Şavşat Duvar Gazetesi Yaşam

Artvinli olmayanların Artvin’i görüşü

Attila Şimşek

Bir başka Karadeniz Doğu Karadeniz emek istiyor, sabır bekliyor. Dağları aşmak, kavuşmak için geceyi gündüze katmak, yaşına bakmadan kilometrelerce yürümek, bel sızısına aldırmadan yüklenmek, tarlaları ayılarla paylaşmak gerekiyor. Hızına ayak uydurulmaz Çoruh Nehri’nin bir yakasından diğerine derme çatma, ahşap, asma köprüler, yük ya da insan taşımak için teleferikler uzanıyor. Kolaya kaçmanın imkansız olduğu topraklar bunlar.

Artvin’den belli değil mi? Kent merkezine ulaşmak için, üç kilometre boyunca, hiç bitmeyecekmiş gibi zikzak çizen, keskin virajlı bir yoldan yukarı tırmanmak gerekiyor. Artvin, bir başka Karadeniz. Akıl almaz sürprizlerle dolu bir coğrafyası var; çıplak sarp kayalıklar bir anda ücra köylerdeki ortaçağın görkemli Gürcü kiliselerine, derin, ürpertici kanyonlar ağaçların meyvelerini taşıyamadığı cennet bahçelerine, yemyeşil yaylalar sapsarı bozkırlara dönüşebiliyor. Genelde yolculuklarda yolun sonunda bir ödül varsa, burada bir başka ödül de yolun ta kendisi....

Akıl almaz sürprizler ARTVİN

Artvin, bir başka Karadeniz. Sadece doğasıyla değil, tarihi ve sosyal yapısıyla da kendine özgü farklı bir bölge gibi. Akıl almaz sürprizlerle dolu bir coğrafyası var; çıplak sarp kayalıklar bir anda ücra köylerdeki ortaçağın görkemli Gürcü kiliselerine, derin, ürpertici kanyonlar ağaçların meyvelerini taşıyamadığı cennet bahçelerine, yemyeşil yaylalar sapsarı bozkırlara dönüşebiliyor. Genelde yolculuklarda yolun sonunda bir ödül varsa, burada bir başka ödül de yolun ta kendisi. Çünkü Doğu Karadeniz’in en bakir köşeleri, en başdöndürücü manzaraları, en yontulmamış yaşamları burada. O yüzden çekilen tüm zorluklara değiyor.

Virajlar bol ve yollar ham. Ulaşım zor ve yavaş. Anayolların dışında, kilometre bilgileri çok az şey ifade ediyor. Konaklama mütevazı ancak iletişim bir o kadar sıcak ve gerçek. Hele Karadeniz’in ahşap evlerinden birinde kalıp, insanlarını tanıma ve yöresel yemeklerini tatma şansını yakalamışsanız, muhtemelen bu bölgeyi bir kez ziyaretle yetinmeyeceksiniz. Bu bölgedeki gezilerin iyi planlanması gerekiyor. Üç gün aceleye getirmek olur. Bir haftada bile yetişemediğiniz yerler olacaktır.

Çoruh Nehri’nden 500 metre yüksekte, dik bir yamaç üzerine kurulu Artvin’in (Livane) bulunduğu dağlık araziye yayılan kale, manastır ve kiliselerin çoğu 9. ve 10. yüzyıllara ait. Etkili bir Gürcü yönetimi ancak 9. yüzyılın başlarında, Bagratoğulları sülalesiyle birlikte var olabiliyor. Gürcü beyleri, Klarceti (Ardanuç ve Ardahan) ve Tao (Yusufeli ve Oltu) ülkelerine hakim oluyorlar. Ortaçağda Artvin, Pontos Krallığı’nın hakimiyetinde. Fatih Sultan Mehmed’in fethiyle birlikte 300 yıl Osmanlılar’da kalıyor ancak 1878 Osmanlı- Rus Savaşı’nın ardından, Çarlık Rusyası’nın oluyor. Bu tarihten sonra Batum ile birlikte Osmanlılarla Ruslar arasında birkaç kez daha el değiştiriyor. Rus işgalinin sürdüğü yıllarda Batum bir ölçüde doğal liman olması nedeniyle Artvin’e göre çok daha önemli bir kent. Artvin’de, Rus, Gürcü, Türk ve Ermeniler için evler yapılıyor. Batum Rusya’ya kaldığında, Artvin limanını kaybettiğinden ekonomik bir çöküş yaşıyor. Kaydadeğer bir nüfus kentten göç ediyor. Bugün Artvin’in dışında 1.5 milyon Artvinli yaşıyor.

