Şavşat Duvar Gazetesi Bilim
Biraz ”Biyoteknoloji” Almaz mısınız ?
Ekonomi ile ilgili olarak ilk öğrendiklerim arasında ‘sonsuz ihtiyaçlar” ve ‘kısıtlı kaynaklar” çelişkisi gelir. (Yoksa çatışma mı demeliydim! Yanlışım varsa, ekonomi hocalarının affına sığınırım:) İnsanların yaşamdan beklentileri arttıkça bu çelişki, çok daha çetin görünümlerde ortaya çıkmıştır. Daima daha iyisini bekliyoruz ama kaynaklar da giderek azalıyor. Su, hava, toprak petrol... Dün sonsuz gibi duran pek çok kaynağın artık birer sonu olduğunu biliyoruz.
Daha mı sağlıklı? Galiba ‘daha rahat” bir yaşam sürdürme çabası, beklentilerimizi artırdıkça artırıyor. O zaman çevremizdeki kaynakları çok daha verimli ve etkin kullanma düşüncesiyle karşı karşıya kalıyoruz.
Dipsiz kuyu değiliz
Unuttuğumuz bir şey daha var. İnsanın moral dünyası, dipsiz bir kuyu değildir. Duygu ve düşüncelerimizi sonsuza kadar içimize atamayız. İfade edilmeden biriktirilen duygular, bir süre sonra birer baskı unsuru olarak yeniden gündeme gelirler.
Saklarız. Saklamakta haksız da sayılmayız. Gerçekten küçüklüğümüzden beri söylediklerimiz ya dinlenmemiş ya da ciddiye alınmamıştır. Acının hası, çocuklukta çekilenlerdir. Bir çocuğun acısından daha büyüğü olabileceğine inanmıyorum. Dolayısıyla duyguları ifade etmek kadar ifade edilenleri saygıyla dinlemeyi de bilmek gerekli.
Açık olmanın riski
Risk olmasa kazanç da olmaz. Dolayısıyla duyguları ifade ederken cesur olmanın hediyesi, arzulanan sevgi ve birlikteliğe ulaşmaktır. İfade edişin karşılığının olumsuz olması durumunda ise bunu bir yaşam dersi olarak algılamak gerekir. Bu olumsuzluktan olumlu bir ders çıkarıp yaşamın devam ettiğinin bilincine varmalı insan.
Kimsenin defteri beyaz değil
Herkesin yaşamında olumlu ve olumsuz olarak algıladığı deneyimler var. Olumsuz olanları yaşam defterimizde karalamalar olarak algılamanın pek de doğru olmadığı inancındayım. Olumlu düşünmeyi ve daima ileriye bakmayı öğrendiğimizde en olumsuz anların bile bizi birer insan olarak ne denli geliştirdiğini fark ederiz. Yaşamın bizzat kendisi, iyisiyle kötüsüyle görkemli bir hazinedir.
Soru sorun
Herhangi bir sorun karşısında en iyi yaklaşımlardan birisi insanın kendi kendisine doğru soruları sorabilmesidir. Eğer duygularınızı ifade etmekte zorlanıyorsanız bunu kendinize açıklıkla sormalısınız.
Neden? Kendinizden emin olmayabilir misiniz? Karşınızdaki insana güveniyor musunuz? Güveninize kuşku düşüren unsurlar nelerdir? Neyi ifade etmek istediğiniz konusunda emin misiniz? İfade edilecek duygular yeterince net mi? Duygularınızı ifade etme isteğinizde ciddi misiniz? Bu, çocukça bir oyun olmasın?
Biraz cesaret
Cesur olun. Duygularınızı ifade etmek size bir dünya kazandırabilir. Belki o da sizin söyleyeceklerinizi duymayı ve konuşmanın devamını getirmeyi bekliyor olabilir. Duygularınızı ifade edin; ama bu ifade sürecinde ayaklarınızın da yer basıyor olması gerektiğini unutmayın.
NEDEN SUSUYORLAR?
Herkes merak eder. Bu kadar ağır yaşam koşullarına rağmen bu halk neden hala susmaktadır! Neden istek ve taleplerinden oluşan isyanını ifade etmemektedir! Gerçekten değişim özlemiyle siyasal hareketlere katılan kişilerin bir çoğunun, yaşam koşullarında hızlı ve büyük bir değişiklik olasılığını çekici buldukları ortadadır. Fakat değişim talebi ayağa kaldıracak bir kitle ruhunun oluşumu için yeterli değildir.
