Şavşat Duvar Gazetesi Kültür ve Sanat
Sulobantele
Hemen hemen hepimiz Yılmaz Erdoğan’ın Vizyontelesini izlemişizdir.Aslında o film de anlatılan tek Hakkari değildi ,hepimizden kesitler vardı.Bizlerin de televizyonla tanışma hikayelerimiz Vizyonteleyi aratmayacak şekilde olmuştu.
Ben beyaz camla beş yaşımda tanıştım,annemlerle Muş’ta yaşayan dayımlara gitmiştim ve ilk kez orda görmüştüm.Gözlerime inanamıyordum,bir siyah kutu ve içinde binlerce kişi.ilk izlediğim rahmetli Adile Naşit’in ‘Uykudan Önce”adlı çocuk programıydı.Ton ton teyzeyi ve gülüşlerini o gün tanıdım.
Çocuk aklımda artık ben çok havalı olmuştum köydeki arkadaşlarıma oranla.Televizyonu görmüş,görmekle kalmamış izlemiştim.köye dönünce arkadaşlarımı bir felaket bekliyordu. Elektrik köye gelip de televizyon alınana kadar aynı hikayeleri defalarca anlatıp duracaktım onlara…Ve öylede oldu,onlara kuzu ,dana otlatırken bunları defalarca anlatıp durdum.
O yıl okula yeni başlamıştım.Yine köyümüzde elektrik yoktu. Kahve sahipleri alternatif çözüm üretmiş,akü ile video oynatıyorlardı.Köye yeni eğlence ve konuşulacak konu gelmişti.Millet ilk kez gördükleri videoyla ilgili binlerce rivayet uyduruyordu ,köy birden renklenmişti.
Biz çocuklar içinde eğlence başlamıştı kabuslarla dolu bir eğlence.O gün arkadaşlarla planlamıştık okul çıkışında eve gitmeyecek kahvenin canımdan film izleyecektik.Her taraf kar,hava buz gibiydi sekiz dokuz arkadaş kahvenin önüne geldik.erkek arkadaşlar kadın erkek ayrımından istifade ederek kapıdan içeri girdiler.Üç tane kız çocuğu kalakaldık camda.Çantaları sırtımızdan indirip yere koyduk,elimizle camı silip kendimize ekran oluşturduk.Kahvenin önünde küçük bir su kanalı vardı,kar yağınca üstü karla örtülmüş kanal görünmüyordu.Cama dayanmadan önce o kanala ayağım girdi ve bir güzel ıslandı.Bu soğuk akşam üstü karın içindeydik üstelik ayağımda buz gibi suya girmişti.Ayağımda kara lastik ve şal çorap vardı.O an ayağımın ıslanması pekte umurumda değildi,o filmi ne pahasına olursa olsun izleyecektik.Serdar Gökhan’ın Sezercikle bir filmiydi.İçerden çatır çatır yanan sobanın sesleri geliyordu,herkes kendinden geçmi filmi izliyordu.Biz dışardan sesleri pek net duyamıyorduk,yavaş yavaş soğuk iliklerime kadar işlemeye başladı.Cama yapışmış üç kız çocuğu kimsenin umurunda bile değildi,oysa üçümüzün de babaları içerdeydi.Onlar içinde kolay değildi filme o kadar konsantre olmuşlar ki kızları donuyor,ölüyor pek umurlarında değildi.Cam buhar yapmış görüntüde net görünmüyordu ,ayağımda inanılmaz sızlamaya başlamıştı.Ayağımda ki şal çorap buz tutmuştu,üstünde gerçekten buz kristalleri oluşmuştu.Serdar Gökhan kötü adamlara vurdukça kahvedekiler sandalyelerinden ayağı kalkıyorlar el hareketleriyle sanki ona yardım ediyorlardı.alkış kıyamet kopuyordu,içerdekilerin yüzde yetmişi o an orda değil filmin içindeydiler.Ben içten içe onlara kızmaya başladım,onlar ayağı kalkınca hem göremiyorduk hem de alkıştan seslerini duyamıyorduk.Saat epey ilerlemişti,cama dayanmaktan perişan olmuştuk,ellerimiz pancara dönmüştü.canımın yanması artıyordu ama filmi izlemekte çok önemliydi.koca kahveden bizi fark eden olmadı,dayanma gücümün sonuna gelmiştim,ayağımı hissedemiyordum.Kızlara hadin gidelim dedim,onlar ısrarla filmin bitmesini istiyorlardı.Film bir türlü bitmiyor ama ben bitiyordum.İçimden söylendim ben daha önce film izlemiştim.Gidebilirdim yoksa gerçekten bayılacaktım.Ben birazda onlara kızarak yapıştığım camdan ayrıldım eve doğru yürümeğe başladım.ayağım çok acıyor,yürümekte zorlanıyordum.Hava karamaya başlamış inadına soğuklanmıstı.Topallaya topallaya eve vardım.Eve varınca bir güzel geç geldiğim ve ayağımı ıslattığım için ablamdan bir ton azar işittim.Ağlamaya başladım,canım anam hemen ayağımı açmaya başladı ,çorap buz tuttuğu için ayağımdan bir türlü çıkmıyordu.Nihayet çıkardı ayağımı hissedemiyorum pancar gibi olmuştu.Islak ayakla karın içinde bir buçuk saat kalmıştım.Yanan sobanın yanına sokuldum,içime titreme düşmüştü bir türlü ısınamıyordum.Bu yüzden hastalanıp üç gün ateşler içinde yattım.
