Şavşat Duvar Gazetesi Kültür ve Sanat

Şavşat Yöresi Atasözleri Araştırması

Erdoğan Kara

Burada Şavşat yöresinden derlediğim atasözleri yer almaktadır. Sizlerin de eğer derlediği atasözleri mevcutsa ya da çalışmalarınız varsa ve Türk Dil Kurumu ilgilenmiyorsa mail adresime gönderirseniz burada sizlerin adıyla yayınlayabilirim. Bu birikimlerin kaybolmasına izin vermeyelim.

Boğaziçi Üniversitesi Şavşat Yöresi Atasözleri Araştırması

Erdoğan Kara Çalışması

Burada Şavşat yöresinden derlediğim atasözleri yer almaktadır. Sizlerin de eğer derlediği atasözleri mevcutsa ya da çalışmalarınız varsa ve Türk Dil Kurumu ilgilenmiyorsa mail adresime gönderirseniz burada sizlerin adıyla yayınlayabilirim. Bu birikimlerin kaybolmasına izin vermeyelim.

Derlenen atasözleri, yöremizde bolca kullanılmakta olup, bu alanda hazırlanmış eserlerde genellikle bulunmamakta veya değişik bir şekliyle yer almaktadırlar. Derlenen atasözleri yöre ağzına uygun olarak transkripsiyonla verilmeye çalışıldı. Bu yapılırken İstanbul ağzıyla aynı şekilde söylenen kelimeler "~" işaretiyle gösterilip diğer farklı kısımlar ayrıca belirtildi. Kelimeler aktarılırken yöre ağzındaki sesleri kaybetmemek için diğer yöresel çalışmalarda olduğu gibi ek sesler kullanıldı. Bu sesler:

ä bu ses "e" ile "a" sesi arasında bir ses olup özellikle "l" harfinden önce kullanılmaktadır. Bu ses Türkçenin en eski dönemlerinden beri kullanılmakta olup Azeri Türkçesindeki ä ile aynıdır.

í bu ses "ı" ile "i" arası sestir.

ó bu ses "o" ile "ö" arası sestir.

ú bu ses "u" ile "ü" arası sestir.

çc bu ses "ç" sesinden daha sert bir sestir. "ç" ye göre daha geriden çıkartılır.

ts bu ses "t" ile "s" sesinin birleşmesinden oluşmuş gibi çıkan Rusça'da bulunan sestir.

ţ Osmanlı Türkçesinde kullanılan ve çeviriyazıda "t" altında nokta simgesiyle gösterilen ve Arapça "tı" harfiyle simgelelen sestir.

x Osmanlı Türkçesinde kullanılan ve çeviriyazıda "h" altında çengel simgesiyle gösterilen ve Arapça "hı" harfiyle simgelelen sestir.

q Osmanlı Türkçesinde kullanılan ve çeviriyazıda "k" altında nokta simgesiyle gösterilen ve Arapça "kaf" harfiyle simgelelen kalın k sesidir.

µ "p" sesinden daha sert bir "p" dir.

kg "k" ile "g arasından çıkartılan sert sestir.

Atasözleri

• Acem yapması (yapıncası) gürcü papağı, tencere yuvarlandı buldu kapağı [Acem yapmasi (yapincasi) Gürci papaği, tencere yuvarlandi buldi qapaği].

• acı acıyı, su sancıyı bastırır [aci aciyi ~ sanciyi basţurur].

• aç ayı oynamaz [ac avi ~].

• aç gez tok sallan [ac ~ toh ~].

• aç gözün açarlar (açtırırlar) gözün [~ gözun, ~ (açţururlar) gözun].

• aç ile çıplak kudurgan olur [ acinan çiµlah qudurğan ~ ].

• aç itin menzili olmaz [ac itın ~ ~].

• aç katık, uyku yastık istemez [ac qatuh, yuhı yasţţuh isţamaz].

• aç olan neyler katığı, uykusu olan neyler yastığı [ac ~ neylär qatuği, yuhusi gälän neylär yasţuği].

• aç tavuk rüyasında darı görür [ac tavuh rüyasında ţarı görur].

• açı oynatma, toku tepretme [aci ~, tohi tepratma].

• açın amanı tokun imanı olmaz [acın amani, tohun imâni olmaz].

• açın mezarını kimse görmemiş(tir) [acın mezerini kimsä görmamiş(ţur)].

• açtırma kutuyu, söyletme kötüyü [açţurma qutiyi, söylätma kötiyi]

• adamın adam olsun da konacağı yer çalı (çam) dibi olsun [~ ~ ~ ~ qonacaği ~ çali (çam) ~ ~ ].

• adamın ahmağı pehlivan, atın ahmağı rehvan olurmuş [adamın ahmaği ~, ~ ahmaği ~ olurmiş].

• adamın karnına vurmuşlar [vay arkam[ demiş [~ qarnına vurmişlär [vay arham[ demiş.

• adın çıkacağına canın çıksın (daha iyidir) [~ çıhacağına, ~ çıhsın (daha eydur)].

• adın nedir? -Reşit. Sen söyle sen işit [~ nadur? -~ . Sän söylä sän eşit].

• ağa diye diye maldan, yiğit diye diye candan ederler [~ diyä diyä ~, igit diyä diyä ~ edärlar].

• ağacın dallısı, adamın kıllısı (iyidir) [~ ţallısi, ~ qıllısi (eydur)].

• ağacın meyvesi kendine benzer [~ meyväsi gendına benzär].

• ağaç ağaca çatılarak bina yapılır [~ ~ ~ ~ yapılur].

• ağır basınca yünül kalkar [~ ~ yüngül qalhar].

• ağır baş sallanmaz [~ ~ ~].

• ağır otur ki batman gelesin. [~ ~ ~ ~ gälasın].

• ağlama ağlamayı getirir [~ ~ gäturur].

• ağlamayan cocuğa meme vermezler [ağlamiyan ~ ~ vermäzlar]

• ağlayanın malı gülene kalmaz [~ mali güläna qalmaz].

• ağrımayan dişe kerpeten atılmaz (vurulmaz) [ağırmiyän dişä kelpet ~ (~)].

• ağzı açığın malını gözü açık kapar (yer) [ağzi açuğun malıni gözi açuh qapar (yer)].

• ah yerde kalmaz, bağıra bağıra da gelmez [~ yerdä qalmaz, ~ ~ ~ gälmaz].

• ak göt ila kara göt geçitte (köprüde) belli olur[ah götinän qara ~ geçittä (köpridä) belli ~].

• ak mal kara gün içindir [ağ ~ ~ ~ içündur].

• akacak kan damarda durmaz.

• akıl akıldanüstündür arşa varana kadar [aqıl aqıldanüstundur ~ ~ qadar].

• akıllı adam acığını kendinden alır [aqılli ~ acığıni gendındän alur].

• akıllı hırsız ev sahibini suçlu çıkarır [aqılli hırhız ev sahabıni suçli çıharur].

• akıllı olsun da düşmanın olsun [aqılli ~ ~ ~ ~].

• akıllı sayı sayana kadar deli köprüyü geçer [aqılli säyi ~ qadar ~ köpriyi geçär]

• akılsız başın cezasını sefil ayaklar çeker [aqılsız ~ cezasıni ~ ayahlar çekär].

• akılsızın parası her zaman akıllının cebindedir [aqılsızın parasi ~ ~ aqıllının cepındadur].

• aklın varsa başına, urvan varsa aşına ver [aqlın varisä başan, ~ varisä aşan ~].

• aklın varsa neylersin varı, aklın yoka neylersin varı [aqlın varisä neylärsın vari, aqlın yoğisa neylärsın vari].

• akşam güneşi güzele, sabah güneşi çişliye vurur [ahşam ~ güzelä, sabah ~ çişliyä ~].

• akşam yağar eve git, sabah yağar işa git [ahşam ~ evä get, sabah ~ işä get].

• akşamın hayrından sabahın şerri daha iyidir [ahşamın hayrından sabağın şari ~ eydur].

