Şavşat Duvar Gazetesi Ekonomi

Post-modern zamanlarda esnek sömürü

Şavşat.com

Giriş

Modern sanayi, ataerkil ustanın küçük atölyesini sanayi kapitalistinin büyük fabrikasına çevirdi. (1) 1970’lerden sonra benimsenen -bugün iflasın eşiğinde(2)- daha fazla kar peşindeki liberal politikalar ise dünyayı, ulusal sınırların aşılmasıyla tek büyük bir fabrikaya çevirdi. Endüstrileşmeden ‘bilgi’ çağına geçişte Marx’ın mülkiyet üzerinden tanımladığı sınıf çatışması hala güncelliğini koruyor her ne kadar sınıf, sömürü merkezli siyaset anlayışının yerini kimlik merkezli siyaset anlayışı(3) alsa da. Çatışan sınıflar zaman içerisinde mülkiyete göre konumları bakımından değişmediyse de görüntü ya da biçim değiştirdi. Bir de işveren sermayedar gittikçe güç kazandı ve pervasızlaştı. İşçi sınıfı mücadelesi bugün rekabetçi Yeni Dünya Düzeni aracılığı ile geçmişteki hak kazanımlarının gasp edildiği bir evresindedir. Bu evrede iş için rekabet iş içinde rekabetle katmerleşir. Terazinin bir kefesine günümüzde hüküm süren bu vahşi rekabeti, herkesin herkese karşı tüm insanlık ve dayanışma değerlerinin yıkıcısı olan bu savaşı -kimi zaman düpedüz bir şiddet(4)-, diğer kefesine kitlesel üretimin otomasyona dayalı fabrikası merkezinde sanayileşmeyi koyduğumuzda hangisinin emekçi için daha yıkıcı bir düzen olduğuna karar vermek güçleşir.

Modern Zamanlar’ın üretim bandı işçisi Şarlo (Charlie Chaplin) karakteri Taylorist yönetim prensiplerine dayalı üretim düzeninin emekçiye etkisinin karikatürleştirilmiş bir gösterisidir. Modern Zamanlar izleyicide iyi bir karikatür etkisi bırakır, güldürürken düşündürür. Mizahi bir toplumsal düzen eleştirisi olan film tüm zamanların izleyicisine endüstri ve özel teşebbüsün hikâyesini ve insanlığın mutluluk için verdiği mücadeleyi didaktik olmayan bir dille, sempatik bir tutunamayan üzerinden anlatır. Bu yazı, teknolojiyle insanı karşı karşıya getiren üretim bandının dev gibi dişlileri arasına dolanan Şarlo karakterinin Marx’ın tarihsel materyalizmi ve Weber’in ussallaştırma ve bürokrasi tanımı ile bir kere daha okunmasını, ardından da bir soru yöneltmeyi amaçlar. Esnek-sömürü düzeninin egemen olduğu post-modern zamanlar Şarlo benzeri yaşadığı dönemin tutunamayanlarına (‘loser”) ne yapmaktadır? Modern Zamanlar ve Marx Modern Zamanlar(5), döneminin ‘Büyük Bunalım yılları- toplumsal koşulları ve bu koşulların belirlediği toplumsal ilişkileri yansıtması bakımından, tarihsel koşulların belirleyiciliğine yaptığı maddeci vurgu nedeniyle kendisini gökten yere değil yerden göğe yönelik bir felsefe şeklinde niteleyen Marksist kuram kullanılarak yapılacak çözümlemelere uygun bir yapıt. Filmin Marksist okumaları daha önce yapılmıştır. Özellikle fabrika sahneleri sınıfsal okumalara elverişlidir. Bir tarafta, hayatları sineğin yağını çıkarırcasına saat odaklı, düşünmeden sürü halinde hareket etmek üzere koşullanmış emekçi çoğunluk; diğer tarafta, big brother tarzı ‘Şarlo’nun sigara molası sahnesini hatırlayın- tüm üretim aşamalarını her an teknoloji aracılığıyla gözetleyebilen sermayedar ve sermayedarın çıkarı doğrultusunda yeri geldiğinde emekçiye sopa göstermekten kaçınmayan düzen sağlayıcıları. Fordist üretim bandının mekanikleştirdiği işçilerden her biri ortaya çıkacak bütünsel ürünün sadece bir detayından sorumludur. Diğer bir deyişle, üretim bandı işçisi bütünden arındırılmış anlamsız bir rutinin gerçekleştiricisidir. Bütüne dair bilgi yalnız, her an her aşamayı gözleyebilen ve karar alıcı konumdaki müdürün tekelindedir.