Kaçkar turları ve rafting üssü YUSUFELİ

Bölge turizminin merkezi. Son 25 yıldır baraj yapımı ihtimali nedeniyle fazlasıyla göç verdi. Yatırım yapılmıyor. Sulak, bereketli toprakta, ahşap evlerin bahçelerinde, muz hariç, incir, üzüm, kızılcık, nar neredeyse bütün ürünler yetişiyor. İspir’e doğru pirinç tarlaları var. Kasabada dolaşan, alışveriş yapan çoğu İsrailli, sırt çantalı genç turist, akıl almaz fiyatlara, ekonomik bir tatil planlayıp burada gerçekleştiriyorlar. Barhal ve Trans Kaçkar turları ile Çoruh Nehri’nde rafting için Yusufeli, ideal bir üs.

Artvin’den güneybatıya Erzurum’a devam eden yol, Çoruh Nehri kenarından, 105 kilometre boyunca, muhteşem bir boğazın içinden geçerek, Yusufeli’ne varır. Sarı- kırmızı çıplak kayalıklarla nehrin kenarından fışkıran yeşil, çarpıcı bir tezat. Artvin’in bu en uzak ilçesi, Karadeniz’i geride bırakıp, iklimi ve coğrafyasıyla Doğu Anadolu’nun kapısına dayandığınızın da habercisidir. Erzurum’un kuzeyindeki 3239 metre yükseklikteki Mescit Dağı’ndan doğup Artvin’i ikiye bölerek Batum’dan Karadeniz’e dökülen 368 kilometre uzunluğundaki Çoruh, dünyanın en hızlı akan üç nehrinden biri kabul ediliyor. Çoruh Nehri’nin Yusufeli ile İspir arasındaki bölümü ise, Türkiye’nin en iyi rafting parkurlarından

Çoruh Nehri ile Barhal Çayı’nın birleştiği vadinin içine kurulu Yusufeli’nin kuzeybatısında, 3937 metre rakımda, Türkiye’nin dördüncü en yüksek zirvesi olan Kaçkar Dağları var. Rize- İspir yolundan Hopa- Artvin karayoluna kadar uzanan Kaçkar Dağları, uluslararası çevre kuruluşları tarafından dünyanın koruma öncelikli 200 bölgesinden biri olarak kabul ediliyor. 550’si endemik olmak üzere, yaklaşık 2300 bitki çeşidi, 230’dan fazla kuş türü, buzulları, krater gölleri ve saflığını koruyan doğal yaşamıyla, Türkiye’nin en çok sürpriz vaadeden trekking rotası.

Yusufeli’nin bir başka turistik cazibesi de bakir bir doğanın içine yayılmış, 9. yüzyıla ait Gürcü kiliseleri. Çoruh Vadisi’nin eski halkı Gürcüler’e hükmeden Ermeni derebeyi ailelerden Bagratoğulları, bu bölgede manastırlar ve anıtsal kiliseler yaptırmışlar. Yolları ne kadar sapa olsa da bunlar gerçekten görmeye değer. En yakın olanı, eski ismi Tekkale, yeni ismi Dörtkilise olan köyde. Yusufeli içinden tabelayla işaretlenmiş İspir yoluna sapıp 6.5 kilometre gittikten sonra varılan köyden, Cemil’s Pansiyon’dan sağa doğru, dere boyunca devam eden, ceviz ve kiraz ağaçlarıyla çevrili toprak yol, yedi kilometre sonra Dörtkilise’ye varır. Kilise 10. yüzyıldan kalma, katedrali andırıyor.