• akşamın işini sabaha bırakma! [ ahşamın işıni sabağa birahma].

• al kapıda, sat kapıda, işin yoksa yat kapıda [~ qapida, sat qapida, işın yoğisä yat qapida].

• alanla satan, güzelle yatan bilir [ alaninan ~ bilur, gözälinän ~ bilur].

• alışık götün tevbesi olmaz [alişuh götün tobasi olmaz].

• alışmış kudurmuştan beterdir [alişmiş, qudurmişţan betardur].

• Allah dağına göre rüzgâr verir [~ ţağına görä rüzger verúr].

• Allah verince [kimin oğlusun[ diye sormaz [~ ~ [kimın oğlisın[ diyä ~].

• Allah verirse ‚Çakolta'nın başında da verir [~ verursa ~ ~ ~ verur].

• Allah'ın işine kimse karışamaz [~ işına kimsä qarişamaz].

• Allah'ın sakladığını kimse saklayamaz [ ~ sahladuğuni kimsä sahliyamaz].

• Allah, bir kapıyı kapatırsa ötekini açar [ ~ ~ qapiyi qapadursa, öbúrúni ~ ].

• Allah, kardeş(ler)i bir yaratmış, kesesini (rızkını) ayrı [~ qardeş(lar)i ~ yaratmiş, kesäsıni (rızqıni) ayri].

• alma karının dulunu, peşine gelir kulunu, senden yer senden içer, özüne saklar pulunu [~ qarının ţuluni, peşına gälur quluni, sandan yer sandan içär, özünä sahlar puluni]

• alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste [~ ~ ahıni, çıhar ~ ~].

• alma yetimin ahını, sonra çekersin kasavetini [~ yetimın ~, sora çekärsın qasavetıni].

• altı ay tavşan derisi dayanır [alti ~ ţavşan derisi ţayanur].

• altın leğenin kan kusana bir faydası yoktur [altun legenin qan qusana ~ faydasi yohtur].

• an beni bir koz ile o da çürük çıksın [~ ~ ~ qozinan ~ ~ ~ çıhsın].

• ana var imân bulacak, ana var yılan vuracak [~ ~ ~ bulacah, ~ ~ yilan vuracah].

• anam olsun ağzı olmasın, babam olsun eve gelmesin [~ ~ ağzi ~, ~ ~ evä gälmasın].

• ananın kötü kızı, kaynananın iyi gelini olmaz [ ~ köti qızi, qaynananın ey ~ ~].

• anasına bak kızını, kenarına bak bezini (al)[ ~ bah qızıni, kenerına bah bezıni (~)].

• apalağa şapalak, kel başa şimşir tarak (yakışır) [aµalağa şaµalah, ~ ~ ~ ţarah (yaqışur)].

• ar eden kâr edemez [~ edän ~ edamaz].

• arandığın yere erinme, aranmadığın yere yorulma [aranduğun yerä erinmä, aranmaduğun yerä ~ ].

• arazi eve yakın, at yere yakın, avrat ere yakın olmalı [~ evä yahın, ~ yerä yahın, ~ erä yahın olmali].

• arlı arından, arsız neyinden utanır [arli ~, ~ nayından utanur].

• armudu soy ye, elmayı say ye [armudi ~ ~, almayi ~ ~].

• arsız neden arlanır, bok da giyse sallanır [~ nädan arlanur, poh ~ geysä sallanur].

• arsızın yüzüne tükürmüşler, Nisan yağmuru yağıyor, demiş [~ yüzünä tükürmişlär, ~ yağmuri yağiyer, ~].

• asil azmaz, bal(tuz] kokmaz, kokarsa yağ kokar, çünkü aslı ayrandır [~ ~, pal kohmaz, koharsa ~ kohar, şünki asli ayrandur].

• aslını yitiren asılsızdır (haramĞzededir) [aslıni yituran asılsızdur (~-zededur].

• aş buldun yanaş, iş buldun savuş [~ ~ ~, ~ ~ ~].

• at alırsan arlıdan, kız alırsan carlıdan al [~ alursan arlidan, qız alursan carlidan ~].

• at binicisine göre kişner [~ binicisinä görä kişnär].

• at ile eşek tepişir (boğuşur) arada sıpa ezilir [atinän eşşek tepişur (boğuşur) ~ ~ ezulur].

• at kazığı koparır kendi götüne batırır [~ qazuği qoparur ~ götünä baturur].

• at öleceği zaman kişnermiş [~ öläcaği ~ kişnärmiş].

• at(ım) at olana kadar, yiğitim mat olur [~ ~ ~ qadar, igidım ~ ~].

• ata binmesi bir ayıp, inmesi iki [~ binmäsi ~ ayip, enmäsi ~ ]

• ateş düştüğü yeri yakar [ ~ düşţuği ~ yahar].

• ateş, yanacak oduna konar [~, yanacah ~ qonar].

• ateşle oyun olmaz [ateşinän ~ ~].

• atın aksağı da eşekten yeğin olur [~ ahsaği ~ eşşekdän yegin ~].

• atın iyisi alayda, kabın iyisi kalayda belli olur [~ eyisi ~, qabın eyisi qalayda ~ ~].

• atın kazancı eşeğindir [~ qazanci eşşegindur].

• atın küçük başlısı, karının uzun saçlısı (iyidir) [ ~ ~ başlısi, qarının ~ saçlısi (eydur)].

• atın ölümü arpadan olsun [~ ölümi ~ ~].

• atla eşeği ayıran semerdir [atinän eşşegi ~ semerdur].

• atta karın yigitte burun [~ qarın, igitdä ~].

• attan düşen yorgan döşek, eşekden düşen kazma kürek(lik olur) [~ düşän yorğan ~, eşşekdän düşän qazma ~(luh ~)].

• avanesi olanın bir gözü açık gerek [~ ~ ~ gözi açuh ~].

• avcının avı gelince, tazının sıçacağı gelir [~ avi gälınca, ~ siçacaği gälur].

• ayı ne bilir ki hurma ne tattadır [ avi na bilür ki ~ ~ na ţaddadur].

• ayıdan kork kork, bokundan da mı kork [avidän qorh qorh, pohundan da mi qorh].

• ayıdan post, Moskof'tan dost olmaz [avidan ~, Mosqov'dan ~ ~].

• ayının kırk oyunu bir pantanın başınadır [avının qırh oyuni bir panţanın başınadur].

• ayıya demişler [kalk oyna[, kalkmış bir adam boğmuş oturmuş [aviyä demişlär [kalh ~ [, kalhmiş ~ ~ boğmiş oturmiş[].

• aynan yoksa komşuna bak [[ ~ yoğisa komşiya bah],(baad]].

• ayran bulamaz içmeye, kürk (at) ile gider sıçmaya [~ ~ içmäya, kürk (at)inän gedär siçmaya].

• az şeyden çok şey çıkar [~ şeydän çoh ~ çıhar].

• az tamah çok ziyan getirir [ ~ ţamah ~ ~ gäturur].

• az veren candan, çok veren maldan verir [~ verän ~, çoh verän ~ verur].

• aza erinen çoğa yorulur [~ erinän ~ ~].

• azan kuş ya belasını bulur ya Mevlasını [~ quş ~ belasıni ~, ~ Mevlasıni].

• azan kuşun ömrü az olur [~ quşun ömri ~ ~].

• azdan az olur, çoktan çok [ ~ ~ ~ , çohtan çoh].

• azı bilmeyen çoğu hiç bilmez [azi bilmiyän çoği heç bilmäz].

• azıcık aşım, kavgasız başım [azıcıh ~ qavğasız ~].

• Azrail'in danasını kurt kapmaz [Ezrayil'ın ţanasıni qurt qapmaz].

• bacanak bacanağı suya aşağı verir yukarı arar [ bacanah bacanaği ~ aşşaği verur yohari arar].

• bahşiş atın dişine bakılmaz [ ~ ~ dişına bahılmaz].

• bakmakla usta olunsaydı itler kasap olurdu [bahmaynan ~ olunaydi itlär qasap olurdi].

