Şavşat Duvar Gazetesi Kültür ve Sanat

Nene Ketesi

Nurşen Kumaş

İlkbaharla birlikte yaylalara çıkılır. Yaz sonu gibi köylere ya da kışlara inilir. Yayladan köye inişlerde, her nene atının heybesine ‘Nene Ketesi”doldurur. Nene Ketesi; kurabiye, bisküvi, kete ve gevrekten oluşan bir yayla kültürüdür. Nene Ketesi benim de anılarımın en güzel tatlarındandır.

İki gün önceden haberini almıştık, bizim yaylanın bir saat ilerisinde bulunan yayla kışlaya inecekti. Bu bizim bir yıldır beklediğimiz andı. O akşam çeşmenin başında toplandık. Üçerli iki guruba ayrıldık. Nene Ketesi için büyük bir iddiaya girdik. Kim en çok kete toplarsa bir hafta süreyle, o gurubun istediği oyunlar oynanacak, oynanılan oyunları da o onlar başlatacaktı. Bizim gurubu kenara aldım, plan yapmaya başladık. Sabah erkenden kalkıp, kestirme yola kadar yürüyüp, en çok keteyi biz toplayacaktık. Vedalaşıp evlerimize döndük.

Sabaha kadar heyecandan uyuyamadım, biraz dalmışım rüyamda atlı neneleri gördüm Günün ilk ışıklarıyla gözlerimi açtım, yatağımdan fırlayıp üzerimi giyindin. Koşa koşa akşamdan sözleştiğimiz arkadaşımın yaylasına gittim. Bacaya iki taş attım. Arkadaşım işaretimizi anlamış olacak ki hemen dışarı çıktı. Oradan diğer arkadaşımızın yanına gidip, onu da gurubumuza kattık. Üç arkadaş akşamki planımıza göre hareket etmeye başladık. Ninelerin yolunu, herkesten önce biz kesmeliydik, 10’15 dakika yürüyüp, kendimize güzel bir yer bulduk. Yaşasın! Yerimiz çok güzeldi. Bizden önce hiçbir çocuk kalkıp buraya gelemeyecekti. Aylardan ağustos olmasına rağmen soğuk iliklerimize kadar işliyordu. Atlara atmak için taş topladık. Bir kenara yığdık.

Kendi aramızda provaya başladık. Nene Ketesi, Nene Ketesi, dememizle kahkahalarımız ortalığı yıkıyordu. Bir türlü beceremiyorduk. Akşamki kadar cesaretli değildik. Ortalıkta kimse olmamasına rağmen, bunu kendi başımıza bile söyleyemezken ya bir nene gördüğümüzde bunu nasıl yapacaktık. Üçümüzde strese girmiştik. Hepimiz önceliği bir başkasına veriyordu. Beceremeyecektik sanırım, o güzel uykumuzdan da olmuş bütün cesaretimizi de kaybetmiştik. Pastaları, gevrekleri, keteleri düşününce cesaretleniyor ancak bir türlü kıvama gelemiyorduk.

Birden ufukta iki atlı gözüktü, heyecandan bayılacaktık. Bunlar bizim beklediğimiz nenelerdi. Yaşasın geliyorlardı! Yerimizde duramıyor, taşlarımızı elimize alıyor sonra geri koyuyorduk. Bir türlü kabımıza sığamıyorduk. Karartılar bize biraz daha yaklaştı. Heyecan katsayımız çoğaldıkça çoğalıyordu. Kalbim yerinden fırlayacaktı. Cesaretimiz geri gelmiş nineler de bize iyice yaklaşmıştı. Yolun kenarına indik. Neneler önümüze geldiklerinde aniden iç sesim konuşmaya başladı. Nene , ‘Nene Ketesi” isteriz dedim. Neneler hiç oralı olmadı. Atlarını sürüp gittiler. İlk mağlubiyetimizi almıştık, çok üzüldük. Bizlere yokmuşuz gibi davranılması küçücük yüreklerimizi yaralamıştı. Yüzümüze acı düşmüştü.

Birkaç dakika sessizce durduk. Arkadaşım dolamacın başında yine bir karartı gördü. Bu sefer fazla tepki vermedik. Bize yaklaştıklarında yine yola indik. Ellerimizde taşlarla beklemeye koyulduk. Bu sefer üç atlı vardı, şansımız daha yüksekti. Arkadaşım ‘Nene Ketesi”,Nene Ketesi” dedi. En öndeki nene durdu. O an bayılacaktık, evet başarıyorduk. ‘Çocuklar bu sene pasta, kete yapamadık. Kışlaya inme işimiz aceleye geldi. Seneye inşallah” deyip gittiler. Bu olamazdı. Yine başaramamıştık. Sanırım öbür gurupla girdiğimiz iddiayı kaybedecektik.