Kilisenin bir benzeri de, bin metre yükseklikte bir dağ köyü olan Altıparmak’ta (Barhal). Merkezde, Barhal Kilisesi tabelası var. Dar ve virajlı ancak karşınıza olağanüstü manzaraların çıktığı 32 kilometrelik yolun, 20. kilometresinden itibaren toprak yol başlıyor. Barhal suyunu izleyen yol, kayalardan fışkıran çağlayanlardan, ormanlardan, bahçeli ahşap evlerden, alabalık çiftliklerinden geçerek, ücra ama doğasıyla övünmekte hiç de haksız sayılmayan köye varıyor. Toplam yolculuk, yaklaşık 1.5 saat. Kilise, 16. yüzyıldan sonra camiye çevrilmiş ancak kışları soğuk olduğundan bir süredir kullanılmıyor. Avrupa Gotik mimarisinin esinlendiği, Gürcü ve Ermeni ustaların tarzını en iyi kilisenin içine girerek anlamak mümkün. Kapalıysa, yandaki Karahan Pansiyon’dan Mehmet Bey’e başvurabilirsiniz.

Barhal’dan 21 kilometre mesafede, 1.5 saatlik bir yolculuğun daha ardından, 2000 metredeki Yaylalar köyüne (Hevek) varılıyor. Buraya üç kilometre mesafedeki ve 2200 metre yükseklikteki Olgunlar (Meretet) mahallesi, dolmuşların son durağı ve Kaçkar Dağları’na yapılacak trekking turları için en yüksek noktadaki patika başlangıcı.

‘’İşhan’ın nakışı, Parhal’ın bakışı, Öşvank’ın oturuşu’’, yöresel bir deyiş. Gürcü kiliselerin içinde en iyi durumda olanlarından biri, İşhan Kilisesi. Yusufeli’den önce Erzurum yönüne, 18. kilometrede de Ardahan’a doğru sapılır. 24. kilometrede solda kilisenin tabelası var. Altı kilometrelik stabilize, dar ve virajlı yol uzun sürüyor. Yüzlerce metre derinliğindeki çöle benzeyen, Olur Vadisi’nin içinden geçiliyor. Oysa varılan yer; cevizlerin, üzümlerin, eriklerin, kırmızı elmaların yetiştiği küçük bir vaha. Bu bereketin içinden sivrilen kırmızı- beyaz kubbeli, kesme taş kilise, 1000 yıllık.

İçinde bulunduğu coğrafyayla birlikte, kilisenin en etkileyici görüntüsü minareden. Buranın köylüsü İsa İstanbullu’nun cami avlusundan ikram ettiği üzümler harika.

İsviçre Alpleri’nden güzel ŞAVŞAT

Şavşat’tan doğuya Ardahan’a giden yol, yer yer İsviçre Alpleri’nden daha olağanüstü görüntülere sahne oluyor. Türkiye’nin dört bir yanındaki kahvelerde, duvarlara yapıştırılan İsviçre çayırlarının posterlerini çıkarıp, Şavşat fotoğraflarını koymanın zamanı geldi de geçti bile. Bu pastoral görüntülerin arasında, dört kilometre doğuda, Yavuzköy’ün yemyeşil çayırları ve 14 kilometre mesafede Sahara Dağı Milli Parkı içindeki Kocabey Kışlası var. Metal çatılı ahşap evlerin arasına çirkin binalar yapılıyordu, durduruldu. Yayla, Artvin ve Ardahan sınırında, hemen 2640 metrede Çam Geçidi’nin altında. Ardahan buradan 45 dakika. İki il arasında olabilecek en kötü yol. 2600 rakımda kar tamamıyla yolu kapatıyor. Burada Doğu Karadeniz manzaraları bıçak gibi kesiliyor, bozkıra dönüyor. Eskiden iki halk arasında takas yapılırmış. Karadenizliler odun yakıyor, öbür taraf tezek. Ardahan’dan itibaren ahşap evlerin aksine taş evler başlıyor. Şavşat’ta artık kimse ahşap ev yapmıyor.

