Şavşat Duvar Gazetesi Politika

Takkiye Amerika adına 60 yıldır yapılmakta ...

Emin Kara

Evet takkiye kavramını özellikle seçtim. Son zamanlardaki adıyla "ulusalcı"ların kastettikleri anlamda Takkiye değil tabiki kastım. Asıl takkiyenin kendisidir anlatmak istediğim. Kısa vurgularla bugünü anlama amaçlı bazı düşünceler ...

Günümüze ilişkin bazı tespitleri kendi bakış açımla yapmak için biraz canınızı sıkacak üslüp kullanmam gerekiyor. Yani çok bilinenen ??? geçmişi çok yoğun anlatımla tekrarlama ve bugünü kurgulamak için bugüne gelişi ana hatları ile açıklama zorunluluğu...

Tam 62 yıl önce başladı asıl takkiye ...

1946-48 de CHP hükümeti ile başlayan politikalar, bağımlılık ilişkileri (karayolları anlaşması, Amerika isteği ile yürütülen anlamlı-saçma ekonomi-bütçe politikaları, Marshall-Truman denklemi, Kars-Ardahan istendi??? ile anti-sovyetik amerikancı politikalar, NATO vb.), 1950'lerde kendi politik iktidarına sahip olmuştu. Kore Savaşı-Nato'ya giriş. Amerikancı politikalar. Savaş yıllarında Bretton Woods anlaşması ile başlayan senaryo Türkiye'nin hızla Global Sermayenin isteklerine tabi kılınması ile devam etmişti.

Enflasyon-devalüasyona dayalı bağımlı sanayi-çarpık bir kapitalist ekonomik altyapı korkunç bir sömürüyü, yine çarpık siyasal üstyapı ile organize edecekti. Oluşan toplumsal tüm reflekslerin bastırılması, yokedilmesi 1990 lı yıllara kadar bu süreç Türkiye açısından Amerikancı darbe - iç savaş senaryoları ile yürütüldü. Our Boysların darbelerini MC ler kadar CHP hazırlamıştı. 1960 Sonrası oluşan siyasal yapılanmalar ülkenin emperyal sermaye adına yönetilmesi ve idare edilmesinden başka saike sahip olmadılar. Yükselen anti-emperyalist karşı çıkış ve Cumhuriyet öncesi ve sonrası oluşan toplumsal reflekslerde 12 Eylülle tamamen yok ediliyordu. 1982 sonrası Reagan ın demokrasiye geçiş süreci politikaları ile başlayan göstermelik demokrasi süreçleri ile oluşan geçici siyasal yapılanmalarda 1990-2000 yılları aralığında çözülecekti. 1945 ten özelliklede 1950 den sonra oluşturulan siyasal yapılanmalar bu ülkede kendi halkına karşı sürekli takkiye içinde idiler. Asıl ajandaları daima global sermayenin hedefleri idi.

Şimdi ne değişti. Amerikanın egemen olduğu 1950ler sonrası emperyalist kapitalizm bizim gibi ülkelerde yoğun sömürü sürecini yukarıda değinildiği gibi bağımlı ekonomik yapılanmalarla yeni-sömürgecilik ilişkileri içerisinde enflasyon-devalüasyon döngüsü ile gerçekleştirirken, global sermayenin eğilimleri Sovyetlerin çöküşü ile 20 yy sınıfsal deneyimlerine dayanarak hızla yeniden şekillendirilmeye başlanacaktı. (Konu çok geniş olduğu için özetleyerek günümüzü ele almak ve ana hatlarıyla açıklamak istiyorum.)

