Şavşat Duvar Gazetesi Kültür ve Sanat

Ah O Pikaplar

Nurşen Kumaş

Seksenli yılların başları…Daha köyümüz beyaz dünyayla tanışmamış,elektirik köyümüze gelmemişti. O dönem elektirikli olup da pille çalışan her şey bizler için çok değerliydi.

Aylardan aralık,kar her tarafa bembeyaz gelinlik giydirmiş,insanların tek eğlencesi uzun kış gecelerinde bir araya gelip vakit geçirmek olmuştu.

Gündüzden haber verme hastalığına tutulmadığımız ö dönemden bahsediyorum.Akşam yemeğini yeni yemiştik,kapı birden gümbür gümbür çalmaya başladı.Yerimden zıplayıp kapıya koştum. Gelenleri görünce, içimden çığlık attım ‘yaşasın bu gece pikap partisi var diye”. Pikap her zaman evdeydi ama nedense birileri gelmeden açılmazdı bir türlü.Gelenleri içeri davet ettim,birkaç dakika sonra kapı yine gümbürdedi koşup yine kapıyı açıp gelenleri buyur ettim.Sayımız on beş on altıyı bulmuştu. Hal hatır hoş beş sohbetinden sonra gelenlerden biri ‘yegan gatur şu pikapi da bir koy dinlayağ dedi”.Beklenilen o an gelmişti annen pikapı odadan alıp getirdi,en baş köşede ,gaz lambasının altında yerini aldı ,bizler de onun etrafında…

Aylardan aralık olunca havada inadına soğuktu. Dışarıda içerde olmamızı kıskanan tipinin uğultusu ve camları sallayan sesi vardı. Ben pilakları elime pazarcı gibi alıp bu mu,şu mu diye sorardım. Okula başlamadığım halde bütün pilakların üstünü ezbere okuyup,hepsinin hikayelerini iyice biliyordum. Her kafadan bir ses çıktı o olsun ,şu olsun diye…Ben yalancıktan soruyordum aslında; neyi dinlemeye geldikleri ve neyi çalacağım önceden belliydi zaten.Bunları birlikte defalarca dinlediğimiz için ‘nabza göre şerbet verme” değiminin anlamını otomatik kapmıştım. Damar pilakı bulup pikaba yerleştirdim.Arkadan bir ses ‘yegan bunun üstünü iyice sil , ortada xırlamasın” dedi. Muzipce eteğimin arkasını çevirip sildim ve pikaba yerleştirdim.

Herkes hemen konsantre olmuş, evde insan yokmuşçasına ses çıkmıyordu.Tipinin kıskançlığı artmış camı iyice sallandırıyor bende varım ,gelmek istiyorum diyordu sanki…

Bizler pikaba o kadar dalmıştık ki birden kapı çalınca ödümüz koptu,bu kez korkudan açamadım; ya pikaptaki kötü adam gelmişse diye. Annem koşup açtı, komşularımızdan biri daha gelmişti. İçeri buyur etti, ortamın büyüsü bozulmuştu, sesler dikkatimiz bölmüştü. Gelen amca ‘o siz bitirmişsiniz nerdeyse , hela yegan bunu yenidan başlat dedi”. İş bana düşmüştü usta bir makinist edasıyla pikabı durdurdum ve iğnesini başa aldım.

Yine dalıp pikabın içine girdik cümbür cemaat. Kimseden ses çıkmıyor, suratlar hikayeye göre şekilleniyordu.

Yarim İstanbul’u mesken mi tuttun?
Gördün güzelleri beni unuttun ,
Sılaya gelmeye yemin mi ettin ?
Gayrı dayanacak gücüm kalamadı,
Mektuba yazacak sözüm kalamadı.

