Şavşat ve Kültür-Sanat Öyküler

KÜÇÜK HİKAYELER

İsmet Aci

BİR KÜÇÜK HİKAYE

Yıllar yitip gidiyor. Tut tutabilirsen. Gör görebilirsen. . Zaman deyip aldandığımız, aldatıldığımız oldu. Şairin dediği gibi ne içindeyiz zamanın ne de büsbütün dışındayız. Amacım zamanı bir yerinden yakalamak ve alın size demek.

Bu gün bayram. Çocukluğumdan beri başka anlamı var bayramın kafamda. Babam biraz azarlasa sabaha bayram olduğunu hatırlayıp siz bu aziz güne dua edin yoksa ben ne yapacağımı bilirdim diyerek cümlesini bitirirdi. O günden bir gün evvelsi herkeste bir tatlı dillilik başlardı nerdeyse kimsenin ses tonunu tanıyamazdın. Nede olsa yol cennete bu kadar yaklaşmışken bir hata yapılıp bu mutluluğu bir daha ki yıla ertelemenin bir anlamı da yoktu. Yaşlı kadınlar çocukları daha bir başka çağırır, ablalar kardeşlerine çok yumuşak şekilde seslenirdi.. Dedim ya bu bayramlar kısada olsa tüm ev halkını ve de köy halkını tanıyamadığımız bir hoş görü çukuruna batırıyordu.bayram Hazırlıklar konuşmalarla başlar yemek hazırlıkları ile sürerdi. İşlediğimiz suçların daha az ceza göreceğini çok küçük yaşlarda kavradığımızdan suçlarımızı ya bayram günü yada bayramdan bir gün önce itiraf ederdik.Bağışladım bu sefer ama bir daha olmasın diyen babamı hala hatırlarım.İçime bu korku karışık duygu girdiğinde,cenneti düşlemeye başladım. Nasıl bir yer ki. Köyümüzün tüm yaşayanları hep cenneti istemeye başladılar diye geçti içimden.Elleri nasırlaşmış babamın o içten yalvarışı uzun yıllar hafızamı meşgul etti. Acaba istediği cenneti yaradanım babama verecek miydi.Bu soruyu hiç cevaplayamadım.Takılır giderim bayram hayallerinin arkasından.Gurbetler girdi aramıza doğudan batıya esen göç rüzgarı birer ikişer aldı köyde ki gençleri önüne. Estikçe savurdu. Savurdukça esti. Durmak önünde imkansız. Sonbahar sabahlarında köyden kentte minibüsler hasret taşıdı.Son kalanlarda gitti birer ikişer.Acıyı taşıdı. Ağıtlar göz yaşlarına dönüştü..

Seni kucağıma aldığım karakış gecesinin sabahında başımı kaldırıp gök yüzüne baktığımda hava ne kadar karlı kışlı olsa da geleceğime kök olacağına öylesine inanmıştım ki. Baktığımın daha da ötelerini görüp sevinçten uçuyordum. Benim için gidilmez aşılmaz yoktu. Arkamda sen vardın. Sen bir gururdun. Yaşayanın anlayabileceği gurur. Vadinin suyu tersine akmaz ki demiştim.Toprağa saplanan kök sökülüp başka toprakta yeşermez ki demiştim.Bahçemde büyüyen ağaçlar bir bir kök salarken seninde kök salacağını boşuna hayal ettiğimde anladığımda zaman beni çok geride bırakmış.

Sana gelmenin ne kadar zor olduğunu bilemesin.Senin gurbetin yayanın hızı ile ölçülür. Bense o kadar uzaktayım ki masallarda bile en iyimser tahminle kalkınca yerinden yurdundan altı ayda ancak varırısın benim olduğum yere. Sana gelmemek işte bu yüzden zor anacığım. Sana arkamı döndüğümde bir daha yüzümü dönmediğimi yanlış anlamının ne lüzumu vardı ırmak olan göz yaşların artmasın ağladığımı görerek diye dönmedim. Yapraklar sararmış dalından düşüyor. Esen yel yaprağın bahanesi. Nasıl olsa düşecek. Biz yaprağız anam. Dalımızı terk ettik.Gök yüzüne her akşam bakar durursun bilirim. Bizim elin geceleri yıldızlıdır. Serin olur güz gecesi ama yıldızlar öyle gizemli durur ki seyretmeye doyamasın. Kayan her yıldızı gördükçe elini en sert cisme vurarak korursun gurbetteki kuşlarını bilmez miyim.Yolların geçilmez olduğunu karşıda gördüğün ufuk çizgisinin yakın olduğa kadar ırak olduğunu nasıl akıl edemesin

