Şavşat Duvar Gazetesi Kültür ve Sanat

Sevgi Özlemi

Metin Gümüş

Geçmişte yöremizin tuhaf adetlerinden biriside, genç ana-baba ların büyüklerin yanında kendi çocuklaraını sevip okşamalarının tuhaf karşılanması idi. Altı çocuk sahibi olan benim babam, bu gelenekten öylesine etkilenmiş ya da öylesine abartmış ki; benden sonraki dört numara olan kız kardeşim de dahil olmak üzere hiçbir çocuğunu (büyüklerinin etrafta olmadığı mekanlar da bile ne olur, ne olmaz belki bir gören, duyan olur kaygısı ile) ne kucağına almış, ne başını okşamış, nede kulağımıza da olsa bir sevgi sözcüğü fısıldamış. Bizden sonraki dört ve beş numaralı kardeşlerimi herkesin yanında kucağına da alıyordu, sevip okşuyordu da.

On ya da onbir yaşlarındaydım. Yazın Temmuz sonları veya Ağustos başlarıydı. Tarla, çayır biçilmiş ot-sap çekiliyor. Sabah güneş kızdırınca hemen harman dövmeye başlayabilmek için sabah olmadan en az bir sefer ot yada sap getirmek amacıyla hemen hemen gece yarısı kalkıp tarlaya ya da çayıra gitmek gerekiyordu. Bu işte babamın yardımcısı da bendim. Yine bir gece yarısı babamın "Metin kalk" sesiyle yatağımdan fırladım ve babamdan erken giyinip dışarı çıktım. Beni öyle hazır beklerken görmek babamın çok hoşuna gitmiş olacak ki, sevgi gösterisindeki cimriliğinden vaz geçip "vay taşşağın yiyem oğul" deyiverdi.

O yaşıma kadar beni sevdiğine dair hiçbir belirti göstermemiş olan babamın ağzından bu lafı duymuş olmak, dünyalar benim olmuş duygusuna kapılmama yetti de arttı bile. Bu sözü duymak ayrı bir heyecan, ayrı bir coşku yarattı bende. Herşeyi büyük bir istekle ve heyecanla yapıyordum.Hemen ahıra koşuverdim, öküzleri bağlarından çözüp dışarı çıkardım. İki çift öküzümüz vardı. Ama öküz arabamız bir taneydi. Öküzlerin bir çiftini kızağa koşuyorduk.Babam bir öküzü koşuncaya kadar ben üçüncüyü koşmuştum bile. Bütün amacım babamı sevindirip"vay taşşağın yiyem oğul" sözünü bir kez daha duymaktı. Gerçi babam hiç oralı olmuyordu ama,o sözü bir kez duymuş ulmak ta güzeldi. Yola çıktık. Babam önde arabaya koşulu olan öküzleri, bende arkada kızağa koşulu öküzleri sürüyoruz. Yolda uykusuzluktan mesafeyi ayarlıyamadığım için her gece büyük acılar duymama neden olan kızağın koposuna çarptığım dizlerimi artık çarpmıyordum. Çünkü "vay taşşağın yiyem oğul"sesi her an kulaklarımda çınlıyordu.

Sabah olmadan civikteki çayıra vardık. Araba ve kızağa otu yüklerken daha büyük tapullar atıyordum. İplerini sıkarken daha bir güçlü, daha bir istekle asılıyordum iplerden.

Dönüşte bu kez kızağa değilde, daha zor idare edilen arabaya koşulu öküzlerin önüne geçtim. Zor olanı başarıp babamın gözüne girecek belki o sözü bir daha duyacaktım.

Civikin yokuşunu cıkıp, köye doğru iniş aşağı dönünce öküz arabası ve haliyle öküzlerde hızlandı. Ayağım birşeyemi takıldı, yoksa kendim mi tökezledim blemiyorum, ben arabanın önüne yıkılıverdim. Berket yolun ortasından akmış olan yağmur sularının açmış olduğu o doğal kanalın içine düştüm. Bana bir şey olmamıştı. Babam telaşlanmıştı. Ama hiç birşey demiyor, sadece "Metin biyerine bişe oldumu? biyerinde ağrı varmı?" diye soruyor.

Baktımki babam o sözü söylemeye hiç niyetli değil. Bu kez ben; hemi baba yiyesin taşşağımı, arabanının altına kaldmda hiçbir şey olmadı deyiverdim.

15 TEMMUZ 2006

METİN GÜMÜŞ

Bu İçerik 2558 Kez Görüntülendi

Kültür ve Sanat Üye Listesi