Bu nedenle günlük işi aslında Şarlo’ya ait değil ve yorucu etkinliği aslında edilgendir. Şarlo, fabrikada çalışırken özerk bir insani varlık dışındaki her şeydir(6). Modern üretimde çalışan, makinenin bir eklentisi haline gelir ve ondan beklenen yalnızca en basit, en tekdüze ve en kolay edinilen hünerdir. Yaygın makine kullanımı ve iş bölümü yüzünden proleterin işi, tüm bireysel niteliğini ve bunun sonucu olarak da çalışan insan için tüm çekiciliğini yitirmiştir(7). Her bir işçi, üretim bandının bir uzantısı gibi çalışır. Örneğin Şarlo’dan beklenen sıra halinde önünden akan parçaların vidalarını sıkıştırmaktır. Bu iş için düşünmesi değil kollarını bir iş aleti gibi hareket ettirebilmesi ve bu rutini durmamacasına yapması gerekir. Şarlo aynı vida sıkma işlemini o kadar çok tekrarlar ki mola verdiğinde bile istem dışı bir tik gibi yapmaktan bedenini alıkoyamaz. Elektro-çelik fabrikasının Şarlo’ya gözle görülür yan etkisi sakarlığını daha da arttıran bu fiziksel hasar iken ruhsal etkisi Şarlo’nun fabrikaya karşı başlattığı alaycı, us dışı, öngörülemez ‘bir fabrikada olması gereken ölçülebilir özelliklerin tam tersi- isyan sonucunda akıl hastanesine gönderilmesi gerektiğinde açığa çıkar. Kitlesel üretimde hedef üretim, daha çok üretim ve bunun sonucunda biriken sermayedir. Fabrikada çalışan herhangi biri için önemli olan belirli bir zaman diliminde işlenen tek tip nesnelerin adedidir.(8) Marx’a göre sermaye basitçe metalaştırılmış geçmiş emek olarak tanımlanabilir. Bu hedefe ulaşmanın insani boyutu sermayedar için azaltılması gereken bir çalışan maliyeti olmanın dışında herhangi bir değer taşımaz. Çalışma zamanı ise ençoklanmalıdır. Bunun için teknoloji ve gözetime başvurulur. Modern Zamanlar’da teknoloji insanın savaşım verdiği ama fiziksel gücünün yetersizliği nedeniyle karşısında yenik düştüğü bir tehdit unsurudur. Şarlo ve geri kalan iş gücü onları baskıcı ve tehdit edici bir şekilde karşısına alan denetleyemedikleri insan yapısı ama yine de yabancı bir dünyada çalışırlar(9).