• baktın deli, dön geri [bahţın deli, ~ ~]

• baltada varsa sapta da var [ ~ varisä sapında da var].

• baltasız ağaç yoktur [~ ~ yohdur].

• başa gülmek adam öldürmez [~ gülmäh ~ öldürmaz].

• bayram kemiği ile it tavlanmaz [~ gemüginän ~ ~].

• bedava sirke baldan tatlıdır [ bedihava sirkä µaldan ţatlıdur].

• ben diyorum hadimim, sen diyorsun çoluk çocuktan ne haber [~ diyerim hadimım, sän diyersın çoluh - çocuhdan nä habar].

• ben eşek olduktan sonra sırtıma semer vuran çok olur [~ eşşek olduhdan sora ~ ~ ~ çoh ~].

• benim kalbimde sanem ila sedef, senin kalbinde camuş ile gedek [benım qalbımda

• seneminän ~ sänın qalbında camuşiän ~].

• beyazın adı, karanın tadı (var) [bayazın adi, qaranın ţadi].

• bina binaüstüne kurulur, aile aile üstüne kurulmaz [~ ~üsdünä qurulur, ayile ayile üsdünä qurulmaz].

• binicinin sağı solu olmaz [ ~ saği soli ~].

• bir ağaç yıkıldımı baltalı da ona seğirtir, baltasız da [ ~ ~ yıhıldimi baltali da ~ segirdur, ~].

• bir ayak evvel bin ayak evvel(dir) [~ ayah ~ ~ ayah ~(dur)].

• bir elmaya kırk kişi taş atar, kim düşürürse o yer [~ almaya qırh ~ ţaş ~, ~ düşürürsä ~ ~ ].

• bir hatır, iki hatır üçüncüsü vur yatır [~ ~, ~ ~,üçüncüsi ~ yatur].

• bir kısrak yedi yılda iyi bir kulun getirir [~ qısrah ~ ~ ey ~ qulun gäturur].

• bir kötünün yedi köye şerri dokunur [~ kötünnun ~ köyä şari tohunur].

• bir köye bir deli yeter [~ köyä ~ ~ yetär].

• bir musibet bin nasihattan iyidir [~ nüsibet ~ ~ eydür].

• bir topal bit (bile) yedi yatağı dolaşır [~ ~ ~ (bilä) ~ yataği ţolaşur].

• bir uyuzlu dana bir nahırı batırır [~ uyuzli ţana ~ nahıri baturur].

• biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar [ ~ ~ ~ bahar, ~ ~ ~].

• boğayı böğürten taşağıdır [ buğayi bögürdän taşşağidur].

• bok yiyen kuş nıkartından bellidir [poh yiyan quşun niqardından bellidur].

• bokuna göre bostan ek [ pohuna görä ~ ~ ].

• boş itin menzili olmaz [~ itın ~ ~].

• boş laf karın doyurmaz [~ ~ qarın ţoyurmaz].

• boş torbaya at gelmez [ ~ ~ ~ gälmaz].

• boşboğazı fırına atmışlar, odun yaş da yanmıyorum, demiş [boşboğozi furuna atmişlär, ~ ~ ~ yanmiyerim, ~].

• boynuz kulağı geçer [buynuz qulaği geçär].

• bu oğluma, bu kızıma, kalmadı boğazıma [~ ~, ~ qızıma, qalmadi boğozuma].

• bugünün yarını da vardır [bögünün yarıni da vardur].

• buğday ekmeğin yoksa, tatlı dilin olsun [~ etmegin yoğısa, ţatlı dilın olsun].

• bulanık suda balık tutulmaz [ ~ ~ paluh ţutulmaz].

• bulut gider Ahıska'ya sen gir paskaya, bulut gider Muş'a sen git işe [~ gedär Ahısha'ya sän ~ pashaya, ~ gedär ~ sän get işä].

• burun yüzden ayrılmaz [~ yüzdän ~].

• bülbülün çektiği dilinin belasıdır [~ çekduği dilinın belasidur].

• büyüğün sözünü dinlemeyenülüyeülüye kalır [ böyügun sozuni ţutmiyänüliyäüliyä qalur].

• büyük başın büyük derdi olur [böyük ~ böyük ~ ~].

• büyük dağın büyük rüzgârı olur [böyük ţağın böyük rüzgeri ~].

• büyük öküz ölmeden yeri belli olmaz [böyük ~ ölmadan ~ ~ ~].

• can boğazdan geçer [~ boğozdan geçär].

• can çıkmadan huy çıkmaz [ ~ çıhmadan ~ çıhmaz].

• can yanmayınca gözden yaş gelmez [ ~ yanmayincä gözdän ~ gälmaz].

• canım cennet istiyor ama günahlarım koyvermiyor [~ ~ isdiyer ~ ~ qoyermiyer].

• cuma bozar, pazar düzer, pazar bozar, cuma düzer [~ ~, ~ düzär, ~ ~, ~ düzär].

• cücükleri güzün sayarlar [cücükläri güzun ~].

• çakalın eniği kurt olmaz [çaqalın enügi qurt ~].

• çatal kazık yere batmaz [~ qazuh yerä ~].

• çifçinin akılsızı bostancı, talebenin akılsızı destancı olur [çiftçinın aqılsızi bostanci,

• telebenın aqılsızi destanci ~].

• çift, çubuk, koyun; geri yanı oyun [~, çubuh, qoyun; ~ yani ~].

• çingeneye bir verirsin iki ister, yatmaya da yer ister [çingän'a ~ verursun ~ isţär, ~ ~ ~ isţar].

• çingeneyi padişah etmişler ileri babasını asmış [çingänayi ~ etmişlär iräli babasıni asmiş].

• çirkin ile bal yeme, güzel ile taş taşı [ çirkininän pal ~ yemä, güzelinän ~ taşi].

• çirkinde dert bela, güzelde yâr cefa eksik olmaz [çirkindä ~ ~ , güzeldä yâr cefa esgük ~].

• çocuk olan evde gıybet olmaz [çocuh ~ evdä qıybet olmaz].

• çok dostu olanın hiç dostu yoktur [çoh dosdi ~ heç dosdi yohdur].

• çok söyleme arsız, aç bırakma hırsız olur [çox söyläma ~, ac biräxma xırxız ~]

• çönkürmesini bilmeyen it davara kurt getirir [çönkürmäsıni bilmiyän ~ ţavara qurt gäturur].

• çubuğun iyisi öküzün arkasında belli olur [~ eyisi ~ arhasında ~ ~].

• çuvaldıza yumrak vurulmaz [çuvalduza yumruh ~].

• çürük yumurtadan çuçul çıkmaz [ ~ ~ ~ çıhmaz].

• dağ başında dur delik önünde durma. [ ţağ ~ ~ delük ögündä ~].

• dağ deyip dangırdama, dağın da kulağı var [ţağ deyıp ~, ţağın da qulaği ~].

• dağda öküz, düğünde kız saraflanmaz [ţağda ~, ~ dügündä qız ~].

• dam, direküstünde durur [ţam, ~üstündä ~].

• dana boku sıva tutmaz [ţana pohi ~ ţutmaz].

• davetsiz gelen mindersiz oturur [davatsız gälan mindärsız ~].

• davulun sesi sonradan çıkar [~ ~ soradan çıhar].

• değirmene giden buğday öğütür, gitmeyen nöbet sorar [degirmäna gedän ~ügüdür, getmiyän ~ ~].

• değme akıl, akıl olmaz [degmä aqıl, aqıl olmaz].

• deh demeden yüzen gülerse avrat gir oyna çık oyna;

• deli deliyi görünce değneyi kapının arkasına koyar [ ~ ~ görüncä degenegıni qapının arhasına qoyar].

• deli gezegen, dertli söylegen olur [ ~ gezegän, ~ söylägän ~].

• deli pazarı bok pazarı(dır) [~ bazari poh bazari(dur)].

• deli söyler düz söyler [~ söylär, ~ söylär].