Günümüzde Globalleşme politikaları ile, esnek çalışma, liberalizm vb. global kapitalist politikaların dayanağı 1945 sonrası oluşan sömürü ilişkilerini aşan yeni bir organizasyonu hedeflemekte ve gerçekleştirmeyi amaçlamaktadır. Küreselleşmiş kapitalizm asıl hedefi, küresel (evrenselleşmiş) kölelik sistemi ile klasik sınıfsal mücadeleden kurtuluş, küresel sömürünün maksimizasyonudur. Sermaye için klasik emperyalist-kapitalist dönemde oluşan statükolar (devlet, sınır, gelenek, görenek, üstyapılar, vb.) yeni sömürgecilik ilişkileri ile oluşan yerel-uluslar arası yapılanmalar belirleyici işlevlere sahip değildir. Önemli olan birikmiş sınıfsal deneyimleriyle global sermaye adına daha gelişkin bir global sistemdir. Bu sistemin temel saiki; sömürgelerin klasik sömürgecilik ilişkisindeki pazar işlevi, yeni sömürgecilik ilişkileri ile üretim-artı değer sömürüsü ağırlıklı kullanımı ve (tekel karının evrimlenişi ile) ithalata dayalı bağımlı çarpık sanayi temelinde enflasyon-devalüasyon döngüsünde sömürüsü değildir. Artık global olarak kapitalizmi motive eden üretim süreci içinde artıya elkoyuş, karın pazarda realizasyonu değil. Yada önceki sürecin devamında yukarıda ana hatları verilen, içselleşmiş yeni-sömürgecilik ilişkilerinin 50 yıl devam eden sömürü biçimileri değil.

Global Sermaye, yeniden değerlenme, rant, küresel tüm değerlerin global sermaye sürecine sokulması, (özelleştirme, yeraltı yerüstü tüm zenginliklerin sermayeleştirilmesi yani likitleştirilmesi, kentsel rantlarının, petro-dolar vb. süreçlerin finans kapitalin büyük havuzuna global sömürü olarak aktarılması, realizasyon süreci) pazarüstü ve ötesi kredi-bankacılık-borsa ve finansal sömürü, kaynak/değer aktarım süreçleri ‘ bu sürecin yansıması ve realizasyonu içinde günlük yaşamlarımızda enflasyon-devalüasyon döngüsünde yoksullaşan-sömürülen kitleler olmaktan çıktık artık ama kredi kartları, dış borçlar, borsalar, kentsel dönüşüm, özelleştirme, yeniden değerlenme, yer altı-yerüstü zenginliklerin likiditasyonu, 20 yy ait tüm vatandaşlık kazanımlarının global sermaye adına yok edilmesi vb. - süreçleri, esnek üretim-tüm değerlerin likiditasyonu küresel sermayenin-kapitalizmin global hedefleridir. Türkiye, 1990 sonrası hedef ve stratejileri doğrultusunda küresel sermaye açısından esnek sermaye üslerinden birisine dönüştürülmektedir. Çin, Brezilya, Türkiye… Burada BOP falan basitleştirilmiş yaklaşımlardır. Çin üretim-pazar-likit, Brezilya belirli sanayiler-likit, Türkiye global sermaye yönetim-global yönetim üssü olarak reorganize ediliyor. (Nasreddin Hocanın mayasına benziyor.)

Türkiye’yi küresel sermayenin stratejik merkezi üssü yapan olgular doğru değerlendirilemiyor. Uygun koşullar oluştuğu ölçüde de bu senaryo gerçekleniyor.

AKP-Erdoğan iktidarları önceki hükümet ve siyasal oluşumlardan bu noktada tamamen farklıdır. AKP-Erdoğan aktörleşirken önceki hükümet ve Baykal önemli bir işlev yerine getirdiler. Bu süreç bilinçlice hazırlandı. Önceki hükümete karşı 2001 krizi bir hükümet darbesi idi. Bildik adıyla KUDETA… 28 Şubatla başlayan süreç olgunlaşmıştı. MSP çizgisi, küresel sermayenin yeni aktörlerini biraz sancılıda olsa doğurmuştu. Senaryo hazırdı. Sorun İslam değildi. Sorun klasik siyasal yapılanmalar yerine kapitalizmin yeni hedefliliklerini küresel sermaye adına uygulayacak yeni bir siyasal oluşum/lardı. Aktörlerdi. Bu aktörlerin bir kısmı zaten o sürecin içinde misyon gereği vardılar.

TAKKİYE ASLINDA YABANCI SERMAYE ADINA YAPILMAKTAYDI, YAPILMAKTA...

