Şavşat Duvar Gazetesi Politika

Savaşa Hayır

Turgay Kurtuluş

Sen. Makinenin arkasındaki ve sen atölyedeki adam. Eğer yarın sana artık su borusu ve tencere yapma, çelik miğferler ve makineli tüfekler yap diye emrederlerse, yapacağın tek bir şey var: Hayır de.

-Sen. Tezgâhın arkasındaki, sen bürodaki genç kız, eğer yarın sana bombalar hazırlayacaksın ve keskin nişancı silahlarına dürbün monte edeceksin diye emrederlerse, yapacağın tek bir şey var: Hayır de.

-Sen. Fabrika sahibi. Eğer yarın pudra ve kakao yerine barut satacaksın diye emrederlerse yapacağın tek bir şey var: Hayır de.

-Sen. Laboratuvardaki araştırmacı. Eğer yarın sana bu yaşlı hayata karşı yeni bir ölüm yolu bul diye emrederlerse, yapacağın tek bir şey var: Hayır de.

-Sen. Köşesindeki şair. Eğer yarın sana artık aşk şiirleri söyleme nefret şiirleri söyle diye emrederlerse, yapacağın tek bir şey var: Hayır de.

-Sen. Hastasının başucundaki doktor. Eğer yarın sana erkeklere savaşa gidebilir raporu vermeni emrederlerse, yapacağın tek bir şey var: Hayır de.

-Sen. Kürsüdeki papaz. Eğer yarın sana ölümü takdis et ve savaşı kutsa diye emrederlerse, yapacağın tek bir şey var: Hayır de.

-Sen. Vapurdaki kaptan. Eğer yarın sana, artık buğday taşıma, top ve tank taşı diye emrederlerse, yapacağın tek bir şey var: Hayır de.

-Sen. Havaalanındaki pilot. Eğer yarın sana şehirlerin üzerinde bombalar ve fosfor taşı diye emrederlerse, yapacağın tek bir şey var: Hayır de.

-Sen. Tezgâh başındaki terzi. Eğer yarın sana üniforma dik diye emrederlerse, yapacağın tek bir şey var: Hayır de.

-Sen. Cüppeli yargıç. Eğer yarın sana savaş mahkemelerine bakacaksın diye emrederlerse, yapacağın tek bir şey var: Hayır de.

-Sen. İstasyondaki adam. Eğer yarın sana cephane ve asker taşıyan trenlere kalkış düdüğü çal diye emrederlerse, yapacağın tek bir şey var: hayır de.

-Sen. Köydeki adam ve şehirdeki adam. Eğer yarın sana gelip silah altına alınma emrini getirirlerse, yapacağın tek bir şey var: hayır de.

-Sen. Normandiya'daki ve sen, Ukrayna'daki anne, sen, San Fransisko'daki ve Londra'daki anne ve sen, Sarı Nehir'deki ve Mississippi'deki ve sen, Nepal'deki ve Hamburg'daki ve Kahire'de ve Oslo'daki anne- bütün kıtalardaki, dünyadaki bütün anneler. Eğer yarın size askeri hastahanelerde hemşire olacak ve asker olup yeni kıyımlar yapacak çocuklar doğurun diye emrederlerse, dünyanın bütün anneleri, yapacağınız tek bir şey var: Hayır deyin.

Hayır deyin anneler hayır deyin!
Anneler, çünkü eğer HAYIR demezseniz anneler, eğer SİZ hayır demezseniz, o zaman...

Gürültülü ve sislerle kaplanmış liman şehirlerinde büyük gemiler inleyerek sessizliğe gömülecek ve suda yüzen devasa mamut cesetleri gibi, ölüm yalnızlığındaki rıhtım duvarlarına çarpıp duracaklar. Eskiden ışıklar saçarak çınlayan bedenleri şimdi midyeler ve yosunlarla kaplanmış, mezarlık ve bozuk balık kokuları içinde yıpranmış hastalıklı ve ölü-

Manasız, donuk, sunî kafesler gibi eğri büğrü olmuş kırılıp dökülmüş tramvaylar, tellerin ve rayların dağılmış çelik iskeletlerinin yanında yatacak; çukurlarla dolu kayıp caddelerde, damlarında kocaman delikler açılmış köhne garaj köşelerinde.

Çamur grisi, yapışkan ve kurşun gibi ağır bir sessizlik yuvarlanacak, her şeyi kemirip büyüyerek okullarda, üniversitelerde ve tiyatrolarda, spor salonlarında ve çocuk bahçelerinde kök salacak tüyler ürpertici ve hırslı, dayanılmaz.

Güneşte tatlanmış sulu üzümler bakımsız bağlarda çürüyecek şimdi ve pirinçler kavrulmuş toprakta kuruyacak, patatesler terk edilmiş tarlalarda donacak, inekler kaskatı olmuş bacaklarını devrilmiş tabure gibi gökyüzüne dikecek.

Enstitülerde büyük doktorların dahiyane buluşları bozulacak, çürüyecek, küf bağlayacak.
Mutfaklarda, kilerlerde ve bodrumlarda ve soğuk hava depolarında ve ambarlarda en son çuval un, en son kavanoz çilek, kabak ve vişne reçeli heba olacak -ekmek, devrilmiş masaların ve kırık tabakların üzerinde yeşillenecek ve dökülen yağ arap sabunu gibi kokacak, tarlalardaki tahıl paslanmış sabanların yanında bozguna uğramış ordular gibi gömülecek ve bir zamanlar yemek pişerken dumanı tüten tuğla bacalar, gürültüyle çalışan fabrika bacaları sonsuz otlarla örtülecek ufalanacak.

Sonra, en son insan paramparça bağırsakları ve nefessiz ciğerleri ile cevapsız ve tek başına, güneşin zehirli ışığı ve inatla yerinde duran yıldızların altında şaşkın şaşkın dolaşacak, yapayalnız, sonu gelmez mezarların ve devasa beton yığınlarıyla kaplı ıssız şehirlerdeki soğuk putların arasında yapayalnız, bir deri bir kemik, çıldırmış, küfredip yakınan son insan- ve onun dehşetengiz feryadı: Neden? Kimse duymayacak kimse cevap vermeyecek, sesi çöllere akıp gidecek, darmadağınık harabelerin arasından esecek, kilisenin enkazına sızacak, yüksek bankerle çarpıp kan birikintilerine düşecek, kimse duymayacak, kimse cevap vermeyecek bu en son hayvanın, insanın en son hayvani çığlığına.. Bütün bunlar yarın, yarın belki, belki de hemen bu gece belki de bu gece olacak eğer siz HAYIR demezseniz...

Wolfgang Borchert
Kapıların Dışında adlı kitabından alıntı.

Bu İçerik 562 Kez Görüntülendi

Politika Üye Listesi