Öte yandan aynı teknoloji sermayedarın mülkiyeti içinde ve düzenin verimli işlemesi için bir kolaylaştırıcıdır. Sermayedar işleyişe hızını denetleyebildiği bu mekanik araçlar yoluyla etki eder. Emeği üretken halde tutmanın zorunlu maliyetini düşürmek için yine teknolojiden yararlanılır. İnsana rağmen maliyet indirgeyici yönetim politikalarını film, bir besleme makinesi buluşunun Şarlo üzerinde denenmesi sahnesi ile eleştirir. Şarlo bir kez daha bir teknoloji ‘harikası’ ile karşı karşıyadır; ancak, bozulan makine bu korumasız, eli kolu bağlanmış deneği bir hayli hırpalar. Müdürün makineye tepkisi ise trajikomiktir: ‘Olmaz. Pratik değil.” Üretim bandı çalışanları bu insanlık dışı düzen içerisinde birbirlerinin hatalarına karşı acımasızlaşır, hoş görü göstermez olur. Çalışanlar sadece kendi emeklerine değil başkalarına da yabancılaşır. Üretim bandının ardışık işleyişi hataların zincirleme ve katlanarak çoğalmasına neden olmaktadır. Bu da insan ilişkilerini olumsuz etkilemektedir çünkü birinin hatası diğerininkine yol açar ki bu ilişkiyi bir tür olumsuz yazgı birlikteliği gibi düşünebiliriz. Bant işledikçe tüm etkileşimiyle geri kalan hayatın durması gerekir. Kendisine musallat olan sineğe karşı Şarlo’nun bir şey yapamaması ya da onu kovalayan işçi kalabalığını bandı çalıştırarak atlatabilmesi, işçinin üretim bandına bağımlılığının yerinde anlatımlarıdır. Uzmanlaşmaya dayalı fabrika örgütlenmesi ve disiplini, birlikteliğin en güzel gelişebileceği bir mekânda insani yalıtımı getirir. Simmel’in kalabalık kentleri kişinin en fazla yalnız kalabileceği ortamlar olarak değerlendirmesine benzer şekilde Fordist fabrika da işçiyi işçi ordusunun içinde bir başına bırakır. Tüm güçlüklerine karşın işçi, hayatını sürdürebilmek için çalışmak zorundadır. Diğer seçenek açlık ve işsizlik olunca fabrika işçiliği kötünün iyisidir. Ekonomik durum öylesine kötüdür ki Şarlo hapishaneden çıkmak istemez. Filmde bir yandan grevler, kapanan fabrikalar ve sokakta yaşayanlar gösterilirken aynı zamanda da orta sınıf burjuva yaşamının ipuçları verilir.

Şarlo’nun gece bekçisi olarak girdiği çok katlı, kıtlık döneminde bile her türlü ürünün bulunabildiği mağaza ve Şarlo ve öksüz kızın bahçesinde soluklanıp özendikleri burjuva evi ekonomik eşitsizliğin somut işaretleridir. Üretken makineler olarak emekçi yığınlar yalnızca burjuva sınıfının ve burjuva devletin kölesi olmakla kalmıyorlar, makine tarafından, denetleyici tarafından ve hepsinden çok tek tek fabrika sahibi burjuvanın kendisi tarafından gün gün, saat saat köleleştiriliyorlar.(10) Bir de Şarlo gibi düzen içerisinde iflas eden ‘kafayı üşüten-, barınamayanlar vardır: Tutunamayanlar. Ancak düzen bireyleri daha sıkı tutundurmak için git gide bürokratikleşir. Weber’in Bürokrasisi Weber bürokrasiyi ağırlıklı olarak kamu hizmet sektörü üzerinden tanımlamakla birlikte bürokratik yapının üretim ve özel girişimde de var olabileceğini belirtmiştir. Bürokrasi bir egemenlik yapısı içerisindeki ussal düzenlenmiş bir birliğe(11) işaret eder. Weber’in bürokrasi tanımı ile Ford’un üretim bandı etrafında şekillenen fabrikası nitelikleri bakımından örtüşür. Weber’in tanımladığı şekliyle bürokrasinin en belirgin özelliği ussallığıdır.

