Şavşat Duvar Gazetesi Ekonomi

Bitmeyen hikâye: Sosyal Güvenlik ‘Reformu’

Şavşat.com

2004 Aralık ayında AKP’nin Sosyal Güvenlik ‘Reformu” adıyla hazırladığı dört tasarı kamuoyuna açıklanır: 1. Primsiz Ödemeler Kanun Tasarısı 2. Sosyal Güvenlik Kurumu Kanun Tasarısı 3. Emeklilik Sigortası Kanun Tasarısı 4. Genel Sağlık Sigortası Kanun Tasarısı. Sonradan ‘Sosyal Yardımlar Ve Primsiz Ödemeler Kanunu Tasarısı’ adını alacak olan ve AKP’nin çok tartışılan ‘sadaka politikaları”yla yakından ilgili ilk tasarı, üç yıldır TBMM’nin gündeminde olmasına rağmen bir türlü yasalaştırılmaz. İkincisi, TBMM’de 16 Mayıs 2006’da 5502 Sayılı Kanun olarak kabul edilir. Emeklilik ve Genel Sağlık Sigortası (GSS) ile ilgili son iki tasarı ise Bakanlar Kurulu’nda birleştirilir ve ‘Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanun Tasarısı” adıyla 2005 Nisan’ında Meclis’e gönderilir. İTİRAZLARA RAĞMEN... SSGSS Kanunu parlamenter ve toplumsal muhalefetin bütün itirazlarına rağmen ilk olarak 19 Nisan 2006 günü TBMM’de kabul edilir. Tasarının kabulünde uluslararası sermayenin baskısı o kadar açıktır ki; IMF yasanın Meclis’ten geçiş sürecini doğrudan denetlemek için bir gözlemcisini Türkiye’ye gönderir. Üstelik, toplumun bütün kesimlerini ilgilendiren düzenleme AKP tarafından ‘Temel Yasa” olarak kabul edilerek ve bu durumu protesto eden CHP’nin yokluğunda hiç tartışılmadan Meclis’ten geçer. VETO YEDİ AMA... Kanun, dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından onaylanmadığı için yürürlüğe giremez. Ancak Cumhurbaşkanı’nın bir daha görüşülmek üzere Meclis’e gönderdiği 5489 sayılı yasa hiçbir değişiklik yapılmadan 31 Mayıs 2006’da tekrar kabul edilir ve bu kez 5510 Sayılı Kanun olarak yayınlanır. Yasanın yürürlük tarihi 1 Ocak 2007’dir. Ne var ki, Anayasa Mahkemesi’ne Necdet Sezer ve CHP tarafından açılan dava 15 Aralık 2006’da karara bağlanır. Mahkeme, 5510 Sayılı Kanun’un bir dizi maddesini iptal edip aynı zamanda yürürlüğünü durdurur. Hükümet bu durumda Kanun’un yürütmesini önce 1 Temmuz 2007’ye, sonra 1 Ocak 2008’e erteler. SSGSS Kanunu’nda değişiklik yapan yeni Kanun ise 17 Nisan 2008’de 5754 sayılı Kanun olarak Meclis’ten geçerek yasalaşır. *** Yasanın temel yaklaşımı: Sosyal devletin tasfiyesi SSGSS Kanunu sosyal güvenlik-sağlığın piyasalaştırılmasına yönelik yeni-liberal zihniyetin ürünüdür. 5510 Sayılı Kanun sosyal güvenlik ve sağlığın bir sosyal hak olmaktan çıkarılıp metalaştırılması konusunda çok ciddi bir eşiktir ve yasadaki hükümler bir oya gibi bu amaca yönelik düzenlenmiştir…. ’SOSYAL güvenlikte açık var” söylemi SSGSS’nin hazırlıkları sırasında en sık tekrarlanan ve neredeyse ideolojik bir üstünlük sağlayan iddia oldu. SSGSS’yi hazırlayanlar sosyal güvenliğe aktarılan kaynakları ‘açık” ve ‘kara delik” olarak nitelendirdi. SSGSS’nin temel gerekçesi, sosyal güvenliğe ayrılmakta olan kaynakların bütçe üzerinde yük oluşturduğu ve makro ekonomik dengeleri bozduğu yönündedir. Bu nedenle ‘reform”un temel amacı sosyal güvenliğe ve sağlığa ayrılan kamusal kaynakları, bütçe katkısını azaltmaktır. Sosyal güvenlik alanında tam bir ‘bilgi kirliliği” yaşanmakta, gerçekler tersyüz edilmekte ve çarpıtılmaktadır. Reformun ayrıntıları ancak bu temel yaklaşım göz önünde tutularak anlaşılabilir. Reformun temel düzenlemeleri devletin sosyal güvenliğe katkısını azaltma ve sağlık harcamalarının yeniden