Hoşnutlar ve mutsuzlar
Yaşamlarından memnun olanlar, bu ‘iyi dünyayı” korumak; hoşnutsuz olanlar ise bu ‘kötü dünyayı” temelden değiştirmek isterler. Fakat hoşnutsuzluk, kendi başına bir değişiklik talebi yaratmaz. Hoşnutsuzluğun muhalefete dönüşebilmesi için bireyin kendisini güçlü hissetmesi gerekir. Değişim için kendilerini yeterince güçlü bulmayan kişiler, içinde bulundukları durum ne kadar kötü olursa olsun, değişime talip olmazlar. Gerçekten kişiler açısından mevcut dengeye sıkı sıkı sarılmanın, var olan düzen ile uzlaşmanın ardındaki nedenlerden birisi de değişimi sağlayacak iktidarın imkânsız görülmesidir. Bu nedenle değişimci bir siyasal hareketin yaratması gereken kitle ruhunun birinci öğesi, ‘yurttaşların değişimi üretecek gücün kendilerinde olduğuna inanmaları” olmalıdır. Özetle; bir siyasal hareket, yurttaşları kötü gidişi değiştirebilecek kadar güçlü olduklarına ve statükonun yıkabilecekleri kadar zayıf olduğuna ikna etmelidir.
Daha iyi bir gelecek
Geleceğe ilişkin inançla birleşmemiş güç de değişim için yeterli değildir; ‘daha iyi bir gelecek” inancı taşımayan güç, yeniliği önlemek, statükoyu daha istekle savunmak ve varolan düzeni korumak amacına yönelebilir. Bu nedenle bir siyasal hareketin yaratması gereken kitle ruhunun ikinci öğesi, ‘daha iyi bir geleceğe inanç” olmalıdır.
Geleceğe olan inanç, ‘gerçek bir daha-iyi gelecek olasılığı” üzerinde yükselir. Var olan düzenden ne denli hoşnutsuz olurlarsa olsunlar; ‘daha-iyi bir yarın vizyonu” olmayanlar, değişime de talip olmazlar. Yurttaşların ‘daha-iyi bir gelecek vizyonu”, değişimi yönetmeye talip siyasal hareketin güçlü bir söylem, yanılmaz bir önderlik, yaratıcı, üretken, savaşkan ve dirençli kadrolar, çağdaş teknik üstünlük imajlarıyla güçlenir. Bu nedenle bir siyasal hareketin yaratması gereken kitle ruhunun üçüncü öğesi, çözümleri üretecek bu öğelerin söz konusu siyasal harekette bulunduğuna ilişkin inanç olmalıdır.
Hoşnutsuzluk ve yoksulluk
Hoşnutsuzluğun şiddeti ile yoksulluğun derecesi doğru orantılı değildir. Bir başka deyişle; hoşnutsuzluğun derecesi, istenilen amaca olan uzaklık ile ters orantılıdır. Aşırı yoksullar örneğinde olduğu gibi; insanca bir yaşamdan çok uzak olan bireylerin var olan düzenden hoşnutsuzluk düzeyleri de çok düşüktür. Değişimin en sıcak talipleri, ruhen ve fikren hemen-hemen noktasında bulunan yurttaşlardır. Bu nedenle bir siyasal hareketin yaratması gereken kitle ruhunun dördüncü öğesi, yurttaşların çözümün mümkün olduğu ve daha da önemlisi, toplumun çözüme yakınlık açısından hemen-hemen noktasında bulunduğuna olan inançlarıdır.
Önce iş, sonra eleştiri
Bir siyasi hareketin (örneğin bir partinin) başarısızlığını açıklayabilmesi için öncelikle yukarıdaki koşulları ne ölçüde sağlayabildiğine bakması gerekir, derim. Halkın kendisini anlamadığından şikayet etmek yerine iktidar olmanın koşul ve mekanizmalarını yerine getirmek önceliklidir. Bu gerekler sağlandığında belki de şikayete yer, zaman ve gerek kalmayacaktır.
Bu İçerik 815 Kez Görüntülendi