Bürokrasi tüm alt düzenlemeleri ile -kurallar, ast-üst ilişkileri, hiyerarşik yapı, kayıt tutma, kaynakların tek elde toplanması, teknik uzmanlaşma- ussal bir yapıdır ve bu anlamda da kişisellikten uzaktır. Tüm kurallar herkese eşit uygulanır; kişisel ayrıcalıklara bu yapı içerisinde yer yoktur. Bürokrasi Weber’e göre kaçınılmaz bir ussallaştırmadır. Zorunlu bir süreçtir ve yıkılamaz; ancak yerini yeni bürokratik yapılara bırakır. Bu anlamda süreklidir ve birey olarak insanı sürekli işleyen mekanizmasının içinde eritir. İnsanlar tek başlarına kavramaktan uzak oldukları bu büyük işleyişin içerisinde belirli bir noktaya konumlanır ve aynı büyük hedefe ulaşmak için çalışırlar. Kurallarla düzenlenmiş ortak çalışmanın sonucu olarak bürokrasi Weber’e göre diğer tüm düzenlerden daha verimlidir çünkü birlikten güç doğar. Devlet bürokrasisi ussallaştırılmış toplu emek ve bunun sonucunda yaratılan büyük artı değere iyi bir örnektir. Ahlaki boyutu açısından bürokratik düzen Weber’in de işaret ettiği bazı tehlikeler barındırır.

Teknik uzmanlaşma arttıkça özgünlük ve dolayısıyla yaratıcılık bastırılır. Büyük çerçeve önceden bellidir, bireylerin yapması gereken bu düzenlemeye ayak uydurmaktır. Bürokrasi ile belirsizlikler tanımlanıp azaltıldığı ölçüde yaratıcı düşünceye ket vurulur. Yaratıcılığı tetikleyen hayal gücüne ortam sağlayan bu bilinemezliklerdir. Paradoksal olarak güvenliğimiz arttıkça esaretimiz de artar. Şarlo’nun çalıştığı Elektro-çelik A.Ş.’de de tüm çalışma kurallarıyla ‘molaların zamanı, süresi, fabrikaya kartla giriş-çıkış gibi- bürokratik işleyiş egemendir. Bütün fabrika en çok verim hesabına uygun olarak örgütlenmiştir; düzenin bekçileri de bunun sürdürülebilirliğinden sorumludur. Tek tek çalışanların düzene etkileri en azla sınırlandırılmıştır. Bu yüzden Şarlo’nun yağdanlıkla başlattığı başkaldırıyı fabrika bürokrasisine karşı çaresiz bir savaşım olarak düşünebiliriz. Şarlo sanki muzipçe düzene karşı ‘Ben varım!” demektedir, ‘Beni insan olarak tanıyın!”.

Ussallığın tam tersi şekilde hareket ederek düzenle dalgasını geçer. Weber Protestan Ahlakı ve Kapitalizm’in Ruhu’nda(12) bu ussal ekonomik düzenin ahlaki temellerini araştırmıştır. Pozitif bilim, amaçlanmış teknolojik yenilik, tekil-ussal toplumsal denetim ve hukuk, duygusuz ve kişisel olmayan yönetim, çıkarcı ekonomik davranış kavramlarının tümü Avrupa uygarlığının tarihsel ürünleridir. Bunlara Protestanlığın öngördüğü yoksunluk ve bireysel feragatle varılmıştı(13). Weber’in tanımladığı anlamda ilahi bir çağrı olarak iş (calling ) ve dünyevi çilecilik yoluyla biriktirerek kendi kendini yaratmış yeni zengin küçük burjuva sınıfı kapitalizmin öncülüğünü yapmıştır. Bu üretken sınıfın yaşamının ana çizgisini sadelik belirler. Weber eserinde sade yaşama düzenli konforlu burjuva evini örnek gösterir. Modern Zamanlar’da öksüz kızla Şarlo’nun ev hayali de benzer konforuyla bir orta sınıf ev hayatına gönderme yapar. Ancak her ihtiyacın el altında olduğu evin hayali bile sıkıcılıktan öteye gidemez.