Umutsuzluğumuza soğuk, açlık ekleniyor, bizler de taşın dibinde sessizce bekliyorduk. Bu kez de vermesinler görürler dedik. Mazeretlerini dinlemeden onları taşlayacaktık. Keskin avcılar gibi avımızı beklemeye koyulduk. Görünen karartıyla hareketlendik. Bu kez atlı değil de, öküz arabası geliyordu. Yola indik. Yerimizi aldık. Bir amcayla teyze kavga ede ede geliyorlardı. Amca, teyzeye öyle bağırıyordu ki ödümüz koptu. Korkudan hemen yerimize dönüp, taşın dibine saklandık. Amca çubuğuyla öküzlere yapıştırıyor. Bir yandan da ağız dolusu teyzeye küfür ediyordu. Sonuç üçte sıfırdı.

Evelerimize dönsek diye düşünüyor ancak onlarla paylaşamıyordum. Keşke öbür gurupla iddiaya girmemiş olsaydık şimdi sıcacık yataklarımızda uyuyor olacaktık. Nerede kalmıştı bu neneler? Yoksa biz gelene kadar gitmişler miydi? Yavaş yavaş umutsuzluk hepimizi esir almıştı. Oturduğumuz soğuk taşlar da karnımızı ağrıtmıştı. Yerimizden kalkıp az daha ileriye yürümeye karar verdik. Birden peş peşe sıralanmış atlıları gördük. Hemen taşları alıp yolun kenarına indik. İlk atlı nine durdu. Biz koro şeklinde ‘Nene Ketesi” dedik. Nene elini atın heybesine soktu. Çıkardığı bisküvileri bize doğru fırlattı. ‘Sağ olun” dedik. Hemen yerden toplamaya koyulduk. Yüksekten taşlara fırlatılmış bisküvileri ufak parçalara ayrılmıştı. Olsun yine de başarmıştık. Tozlarına kadar yerden topladık. Hazırladığımız poşete koyduk. Ufalanmış bisküviler çok iştah kabartıcı görünüyordu. Akşam ne diye yememe kararı vermiştik. Of şu iddiamız olmasaydı da şunlardan azıcık yeseydik. Poşeti bir türlü elden bırakamıyor ama içindekileri de bir türlü yiyemiyorduk.

Sesimiz netleşip, umutlarımız geri dönmüştü. Beyaz atlı bir nene bize doğru geliyordu. Yanına yaklaşıp yine istedik Bu kez neneden fırça yedik. ‘Eşek sıpaları çekilin başımdan, at huysuz pırtıklanacak” dedi. Tepemizin tası atmıştı, kete yerine küfür almıştık. Öfkeyle taşı ata fırlattım. At birden şahlandı. Nene bir anda kendini yerde buldu. Nene düşerken yolun etrafındaki tozları da havalandırdı. At kaçmaya başladı. Nene yerden başını kaldırıp üstümüze doğru yürümeye başladı. Yerden kocaman bir taş alıp, at öyle değil böyle taşlanır diye üzerimize fırlattı. Taşlardan biri sol dizimin arkasına değdi. Bacağıma sanki ateş düştü. Olduğum yere düşüp ağlamaya başladım. Canım müthiş yanıyordu. Sürüklene sürüklene neneden kaçmaya çalışırken tekmesiyle yüz üstü taşlara düştüm. Arkadaşlarım kaçmayı başarmıştı. Nene bana bir kez daha tekme indirdi. Bu kez burnum taşa değdi ve kanamaya başladı. Vicdansız nene tekme yetmiyormuş gibi bir de bana beddua etti. Sonra atını peşine bizim yaylalara doğru koşmaya başladı.

Arkadaşlarım saklandıkları yerden benim yanıma geldiler. Ben onların karşısında tekme yediğim için küçük düşmüş, ezilmiştim. Burnumdan oluk oluk kan akarken göz yaşlarım da durmuyordu. Burnumu elimle sımsıkı tuttum. Yakınımızda bir fungar vardı. Arkadaşım koşa koşa orya gitti. Ayağından kara lastiğini çıkartıp su doldurup bana getirdi. Elimi burnumu yıkadım. Kanama bir türlü durmuyordu. Eteğimin tersini çevirip burnumu sıkıca tuttum. Biraz sonra kanama durmuştu. Soğuksu da üstümü ıslatıp beni iyice üşütmüştü. Bütün neşem kaçmış ve çok mutsuz olmuştum. Arkadaşlarım mutsuzluğumu anlamış olacaklar ki, bisküvi poşetinden bir parça alıp bana uzattılar. Alamazdım, iddiamız vardı. Onlar çok ısrar ettiler. İçimden eriyor, gururdan da alamıyordum. Sonra iç sesime esir düşüp bisküviyi aldım. Çok lezzetliydiler. Arkadaşlarım ağzımın içine bakıyordu. Hadi siz de yiyin dedim. En küçük tozuna kadar poşeti bitirdik. Bisküvileri yiyince biraz rahatlamıştım ama bacağımdaki sızı hala devam ediyordu.