• deliye öğüt veren çok olur [deliyä ögüt verän çoh ~].

• deliye ver öğüdü, almaza ver tızığı [deliyä ~ ögüdi, almasa ~ ţızıği]

• dert bir olsa ağlamaya ne gerek [~ ~ ~ ~ nä ~].

• dil arkadan öter [~ arhadan ötär].

• dil kısa iken dost, uzayınca düşman olur [~ qısayikän ~, uzayincä ~ ~].

• dilin kemiği yok, öyle de söyler böyle de [dilın gemügi yoh, elâ da söylär belâ da].

• diş kiri karın doyurmaz [~ ~ qarın ţoyurmaz].

• dişin ağırır dilin kes, gözün ağırır elin kes [dişın ağırur dilın ~, gözun ağırur elın ~].

• dişleyecek it dişini göstermez. [ dişliyäcah ~ dişıni gösdärmaz].

• doğan ay doğuşundan bellidir [ţoğan ~ ţoğuşundan bellidur].

• doğdu, boğmak olmaz [ţoğdi, boğmah ~].

• doğmadan don biçilmez [ ţoğmazdan ţon biçılmaz].

• dolu değdiği yeri döver [ţoli degdügi yeri dögär].

• doludan dövülmüşüm, yağmurdan niye kaçayım [ţolidän dögülmişım ~ näya qaçäm].

• domuz bitini tırnağına koyarsın tepene çıkar [donğuz bitıni ţırnağan qoyarsın tepeyän çıhar].

• dost ile ye iç ama alış-veriş etme [dosdinän ~ ~ ~ ~-~ etmä].

• dostlukla pazar dostluğu bozar [dostluğinän bazar, dostluği ~].

• dostun attığı taş baş yarmaz [ dosdun atduği ţaş ~ ~ ].

• dostun dost olduğu zaman, düşmanın gözü kör olur [dosdun ~ olduği zaman ~ gözi ~ ~].

• dostun sertliğinden korkma, düşmanın yaltaklanmasından kork [dosdun sertluğundan qorhma, ~ yaltahlanmasından qorh].

• dul karı sabunuyla yıkanılmaz [ţul qari sabuniynän yıhanılmaz].

• dul karının art eteği ön eteğine düşmandır [ţul qarının ~ etegi ög eteginä düşmandur].

• dünya kadar malın olacağına horoz kadar erin olsun [~ qadar ~ ~ ~ qadar erın ~].

• dünya kadar malın olacağına zerre kadar talihin olsun [~ qadar ~ ~ ~ ~ talahın ~].

• düşmüş (düşük) ağaca balta vuran çok olur [düşmiş (~) ~ ~ ~ çoh ~].

• eğrinin dünyada yeri yoktur [ egrının ~ ~ yohdur].

• ekmeden biçilmez [ekmädan biçılmaz].

• ekmeği evden al, arkadaşı yoldan [etmegi evdän ~, arhadeşi ~].

• ekmeğini yediğin ocağın çanağına tükürülmez [ekmegıni yeduğun ~ ~ tükrülmäz].

• ekmek boğaza kalırsa su, su kalırsa kefen yetişir [etmek boğozan qalursa ~, ~ qalursa ~ yetişür].

• el ağzı çuval ağzı değil [~ ağzi ~ ağzi degil].

• el atına binen çabuk iner [ el ~ binän çabuh enär].

• el elin ölüsüne güle güle ağlar [~ elın ölüsünä gülä gülä ~].

• el eliyle diken yolma, hayıf olur dikene [~ eliynän tikän ~, ~ ~ tikänä].

• el için yanma nara yak çubuğun keyfin ara [~ içün ~ ~ yah ~ keyfın ~].

• el öğüt verir ama yoğurt vermez [~ ögüt verur ~ ~ vermäz].

• el öpmekle ağız murdar olmaz [ el öpmäyinän ~ ~ ~].

• el seyirden doymaz [~ seyirdän ţoymaz].

• elden gelen her öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz [ eldän gälän ~ ~ ~, ~ ~ vahdında ~].

• eli bağlı olanı kim olsa döver [~ bağli olani ~ ~ dögär].

• elin yumruğunu görmeyen kendi yumruğunu değirmen taşı sanır [~ yumruğuni görmiyän gendi yumruğuni degirmän ţaşi zanar].

• elinde yoksa dilinde olsun [ elında yoğisä dilindä ~].

• elinden çivi çakmak gelmez, başkasına ustalık öğretir [elindän çivi çahmah gälmäz, başhasına ustaluh ögrädur].

• elinle verip ayağınla alma [ elinän verıp ayağinän ~].

• ellerin yağı, balı; ananın kuru eli [ellärın yaği, pali; ~ quri eli].

• elti eltiye küser, kaynana araya girer [ ~ eltiyä küsär, qaynana ~ girär].

• elti eltiye mevlit okumaz.[ ~ eltiyä mevlüt ohumaz].

• emanet ata binen çabuk iner [amanat ~ binän çabuh enar].

• emaneti kurt saklar [amanati qurt sahlar].

• [eniği kurak havada okşama, yağmurlu havada üstünü çamurlatır [enügi qurah havada ohşama yağmurli havada üsdüni çamurladur].

• enişte daldası geven daldası(dır) [ enişţä ţaldasi geven ţaldasi(dur)].

• erkek at adamın kocasıdır [ ~ ~ ~ kocasidur].

• erken evlenen ila erken ayrılan yanılmamış [~ evlänäninän ~ ayrilän yanğılmamiş].

• erken kalkan yanılmaz [~ qahan yahğılmaz].

• Ermeninin yeğini Kürdün haçına söver [Ermäninın yegıni Kürdun haçına sögär].

• eski pamuk bez olmaz, eski düşman dost olmaz [~ pambuh ~ ~, ~ ~ ~ ~].

• eşeğe binmesi bir ayıp, inmesi iki [eşşegä binmäsi ~ ayip, enmäsi ~ ayip].

• eşeğe eher yakışmaz [eşşegâ ~ yaqışmaz].

• eşeğe Kürt demişlerüç gün ot yememiş [eşşgä ~ demişlär ~ ~ ~ yemämiş].

• eşeği Hod'a yollamışlar, gitmiş gelmiş yine eşek [eşşegi ~ yollamişlar, getmiş gälmiş genä eşşek].

• eşeği süren osuruğuna dayanur [eşşegi sürân ~ ţayanur].

• eşeğin kazandığı atındır[eşşegin kazanduği atındur].

• eşek bile bir düştüğü yere bir daha düşmez [eşşek bilâ bir düşţuği yerâ ~ ~ düşmâz].

• eşek tavlanmakla eti yenilmez [eşşek tavlanmayinân ~ yeyilmâz].

• eşsiz avrat yularsız at (gibidir) [~ ~ yuralsız ~ (gibidur)].

• et ile tırnak arasına girilmez [~ ilâ ţırnah arasına girilmâz].

• et kemiksiz olmaz [~ gemüksuz ~].

• et tırnaktan ayrılmaz [~ ţırnahţan ~].

• ev danası öküz olmaz [~ ţanasi ~ ~].

• ev yıkanın evi olmaz [ ~ yıhanın ~ ~].

• eve gelince yüzen gülerse avrat gir oyna çık oyna [~ demädan yüzän gülärsa ~ ~ ~ çıh ~; evä gälınca yüzän gülärsa ~ ~ ~ çıh ~].

• eve lazım olan camiye haramdır [evâ ~ ~ camiyâ haramdur].

• fakirin yakasını kırma da kafasını kır [faqırın yahasıni qırma ~ qafasıni qır].

• fukaranın "gelecek sene"si olmasa hali yamandır [fuqaranın "gâalacah ~"si ~ ~ yamandur].

• fukaranın malı da fukara olur [fuqaranın mali ~ fuqara ~].

• fukaraya "kimden aldın", zengine "hayırlı olsun" derler [ fuqaraya "kimdân ~" zenginâ "heyirli ~" derlâar].