Sana gelmeye saydığım zamanlar azaldıkça heyecanlanırım. Kimse tutamaz. Sırrımı kendime bile söylemem. Sır sürprizim olsun diye. Akan çaylar vardır.İnce akışlarını takip ederim. Sonra kaybolurlar. Ararsın ayağına bir çamur sürülsün diye yok. Metrelerce aşağıda çıkar karşına. Daha çoğalmış olarak. Oyun oynadığım yıllar serilir önüme. Önüne set kurup dolmasını beklediğimiz çayın içine çıplak beyaz vücutla girer bir çamur heykel gibi çıkardık. Kim başını suyun içinde çok tutarsa o köyde ki güzel kız sevmeyi hak ederdi. Çok denedim ama başaramadım. Son kez başımı suya soktuğumda aptalca bir yarış olduğunu anladım çünkü kızın haberi bile yoktu.

Üç beş gariban hikayesi anlattıktan sonra kazanılır tüm kalpler. İşte dersin bu aradığım insan ne kadar da garip. Kimi kimsesi yok. Keşke olsaydı. Ama olsun biz varız ya herkese kendimize bakmaktan daha çok bakarız. Dağların yaratılışını düşünün. İşte o zaman anlamamak mümkün mü garipliği. Allah her dağa gücüne göre rüzgar vermiştir. Gök bakır rengine döner, bir perde açılır. Alkışlar arasında girersin perdenin arkasından önüne. Kim niye geldin sormaz.Çünkü sormaya da zaten gerek yok. Bizden öncekiler nasıl geldiyse biz de onları takiben hiç sorulmadan geldik. Memnun olup olmamamız bir şeyi değiştirmez.Oyun çalgısız çengisiz başlar. Kendini en sonlarda çocuksu zamanında görürüsün. Muzipliklerin sevildiği yaramazlıkların hafif kızmalarla atlatıldığı. Güneş pembe doğar.Yağmurlar pembe yağar. Ne varsa etrafında istediğin gibi görürsün. Anne bak.Kedi yavrusu. Ne kadar şirin değimli. Şirin oyna ama sakın eve getirme. Eve getirirsen baban gelir akşama sana da bana da kızar.Anladın mı..

Çocukça düşüncelerle koşup oynadığım , çocukça düşler kurduğum bayramlarımı alıp götürmüş bu zaman akıntısı . Bir an önce hocaların vaazına yetişme telaşı var. Aralarına katıldım. Bende yürüdüm. Lüks lambası gerçekten de çocukluğumun en lüks icadı. Daha kapıyı açar açmaz alışık olmadığım bir gece aydınlığın da imamım o gizem yüklü sesi karşılıyor beni. Birden bilemediğim bir huzur yayılıyor içime.Kaptan deryada gemi sıkıntıda. Kara uzak. Hiç görülmüyor. Hoca kan ter içinde. Namaz vakti hızla yaklaşmakta. Söylenecek kıssadan hisseler var. Bu kalabalığı pür dikkat dinlerken bulamasın. Öyleyse varsın biraz geçsin zaman. Gemi su alıyor.Kalabalığın çoğu duyduğu bu deniz aracının büyüklüğünü çıkarmaya çalışıyor. Ama küçükte olsa derya bu şakası yok.Sessizlik dolaşırken bir baştan bir başa.Hoca ezan diyor biriniz bir ezan okuyun Benim en mutlu günlerimden biri. Bayram namazı çıkışında herkes gibi kucaklaştık. İlk gelen yaşlı tanıdık amcam beni öptü, bayramın mübarekli ola dedi. Bende ellerine sarılıp amca senin bayramın da kutlu olsun dedim. Elini çekti. Ah bu okumuşlar varsınız ya ille de bir farklılığımız olsun diye ne yapacağınızı da bilmiyorsunuz diye sitem edip tekrar yanaklarımdan öpüp mübarek olsun de dedi, evladım. Cami avlusuna çıkan yollardan çocuklar geldikçe bakıyorum Çocukların sayısı birer ikişer çoğalmaya başladı. İçlerin de kendimi görür gibi oldum. Ama kendime gelince uçup giden zamana uzattım ellerimi boşunaydı. İçlerinden birini çağırdım. Söyle bakalım dedim bu gün neden böyle şık giyinmişsin. Bu gün bayram da ondan dedi. Bayram dedim. O güzelim pantolonun cebine elime sokmak gibi bir istek belirdi içimde. Yeni dikilmiş siyah pantolonumun bayramları cebinde küçük paralardan mutlaka olurdu. O hevesle Soktum bomboştu. Bense gıcır bir beş binliğin çıkmasını ne kadar da çok isterdim.