Tüm yaşama uygulanan us, insanın tüm varlığını pürüzsüz ve yorumlayıcı bir ışığın altında tutarak, şiir, iman ve mitosun kaybolmasına neden olur(14). Weber çağdaş yaşamın ezici makineleşmesini, baskıcı ve çıkarcı düzenini eleştirmiştir. Ussallaştırılmış yaşamın zorlama iş bölümünün esnek olmayan yapısının insanların kültürel zenginliğini ve çeşitliliğini törpülediğini ileri sürmüştür. Peki, acaba beraberinde getirdiği belirsizlik ve riskler ile fazlasıyla esnek olan günümüz dünya düzeninin çalışan insana etkileri nelerdir? Esnek Sömürü(15) Çalışma yaşamı son 20 yılda gittikçe olumsuz yönde değişti. Bunun tetikleyicisi düşen karlılığını artırma derdindeki egemen sermayenin krizden çıkış yolu olarak serbest piyasa ekonomisini yeni küresel düzen olarak dünyaya dayatması oldu. 1980’lerin başında ABD, İngiltere önderliğinde ‘küresel serbest piyasa” projesiyle, liberalizmin restorasyonu başladı(16). Küresel serbest piyasa projesinin insanlık adına yarattığı en büyük kayıplardan biri kazanılmış işçi haklarının sermaye tarafından geri alınmasıdır ki bu sürecin bozucu etkilerini yakın çevremizdeki güncel birtakım gelişmelerde -Türkiye’deki yeni sosyal güvenlik yasası gibi- gözlemleyebiliriz. Sermayenin artan ve hızlanan hareketliliğini esnek çalışma adı altında işin hareketliliği izledi. Hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde zaman ve mekân açısından esnek, atipik diye de nitelendirilen, çalışma büyük oranlara ulaştı. Beyaz yakalı çalışan da dönemsel tarım işçisi gibi geçicileşti; iş sürekliliğinin artık garantisi yok. Devlet kurumlarında sözleşmeli personel sayısı çoğaldı. Sendikacılık zaten zayıflatılmıştı ‘geriye kalan tek tük sendikalı işçi toplulukları da topluca işten çıkarılıyor(17). Sermayedar bugün artık emekçinin artakalan son sosyal haklarına göz dikti. Dikensiz emek sömürüsü idealine hemen hemen kavuştu. Esneklik, Weberci anlamda katı bir bürokratik düzene seçenek olması bakımından sermaye sınıfı tarafından onaylanıyor. Sermayedarın bakış açısına göre esneklik, insanlara ‘özgürleşme’ vaat ediyor.

Aslında yeni düzen sadece geçmişin yürürlükten kaldırılmış kurallarının yerine yeni kontrol biçimlerini ‘takım çalışması, yetkilendirme, özdenetim- geçiriyor(18). Şarlo’ya olumsuz etki eden rutin esneklik ile karşılaştırıldığında olumlu değer yüklenebilir çünkü insana zarar verdiği kadar onu koruyabilir de: Emeği parçalara ayıran rutin aynı zamanda bir yaşamı bir araya getirebilir. Çalışan, zamanın kullanımını kendisi için ussallaştıran bürokratik bir yapı ile daha güvenli bir şekilde kendi hayatını denetleyebilir ve bu bütünsel kimlik anlatısından özgüven sağlayabilir.(19) Rutinin yarattığı özgüvene karşılık esnek iş karakteri aşındırır(20). Bunu oluşması zaman alan insani değerleri ‘sadakat gibi- hıza ve günübirlik yaşama öğretisine kurban ederek yapar. Yeni düzenin çalışanı ahlaki bakımdan bölünmüştür; işte başarılı olmasını sağlayan değerlerle iyi bir insan olmasını sağlayan değerler artık örtüşmez. Belki de en önemlisi bugünkü düzen, gelecek güvencesini yok ederek umutsuzluğa yol açar. Eğer bürokrasi şu anki yaratıcılığımızı sınırlandırıyorsa, yeni düzen güzel bir gelecek hayalimizi elimizden alır. Fabrika işçiliği esnek hizmet işine göre daha anlamlandırılabilir bir eylemdir çünkü sonucunda ortaya somut bir ürün çıkmasının yanı sıra öngörülebilir, dolayısıyla denetlenebilir süreçleri ‘net iş tanımları gibi- kapsar. Oysa sınırları aşmaya meyilli esnek çalışmada çalışanın kendisi tarafından denetlenemeyen dış unsurlar çok daha geniş ölçekte ve çeşitlidir. Bu nedenle de bu tür çalışma çalışanlarda gelecek kaygısını sürekli kılarken onları artan rekabete bağlı olarak çıkarcılaştırır. Bunun sonucunda, emekçi kitle daha kolay edilginleştirilebilmektedir. Yeni düzenin rekabet ve çıkar odaklı bireyci yaklaşımı sendikanın birlik ve güçlülük hissini ortadan kaldırmıştır. Karşılıksız verme, yardımlaşma enayilik gibi algılanmaya başlanır; zaman, her koyunun kendi bacağından asıldığı kendini pazarlama zamanıdır.

