Şavşat Duvar Gazetesi Kültür ve Sanat
Dilimiz Kimliğimizdir
Bütün anne babaların en büyük sevincidir çocuklarının konuşmaya başlaması. Henüz anne karnındayken başlayan dil serüveni, ilk meyvesini, bir-bir bucuk yaşındayken verir. O ana kadar, mimik ve belli belirsiz seslerle anlatılan, duygular, düşünceler, gereksinimler, çocuğun büyümesiyle daha da varsıllaşan bir dağarcıkla anlamlı hale gelir. Dil, çocuğun kendisini ifade edebilmesini sağlar, ona birey olma yolundaki ilk adımını attırır, onun düşünme, üretme ve yaratma gücünü geliştirir. Dünyaya geldiğinde, hiçbir şey bilmeyen çocuk, anadiliyle kimlik kazanır.
Doğuştan gelen diyetimizi kullanarak, kendimizi var ederiz. Anne-babamız nasıl bir dil konuşuyorsa, bilinçaltımıza ilk önce onu isleriz ve üç dört yaşına kadar anadilimizi kazanırız. Bu temel ne kadar sağlam olursa, bize dil bilinci ve eğitimi ne kadar iyi verilirse, biz de kendimizi o kadar iyi ifade ederiz, dünyayı o kadar geniş algılarız. Bireylerin ifade tarzı, dilbilgisi, sözcük dağarcığı; toplumun düşünce ve düşünceyi ifade tarzının temelidir. Bir ulusun dili o ulusun bireylerini birbirine bağlayan temel unsurdur. O ulusun ortak belleğini oluşturan, ortak değerlerin temelidir. Dolayısıyla, dil önce bireylerin sonra ulusların kimliğini oluşturur.
Dünya değiştikçe, insanlar, uluslar geliştikçe diller de değişime uğrar ve gelişir. Dilimize gösterdiğimiz özen bizi de geliştirecektir ve kendimizi anlatamama ve karşıdaki insanları anlamamaya dayalı sorunlar en aza indirgenecektir. Dilimize karşı kayıtsızlığımız ve özensizliğimiz yüzünden ortaya çıkan iletişim bozuklukları; dilimizin kimliğimizi ve bizi oluşturan en temel unsur olduğunu anladığımız zaman yok olacaktır.
Atatürk'ün, 1932 yılında, Türk Dil Kurumu'nu kurumunu kurarken söylediği; "Ülkesini, yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır" cümlesi hâlâ geçerliliğini korumaktadır. Türk Dili hak ettiği yere ulaşmak için, bilinçli bireylere gereksinim duymaktadır.
Doğuştan gelen diyetimizi kullanarak, kendimizi var ederiz. Anne-babamız nasıl bir dil konuşuyorsa, bilinçaltımıza ilk önce onu isleriz ve üç dört yaşına kadar anadilimizi kazanırız. Bu temel ne kadar sağlam olursa, bize dil bilinci ve eğitimi ne kadar iyi verilirse, biz de kendimizi o kadar iyi ifade ederiz, dünyayı o kadar geniş algılarız. Bireylerin ifade tarzı, dilbilgisi, sözcük dağarcığı; toplumun düşünce ve düşünceyi ifade tarzının temelidir. Bir ulusun dili o ulusun bireylerini birbirine bağlayan temel unsurdur. O ulusun ortak belleğini oluşturan, ortak değerlerin temelidir. Dolayısıyla, dil önce bireylerin sonra ulusların kimliğini oluşturur.
Dünya değiştikçe, insanlar, uluslar geliştikçe diller de değişime uğrar ve gelişir. Dilimize gösterdiğimiz özen bizi de geliştirecektir ve kendimizi anlatamama ve karşıdaki insanları anlamamaya dayalı sorunlar en aza indirgenecektir. Dilimize karşı kayıtsızlığımız ve özensizliğimiz yüzünden ortaya çıkan iletişim bozuklukları; dilimizin kimliğimizi ve bizi oluşturan en temel unsur olduğunu anladığımız zaman yok olacaktır.
Atatürk'ün, 1932 yılında, Türk Dil Kurumu'nu kurumunu kurarken söylediği; "Ülkesini, yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır" cümlesi hâlâ geçerliliğini korumaktadır. Türk Dili hak ettiği yere ulaşmak için, bilinçli bireylere gereksinim duymaktadır.
Bu İçerik 6709 Kez Görüntülendi