Şavşat ve Kültür-Sanat Öyküler

Dönemem

Hüseyin Gezer

-YAŞAMÖYKÜMDEN BİR KAÇ KESİT-

Çağırsanda beni
Gelemem Kedat
Uzay gemileriyle
Oynuyor çocuklar
Kayarak sürünemem artık
Dizlerimin üstünde emekleyerek
Bayırlarındaki beyaz
Topraklarında
...

Zorlu, çok zorlu kışların egemen olduğu yıllar... Üç ve ya dördüncü yaşımdayım. Kardeşim Hasan, ateşler içinde, inim inim inliyor, yanıyor, zor alıp veriyor soluğunu, ölüm her an yakın!..

İlkokula gidenler, onlardan daha büyük gençler, bana, bir türküm var, devamlı söylettirip gülüyorlar:

"-Haydi Hüseyin söyle!" Söylüyorum:
""Yeşil ördek gibi daldım göllere"
"Sen düşürdün beni dilden dillere"
"Başım alıp gidem gurbet ellere"
"Ne sen beni unut ne de ben seni"

Türkü söylemeye hiç yeteneğim yok! Şimdi çok iyi anlıyorum, onların güldüğü her halde cırtlak sesim olacak. Gülmek iyi bir şey, güldükten sonra neye güldüğünü düşünebiliyorsan!..

Kar çok! Güneşli günlerde evimizden ötedeki cevizlere kadar gidiyorum, yol cevizlerin dibinden geçiyordu.

Köyümde, şimdi bacası ayakta bir evde doğmuşum, bir kış günü. Açlığa, sefalete, yoksulluğa, çaresizliğe, umutsuzluğa, hep yokluklara doğmuşum, köyün çok uzağında, ahır gibi bir yerde!

Geceye çıra ışığı ile karşı koymuşuz, soğuğa çürük kütükleri ocakta yakarak, hoş geldin demişiz. Kurt ulumalarına karşı, yorganı başımıza çekerek, yorganda yürek bulmuşuz...

...

Kanayan yarama natosul basmıştır anam, kanı akmasın oğlunun diye. Ağıran kulağımdaki ağrıyı dindirmek için , kulağımın içine sütünü sağmıştır. Dişimin ağrısı için benimle uyumamıştır, kahır saçlarını aklaştırmıştır.

Dağlar delmiş, dağlar aşmıştır babam; sekiz çocuğunun yaşamını sürdürebilmek için... Çürük ayaklar üzerinde yürümüştür, savaş kadar acımasız aç yoksulluk, bir deri bir kemik yapmıştır babamı!..

...

Hep kış yaşadım, türküdeki "kışın sonu bahar" olmadı bana! Çocukluk türkümdeki gibi yazılmış yazgım: GURBET!.. Köyde doğdum, oniki yaşlarımda terk ettim köyümü, anamı, babamı, kardeşlerimi, çocukluk arkadaşlarımı!..

Kentte çalıştım, kalem, defter parası için... Beş liraya iddiaya girdim, iskeleden denizin azgın dalgaları arasına bıraktım kendimi! Bırak iddiayı kazanmayı az daha yaşamımı yitiriyordum! Eksi kırk derece soğukta hamallık yaptım bit pazarlarında... Bir film izlemek için sinema salonu süpürdüm, boğaz tokluğuna fosseptik çukuru kazdım, çay toplama işçiliği yaptım, dikenli yamaçlardan yovmiye ile kütük söktüm... Apartmanların yedinci katlarına sırtımla kamyonlar dolusu kum taşıdım, kireç taşıdım, tuğla taşıdım... Harç yoğurdum terimle karışık... Kamyonlar dolusu ot balyaları, un çuvalları boşalttım. Terimi silmeye fırsat bulamadım, bir çok kere tuzlu terimi içtim!..

Ayser'le evlendim, üç çocuğum var: Barış, Şafak, Dfniz. Gurbet yaşamıma eşim ve çocuklarımda ortak olmuştur...

Üç bin metre yükseklikteki Sahara Dağları"nda dondum, boğuldum!... Öğrencilik yaşamımı şöyle dile getireyim: Okuduğum o sıralara oturmak, doyasıya ağlamak gelir bazen içimden!..

Bir çok okulda öğretmenlik yaptım, bir çok yayınlarda yazılarım ve şiirlerim yayınlandı... Okudukça, yazdıkça bahar oldu kışım!.. İnsanları, doğayı sevdikçe bahar oldu kışım!.. Her günü bahar olsun ülkemin, insanlarımın!..

HÜSEYİN GEZER

Bu İçerik 268 Kez Görüntülendi

Kültür Öyküler Üye Listesi