Gittikçe yalnızlaşan birey teknolojiyle ‘msn, elmek, sms, mp3 çalar- kendini avutmaya çabalamaktadır. İnsanlar yalnızlaştıkça toplumsallaşmanın yerini CNBC-e’deki, tüketime dönük dizilerle zenginleştirilmeye çalışılan yapay yaşamlar alır. Herkes kendini geçerli olana ‘moda- göre güncelleme çabasındadır. Kendimizi topluca tüketim kültürüne uydururuz. Yeni düzen, karakteri olduğu kadar karakterin altyapısını destekleyen sanatı da aşındırır. Sanat ve kültür işletmeleşir, kar amacına feda edilir(21). Sanat olmayan postsanat ürünleri türer; estetik kaybolur.(22) Kendini Weberci bürokrasi gibi kaçınılmaz olarak dayatan sınırsız bir sömürü ütopyası olan neo-liberalizm, insanlığın en ender kültürel kazanımlarının ekonomik, toplumsal temellerinin(23) köküne kibrit suyu eker. Yeni düzenin her alanına yayılan geçicilik, iş hayatında çalışanları boyun eğmeye, sömürülmeyi kabullenmeye zorlama amaçlı, genelleştirilmiş ve sürekli bir durumun kurumsallaştırılması üzerine kurulu yeni bir tür egemenlik biçimi olarak ekonomik yazgıdan çok planlı politik bir projedir. Bu politik projenin temel unsurlarından biri ortak kazanımların yöntemli yıkılma programıdır.(24) Bourdieu’ya göre yenilikçi maskesine bürünmüş bu muhafazakâr karşı devrime verilecek yanıtın başlangıç noktasını sıkı sıkıya hesapçı ve bireyci bir görüşün terk edilmesi(25) oluşturur. Bu öneriyi bireye allanıp pullanarak özümsetilmiş gizli ‘bürokrasi’yi deşifre etmek gibi de yorumlayabiliriz. Post-Modern Zamanlar Modern Zamanlar’ın çekilmesinden yaklaşık 70 yıl sonra bu kez bugünün esnek iş ya da esnek sömürü düzenini eleştirmek amacıyla Post-Modern Zamanlar adlı bir devam filmi çekilseydi ilk filmden ne gibi farkları olurdu? Sorunun yanıtını yukarıdaki genel çerçeve içerisinde vermeye çalışabiliriz. Öncelikle günümüzde son zamanlarda ironili olarak korumacılığa yönelen bir avuç gelişmiş ülkenin ya da kendi yağıyla kavrulan, planlı ekonomiyi tüm dayatmalara karşın sürdüren kimi diğer ülkeler dışında, kendini sınırsızca serbest piyasa ekonomisine açmış az gelişmiş ülkelerde üretim, fabrikalar azaltıldı.