yapılandırılması yoluyla kamu kaynaklarının piyasaya aktarılması hedefine yöneliktir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (ÇSGB) tarafından hazırlanarak ‘Sosyal Güvenlik Sisteminde Reform Önerisi” başlığıyla Temmuz 2004’te kamuoyuna sunulan, Nisan 2005’te revize edilen ve ‘Beyaz Kitap” olarak bilinen rapor ‘reformun” temel yaklaşımını ve amacını ortaya koyuyor. ‘Beyaz Kitap”, sosyal güvenlik reformunu, bütçeden karşılanan ‘sosyal güvenlik açıklarını” kapatma gerekçesine dayandırmaktadır. Kitapta yer alan şu ifade, reformun asıl hedefini açıkça ortaya koymaktadır: ‘Devlet bütçesinden karşılanan bu açıklar, ülkemizin borçlarını ve faiz oranlarını artırmakta, hayat pahalılığına, yatırımlarda daralma ve işsizliğe yol açmaktadır. Bunun sonucunda işsizlik oranı artmakta ve gelir dağılımı giderek bozulmaktadır. Sosyal güvenlik sistemimizin mevcut yapısı, ülke ekonomisinin geleceğini ve toplumsal barışı tehdit etmektedir.” (Beyaz Kitap, Temmuz 2004, önsöz) AÇIK YOK: VERİLER ÇARPITILIYOR! Sosyal güvenliğe devletin ayırdığı kaynaklar, makro ekonomik istikrarsızlığının (enflasyon, işsizlik ve gelir eşitsizliği) temel nedeni olarak günah keçisi ilan edilmektedir. Bu yaklaşım son ana kadar devam etmiştir. Başbakan, Ocak 2008 başında toplanan Ekonomik Sosyal Konsey toplantısında yaptığı konuşmada SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı"na bütçeden yapılan toplam transferin 2006 yılında yaklaşık 23 milyar YTL olduğunu, bu rakamın GSMH"nin yaklaşık yüzde 4"ünü oluşturduğunu ve bu transfer tutarı ile 400 yataklı 150 hastane ya da 16 derslikli 8000 ilköğretim okulu yapılmasının mümkün olduğunu iddia etti. Zaten sosyal güvenliğe aktarılan bu kaynaklarla 60 milyon yurttaşa hastaneler yoluyla hizmet ulaştırılmıyor mu? Hükümet bu kaynağı sosyal güvenlik kurumlarına aktarmasa bunun yerine yine hastane mi yapacaktı? Başbakanın bu sözleri demogojiden, çarpıtmadan öte anlam taşımıyor! Oysa yaygın iddianın aksine sosyal güvenlik sisteminde açık yoktur ve sosyal güvenliğe aktarılan kaynaklar ‘kara delik” değildir. Tersine ülkemizde devlet sosyal güvenliğe yeterince kaynak ayırmamakta. Sosyal güvenlik açığı değil eksiği vardır. Öte yandan bütçeden aktarılan kaynakların miktarı ise çarpıtılarak açıklanmaktadır. Örneğin 2006 yılı için bütçeden üç sosyal güvenlik kurumuna aktarılan pay 23 milyar YTL olarak açıklanmıştır. Bu miktarın 10 milyar YTL’si Emekli Sandığı’na (ES) aktarılmıştır. Oysa ES kendi görevi olmayan hizmetler için Hazine adına 2006 yılında 5 milyar YTL harcama yapmıştır. ES’ye aktarılan gerçek miktar 10 değil, 5 milyar YTL’dir. Geçmiş yıllarda da bu yöntemle sosyal güvenlik kurumlarına aktarılan kaynaklar abartılmıştır. Dolayısıyla 2006 yılında sosyal güvenliğe bütçeden aktarılan kaynak 23 değil 18 milyar YTL’dir. AÇIK DEĞİL DEVLET KATKISI Bütçeden aktarılan kaynakların abartılması, ‘açık” ve ‘kara delik” olarak nitelenmesi gerçeklerin üzerini örtmektedir. Konu ‘açık” değil devlet katkısı olarak ele alınmalıdır. Ülkemizin sosyal güvenlik sistemi tamamen prim sistemine dayalı olup devletin katkısı öngörülmemişti. Oysa sosyal güvenliğin finansmanında devletin katkısı sosyal devletin olmazsa olmaz gereğidir. Örneğin değişik sosyal güvenlik sistemlerine sahip AB (25) ülkelerinde sosyal güvenlik harcamalarının yüzde 37’si devlet tarafından finanse edilmektedir (Eurostat, European Social