Şavşat Duvar Gazetesi Politika

Atatürk ve 10 Kasım

Hasan Büyük

Atatürk - 10 Kasım 10 Kasım 1938. Yüzyılların ötesinden gelen bir çığlığın, kendisini bin yıllar sonrasına taşıyacak o devasa koridora açıldığı o gün. Düşüncenin kanat takıp uçtuğu, engin bir sevda düşüyle gökyüzünün çalkalandığı o gün. O mavi gözlerini açıp ‘SAAT KAÇ’ diye sorup bir daha açmamak üzere kapadığı gün. Ve o 10 Kasım’ın 69 yıl sonrasına yansıyan mavi ışıldayışlı gözlerindeki gülüş ,zaman zaman dindiğim fırtınalarda, kimi gün söküldüğüm aydınlıkta, bazen de ısındığım kavgamda mavi bir ayrıntı adı yankılandıysa eğer, eğer sonsuzluğa kanat çırpan o martıya gebeyse zaman ve dudaklarda bayraklaşan O’nun adıysa eğer, demek ki her 10 Kasım’a umudu yayan her bir tören, her bir insan, her birinde taptaze bir bahar sabahı esintisince yepyeni başlangıçlar yaymış halkın engin düşlerine ve o umut açmış düşlerin gerçeğe döndüğü anların kapısını çalmışsa… Bugün 69 yıl sonra Ata’yı anarken bizce önemli olan Zübeyde Hanım’ın oğlu, vaktiyle 70/75 kilo ağırlığında ve 1.65 kadar boyunda olan ve 10 Kasım 1938’de aramızdan ayrılan bu ölümlü insanı hatırlamaktan çok O’nu göremeyen kuşak ların, yüz milyonlarca Türk’ün daha yıllar boyu bağlılık duyacakları, ulusça daha yıllarca bir ışık kaynağı olarak kendisine başvurulacak olan varlık, ‘Ölümsüz Devlet Adamı Atatürk” ya da ‘Düşünceler, ilkeler, amaçlar ve inançlar için kavgalardan kurulu manevi varlık olan Atatürk” olmalıdır. İşte bizi devlet adamı Atatürk’ün karşısına götüren gerçek budur… Yani Atatürk Safiye Hanım’ın değil de Hamiyet Hanım’ın sesini daha çok beğenseydi, çocukluğunda karga kovalamamış, salonlarda oynamış olsaydı yahut fasulye ve pilavı değil de pırasa ve baklavayı daha çok sevseydi, kısacası etten ve kemikten kurulu, çoktan ölmüş Mustafa Kemal’in tercihleri şöyle değil de böyle olsaydı, biz Atatürk’ü yine aynı ölçüde sevecektik. Biz Mustafa Kemal’in bu tercihlerini öğrenerek Atatürk’e biraz daha yaklaşmadık ve O’nu daha yakından tanımış olmadık. Ya ne oldu? Uzun süren bir savaştan yaralı, yorgun ve fakir çıkmış bir milleti aydınlık yola yöneltmiş olan, yaptığı devrimler ve attığı adımlarla gelecekteki ilerleme ve gelişmenin temellerini atan ve şartlarını hazırlayan Atatürk’ü tanıdık. 10 Kasım’da hepimize düşen görev geriye dönüp bir bakmak ve dürüst ve samimi olarak nerede bulunduğumuzu görebilmektir. 69 yıldır her 10 Kasım’da söylenegelen her şeyi bir buket yapıp bizden öncekilere sunalım. Sonra bir bakalım. O buketin bıraktığı boşluğa biz neler koyabileceğiz. Bakalım o boşluğun hakkını verebilecek miyiz? Ebediyete akıp giden 69. yıl dönümlerini beklemek sizin, her yıl bir buket yapmalı arda kalanlardan ve daha büyük bir buket için kolları sıvamalıyız. ’Bugün O’nun için ne yaptım? ” sorusunu kendimize sormalı, dün, yarın ve tüm günlere yaymalıyız bu bitmez coşku ve sevgiyi. O halde haydi bizi ülkemin aydınlık geleceğine götürecek yola hep birlikte çıkalım ve haydi karanlığın tabutuna bir omuz da biz verelim, ki gün ışısın dalga dalga ki sonsuzluk aksın ılık ılık, ki koşalım haydi 10 Kasım trenine yetişelim. Acıların, yıkıntıların üzüntüsünü karanlığı garda bırakıp temiz bir geleceğe yollanalım hep birlikte. Bir kez daha yaşayalım O’nun ince sesiyle ; ’Ne mutlu Türk olana.” değil, ‘Ne Mutlu Türk’üm Diyene! ” diyelim ve öylece haykıralım karanlığın üstüne… Diyerek Behçet Kemal Çağlar'ın dizeleriyle bitirmek stiyorum. MUSTAFA KEMAL SESLENSE Yüzyıllar öncesinden Yüzyıllar sonrasından sesleniyorum size Ben Mustafa Kemal'im heyy... Ben Mustafa Kemal'im. Büyük büyük denizlerim vardır benim Hürriyeti içmiş dalgalarım. Hürriyetle kabarmış dalgalarım vardır benim Ulusumun yarınında sevincim Ben Mustafa Kemal'im heyy... Karanlığı deler gözlerim. Dalgalara binip gelmiş kahraman, Gökçe gözlerine türküler yaktığımız... Hâni bir güneş doğmuştu ya Samsun'dan İşte benim... Ben... Mustafa Kemal...

Bu İçerik 550 Kez Görüntülendi

Politika Üye Listesi