Bu nedenle yeni filmde Şarlo büyük olasılıkla bir hizmet sektörü çalışanını temsil eder. Bourdieu’nün ön gördüğü şekilde neo-liberal ideolojinin yeti felsefesinin ‘buna göre yetenekli olanların iyi işlere sahip olma hakkı vardır- genel geçerliğinden dolayı ihtimal yaptığı işin toplumsal statüsü düşüktür. Pek saygı görmeyen işine kendi saygısı da az olduğundan işinden psikolojik açıdan doyum sağlayamaz. Şarlo işinden duyduğu doyumsuzluktan kaynaklanan kimlik bunalımını, reklam gibi araçlarla estetize edilmiş, hedonist, statü rekabetine dayalı, çeşitlendirilmiş ve kimlik oluşumunda referans oluşturmaya başlamış özdeşleşme nesnelerini tüketerek çözmeye çalışır ve üstelik düzenin öngördüğü şekilde tüketerek düzene karşı çıkıyormuş, gelenekleri yıkıyormuş(26) sanrısına kapılır. Post-modern Zamanlar’da Şarlo’nun net bir iş tanımı yoktur, her taşın altına elini koyması beklenir. Müşteri odaklı yaklaşımı benimseyen çalıştığı firma müşteri talebine hemen yanıt verilmesini şart koştuğundan iş bölümünün kesin hatları yoktur. Firma hiyerarşik bir yapıda değildir; işletme literatürünün daha modern örgütlenme modellerinden birine göre düzenlenmiştir.

İş ilişkisi ağı ve raporlama kâğıda dökülemeyecek ölçüde karmaşık bir hal almıştır. Denetim sorumluluk verme adı altında görünürde azaltılmış ama aslında farklı kanallar yoluyla pekiştirilmiştir. Şarlo moda terimler ‘yetkilendirme (empowerment) gibi- kullanılarak özdenetime teşvik edilir. Bu da sürekli tetikte olmak ve işe ayrılmayan dakikaların hesabını yapar hale gelip vicdan azabı duymak demektir. Bir de Şarlo’dan takım çalışması yapması istenir, sık sık bunun yararları vurgulanır. Takım çalışması görev tanımını daha da belirsizleştirmesinin ötesinde yönetici denetimine bir de grup baskısını ekler. Çalışandan alınan verim ençoklanmalıdır hesabına göre mesai saati ifadesi geçersizleşmiştir. Buna karşın işler nedense bir türlü yetişmez. Yine de iş bitirme tarihi (deadline) ile yatıp kalkılır ki bu tarihi genelde müşteri belirler. Mesai ortadan kalkınca ev ile iş yaşamı iç içe geçer, Şarlo’nun hayatı iş olur. Normalde dışarıda sürdürülmesi gereken hayat işe taşınır, işteki de eve. Fazla mesai ücreti diye bir hak tanınmadığı iş sözleşmesi maddeleri arasına sıkıştırılır; Şarlo bu durumu baştan kabullenince de bir daha gıkını çıkaramaz. Yeni düzenin galibi işveren eleştiriyi zaten pek sevmez. Ne de olsa eşitlik bir kere onun lehine bozulmuştur, bundan fazlasıyla yararlanır. Yine de ikiyüzlülük etmeden duramaz; beyin fırtınası gibi ‘yaratıcı’ yöntemler şirket imajının bir parçası olarak kullanılır. Yasaların gerileyip meydanı boş bıraktığı iş güvencesi ile ilgili her konuda Şarlo tümüyle patronun insafına kalır. Bu yüzden sürekli patrona şirin görünmeye çabalamak zorundadır. Kendisini yükselmek için kıran kırana bir rekabet içerisinde bulur. Gerektiğinde patronun çıkarı için ahlaki prensiplerine aykırı işler yapması bile gerekir. İşsiz kalma kaygısıyla yerleşik düzene göz yumar. Tüm ilkeleri ve devrimci gücünden arındırılmıştır. Eğer hala kendine ayırabileceği zamanı kalmışsa bunu yine iş arkadaşlarıyla geçirmesi yönünde onun adına üst makamlarca karar verilip, plan yapılır. Sonra bu güya çalışan düşünülerek yapılan ‘boş’ zaman aktiviteleri yine firma imajını güçlendirmek için reklam aracı olarak kullanılır. Üstelik bu etkinliklere katılmamayı seçme özgürlüğü de yoktur, tersi rahatlıkla işten çıkarma gerekçesi olabilir. Çalışan patron istediği durumda kendine çok uzak bulsa da yoga bile yapabilir. Tüm bu uygulamalar günümüzde kabullenilmiş, alışık olduğumuz durumlardır. O kadar kanıksanmıştır ki kimse artık direnmeye çabalamamaktadır. En ufak eleştirilerinde arsızca işten çıkarma sopasının gösterildiği bir ortamda insanlar korkutulmuş ve edilgenleştirilmiştir. Sendikal dayanışmanın güven verici varlığının yerinde çoktan yeller esiyor. Düzen karşısında çaresiz kalan insanlarda yeteneklerini geliştirip kendilerini kurtarma düşüncesi ağır basıyor. Her koyun kendi bacağından en çok bugün asılıyor! Bu görüntüye bakınca modern zamanlar post-modern zamanlardan daha adil, yaşanılası ve gelecek için umut vaat edici görünmüyor mu? Bir tutunamayan için bile olsa.

