Şavşat Duvar Gazetesi Kültür ve Sanat

Şavşat İzlenimleri

Ayşenur Şahan

Uzun bir aradan sonra tekrar beraberiz. İki yıldan sonra nasip oldu, bu yıl köyüme, yani memleketime gittim. Otobüs şirketlerinden gına geldiği için, kısıtlı imkanlarımı zorlayarak havayolunu tercih ettim. Trabzon’dan bindiğim otobüs beni Rize’ye kadar götürdü. Oradan tekrar bindiğim başka bir otobüsle Artvin’e yol almaya başladık. Can kurtaran geçidini iniyorduk ki telefonum çaldı. Memlekette olan amcam Necat ŞAHAN vefat etmişti . Abim bunun haberini veriyordu. Ben giderken hesap yapıyordum, gidip amcamı ziyaret edecektim. Kısmet olmayınca ancak ölüm haberi ulaşıyordu. Yol daha da zorlaşmıştı şimdi. Çünkü ben daha Borçka yolundayım ve saat 14 de yaklaşıyor. Hopa Borçka arası kıvrımlı yollarına rağmen daha iyi ama Borçka’dan Artvin’e giden yol tam bir rezalet. 1 saatlik yol ancak 2 saatte alınabiliyor. Yapılan Deriner Barajı yolları çekilmez hale getirmiş. Sonunda güç bela Artvin’e vardım. Köye gitmem gerekiyor ama nasıl? Araç yok. O saatte ilçeye gitsem de köye araba bulmak ne mümkün.. Mecburen Artvin’e çıktım. Ablam var Artvin de. Akşam ablamda kaldıktan sonra sabah daha ben kahvaltıyı yapıyordum ki eniştem geldi, ‘Artvin işletmesinin aracı bizim köye gidiyormuş, bende geleyim, hadi hazırlan” dedi. Bu arada benim köyüme ulaşmamda yardımlarını esirgemeyen orman işletmesinden ekip başkanı Sn.Mehmet ALTUN (Sinkotlu yani Küplüce köyü)a, kendilerinin Yusufeli ilçesinden olduğunu öğrendiğim, Muhsin bey ve adını bilmediğim aracın şoförü ve eniştem, Saffet ALTUN’a teşekkürü bir borç bilirim . Onlar olmasaydı ben o gün amcamın cenaze törenine yetişemezdim.

Şavşat a çıktığımızda hava biraz değişti. Sanki daha serinlemişti. Ama memleketimi gerçekten çok özlemişim. Yeşilliklere bakarken neler kaybettiğimizi daha iyi görüyordum. Yol boyu takip ettiğimiz Şavşat çayı. Sonra bizim köyün yoluna yöneldik. Önce Veliköy’ den çıkıyoruz. Asfalt yalnız Veliköye kadar çıkıyor, ondan sonrası gerçekten içler acısı. Daracık yollar ve bakım derseniz sıfır. Belki de yaz olduğu için biraz düzgün gibi görünüyor. Çünkü sürekli araç gidip geldiği için ya kışın o yollar çok zor ve çekilmez oluyor.

Saat 12:10 da benim köyüm olan Yoncalı’ ya varmıştık. Gerçekten ancak bu kadar kötü olabilirdi bu yollar!! Sonra aklıma sitemizde başlatılan”Suloban yolu yapılsın” kampanyamız geldi.

Evet çok önemliydi üstelik köyde Suloban köyü dahil 10 yakın araç var. Buna rağmen hala bu yol neden bu halde!!!