Herkes kendinden geçmişti,ne menem memleketti İstanbul o dönem bizler için.İstanbul sevenleri ayırıyordu, ayrılığı ilk İstanbulla tanımıştım altı yaşımda bir çocukken. İstanbul bugün bile ayrılık sembolu hala benim için …

Gözlerden yaşlar boşalmaya başlamıştı,göz yaşından utanmadığımız dönemdi o dönemler .Bende onlarla birlikte ağlıyordum neden ağladığımı pek anlamazsam da .Belki de sevda üzerine ilk korkular o zaman yerleşmişti yüreğime ‘sevmek ;ağlamak ,acı çekmek ve İstanbul’a gidip kızı bırakmaktı.

Annem gözüyle sokunun altını gösteriyordu .Anlaşılmıştı kartopi koyulmalıydı milletle.Usulca yerimden kalktım sökunun altına doğru ilerledim ki bir sesle olduğum yere çakıldım.”Yegan bir ses yapma otur diyordu”.Anneme baktım hayır devam diyordu,ayak uçlarında sürünerek kaba kartopuyu koydum,acayipte çamurluydular.Casus gibi sessizce yıkamaya başladım ama gürültüden rahatsız olanların bakışları beni dövecekti sanki..

Kartopilari ortadan ikiye kestim ve tuzlayıp formaya doldurdum.Sobanın üstünde fokur fokur ıhlamur kaynıyor kesin koksusu da odayı kaplıyordu.Görevi bitirip yerime döndüm,acılı sevda hikayesine daldım yine.Kız verem olmuştu,evdekilerin gözyaşları artmıştı .Çocuk kalbimle sevmenin verem olmak olduğuna kanaat getirmiştim o an,ilerde ben asla verem olmak istemiyordum.Sevmek verem olmakmış meğer…

Komşu kadınlardan biri o kadar ağladı ki,içimden onla ilgili senaryolar yazdım,bu kadar ağladığına göre sanırım verem olmuştu ,o da ölecekti.Ama kocası yanındaydı ,İstanbul da değildi ama pekte anlayamamış ama ona çok acımıştım nedense.Millet ağlamaktan haşat olmuştu,gözler ve burunlar eteğin tersine siliniyordu…

Pilak acı sonla bitti ,kız öldu,oğlan başkasıyla evlendi.Demek ki sevmek ölmek ve başkasıyla evlenmekti.Ben asla sevmeyecektim ölmek istemiyordum.Pikap ortalıktan kaldırıldı,yorumlar başladı.Hani şimdilerde gazete köşelerinde televizyon yorumcuları var ya Erdoğan Sevgin gibi o an bizim evde Erdoğanlar çoğaldı,ben olsaydım öyle olmazdı,öbürü böyle derken tek ortak noktaları vardı,kıza yazık olmuştu.

Kartopi pişmişti,ıhlamurla birlikte servise geldi,yanında da şor peynir istediler.Az önceki duygusal insanlar sanki camdan buharlaşıp tipinin arasına karışmışlardı.Günlük yaşantıya geçilmişdi,en büyük konu köy yolunun kapalı olmasıydı.Ay başı yaklaşıyordu o zamana kadar inşallah yolu dozer açacaktı.

Saat ilerledi ve herkes kalkıp evine gitti.Tipi sona ermişti bizim hikayeyle birlikte. Ağlamayı, sevmeyi, verem olmayı öğrendiğim ve hayal dünyamı zenginleştiren pikaplar; bugün köylerde, ambarlarda, sandıklarda kaldı…

