Şavşat Duvar Gazetesi Yaşam

İnsan Kalabilmek Uğruna

Ebru Aygen - Öktem

Sabah özenle katlanıp yatağın ayak ucuna yerleştirilmiş pijamam ve ruhumdan akan bir yorgunluk bekliyordu akşamları eve dönüşümde. Ben bir yanılsamaydım, bir sahnede rolünü iyi ezberlememiş bir aktristim belki de… Günümü dünden ayrı tutan ne diye sordu yalnızlığım, kapıdan adım atalı on dakikayı geçmeden. İçimdeki ses odayla bütünleşmişti sanki. Hesap soruyordu odam benden kendi yerime.

Bir duvara dayayıp sırtımı yere çöktüm, kollarımı kavuşturdum, birbirine kenetleyip karnıma doğru çektiğim bacaklarımın üzerinde. Gün boyu yapmadığım bir şeyi yapıyordum sevgili odam, senin sayende düşünüyordum…alabildiğine özgürce.Ne giydiğimi süzen meraklı iş arkadaşlarım yoktu çevremde, varlığımın varettiklerine değil de ,varlığımın eksiklerini görmek isteyen patronlar, rakipler, mahallenin namusunu ‘akıllarınca benim namusumu- korumak adına beni çirkin sözlerle kirletenler de yoktu…ve ben aylaklığımın tadını düşünerek çıkarıyordum işte.

Neydi bu kadar insanın ortak noktası?Biliyordum aslında uzaylılar dünyayı elegeçirmişti çoktan, insan nesli tükenmek üzereydi.Aynı bize benziyorlardı ,içimizdeydiler yok etmek için gelmişlerdi ,kendileri gibi olmamızı istiyorlardı ruhsuz,dijital ve sanal.Aynı fabrikanın ürünüydü hepsi .Farklılıkları kabul etmiyorlar, üretmeyi düşman biliyorlardı.Birbirlerine nasıl da sahip çıkıyorlardı.Eminim kazayla ellerine iğne batsa kanları yeşil akardı.

İçimi bir korku sardı yine, bende mi onlar gibi olacaktım bir gün?Düşünmeye düşünmeye, üretmeye üretmeye duygularımı mı yitirecektim onlar gibi??Ama ben aşkı messanger’ın satırlarından değil, sevgilimin heyecan dolu gözlerinden okumak istiyordum, okudukça karışan belleğimin gece boyu bilinç altından çıkıp rüyalarımı sinema şölenine dönüştürmesini istiyordum, bebeğimi doğurmak ve kendim süt vermek istiyordum,tüm bunları yaparken gelişen bir insan olmaktan vazgeçmek istemiyordum,Bedenimin en mahrem yerleri üzerinde benden başkası söz sahibi olsun istemiyordum.Korunacak tek bir uzuvum varmış gibi davranılsın istemiyordum… Aklım ve ruhumu korumam daha iyi değilmiydi??

Kalbim akışkan bir metal olmadan içinde bulunduğum bu kabuktan nasıl kurtulabilirdim?Beni nesneye bağlı bir tasarım haline getirebilmek için televizyonlardan yayınlar yapıyorlardı.Tüm mutluluğun alabildiğim bir koltuk takımında oturabilmek ya da sayısız ödeme seçenekleriyle önüme sundukları arabalardan birine sahip olmak olduğuna inandırmak istiyorlardı.Oysa ben evimde , ev-kurculardan topladığım eski eşyalarımdan çok memnundum, hepsi ayrı bir hikaye barındırıyordu kendi içinde.Sehpamın altına adlarını kazıyan aşıkları, duvarıma büyük gizemli dünyasından taşanları kargacık burgacık şekillerle anlatmaya çalışan ,kullandığı renkler ve figürlerden kız olduğunu anlayabildiğim yumurcağı merak etmek benim için daha anlamlıydı.

Tüm bunları düşünürken karşı duvardaki boy aynasında kendimi gördüm ve şaşkınlıkla, maskelerim düşmüş, doğal halim düşündüğümden daha iyiydi.Kendimi daha iyi hissetmiştim.aslında ben her zaman özgürdüm.Nereye gidersem gideyim yaşamın özüne düşkünlüğüm ve nesneye bağlı olmayışım beni her zaman mutlu edebilirdi.Mutluluğumu ve varlığımı zaman ya da mekanlara endekslemediğim için ben daima özgürdüm.O an içimden pılımı pırtımı toplayıp kendim gibileri bulmak için yollara vurmak gelmişti. Ama gittiğim heryere götürmek zorunda olduğum biri vardı…o da bendim. O gün bugündür kaçmanın cazibesi yerine var gücümle olduğum yerde insan kalabilmek adına mücadele ediyorum…

Bu İçerik 440 Kez Görüntülendi

Yaşam Üye Listesi