Cenazeye köyün bütün halkı katılmıştı. Karşı köyden de gelenler ama buna rağmen sayı gerçekten çok azdı, çünkü köyde kimse kalmamıştı. Gençlere baktım % 80 gurbetçi. Yani geçici olarak orda. Duyduğum şeyler beni gerçekten çok üzdü. ”Birleri vefat ettiğinde mezar kazacak kimseyi bulamadıkları için ilçeden, belediyeden adam istiyorlarmış. Ne oldu bize?!! Yaşlılarımız ise bir çoğu olmuş meyveler misali düşeceği günü beklemekte. Kapıyı bir gün Azrail(a.s) çalacak ‘hadi gidiyoruz”diyecek. Orada yaşayanların en son istedikleri şey, son nefesinde olsun yavrularını görebilmek. Geçim derdi ve iş imkanı olmaması babayı oğuldan, anayı kızından ayırdı. Daha doğrusu vatanı doyduğu yer haline getirdi. O günün akşamında komşu köy olan Suloban da oturan ablamın yanına gittim. Onda kalacaktım, çünkü bizim evimiz kapalıydı. Açmaksa yalnız başıma benim yapabileceğim bir iş değildi. Sonra köylerde olan akrabalarımı ziyaret etmem gerekiyordu. Önce Ciritdüzü köyündeki akrabalarımız düğünü vardı oraya gittim. Köy düğünü olmasını çok isterdim ama onu da artık ilçeye taşımış, salon düğünü haline getirmişlerdi. Oysa köylerde yapılan düğünlerde herkes yemeğe çağrılır, çoluk çocuk bayram ederdi. Papağa (yapılan yarışta birinci olmak) çıkanlara armağanlar verilirdi. Neden koptuk özümüzden?! Hani bizim düğünlerimiz, eğlencelerimiz? Yok, yok ettik elbirliğiyle!.

Ertesi günün akşamında ikinci ziyaret için Cevizli köyüne gideceğim. Geçtim yolun kenarına, başladım beklemeye. Sonunda bir minibüs geldi. Bindim , yer olmadığı için kapının yanına ilişi verdim. Şoför efendiye söylemiş olmama rağmen, beni gideceğim yerde değil, başka bir yerde bıraktı, birde tarif etti ”şu tepeyi aşınca, mahalleye varırsın” eee ne edelim başa gelen çekilir. Aldım çantamı sırtıma, doğru gösterilen tepeye doğru yolmaya başladım. Bundan 10 yıl önce cıvıl cıvıl olan Cevizli köyü terkedilmiş görünümü veriyordu. Terk edilen evler tarlalar sessizliğine ağlar gibiydi. Sanki bu ter edilmişliğe içerlemiş olacak ki meyve diyarı olan köy ve diğer köylerde tek bir meyve kalmamıştı. Şavşat meyvesiz kalmıştı bu yıl, bereket gitmiş hareket olmayınca berekette terk etmişti Şavşat’ı galiba. Tepeye vardım, tarif edilen mahalle karşımdaydı. Gözüm hep birilerini arıyor, gittiğim yol doğrumu değil mi diye sormak istiyorum ama ortalıkta in cin top oynuyor. Yokuş aşağı inince bir yol çıktı karşıma ve tanımıştım artık yolu. Ama hala ortalıkta hala kimse yok! Gideceğim yere varmıştım sonunda. Evet ne oldu böyle, on yılda nasıl bu kadar boşalttık bu köyleri!. Ablama geri döndüm, ertesi gün evime, yani kendi köyümüze gittik. aynı sessizlik orda da hakim. Yazın ve bu kadar sessiz, kışın ise galiba tamamen ıssız kalıyor köyler. Bizim ev ve terk edilmiş olan bütün evler aynı akıbeti paylaşıyorlar, bakımsızlıktan harap durumdalar. Bir gün sahiplerimiz geri döner de bizi tekrar şenlendirir diye bekliyorlar. Belki çoğu bakımsızlık yüzünden kendi kendine çürüyüp gidecekler.

07.08.2006 Günü Cenkeleg yaylasına ablamızı ziyarete gidiyoruz. (benim ablalarım 4 tane olduğu içinJ) bizim gideceğimiz araba ile değil başka bir köyün arabasıyla düştük yola. Bu arabada Cuvarep’li (Çalcı köyü ) imiş. Şoförü ise köyün muhtarı idi. Sinan bey. Yolda giderken tapu kadastro ile ilgili ne düşündüklerini sordum. ‘Hiçbir zararı olmayacağını ve hatta çok güzel bir uygulama olacağını, çünkü herkesin yerinin resmi kayıtlarda belli olacağını” belirttiler.