1950 ler öncesi ve sonrası oluşan Cumhuriyetin geliştirdiği kurumlar-toplumsal yapılanmalar artık uluslararası sermayenin isteklerini yerine getirememekteydi. 1990 lar başında Amerikan stratejistlerinin belirlediği değişim sürecinin Türkiye’deki işlevsel uzantısı olarak AKP, geleneksel İslamcı siyasal akım dağıtılarak geliştirildi. Global sermayenin isteklerine göre konumlanan bu parti, 1950 sonrası ortaya çıkan tüm siyasal partilerden farklı bir şekilde örgütlendi. Günlük yaşamda petro dolar - global sermayenin olanakları ile kendini taşıyacak kitleler içinde konumlanış -belediye iktidarlarının arkasına saklansa da- çıkar-rant sarmalı oluşturarak geliştirildi. AKP, bir yandan global sermayenin ve işbirlikçileri olarak kendi çıkarlarını organize eden bir yapılanmayken, diğer yanda toplumsal dayanışma adı altında kendinden önceki egemen siyasal süreçlerden farklı olarak kendi dar çevrelerinin dışında geniş vatandaş topluluklarını pirinç, şeker, kömür (sadaka ekonomisi ) vb. gibi küçük boyutlu biçimlerden çok daha karmaşık organize edilmiş çıkar organizasyonları ile yedekleyen bir parti kimliğinde. Kendi tabanı yapma süreci geniş vatandaş toplulukları için sadaka ekonomisi iken üst düzey örgütlenmelerinde büyük rant dağıtımı olarak sürdürülüyor. Sokaktaki vatandaş bende bir pay alayım derken bu ülkenin geleceğinin yok edilmesinde ne yazık ki korkunç bir tuzağa düşüyor.

Dinler ittifakı vb. politikalar emperyalist sömürü politikalarının amerikan barışının kendisidir. Irak örneği tam bir Amerikan barışı, özgürlüğü ve demokrasisidir. Onun bizim gibi ülkelerdeki gerçek yüzüdür. Türkiye’nin sorunu İran veya Malezya olma değildir. Iraklaştırılma, hedeflediği yapılanmalar-süreçle yada gerçekleşmediğinde kaosla yönetilme tehlikesidir. Iraka özgürlük-demokrasi adına girenler, Irakı kan ve kaosla yönetmektedir. Asıl tehlike budur. Yeterli bir toplumsal zenginlikle desteklenmemiş hiçbir ülkede demokrasi ciddi anlamda gerçekleşemez, göstermelik-yapay ve tutarsız olur. Bu tür ülkelerde geniş yığınlar hangi tür istekleri olursa olsun şiddet dengesi ile yönetilirler. İçselleşmiş potansiyel toplumsal şiddet, toplumsal provokasyonlara - darbelere - toplumsal çatışmalara kapı açar. Uzun süre Amerika bu biçimde organize etti ülkemizde kendi hedeflerini. Şimdi başka bir süreç içindeyiz. Cumhuriyet, tarihsel bir ileri adım olsa da toplumsal anlamda bir demokrasi üretemediği için Türkiye nin asıl sorunu buradadır. Demokrasiye sahip olmayan toplumlar sağlıklı toplumsal reflekslerden yoksundur. Şeriatçı-Laik, Kürt-Türk, Alevi-Sünni, demokrasi-üniter devlet vb. tarihsel tüm zenginlik-sentezimiz, kaosla yönetim politikalarının gündemleri olarak Amerika-Uluslar arası sermayece belirlenmekte ve sürdürülmektedir.

Özgürlük adına çıkarılan yasanın asıl gerekçeleri Amerika’dadır. AKP hükümeti liberal politikaları, küresel sermayenin isteklerinin yerine getirilmesidir. Sözde özgürlükler adı altında çıkarılan yasalar bu ülke insanının bu politikaları görmesini engelleme amaçlı olup, bu ülke vatandaşlarının gündemini yapay bir şekilde belirlemekte, seçim-oy sürecini küresel sermaye adına daha kesin bir başarıya dönüştürme amacını taşımaktadır. AKP açısından küresel sermaye adına doğru tercih benim demek, Amerika ve AKP nin asıl gündemidir. İslam adına değil, küresel sermaye adına bir ajanda işletilmektedir.

"Bal tutan, parmak yalar"

Bu İçerik 436 Kez Görüntülendi

Politika Üye Listesi