’nin kendi rolünü kendisinin belirlemesi gerekmektedir. Şayet Kore ve Körfez savaşı sırasında izlenen dış politikanın bir benzeri başlamış olan sıcak savaşta da uygulanırsa Türk ekonomisi savaştan büyük zarar görür. 

Günümüzde her kesim yarın, başımıza hangi ekonomik felaket geleceğinin endişesini ve tedirginliğini yaşamaktadır. ABD-Afganistan savaşı artık insanları pek fazla ilgilendirmiyor, sadece bu savaşın başlamasıyla döviz endekslerinde anormal bir artış olabileceğinin endişesini taşıyor. 

Nasıl ki Afganistan’ı işgale kalkışan Sovyetler’e karşı Amerika Taliban gibi gerici örgütleri destekleyerek bu örgütün daha da gelişmesini ve bölgede genişlemesini sağlamanın acısını Amerikan halkı ikiz kulelere yapılan saldırılarla çektiyse, buna benzer tehlikeli oyunlar da Türkiye’de oynanmaktadır. Adında hala sol sözcüğü olan bir partinin genel başkanı Fetullah Gülen gibi tarikatları faydalı tarikat olarak tanımlamaktadır.

Güneydoğudaki savaş sırasında PKK’ya karşı adeta cihat çağrısı yapan ve islami duygulara hitap eden bildiriler bölge halkına devlet helikopteriyle dağıtılmıştır. Geçmişte yine Afganistan’da olduğu gibi ülkemizde de bazı siyasilerce siyasi rant uğruna her köye bir kuran kursu açılması projelerini yaparken, bugünkü siyasilerde ılımlı islam postuna büründüklerinden şeriatçı ve ırkçı akımlar güçlendirilmektedir. Böylece adım adım Taliban örgütlerine benzer örgütlerin doğmasına ortam hazırlanmaktadır.

(Not : Bu yazı Amerika’nın Afganistan’a saldırı hazırlığında iken yazılmıştır.)

VARILAN SONUÇ

Bugün ekonomik, siyasi ve sosyal hastalıkların en ağırını yaşamaktayız. Vurguncuların dışındaki bütün insanların artık takadı ve gücü kalmadı, umutlar tükendi. Şok krizlerin nereye kadar devam edeceği belirsiz. Türkiye yıllardan beri kaynaklarını çok kötü kullanmıştır. Beceriksiz siyasi ve bürokratların yönettiklerini sandıkları Türkiye’yi getirdikleri nokta işte budur. Bu düzen onurlu insanı eziyor, hırsızların ise itibarından geçilmiyor. İlk yapılacak seçimlerde bunların hesabı mutlaka sorulacaktır. Çünkü devralındığından daha geri bir ülke bırakmaya hiç kimsenin hakkı yoktur. 

Suskunuz hiçbir şey yapamıyoruz. Düşünüyorum da acaba bu dünya yüzünde yıllarca sefalet içinde sürünen, her şeye teslim olan, ağzından lokması alınmasına bile ses çıkarmayan teslimiyetçi bir millet var mıdır ?. 

Bu çıkmazdan nasıl kurtulacağımızı, nasıl ayakta duracağımızın hesabını vakit geçirmeden hep birlikte yapmamız lazım. 

Lütfen! bugün ben bu ülkenin geleceği için ne yaptım diye kendimizi sorgulayalım.

Bu İçerik 575 Kez Görüntülendi

Ekonomi Üye Listesi