Bu kez diğer cebine baktım orada da yemeğe kıymadığı iki adet renkli bayram şekeri vardı.Artan sayıyı memnun edemeyeceğimi bildiğimden büyükleri bırakıp gelen çocukları teker teker öptüm. Herkes bayramlaşmayı bırakıp bir suçun oluşumu başlıyor gibi bana baktılar.Renkli şekerleri çocukluğumdan tanırım. Sanki onlar köyümden giden yüzlerce insana bazen oturacak bir koltuk. Bazen reddedilemez davetiye bazen uzanan bir tren gibi rayı gibi gelirdi.

Daldı gitti gözlerim. Yılları yenden yaşadım .Bayramlaşanları izledim. Beni de unutmuyorlar tabi. Sarılıp burada olmayan yaşıtım oğulları adına öpüyorlar.Çamurdan bir heykel gibi çıktığımız çay birikintisin de ki arkadaşlardan çoğu yok. Hatta biriyle karşılaşıp bayram diye öpüştükten sonra seni birine benzetiyorum ama diye bitti cümle. Benzetmemek olmaz. Yıllar çayı bana sormadan kurutmuş. Saçlara kar yağmış. Hikmetinden sual olunmaz yaradanım. Neleri değiştirmişsin bir benim kaderi değiştirememişsin. İsteseydin hiç arkadaşım seni benzetiyorum diye bitirmezdi cümleyi. Değişikliği birlikte yaşayacağımızı için hiç değişmeyecektik.Ama olsun bu gün bayram bu aziz günde kimseye küslük olmaz.Sofrada sıcak ekmeği parçalamışlar gibi yüreklerini parçalayıp gurbetin yollarına sermişler. Burukluk kol geziyor. Çoğu ağladığını kendine bile belli etmemeye uğraşıyor.

Gün akşama dönüyor. Neşeli olduğumu sandığım gün bitmek üzere. Karanlık geceler gelip örtecek her türlü saklanmak istenilenleri.

Yürekler . Param parça. Yürekler gibi dilekler de param parça.

Bölük pörçük dualar. Sonbahara gelen bayramlar hüzünlü olmaya başladı.Kara eteğin üstüne inmişti beyaz tülbent.Hızla yürüyüp uzaklaşmak gibi bir davranış içindeydi. Bir an önce kendini eve kapayıp giden yılların neleri getirip sonra bir bir alıp götürdüğünün muhasebesini göz yaşları ile yapacaktı. Sonbahar hazan. Hazan burada. Uçuyor bu toprağın geleceği sayılan çocuklar

Analarının babalarının adından başka bilmedikleri memlekete uçuyor. Bayram hüzünlü

Kırk dilime bölünmüş evler ocaklar.
Kutlu olsun bayramınız amcalar dedeler.
Kutlu olsun bayramınız bizi seven yanımız da olmayanlar.
Hüzün dolu bir bayram akşamında.

Bu İçerik 273 Kez Görüntülendi

Kültür Öyküler Üye Listesi