Statistics, Social Protection Expenditure and Receipts, 2006). Ülkemizde ise sosyal güvenlik sisteminde mali sorunların ortaya çıktığı 1990’ların ortalarına kadar devletin sosyal güvenliğe katkısı gündeme gelmedi. Tam tersine sosyal güvenlik kurumları ucuz borçlanma kaynağı olarak devlete katkı(!) yaptı. Özellikle SSK fonları düşük faizli hazine kağıtlarına plase edilerek devlet tarafından yağmalandı. Kaynaklarının yağmalanması, siyasi müdahaleler, kayıt dışı istihdamın büyümesi ve devlet desteğinin olmaması gibi nedenlerle sosyal güvenlik sisteminin mali yapısında 1990’lı yıllarda sorunlar ortaya çıkmaya başladı ve bütçeden sosyal güvenlik kurumlarına kaynak aktarılmaya başlandı. Bütçeden üç sosyal güvenlik kurumuna yapılan ödemeler Tablo 1’de yer almaktadır. Görüldüğü gibi bu ödeneklerin Milli Gelire oranı 2006 yılı itibariyle 3.3 olup 13 yıllık cari ortalaması ise yüzde 2.5’tir. Bilindiği gibi AKP Hükümeti tarafından Nisan 2005’te IMF’ye sunulan Niyet Mektubunda bu oranın yüzde 1’e düşürülmesi taahhüt edildi. Aynı dönemde bütçeden faiz ödemelerine ayrılan kaynağın milli gelire oranı ise yüzde 12.6’dır. Faize sosyal güvenliğin 6 katı kaynak ayrılmıştır. Üstelik sosyal güvenliğe aktarılan kaynaklarla faiz ödemelerini ilişkilendirmek mümkün değildir. İddia edildiğinin aksine borçları ve faizleri, sosyal güvenliğe aktarılan kaynaklar artırmış olamaz. Bütçeden sosyal güvenliğe yüzde 0.6 kaynak aktarıldığı 1994 yılında faiz ödemelerinin oranı, yüzde 7.7 ile neredeyse bugünkü düzeydedir. Türkiye sosyal güvenlik harcamaları yüzünden borçlanmamış, tersine ağır borç ve faiz yükü yüzünden sosyal devletin gereklerini yerine getirmemiştir. AVRUPA’DA DURUM NE? Üç sosyal güvenlik kurumuna 2006 yılı itibariyle aktarılan kaynağın milli gelire oranı sadece yüzde 3.3’tür. ‘Açık” ve ‘kara delik” olarak ilan edilen oran budur. Yaklaşık 60 milyon yurttaşa aktarılan bu kaynağın yanına devletin diğer sosyal güvenlik harcamalarını (Yeşil Kart ve İşsizlik Sigortası devlet katkısı gibi) eklesek de bu oranlar Türkiye’nin üyelik müzakereleri yaptığı AB ortalamalarının çok çok altındadır. AB ülkelerinde sosyal güvenlik ve sağlığa hükümet bütçesinden ayrılan pay milli gelirin yüzde 26’sına yaklaşmaktadır (Tablo: 2). Bu arada, Avrupa’da sosyal güvenlik haklarını budamak isteyen hükümetlerin ciddi tepkilerle karşılaştığını ekleyelim. Türkiye’nin sosyal güvenliğe ayırdığı kaynakların oranı kıyas kabul etmez bir biçimde düşüktür. SSGSS sonrasında bu oranlar daha da düşecektir. Asıl tartışılması gereken sağlık ve sosyal güvenliğe bütçeden ayrılacak kaynağın oranıdır. 5510 sayılı yasanın bütün parametreleri devletin sosyal güvenliğe yaptığı katkıyı daha da azaltmayı hedefliyor. Diğer bir ifade ile bu yasa zaten küçük ve sınırlı olan sosyal devleti daha da küçültmeyi hedefliyor. IMF’ye sunulan Niyet Mektuplarından da görüleceği üzere SSGSS uluslararası sermaye çevrelerine güven vermek için hazırlanmıştır. 1999 yılından bu yana IMF’ye sunulan Niyet Mektuplarının tümünde ‘Sosyal Güvenlik Reformu” taahhüdü yer almıştır. 26 Nisan 2005 tarihli Niyet Mektubunda sosyal güvenlik sistemine halen yüzde 4,5 olan bütçe desteğinin yüzde 1’e düşürülmesinin temel hedef olduğunu belirtildi ve sosyal güvenlik reformunun meclisten geçirileceği taahhüt edilmişti. SSGSS ile yapılan budur.

Bu İçerik 862 Kez Görüntülendi

Ekonomi Üye Listesi