Şavşat Duvar Gazetesi Kültür ve Sanat

Hekiyalar Diyarı : Şavşat

Orkun Büyük

Uzun bir kış gecesi... Dışarıda kar... Tipi... İçeride ise sıcak mı sıcak ve bir o kadar da güzel mi güzel bir oda. Odanın her iki yanında seki. Sekinin üzerine serilmiş rengarenk, el emeği göz nuru kilimler. Ve içlerine puçeç doldurulmuş, kilim kılıflı yastıklar. Sekilerin tam ortasında ocak. Ocakta çatırdayan ardıç odunu. Ardıç odununun odaya yaydığı o eşsiz koku. Ocağın hemen üstünde darabaya asılmış olan beş numara bir gaz lambası.

Bu güzellikler arasında, ocağın hemen önünde, ortaya konulmuş yuvarlak, büyükçe bir çam sofrası. Sofranın üstüne konulmuş bir sini. Ve sininin içinde köye özgü yiyecekler. Ceviz ve ona eşlik etmek için konulmuş olan dut pestili, elma kakı, furunç, pilekide pişirilmiş beyaz patates, hedik...

Bir yandan bu yiyecekleri yerken bir yandan da hekiyalar anlatılırdı. Saniye babaannem, Çiçek Teyze, Hidayet Nine, Nuri Emmi ve daha niceleri... verirlerdi hekatı. Kimi öksüz çocuklardan kimi zavallı çabanlardan kimi de padişahlardan başlarlardı hekiyaya. Onlar anlatmaya doyamazlardı biz çocuklar da dinlemeye doyamazdık bir türlü. Bu sırada uyuklayan nineler, dedeler... Nakış işleyen ablalarımız, halalarımız... Yün eğiren , çorap ören babaannelerimiz, annelerimiz... İşte biz bu ortamlarda büyüdük. Bu ortamlarda kişilik kazandık. Biz bu kilim dekorlu, hekiyalı ortamlarda özümüzü kazandık. Hekiyalarda hayali dünyalar kurduk. Oralara gittik geldik. Bazen kahramanlık yaşadık bazen de çalının dibini dolaştık. Yeri geldi güldük yeri geldi ağladık. Bazen de Sarı Kızı görmek için çeşme başında saatlerce bekledik. Keloğlan'la düşündük, Şurdıl'la zekice davranmayı öğrendik... Biz bu ortamlarda kimlik bulduk.

Bu İçerik 9923 Kez Görüntülendi

Kültür ve Sanat Üye Listesi