• fukaraya taş yokuşta rastlar [fuqaraya ţaş yoquşţa raslar].

• garip itin kuyruğu döşünde olur [qarip itın quyruği döşünde olur].

• gâvurun ekmeğini yiyen gâvurun kılıcını sallar [~ etmegıni yiyân ~ qılıcıni çekâr].

• geç gelen kesesinden yer [ ~ gâlan kesâsından ~].

• geçen arabanın gölgesi durmaz [geçân ~ kölgâsi ~].

• geçmez akçe, kötü mal sahibinindir [geçmâz ahçâ, köti ~ sahibınundur].

• gelin ata biner "ya kısmet" der [~ ~ binâr "~ qısmet" der].

• gelin gelin olmaz, biraz da ev gelin olur [~ ~ ~, ~ ~ ~ ~ ~].

• gelin kaynana toprağından yaratılmıştır [~ qaynana ~ yaradılmişţur].

• gelin kötü çıkarsa anası, damat kötü çıkarsa babası suçlanır [~ köti çıharsa anasi, ~ köti

• çıharsa babasi suçlanur].

• gelin minder getirir kendi oturur [~ mindâr gâturur gendi ~].

• gizli öğür alan aşikâr doğurur [ ~ ögür ~ ~ ţoğurur].

• göçmenin rızkı çok, ömrü az olur [göçmânin rızqı çoh, ömri ~ ~].

• göl yatağından su eksük olmaz [~ ~ ~ esgük ~].

• gönül oka da konar boka da [~ oha ~ qonar paha ~].

• gönül umduğundan küser [ ~ ~ küsâr].

• gönülsüz it sürü beklemez [ ~ ~ süri beklâmaz].

• göz gördüğünden kira ister [~ görduğundan ~ isţâr].

• gözü aç olanın karnı da doymaz [gözi ac ~ qarni ~ ţoymaz].

• gözün kim oydu? -ciğer. -onun için derin oymuş [gözún ~ oydi? -ciger. -oniçún der'n oymiş] gözünü kim oydu? -Ciğer. -Onun için derin oymuş [-gözün ~ oydi? -Ciğer. -Oniçün derın oymiş].

• gün battı, gâvur yattı [~ batti, ~ yatti].

• gün çarığı, çarık da ayağı sıkar [~ çaruği, çaruh ~ ayaği sıhar].

• güvenme dostuna, saman doldurur postuna [ güvânma dosţan ~ ţoldurur postan].

• hancı tavuğunun gözü, yolcu bokunda olur [hanci ~ gözi yolçi pohunda olur].

• haramın binası olmaz [~ binasi ~].

• harmana giren posruk dirgene dayanır [ ~ girân posruh dirgâna ţayanur].

• hatıra bakan göte bakar [ ~ bahan götâ bahar].

• hava akşam kızarur zaman, sabah kızarur hemen yağar [~ ahşam kızarur zaman, ~ qızarur haman ~].

• havada bulut oynar vay sarının başına, haruda un tükenir vay karının başına [ ~ ~ ~ ~ sarının ~, haroda ~ tükânur ~ qarının ~].

• havanın ayazına karının beyazına güven olmaz [~ ~, qarının bayazına güvân ~]

• haydan gelen huya gider [~ gâlân ~ gedâr].

• her adamın altında at oynamaz [~ ~ ~ ~ ~].

• her ağaçtan düdük olmaz, al haberi zurnadan [~ ağaçţan ~ ~, ~ habari ~].

• her ağaçtan ok olmaz [~ ağaçţan oh ~].

• her bolluğun bir darlığı, her darlığın bir bolluğu vardır [~ bolluğun bir ţarluği, ~ ţarluğun ~ bolluği vardur].

• her horoz kendi çöplüğünde öter [~ ~ ~ çöpluğunda ötâr].

• her madrabaz bir alığın sırtından geçinir [~ ~ ~ aluğun ~ geçunur].

• her öküz bir çubukla sürülmez [~ öküz bir çubuhla sürülmâz].

• her ummayanın bir feli vardır [~ ummiyânın â â vardur].

• her yerde okka dört yüz dirhemdir [~ yerdâ hoqqa ~ ~ dirhemdur].

• her yüze güleni dost sanma [~ yüzâ gülâni ~ zanma].

• her zaman keşiş kete yemez [~ ~ ~ ~ yemâz].

• herkes kendi kantarında ağırdır [~ ~ qantarında ağırdur].

• herkes sakız çiğner ama Kürt kızı mezakını çıkarır [herkes ~ çeynâr ama, ~ qızi mezaqıni çıharur].

• hers çıktığında göz kararır, hers indiğinde yüz kararır [~ çıhţuğunda ~ qararur, ~

• enduğunda ~ qararur].

• hers ile kalkan zarar ile oturur [hersinân kalhan zararinân ~].

• herşey incelikten insan kabalıktan kırılır [~ incâluhţan ~ qabaluhţan qırılur].

• heybe zamanında torba, torba zamanında heybe al [hegbâ ~ ~, ~ ~ hegbâ ~].

• hırlamanın ölüma faydasi yohtur [~ ölümâ bir faydası yohţur].

• hırsız evden olursa, öküz bacadan çıhar [hırhız evdân olursa, öküz bacadan bilä çıhar].

• hile ile om(ul)sa, sıçan omar [hileynän ~, ~ ~ onsa siçân ~].

• hocanın okumuş olduğunu herkes bilir [~ ohumiş olduğuni ~ bilür].

• horozu çok olan köyün sabahı çabuk olur [~ çoh ~ ~ sabaği çabuh ~].

• huyunu bilmediğin atın arkasından geçme [~ bilmâduğun ~ arhasından geçmâ].

• ırgat parasız pulsuz olur da yemesiz içmesiz olmaz [ırğat ~ ~ ~ ~ yemâsız içmâsız ~].

• iki (çift) yatanüç kalkar [~ (~) ~ qalhar].

• iki el bir baş içindir [~ ~ ~ ~ içündur].

• iki er bir kervan, iki karı bir divan(dır) [ ~ ~ ~ ~, ~ qari ~ ~(dur)].

• iki su bir ekmek yerine geçer [iki su bir etmek yerinâ geçâr].

• iki yatanüç olur [~ ~ ~ ~]

• iki yere bakan şaşı bakar [~ yerâ bahan şaş bahar].

• ince kalın birimiş, hayıf ömrüm çürümiş [~ qalın ~, ~ ~ çürümiş].

• insan var yorgun yatar dinç kalkar, insan var dinç yatar yorğun kalkar [~ ~ yorğun ~ ~ qalhar, ~ ~ ~ ~ yorğun qalhar].

• insan yitiğini anasının koynunda bile arar [ ~ yituğuni ~ qoynunda bilâ arar].

• insanı dili hem paşa yapar hem poşa [insani ~ ham ~ ~ ham ~].

• insanın ekmeği evden, arkadaşı köyden olmalı [~ etmegi evdân, arhadeşi köydân olmali].

• insanın neresi ağrıyorsa, canı oradadır [ ~ nerâsi ağıriyersâ cani oradadur]

• insanın yere bakanından, suyun yavaş akanından (kork) [~ yerâ bahanından, ~ ~

• ahanından qorh].

• insanoğlu çiğ süt emmiştir [~ çig süd emmişţur].

• ip inceldiği yerden kopar [~ incâlduği yerdân qopar].

• iş başa düştümü tuman topuğa düşer [~ ~ düşdimi ~ ~ düşâr].

• işini bilmeyen çavuşlar, döner bokunu avuçlar [~ bilmiyân ~, donar pohuni ~].

• işkilli göt cıngıldar [işqilli ~ ~].

• işkilli göze çöp düşer [ işqilli gözâ ~ düşâr].

• it itin ayağına basmaz [~ itın ~ ~].

• ite bulaşacağına çalıyı dolaş [itâ ~ çaliyi ţolaş].

• iti anarsan değneyi kapı arkasına koy [~ ~ degenegi qapının arhasına qoy].

• itin canı azapta gerek. [itın cani azapţa ~].