NURŞEN KUMAŞ

Bu İçerik 5243 Kez Görüntülendi

Yorumlar

Nurşen Kumaş

Giness Rekorlarını Kıralım

Nurşen Kumaş - 3 Haziran 2006
Size yürektem katılıyorum,çok acil olarak Şavşat Platformunun oluşması gerekiyor. Organıze olmadan birşeylerden sonuç almak imkansızdır. Acil olarak bu platformun oluşması gerekiyor ki , bizlerde organize olalım ve hemen çalışmalara başlayalım. Elimizden ne geliyorsa seveseve yapalım. Bir Sulobanlı olarak köyümüzün pilot köy olarak önerilmesi bile beni onurlandırdı. Suloban bu pilot uygulama için insanıyla, doğasıyla uygun köydür. Ben sizin bu güzel fikirlerinize farklı bir fikirle destek vermek istiyorum. Şavşat insanı her yönüyle kendini Türkiye de gururla ıspatlamıştır. Doğal güzelliklerimiz, tarihimiz, kültürümüz, eğitim seviyemizle (hemen belirtmeliyim ki Türkiye en çok öğretmen veren ilçe bizim ilçemizdir) Şavşat ve Şavşat halkı ülkemize damgasını vurmuştur. Ülkemize damgamızı vurduysak ben inanıyorum ki, dünyaya da damgamızı vurabiliriz. GiNESS REKORLARINA girmek için bir proje geliştirirsek, bu sayede inanılmaz bir şekilde reklamımızı yapmış olur ve unutulmaya başlamış Şavşatı gündeme getirebiliriz.Gecen yıl Burdur üç dakikalık bir oyunla bu rekorlar kitabına girdi.O gün bende acaba Şavşatta ne yapsak da adımızı duyursak diye geçirmiştim.Şimdi Şavşatlılar Platformu düşüncesi aklıma tekrar bunu getirdi. Bu rekoru kırmak için o kadar çok şeyimiz var ki bize ait olan. En basitinden dünyanın en büyük peynir eritmesini eritip, cecimini dokuya biliriz.Ya da inatla 3 gün 3 gece uyumadan horon tutabiliriz. Şuanda sayamayacağım bir sürü şeyle bu rekoru kırabiliriz. Eminim ki sizlerden de ilginç fikirler gelir. Bir çoğuna biraz komik gelse de bu fikrim ben her şeyin iyi reklamdan ve de iyi kamuoyu oluşturulmasından geçeceğine inanıyorum.
Oluşturulacak vakıfta seve seve görev ve yer almaya hazırım.Sizleri canı gönülden de destekliyorum. Nurşen KUMAŞ
Sevgi Bilgin

Ruhumu Okşadın

Sevgi Bilgin - 28 Mayıs 2006
Kürdîli Hicâzkâr (Düyek) Bestekâr : Münir Nurettin Selçuk Güftekâr : Ümit Yaşar Oğuzcan Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın Öylesine yıktınki bütün inançlarımı Beni sensiz bıraktın, beni bensiz bıraktın sana son zamanlarda çok severek dinlediğim bir eserle yanıt vermek istedim.yüreğine sağlık duygular bu kadar güzel dile getirilemezdi.Ruhumu okşayıp iliklerime kadar sevgi işlediğin için teşekkür ederim.
Turan Orakçı

BİR SOLUK...,

Turan Orakçı - 27 Mayıs 2006
Nurşen Hocam yazınızı bir solukta okudum.Eski fakat çok zevkli ve de bir okadar hatıralarla dolu bir gelneği yazmışsınız. Teşekkürler. Bizlerde aynı geleneği türkülerle yaşadık. bizim plaklarımız arasında öykü yoktu. Fakat türküleri öyküleştirip ağlayanları,3-4 kez dinleyenleri gördük. Çokyaşa teşekkürler, ağzına sağlık
Ayşenur Şahan

Teşekürler Nurşen hanım.

Ayşenur Şahan - 26 Mayıs 2006
Yazıyı okurken o günleri tekrardan yaşamış oldum. Bu sıcak bahar yaz gününde o tipili ve sevda acılı geceyi iliklerimde hissettim. Galiba bende biraz fazlaca duygusal biriyim. Şimdi kara kutu herşeyimizi aldı götürdü. Evimize girememiş olsada başkalarına misafirliğe, haber vererek! gittiğimizde o kara kutu (televizyon)konuşuyor ev sahibi, misafir her kes birlikte o sizin bahsettiğiniz sessizlik ortamı devam ediyor. Ne oldu bize?Bizi bizden kopardılar Nurşen hn. Ben o güzel günlerimi geri istiyorum. Betonlaşmış koca kenttenden yürekleri betonlaşmış kent insanındanda bıktım.Neyse boş verin fazla derine inmeden ve yarayı kanatmadan bitireyim.Teşekürler..

Kültür ve Sanat Üye Listesi