Şavşat Duvar Gazetesi Politika

Siyasi Rövanş - II

Erdoğan Bilgin

‘Siyasi Rövanş” başlıklı yazım üzerine aldığım bazı eleştirilerden meramımın anlaşılabilmesi için yazdıklarımın yeterli gelmediğini fark ettim. Sizin ne anlattığınızdan çok nasıl anlaşıldığı önemlidir. Aynı zamanda siz ne anlatırsanız anlatın nasıl anlaşılmak isteniyorsa o şekilde anlaşılır gibi bir kısır döngü söz konusudur.

Toplumumuzdaki en büyük sıkıntılardan birisi ‘iletişim kopukluğudur”. Bunu ailede, işyerinde, kurumlarda, devlet-vatandaş ilişkilerinde, siyasette görmek mümkündür. Yapılan eleştiri veya yorumlar eğer ki zülfü yare dokunursa ister istemez ‘nefsi müdafaa’ gibi yanlışı dahi sahiplenme ve savunma basiretsizliğine düşülebiliyor.

Bahse konu yazımda belirli dönemlerden bahsedip, siyasi yapılanmanın denetimsiz kaldığı dönemlerde sırtlarını dayadıkları güç odaklarına karşı ne şekilde sorumluluklarını yerine getirdiklerini ifade etmeye çalıştım. Varsayımlar üzerine yorum yapmak yerine yaşananlardan ibret alıp geleceğimizi şekillendirme mecburiyetimiz vardır.

AKP hükümetinin zafiyetlerini kabul edenler, Cumhurbaşkanlığını da almak suretiyle bu zafiyetlerinden kurtulacaklarını sanıyorlarsa yanılıyorlar. Tam aksine onulmaz yaralar açılması ihtimali daha yüksektir. Çünkü, Perşembenin gelişi Çarşambadan bellidir diye bir söz var bilirsiniz. Anayasal yapının tahribinde, kurumlarla çekişmelerde, Üniter devlet yapısının zayıflatılmasında, AB ve ABD endeksli bağlayıcı karar, kanun, anlaşma ve icraatlarda, orman ve yeşil alanların talan edilmesinde, yabancıların mülk edinmelerinde, fener patriğine ekümenlik sıfatının verilmesinde, azınlıklar yasasında, vakıflar yasasında ortaya konulan muhalefet ve anayasaya aykırılığından dolayı geri çevirmeler; Türkiye’nin AB veya ABD yetkililerine bizzat Başbakan tarafından şikayet edilmesi gibi aşağılayıcı, küçük düşürücü bir acı gerçeği yaşamamıza neden oldu. ‘Bakın efendim biz şunları yapacağız ama, birileri bize engel oluyor!”

Dün koalisyon hükümeti döneminde acımasızca eleştirip adeta idam sehpasına gönderilen insanlardan bugün kahir çoğunlukta olmanıza rağmen halkın beklentilerine cevap verilemediği için özür dilenmelidir.

Hiç kimse kusura bakmasın. AKP onu oraya omuzlayıp çıkaran Siyasal İslamcı, Milliyetçi-Muhafazakar, Liberal ve hatta Sosyalist düşüncedeki oy verenlere cevap vermekte güçlük çekmekte ve ‘Cumhurbaşkanı” ‘Ordu” ‘YÖK” gibi kurumları suçlayarak yapamadıklarının gerekçelerini açıklamaya çalışmaktadır.

Başörtüsü meselesinin yanına dahi beşinci yıl olmasına rağmen yaklaşamamıştır. Her fırsatta Türkiye’yi AB’ye şikayet ederken yine bu AB ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kendi inançları doğrultusunda karar vermiştir. Yani, başörtüsü yüzünden açılan davaya olumsuz karar vermiştir. AKP yapamadıklarını yapma ihtirası gibi saplantı içindedir. Bu yüzden uluslar arası ilişkilerde teamüllere aykırı uygulamalara başlamıştır.

Hesaplaşmak zorunda olduğunu hissettiği bir yapı var ve onu iktidarını taçlandırarak gerçekleştirmeyi arzulamaktadır. Kısacası AKP, devleti tanımamaktadır. Bu yüzden diyorum ki bu ihtiras sıkıntıya gebedir. Yine, mütedeyyin inançlı insanlar istimrar edilecek ve fatura bu insanlara ödettirilecek. Yanlışa teslimiyet doğru değil. Yanlışta ısrar hiç doğru değil. Tayyip ERDOĞAN’ın Cumhurbaşkanı olması milli iradeye saygı anlamına gelmez. Olması halinde ne her şey çok güzel olur ne de kötü. Bu devlet elbette ki varlığını pamuk ipliğine bağlamamıştır. Ancak, zedelenmeler, tahribatlar, yıkımlar ve zaman kaybı oluyor.

Recep Tayyip ERDOĞAN Cumhurbaşkanlığına aday olmayacak. Bu parlamento Cumhurbaşkanlığı seçimi yaparsa yine Sayın Ahmet Necdet SEZER gibi birini seçecek. Koalisyon hükümeti bunun faturasını ağır ödedi. Bu hükümette aynı yöntemi kabullenmek zorunda kalacak ve genel seçimlerde kendi sonlarını hazırlamış olacaklar.

Onun için parlamento içinden birinin seçilebilmesi yolu güçlü kamuoyu desteğiyle sağlanmalıdır. Bunun yolu da önce genel seçimler daha sonra Cumhurbaşkanlığı seçimidir. Bu talep dış güçlerin talebi değildir. Dış güçlerle dirsek temas olan düşünce şuan için yağdırılan talimatları yerine getirme gayretindedir. Her şeye rağmen ‘AB” mantığıyla.

Eleştiriler, mahiyeti itibariyle eğer menfi ise zaten bir karşı duruş vardır. Bu karşı duruş aynı zamanda çözüm önerilerini de içerir. O yazımdaki çözüm önerim oldukça nettir. Dayanaklarımı yazdıktan sonra önerimi sundum. Bu bir görüş tabii ki.

Kimse yapılı olan bir resim üzerinde düzeltme yapmaz. Eleştirisini yapar. Yapabiliyorsa kendi dünyasındaki resmini kendisi çizer.

Saygılarımla.

ERDOĞAN BİLGİN

Bu İçerik 442 Kez Görüntülendi

Politika Üye Listesi