• itin hatırı yoksa sahibinin hatırı var [itın hatıri yoğisâ, sahabının hatıri ~].

• itin ölümü yaklaştımı gider cami kapısında işer [itın ~ yahlaşdimi gedâr ~ qapısına işâr].

• itin ulumasıyla gökten lavaş yağmaz [itınülümâsiynân gögdân ~ yağmaz].

• itten kuzu doğmaz [ittân quzi ţoğmaz].

• iyiliğe iyilik her adamın kârıdır, kötülüğe iyilik er adamın kârıdır [eylügâ eylük ~ ~ kâridur,

• kütiluğa eylük ~ ~ kâridur].

• iyilik yitmez [eylük yitmâz].

• kadın beşik dibinde belli olur [~ ~ dibindâ ~ ~].

• kadın var arpa unundan aş yapar, kadın var buğday ununu kâş yapar [~ ~ ~ ~ ~ ~, ~ ~ buğda ununi kâş ~].

• kadını eri peyniri deri saklar [ ~ ~ peyniri deri sahlar].

• kalan işe kar yağar [qalan işâ qar ~].

• kaldıramayacağın taşın altına girme [qaldıramiyâcağın ţaşın ~ girmâ].

• kalleş ile bostan ekenin hıyarı eğri biter [qalleşinân bosţan ekânn hıyari egri bitâr].

• kanatsız kuş uçamaz [qanatsız quş uçamaz].

• kancık yalanmadıkça köpek dolanmaz [qancuh yalanmaduhça ~ ţolanmaz].

• kapını kilitle, hırsızı belaya düşürme [qapın kitlâ, hırhızi ~ düşurtma].

• kar beyazdır itler sıçar, kahve karadır beğler içer[qar bayazdur itlâr siçâr, ~ qaradur beglâr içâr].

• kardeş iyi olsaydı Allah bir tane de kendine yaratırdı [qardeş ey olaydi ~ ~ ~ dâ kendınâ yaradurdi].

• karganın kârı olmasa camuşun arkasını didmez [karğanın ~ ~ ~ arhısini didmâz].

• karğanın yavrusu kendine şahin görünür [qarğanın yavrusi kendiınâ şahan ~].

• kasap isterse keçinin boynuzundan yağ çıkarır [~ istârsâ geçının buynuzundan ~ çığardur].

• kaynamaya camuş eti dayanır [qaynamaya ~ ~ ţayanur].

• kaynamaya kara kazan dayanur [qaynamaya qara qazan ţayanur].

• kaza bağıra bağıra gelmez [qaza ~ ~ gâlmaz].

• kazan kazana ver, kalırsa kızına ver [qazan qazana ~, qalursa qızan ~].

• kazanmadan kazan kaynamaz [qazanmadan qazan qaynamaz]

• kel kız teyzesinin saçıyla övünür [~ qız teyzesının saçiynân ögünur].

• kendine umaç edemeyen başkasına düymâç edemez [kendınâ ~ edâmiyân başhasına dügmâç edâmaz].

• keser gibi değil bıçkı gibi ol [kesâr ~ degil bıçhı ~].

• keşiş acıktımı eski defterleri yoklar [~ acıhţimi ~ defţerlâri yohlar].

• keşiş her zaman kete yemez [~ ~ ~ ~ yemâz].

• kılavuzu karga olanın burnu boktan kurtulmaz [qılavuzi qarğa ~ burni pohţan qurtulmaz].

• kırık ekmek birikmez [qırıh etmek birikmâz].

• kırnavlayan pisik sıçan tutamaz [qırnavliyân ~ siçân ţuţamaz].

• kış kışlığını yaparsa, yaz da yazlığını yapar [qış qışluğuni ~ ~ ~ yazluğuni ~].

• kız anadan görmeyince öğüt almaz [qız ~ görmâyincâ ögüt ~].

• kızı öve öve köçürürler, gelinin iyisini gören az olur [qızi ögâ ögâ köçürürlâr, ~ eyısıni görân ~ ~].

• kızım seni eşik dibinde, gelinim seni beşik dibinde sınarım [qızım sâni ~ dibında, ~ sâni beşik dibında ~].

• kızını dövmeyen dizini, oğlunu dövmeyen özünü döver [qızıni dögmiyân dizını, oğluni döğmiyân özüni dögâr].

• kimse ayranım ekşidir demez [ kimsâ ~ eşqidur demâz].

• kimsenin ahı kimseye kalmaz [kimsânın ahi kimsâya qalmaz].

• koca öküz ölmeden yeri belli olmaz [~ ~ ölmâdan ~ ~ ~].

• koça kuyruğu yük olmaz [~ kuyruğu ~ ~].

• komşu komşunun ineğini ıslık çalarak ararmış [qomşi qomşunun inegıni sılıh çalarah ararmiş].

• komşu komşuya bakar canını ateşte yakar [qomşi qomşiya bahar canıni ateşâ yahar].

• komşu komşuya elekten bakmış, "sen beni nasıl görüyorsun?" demiş. Komşusu da "sen beni nasıl görüyorsan ben de seni öyle görüyorum" demiş [qomşi qomşiyâ elekdân bahmiş, "sân ~ nasıl göriyersın?" ~. Qomşisi ~ "sân ~ ~ göriyersân ~ da sâni elâ göriyerım" ~].

• komşunun karnı ağrıyorsa sen de elini karnına tut [qomşunun qarnı ağıriyersâ sân da elın qarnan ţut].

• korkan göze çöp düşer [qorhan gözâ çop düşâr].

• koruk üzümden pekmez olmaz [qoruhüzümdân bekmez ~].

• koyma akıl yedi adım gedar [qoyma aqıl ~ ~ gedâr].

• koyunun kuyruğu kendi götünü örter [qoyunun quyruği ~ götüni ortar].

• kömü böyük yap, davarı Allah'tan iste [kömi böyük ~, ţavari ~ isţâ].

• kör gözünden, topal kıçından korkar [~ güzündân, ~ qıçından qorkar].

• kör köre "çitti!" demese bağrı yanar [~ körâ ~ demâsâ bağri ~].

• körün taşı kelin başına rastlar (körun ţaşi kelın ~ raslar].

• kötü komşu insanı iyi mal sahibi yapar [ köti komşi insani eyi ~ sahabi ~].

• kötü komşu senin, kötü hava benim olsun [köti qomşi sânın, köti ~ ~ ~].

• köyden köye değil, köyden şehire köç [köydân köyâ degil, köydân şeherâ ~].

• köyden köye it çenkürmez [köydân köyâ ~ çönkürmâz].

• köyü köpeksiz sanıp değneksiz gezme [ köyi ~ zanıp degeneksız gezmâ].

• kudul öküz başkasının sineğini kovar [~ ~ başhasının sinegıni qovar].

• kul yazısını görmeden göre girmez [qul yazısıni ~ görmâdan gora girmâz].

• kulun attan düşer [qulun ~ düşâr].

• kurban kemiği ile it tavlanmaz [qurban gemügiynân ~ ~].

• kurda ciğer teslim edilmez [qurda ciger ~ edılmâz].

• kurda kuzu teslim edilmez [qurda quzi ~ edılmaz].

• kurdun kuyruğundan elek olmaz [qurdun quyruğundan ~ ~].

• kurtcul köpek kendi eşini boğar [kurtcil ~ ~ eşıni ~].

• kuş yeme gelir [ ~ yemâ gâlur].

• kuşburnu kızardımı kendini bağdan sanar, çoban ata bindimi kendini beğden sanar

• [quşburni qızardimi kendıni ~ zanar, ~ ~ ~ ~ begdân zanar]

• küçük çayda boğulacağına büyüğünde boğul [~ ~ ~ böyügündâa ~].

• lekeyi kova kova yüreklendirirler [~ qova qova yüreklândururlar].

• mal canın yongasıdır [ ~ ~ yonqasidur].

• malın alacası dışardan, insanın alacası içerden (olur) [~ alacasi dişardan, ~ alacasi

• içardan (~)].