Yılların geçmesine rağmen ne zaman Serdar Gökhan’ı televizyonda görsem sağ ayağım birden üşümeye başlıyor ve vücudumu titreme alıyor.
Sevgilerle…. Nurşen KUMAŞ
Ben beyaz camla beş yaşımda tanıştım,annemlerle Muş’ta yaşayan dayımlara gitmiştim ve ilk kez orda görmüştüm.Gözlerime inanamıyordum,bir siyah kutu ve içinde binlerce kişi.ilk izlediğim rahmetli Adile Naşit’in ‘Uykudan Önce”adlı çocuk programıydı.Ton ton teyzeyi ve gülüşlerini o gün tanıdım.
Çocuk aklımda artık ben çok havalı olmuştum köydeki arkadaşlarıma oranla.Televizyonu görmüş,görmekle kalmamış izlemiştim.köye dönünce arkadaşlarımı bir felaket bekliyordu. Elektrik köye gelip de televizyon alınana kadar aynı hikayeleri defalarca anlatıp duracaktım onlara…Ve öylede oldu,onlara kuzu ,dana otlatırken bunları defalarca anlatıp durdum.
O yıl okula yeni başlamıştım.Yine köyümüzde elektrik yoktu. Kahve sahipleri alternatif çözüm üretmiş,akü ile video oynatıyorlardı.Köye yeni eğlence ve konuşulacak konu gelmişti.Millet ilk kez gördükleri videoyla ilgili binlerce rivayet uyduruyordu ,köy birden renklenmişti.
Biz çocuklar içinde eğlence başlamıştı kabuslarla dolu bir eğlence.O gün arkadaşlarla planlamıştık okul çıkışında eve gitmeyecek kahvenin canımdan film izleyecektik.Her taraf kar,hava buz gibiydi sekiz dokuz arkadaş kahvenin önüne geldik.erkek arkadaşlar kadın erkek ayrımından istifade ederek kapıdan içeri girdiler.Üç tane kız çocuğu kalakaldık camda.Çantaları sırtımızdan indirip yere koyduk,elimizle camı silip kendimize ekran oluşturduk.Kahvenin önünde küçük bir su kanalı vardı,kar yağınca üstü karla örtülmüş kanal görünmüyordu.Cama dayanmadan önce o kanala ayağım girdi ve bir güzel ıslandı.Bu soğuk akşam üstü karın içindeydik üstelik ayağımda buz gibi suya girmişti.Ayağımda kara lastik ve şal çorap vardı.O an ayağımın ıslanması pekte umurumda değildi,o filmi ne pahasına olursa olsun izleyecektik.Serdar Gökhan’ın Sezercikle bir filmiydi.İçerden çatır çatır yanan sobanın sesleri geliyordu,herkes kendinden geçmi filmi izliyordu.Biz dışardan sesleri pek net duyamıyorduk,yavaş yavaş soğuk iliklerime kadar işlemeye başladı.Cama yapışmış üç kız çocuğu kimsenin umurunda bile değildi,oysa üçümüzün de babaları içerdeydi.Onlar içinde kolay değildi filme o kadar konsantre olmuşlar ki kızları donuyor,ölüyor pek umurlarında değildi.Cam buhar yapmış görüntüde net görünmüyordu ,ayağımda inanılmaz sızlamaya başlamıştı.Ayağımda ki şal çorap buz tutmuştu,üstünde gerçekten buz kristalleri oluşmuştu.Serdar Gökhan kötü adamlara vurdukça kahvedekiler sandalyelerinden ayağı kalkıyorlar el hareketleriyle sanki ona yardım ediyorlardı.alkış kıyamet kopuyordu,içerdekilerin yüzde yetmişi o an orda değil filmin içindeydiler.Ben içten içe onlara kızmaya başladım,onlar ayağı kalkınca hem göremiyorduk hem de alkıştan seslerini duyamıyorduk.Saat epey ilerlemişti,cama dayanmaktan perişan olmuştuk,ellerimiz pancara dönmüştü.canımın yanması artıyordu ama filmi izlemekte çok önemliydi.koca kahveden bizi fark eden olmadı,dayanma gücümün sonuna gelmiştim,ayağımı hissedemiyordum.Kızlara hadin gidelim dedim,onlar ısrarla filmin bitmesini istiyorlardı.Film bir türlü bitmiyor ama ben bitiyordum.İçimden söylendim ben daha önce film izlemiştim.Gidebilirdim yoksa gerçekten bayılacaktım.Ben birazda onlara kızarak yapıştığım camdan ayrıldım eve doğru yürümeğe başladım.ayağım çok acıyor,yürümekte zorlanıyordum.Hava karamaya başlamış inadına soğuklanmıstı.Topallaya topallaya eve vardım.Eve varınca bir güzel geç geldiğim ve ayağımı ıslattığım için ablamdan bir ton azar işittim.Ağlamaya başladım,canım anam hemen ayağımı açmaya başladı ,çorap buz tuttuğu için ayağımdan bir türlü çıkmıyordu.Nihayet çıkardı ayağımı hissedemiyorum pancar gibi olmuştu.Islak ayakla karın içinde bir buçuk saat kalmıştım.Yanan sobanın yanına sokuldum,içime titreme düşmüştü bir türlü ısınamıyordum.Bu yüzden hastalanıp üç gün ateşler içinde yattım.
Yılların geçmesine rağmen ne zaman Serdar Gökhan’ı televizyonda görsem sağ ayağım birden üşümeye başlıyor ve vücudumu titreme alıyor.
Sevgilerle…. Nurşen KUMAŞ
Bu İçerik 5636 Kez Görüntülendi