Yaylaya vardık. 8-9 yıl önce gittiğim yayla köyler gibi oda göçten nasibini almış, bizim köyün, yani Yoncalının mahallesi olan hatoret yaylası yok olmuş, Atalar köyünün yaylasına taşınmışlar. Onlarda zaten 3 yada 5 hane.. O kadar güzel ki tertemiz bir hava yemyeşil yer yüzü ve masmavi bir gök. Tam anlamıyla yeşille mavinin ortası.

Gece dolunay vardı yıldızlar ve ay elini uzatsan tutacakmış gibi yakın. Yıldız kayıyor seyrediyorsunuz o kadar güzel ki. Ortalık çiçek kokuyor. Su içmek o kadar kolay değil çünkü buz gibi. Pancar toplamaya çıktık tepelere. Karşıda ziyaret dağı var. Ama sönmüş volkanik olduğu her halinden belli. Tepeden aşağı lavların inişi taşlar şeklinde kalmış. üç gün kaldıktan sonra geri dönmemiz gerek. Arsiyan yaylasına gidemedim çünkü çok yakından birileri olmayınca abla abi gibi rahat edemiyor insan. Gittiğim yere sıkıntı veririm endişesi beni rahat bırakmadı. Köydeyken yıllar öncesinde kalmış olan bir işi de yapmak nasip oldu. Kilim dokudum. Evet yün iplikten değil ama orlon ipliklerden dokuduk çokta güzel oldu resimlerde göreceksiniz. 19 gün sonra il merkezine gittim. 10 günde orada kalıp tekrar doyduğumuz yer İstanbul’a döndük.

İnşaallah bir daha ki gidişe yolları yapılmış daha güzel bir ulaşımla varırız köyümüze. Sahip çıkmamız gerektiğini buradan da tekrar hatırlatmam gerekiyor, önce kendime sonra başkalarına elbette...

Sabırla okuduğunuz için çok teşekkür ederim.. Unuttuklarım mutlaka vardır ama onu da başka zaman farklı bir şekilde aktarırız..

Bu İçerik 3951 Kez Görüntülendi

Yorumlar

Dram

- 22 Eylül 2006
Eline yüreğine sağlık Ayşenur. Artvin’den sonra drama dönüşen yolculuğu, sonrasindada garip kalan köyleri ve yaylalari çok güzel dile getirmişsin. keşke diyorum daha fazla zamanin olsaydida daha çok not tutabilseydin.
Aytaç Çelik

Teşekkürler,,Yüreğinize Sağlık

Aytaç Çelik - 18 Eylül 2006
Bilgisayarın azizliğine uğradım ve yorumum yarım kaldı,, Memleketimiz her ne kadar doğduğumuz yer değil doyduğumuz yer olsada, Şavşatımız bizim özümüz herşeyimiz. Bence Şavşat dışında yaşayan Şavşatlılar’ın, tatil için deniz yerine köylerimize ve yaylalarımıza gelmesi bile yeterlidir. Bunu bile yapsak az da olsa Şavşatımıza sahip çıkmış oluruz. Yol sorunları ise Şavşatımızın en önemli sorunlarının başında geliyor. Tekrar Teşekkürler Ayşenur Hanım,,Yazınız tek kelimeyle harika.
Muharrem Özcan

Hüzün

Muharrem Özcan - 18 Eylül 2006
Çok güzel ifade etmişsin yaşadıklarını inan şavşatlı olup bunları yaşamayan yoktur.Okurken senin dolaştığın yerlerde ben de dolaştım. Ne yazıkki çözümü yok. Hoşça Kal.

Kültür ve Sanat Üye Listesi