• malın verme veresiye, akar gider kara suya [~ vermâ verâsiyâ, ahar gedââr qara suya].

• mart geldi dert geldi [ ~ gâldi, ~ gâldi].

• martta merek yarı gerek, ekin otu ayrı gerek [~ ~ yari ~, ~ oti ayri ~].

• maymun aynaya bakar kendi lakabını takar[ ~ ~ bahar, kendi lağabıni tahar].

• meşe çakalsız olmaz [meşâ çaqqalsız ~].

• meyvali ağaca taş atan çok olur [meyvâli ~ ţaş ~ çoh ~].

• meyveli ağaca balta vurulmaz [ meyvâli ~ ~ ~].

• meyvesiz ağacın dibine kimse gitmez [meyvâsız ~ dibınâ kimsâ getmâz].

• minderi seren kendi oturur [mindâri saran kendi ~].

• minnetle gül koklanmaz [ minnetinân ~ qohlanmaz].

• misafir ev sahibinin kuzusu(danası)dur, nereye bağlarsa orada yatar [~ ~ sahabının quzusi(ţanasi)dur, nerâya ~ ~ ~].

• misafir umduğunu değil bulduğunu yer [msafir umduğuni degil bulduğuni ~].

• namazda gözü olmayanın ezanda kulağı olmaz [~ gözi olmiyanın ~ qulaği ~].

• nasipsiz lokma yenmez [ nesipsız luhma yeyilmâz].

• nazar taş(ı bile) çatlatır [ ~ ţaş(i bilâ çatladur].

• "ne bileyim"i ekmişler, hay huy bitmiş ["~ bilem"i ekmişlâr, ~ ~ ~].

• ne doğrarsan çanağına o gelir kaşığana [nâ ţoğrarsan çanağan, o gâlur qaşuğan].

• ne gir ıslan ne çık titre [nâ ~ islân nâ çıh titrâ].

• ne gör şeytanı, ne oku Ühlas'ı [nâ ~ şeytani, nâ ohi Ühlas'i].

• oğlan dayıya kız bibiye çeker[ ~ ţayiya, qız bibiyâ çekâr].

• oğlan dayıya, kız bibiye (çeker) [~ ţayiyä, qız bibiyä çekär]

• osurgan götün tevbesi olmaz [osurğan ~ tobasi ~].

• osurgan kancıktan kurtcul enik doğmaz [osurğan qancuhdan, kurtçil enük ţoğmaz].

• ot köküstüne biter [~ ~üsţunâ bitâr].

• otuz iki dişten çıkan, otuz iki mahalleye dağılır [~ ~ dişţan çıhan ~ ~ mehleyâ ţağılur].

• oynamasını bilmeyen gelin "yerim dar" der [oynamasıni bilmiyân ~ "~ ţar" ~].

• öküz göz etmemiş tosun boncuklamaz. [ ~ ~ etmâmiş ~ boncuhlamaz].

• öküz olacak dana danalığında belli olur [~ olacah ţana ţanaluğundan ~ ~].

• öküzüm öküz olsun da koy çekmesin [~ ~ ~ ~ qoy çekmasın].

• öküzün anacını döverler [~ anacıni dögârlar].

• öküzün çektiğini kayışa sor [~ çekţuğuni qayişâ ~].

• öküzün kıymeti yeri boşalmadan belli olmaz [~ qıymeti ~ boşalmadan ~ ~].

• ölenle ölünmez [ölâaninâan ölünmâaz].

• ölmüş eşek kurttan korkmaz [ölmiş eşşek qurtdan qorhmaz].

• ölü eti ballıdır [ öli eti pallidur].

• ölü osuruği kohmaz [öli osruği qohmaz].

• ölüler sanar ki, sağlar hep helva yiyor [ölilar zanar ki dirilâr her helva yiyer].

• ölüm bağıra bağıra gelmez [~ ~ ~ gâlmaz].

• ölüm ölüm hırlamaya ne gerek [ ~ ~ ~ nâ ~].

• ölümle hayıf alınmaz [ ölümlâ hayif ~].

• ölüsü olan bir gün, delisi olan her gün ağlar [ ölüsi ~ ~ ~, delısi ~ ~ ~ ~].

• perhiz soluğun zekatıdır [~ ~ zekatidur].

• peyniri deri, kadını eri saklar [ ~ ~ , ~ ~ sahlar].

• pisiğin arkası yere gelmez [pisigın arhasi yerâ gâalmaz].

• pişmiş aştan kâr olmaz [bişmiş aşţan ~ ~].

• rençberin karnını yarmışlar, kırk tane gelecek sene çıkmış [~ qarnıni yarmişlâr kırh ~ gâlâcah ~ çıhmiş].

• saçının akmı karamı olduğunu önüne döküldüğü zaman görürsün [saçın ağ mi qara mi olduğuni ögân tökülduği zaman görursun].

• sağ gözden sol göze fayda yoktur [~ gözdân ~ gözâ ~ yohţur].

• sağılan ineğin memesi kesilmez [~ inegın ~ kesılmaz].

• sağır işitemez benzetir [~ eşidâamaz, benzâadur].

• sakalım yok ki sözüm işlesin [saqalım yox ki s—zum işläsın].

• sarımsağı gelin etmişler kırk gün kokusu çıkmamış [sarmusaği ~ etmişlâr, qırh ~ kohusi çıhmamiş].

• saymadığın taş kırar baş [saymaduğun ţaş qırar ~].

• sefil atın tekmesi sert olur [~ ~ tekmâsi sert olur].

• seyirciye dövüş kolaydır [seyirciyâ dögüş qolaydur].

• sıçandan doğan dağarcık doğrar [siçandan ţoğan ţavarcuh kesâr].

• sımarlama hac kabul olmaz [sımarlama ~ qabul ~].

• sırtını kayının pekine daya (ver) [sırtın qayanın peginâ ţaya (ver)].

• siyah yün ağarmaz [~ ~ ~].

• soğan yemediysen niye ağzın kokuyor [~ yemâdiysân niyâ ~ qohiyer].

• soğanı akşamdan düşmanına, sabahtan dostuna yedir [soğani, ahşamdan düşmanan, ~ dostan yedur].

• söz sözü açar [soz sozi ~]. söz sözün küsküsüdür [soz sozun küsgüsidur].

• su gider kum kalır, el gider dost kalır [~ gedâr qum qalur, ~ gedâr dost qalur].

• su göl yerine akar (yığılır) [~ ~ yerinâ ahar (yığılur)].

• su içirken yılan bile durur [~ içârkân yilân bilâ ~].

• su küçüğün sofra büyüğün [ ~ küçügün, sufra böyügün].

• su küçüğün söz büyüğün [~ küçügün, söz böyügün].

• sus küçüğün, söz büyüğün [~ küçügun, soz böyügun].

• suyun yavaş akanından, insanın yere bakanından kork [~ yavaş ahanından, ~ yerâ bahanından qorh].

• tarlada izi olmayanın sofrada yüzü olamaz [tallada ~ olmiyanın sufrada yüzi ~].

• taş kıran baş kırar [ţaş qıran ~ qırar].

• taş yuvarlanır çeğilde kalır [ţaş yuvarlanur çegildâ qalur].

• tavşan yattığı kadar sıçrar [ ~ yatţuği qadar siçrâr].

• tavuk kaz ile ölçünür, tavuğun boynu kopar [tavuh qazinân ölçünur, ~ boyni qopar].

• tedbirli baş terkide gerek [~ ~ terkidâ ~].

• tek atlı tekin olmaz [~ atli ~ ~].

• tenbele iş buyur sana akıl öğretsin. [tembelâ ~ ~ ~ aqıl ögrâtsın].

• terekten sünger düşer, gelinin topuğu şişer [terekţân ~ düşâr, gelinın topuği şişâr].

• terzi dikişi kötüdür, yüzünü ak edenütüdür [~ tikişi kötidur, yüzüni ağ edânütidur].

• tezekten terazinin dirhemi boktan olur [tezekţân terezinın dirhemi pohţan ~].