1. Marx, K. ve Engels, F. (1997). Komünist Parti Manifestosu. Ankara: Sol Yayınları; s. 18.

2. ‘Neoliberalizm Tıkandı: Ekonomide kamunun önemine vurgu, Harvard Üniversitesi profesöründen geldi,” Cumhuriyet 26.12.07, s. 1.

3. Ergin Yıldızoğlu, ‘Türkiye Makas mı Değiştirdi?”, Cumhuriyet, 31.12.07, s. 13.

4. Bourdieu, P. (2002). Karşı Ateşler. İstanbul: YKY; s. 72.

5. Chaplin, C. (Yönetmen). (1936). Modern Zamanlar. [Sinema Filmi]. Charles Chaplin Productions. 6. Jorn K. Bramann, (?). Educating Rita and Other Philosophical Movies: Modern Times. http://faculty.frostburg.edu/phil/forum/ModernTimes.htm

7. Marx, K. ve Engels, F., age.

8. Jorn K. Bramann, age.

9. Jorn K. Bramann, age.

10. Marx, K. ve Engels, F., s. 19.

11. Weber, Max. Economy and Society. Edited Guenther Roth and Claus Wittich. New York: Bedminister Press, 1968, vol. 1, Conceptual Exposition, pgs. 956-1005, ‘Bureaucracy”.

12. Eserin ekonomik analiz açısından eleştirisi için bkz. Sennett, R. (2002). Karakter Aşınması: Yeni Kapitalizmde İşin Kişilik Üzerindeki Etkileri. İstanbul: Ayrıntı Yayınları, s. 111.

13. McRae, D. (1985). Weber. İstanbul: AFA Çağdaş Ustalar Dizisi 2, s. 87.

14. McRae, D., age.

15. Bourdieu, P., s. 73.

16. Ergin Yıldızoğlu, ‘Restorasyon ve Çözülme,” 02.12.07, http://erginyildizoglu.blogspot.com/

17. Türkiye’den güncel bir örnek için bkz. Yörsan Fabrikası, ‘Örgütlendiler, işten atıldılar,” Cumhuriyet, 13.12.2007, s.7.

18. Sennett, R., s. 10 ve 61.

19. Sennett, R., s. 44 ve 14.

20. Yeni kapitalizmin iş düzeninin karakteri aşındırıcı etkilerinin bir sorgulaması için bkz. Sennett, R., s.11.

21. Chin-tao Wu, (2005). Kültürün Özelleştirilmesi: 1980’ler Sonrasında Şirketlerin Sanata Müdahalesi. İstanbul: İletişim.

22. Kuspit, D. (2006). Sanatın Sonu. İstanbul: Metis Yayınları.

23. Bourdieu, P., s. 31.

24. Bourdieu, P., s. 73 ve 82.

25. Bourdieu, P., s. 74.

26. Ergin Yıldızoğlu Meriç Kırmızı-Ortadoğu Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Yüksek Lisans Öğrencisi

Bu İçerik 880 Kez Görüntülendi

Ekonomi Üye Listesi