Geri dönmeye karar verdik. Tam dönecekken bir gurup atlı gördük. Ben artık istemem dedim arkadaşlarıma. Tekmenin sızısı yüreğimi acıtıyordu, kete önemini kaybetmişti benim için. Arkadaşlarım yola yaklaştı. Neneler durup bir sürü pasta kete verdiler. Hatta biri beni de çağırdı. Arkadaşım da olanları onlara anlattı. Neneler bana çok acımış olacak ki, yanıma kadar gelip bir sürü kete, pasta verdiler. Hazine bulmuş avcılar gibiydik. Bu malzemelerle iddiayı kesin biz kazanacaktık. Üç poşet ketemiz olmuştu. Yaylaya geri döndük. Arkadaşlarla buluşma yerimize gittik. Onlarda yeni gelmişti. Bizim poşetleri görünce gözleri ‘ fal taşı ”gibi açılmıştı. Yarışmayı biz kazanmıştık. Bir hafta süresince bütün oyunları biz başlatıp istediğimiz oyunları oynatacaktık.

Evlerimize dağılıp, öğleden sonra da topladıklarımızla pikniğe gidecektik. Ben eve doğru topallaya topallaya yol aldım. Merdivenleri çıkıp, balkona gelince içerden yabancı bir ses duydum. Kafamı kapıdan uzatınca gözlerime inanamadım. Tekmeci teyze bizde oturmuş çay içiyordu. Bir anda tekme yediğim yerlerim daha da çok sızlamaya başladı, bayılmak üzereydim. Anneme dönüp ‘bunun ne işi var burada ‘ dedim. Annemin birden suratı değişti, bana sinirli bir bakış attı. Hemen annemin kucağına atladım. Çığlık çığlığa ağlamaya başladım. Annem neler olduğunu anlayamamıştı. Bacağımı gösterdim.’Elleri kırılsın kim vurdu” dedi. Başımla kadını gösterdim. ‘Bu var ya bu cadı kadın beni taşladı, tekmeledi, ağzımı burnumu kanattı” dedim. Annem neye uğradığını şaşırmıştı bir anda. Seni taşlayan bunlar mıydı dedi. Kadın da mosmor kesilmişti. Ben durmadan ağlıyordum. Anemin de içi acımıştı gözlerinden yaşlar boşanmaya başladı.

Kadın baltayı taşa vurmuştu. Suçlunun evimize gelmesi, Allahın bana lütfüydü. Altı yaşımda, küçük bir cadı olarak bana yapılanın hesabını sormuştum. Tekmeci teyze de bin pişman olmuş, kendini affettirmek için bana yaklaşıp başımı okşamaya kalkışmıştı. ‘Çek elini, çek, bana dokunma diye bağırdım”. Annem, yeter artık kızım dedi. Elimi yüzümü yıkamaya balkona götürdü. Annemin durumu da zordu, bir yanda kızı, öbür yanda evine gelen misafir. Elimi yüzümü yıkadı, kucağında içeriye götürüp, minderin üstüne koydu. Babamın parkesini de üzerime örttü. Ağlaya ağlaya oracıkta birkaç saat uyumuşum.

Uyandığımda kadın gitmişti. Annem olanları bir kez daha anlattırdı. Kadının uzaktan akrabamız olduğunu da söyledi, kahvaltı için bir şeyler hazırladı. Topallaya topallaya piknik yerine gittim. Arkadaşlarım da ordaydı. Oynadık zıpladık. Oyunları biz başlattık. Pasta börek, kete yedik. Diğer gruptaki arkadaşlara ballandıra ballandıra onları nasıl yendiğimiz anlattık.

Hoş kolayda olmamıştı, bu keteleri kazanmak. Uğruna kan döküp, taş yemiştim. Bu gün keteye ve pastalara geçmiş kaynaklı tepkilerim var. Yediğim her ketede, sol bacağımın arka tarafı müthiş sızlıyor. Uzun zamandır. Sol bacağım arka kısmı sızlamadı. İyi kete yapan taş atmayan, tekmelemeyen nenelere duyurulur.

Bu İçerik 12718 Kez Görüntülendi

Kültür ve Sanat Üye Listesi