• tilki tilkiye buyurur tilki de kuyruğuna [~ tilkiyâ ~ ~ dâ quyruğuna].

• tokun açtan haberi olmaz [tohun acdan haberi olmaz].

• topal eşeğin sahibi ilk akşamdan yola çıkar [~ ~ sahabi, ~ ahşamdan yola çıhar].

• topal keçi davarın arkasından gider [~ geçi ţavarın arhasından gedâr].

• tosun boncuklar yine öküzü döverler [~ bonduruhlar, genâ öküzi dögârlar].

• un kepeksiz, ev (köy)köpeksiz olmaz [~ ~ , ~ (~) ~ ~ ].

• uyku uyku getirir, uyku ölüm getirir [yuhı yuhı gäturur, yuhı ~ gäturur].

• uyku uykunun ekşi hamurudur [yuhı yuhının eşgi hamuridur].

• uzak yerin somunu büyük ama içi oyuk olur [uzah yerın somuni böyük ~ ~ oyuh ~].

• uzaktan gördüm boyu hoş, tut kulağından harmana koş [uzahdan gördum boyi hoş, ţut qulağından harmana qoş].

• vakitsiz öten horozun boğazına kırmızı tel bağlarlar. [vahıtsız ötän ~ boğozuna qırmızi ~ ~].

• var görmedim ki yoktan korkayım [~ görmadım ~ yohdan qorhäm].

• vuran oğul babaya bakmaz [~ ~ ~ bahmaz].

• yabanda bağım yok ki çakaldan korkayım [~ ~ yoh ~ çaqqaldan qorhäm].

• yağar eser ev sahibi kaz asar [~ esär ~ ~ qaz ~].

• yağar eser yolcu havasıdır [~ esär yolçi havasidur].

• yağar eser yolcu yolunda gerek [~ esär yolçı ~ ~].

• yal vakti itten, yem vakti attan (sakın) [~ vahdi ittän, ~ vahdi attan (saqın)].

• yalanın menzili kısa olur [~ ~ qısa ~].

• yaman işe ezel baştan ağlarlar [~ işä ~ başţan ~].

• yardan düşene tekme vuran çok olur [~ düşäna tekmä ~ çoh ~]

• yaşayacak (olan) dana bokundan belli olur [yaşıyacah ţana pohundan ~ ~ ].

• yatan ölmez yeten ölür [~ ölmaz, yetän ~].

• yeğin çoban, kurdun kısmetini elinden alır [yegın ~, qurdun qısmetıni elından alur].

• yel esmeden yaprak oynamaz. [~ esmadan yaprah oynamaz].

• yetim demiş "ben gülerim!", Allah demiş "ben nerdeyim?" [~ ~ "~ gülärım!", ~ ~ "~ nerdäyım?"].

• yetim hırsızlığa çıktımı ilk akşamdan ay doğar [~ hırhızluğa çıhţimi ~ ahşamdan ~ ţoğar].

• yıkılan ağaca baltalı da seğirtir baltasız da [yıhılan ~ baltali ~ segirdur baltasız da].

• yıl gelirini yer [~ gäluruni ~].

• yılan eğilir bükülür ama deliğe düz girer [yilan egilur bükülur ~ delügä ~ girär].

• yılanın eceli geldiğinde çıkar yolda yatar [yilanın ~ gälduğunda çıhar ~ ~ ].

• yiğidim ölmüş, boğazım ölmemiş [igidım ölmiş, boğozum ölmämiş]

• yiğit diye diye candan, zengin diye diye maldan ederler [igit diyä diyä ~ , ~ diyä diyä ~edärlar].

• yiyen yedi böreği, yemiyenin yandı yüreği [yiyän ~ böregi, yemiyänın yandi yüregi].

• yoksulun öküzü de yorgun olur [yohsulun öküzi dä yorğun ~].

• yokuşun dibinda ata arpa kâr etmez [yoquşundibında ~ ~ ~ etmaz].

• yolu yol ile, ormanı balta ile [yoli yolinän, meşäyi baltayinän].

• zemherirde damla damlayacağına kan damlasın (daha iyidir) [zemheridä ţamla

• ţamliyacağına qan ţamlasın (daha eydur)].

• zenginin kızını alanın başı yazmalı olur [~ qızıni ~ başi yazmali ~ ].

• zor kapıdan gelende, şar bacadan çıkar [~ kapidan gälanda, ~ ~ çıhar].

Bu İçerik 9238 Kez Görüntülendi

Yorumlar

Metin Gümüş

SİVEREKTE DOĞUP PARİSTE ÖLMEK

Metin Gümüş - 30 Haziran 2006
Bu başlık Yılmaz Güney’in ardından günlük bir gazetede yayılanan bir yazının başlığıydı. O yazıda anlatılan hikaye beni çok hüzünlendirmişti. Sonra keşke herkes Yılmaz Güney gibi ölebilse diye düşündüm. Yılmaz Güney Siverekte doğmuş, adını dünya sinema literatürüne altın harflerle kazarak, ardında kendisini ölümsüzleştirecek eserler bırakarak Pariste ölmüştü.Ne vardı bunda hüzünlenecek.? Esas hüzünlenmemiz gereken Şavşatın Vexunalında, Xantuşetinde, Kötetrisinde, Mamanelisinde, Sulobanında, Karavatında, Sıxızırında vs.yerlerinde doğup ta gelip Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa, İzmit gibi göç alan kentlerde ölen yaşlılarımız olmalıydı. Oralarda doğup ta buralarda ölen bu insanlar, arkalarında değil bir eser, mezar taşlarından başka hiçbir iz brakmadıkları gibi bu dünyadan çok önemsdiğim bir şeyi,Şavşatın dilini, örfünü, kıscası kültürünü alıp götürüyorlar. Bu gidişle bir, bilemedin iki nesil sonra bu dili konuşan, bu örfü, bu kültürü yaşıyan, bizim güldüğümüz esprilere gülen, yukarıdaki manilerden tad alan kimse kalmayacak gibi. Bu bakımdan Şavşat kültürünün kalıcılaşmasına yönelik her çaba gibi CANER YENİ’nin bu çalışması nı da çok önemli buluyorm. Kendisini kutluyorm. Bu duygularla bu çalışmada eksik bulduğum bazı husuları dile getireceğim. Biricisi, yöre şivesini tam verebilmek için Tükçede kullanılmayan bazı harfleri kullanmak gerekiyor. Özellikle gırtlaktan çıkan hırıltılı sesleri verebilmek için (H) yerine (X) i kullanmak. örnek “HANA İNDİM HAN DEĞİL”i “XANA İNDİM XAN DEĞİL” şeklinde yazmak. Yine (K) Harfiyle başlayan hemen hemen bütün sözcükleri (Q) harfiyle yazmak gerekiyor. Örnek kardeş deyil qardeş diye yazmak. Ahıska ve Azeri Türkçesinde, Rusçada ve Kürtcede bu sesler bu harflerle veriliyor. İkincisi yöre şivesinde ses uyumu dikkate alınmaz.

Örneğin yukarıdaki çlışmadaki ilk maniyi yöre şivesiyle şöyle yazmak gerekiyor. Mendilım paralidur edrefi turalidur aç qapiyi nazli yar yüregım yaralidur Üçüncüsü bu çalışmada dipnot olarak verilen açıklamalarda PEG sözcüğü sırt olarak ifade edilmiş. Oysaki yöremizde bu sözcük geçmişte orada bir yapı bulunduğu kanısı uyandıran kalıntılar için kullanılır. Yine HERGETME DEYİMİ bostanı ekine hazırlama olarak tanımlanmış oysaki; kısaca tarlayı sürme olarak ifade etmek daha doğru olurdu. Keze ÇERMAyı çermik değil kışın sıcak, yazın soğuk olan içme suyu diye açıklamak daha yerinde bir tanımlama olurdu. Yüreğine sağlık CANER YENİ. METİN GÜMÜŞ

Kültür ve Sanat Üye Listesi