Şavşat (Gürcüce Şavşeti), Artvin’e 71 kilometre mesafede. Kasabanın hiçbir cezbedici yanı yok. Kayıtlı nüfus köyleriyle birlikte, 180 bin, yaşayansa 26 bin. Okuma yazma oranı yüksek. Göç, burada da bir ıstırap. Sanayi yok, istenmiyor da. Yazar Fakir Baykurt, 1957- 59 yılları arasında burada öğretmenlik yaparken, efkarlandığında bugün Efkar Tepesi olarak bilinen tepeye çıkarmış. Burada doğa, her şeye bedel.

Şavşat’tan 25 kilometrelik stabilize bir yolla, bir saatte varılan Karagöl, Trabzon yakınlarındaki meşhur Uzungöl’den çok daha bakir. Gölde kırmızı balıklar ve sazanlar var. Gölün güzelliğinden çok, yoldaki manzaralar görmeye değer. 100 yıllık ahşap evlerde yaşamın sürdüğü Meşeliköy ve Veliköy’den geçiliyor.

10. yüzyıla ait Tbeti Kilisesi’ni görmek için, Şavşat çıkışındaki Satlel Kalesi’nin yanındaki Karagöl tabelasından sapıp 10 kilometre sonra, Cevizli (Tbeti) için bir dört kilometre daha toprak yol katetmek gerekiyor. Gürcü kilisesi, köyün güzel ahşap evlerinin hemen yanında. Tbeti, Gürcüce ‘’ılıca’’ anlamına geliyor. 1940’larda gezici başöğretmen köylülerden ot toplayıp kiliseyi yakmış. Freskler böyle tahrip olmuş. Sonra defineciler zarar vermişler. Buna rağmen pencereleri hálá dikkat çekici. Ortaçağın büyük şairi Şota Rustavelli, bir süre Tbeti manastırında eğitim görmüş, kraliçe Tamara’nın hizmetindeyken, onu umutsuz bir aşkla sevmiş ve reddedilince de hayatının sonuna kadar Kudüs’te bir manastıra kapanmış.

Bir zamanlar başkentti ARDANUÇ

Artvin’in doğusundaki vadilerin Yusufeli civarındakilerden aşağı kalır yanı yok. Bir zamanlar Klarceti Gürcistanı’nın başkenti olan Ardanuç’a giden görkemli Köprüler Çayı boğazından geçerken, ürpermemek elde değil. Yüksek duvarlı kanyonu, ortaçağın en güçlü kalelerinden Ferhatlı Kalesi koruyor. Çoruh Vadisi’nde böyle otuzun üzerinde kale olduğu söyleniyor. Artvin- Erzurum yolunun 29. kilometresinden sonraki sapaktan sapınca beş kilometre mesafede Ferhatlı Kalesi var. Kalenin en iyi görüntüsü aşağıdan, yol üzerinden. Ancak yine de kaleye çıkmak isterseniz, ilerideki dar patikadan, 1.5 kilometre uygun bir araçla gitmek ya da yürümek gerekiyor. Kaya Amca’nın bağlarının arasından geçerek, kaleye çıkabilir, aşağıdaki dehşet verici boğaza yüksekten bakabilirsiniz. Dönüşte size üzüm ikram edilecektir.

Sapaktan 10 kilometre mesafedeki Cehennem Deresi Kanyonu’nun Amerika’nın Colorado kentindekinden sonra, dünyanın en büyük ikinci kanyonu olduğu söyleniyor. Sarı tabeladan girip, dar oyuktan içeriye ilerleniliyor. Akarsuların volkanik kayaları oymasıyla oluşan, duvarları 100- 150 metre yükseklikteki kanyon, kıvrım kıvrım, ıssız ve haşmetli bir şekilde devam ediyor. Sapaktan 12 kilometre sonra, Ardanuç’un tek girişinde, düz bir tepede bir pasta gibi duran, 810’lardan 1000’li yıllara kadar Bagratoğulları’nın yaşadığı Gevhernik (Ardanuç) Kalesi var. Daha sonraları Ahıska beylerinin eline geçen kale, 1548’de Osmanlılar tarafından fethediliyor. Kaleye çıkmak için, Ardanuç merkeze varmadan hemen önce, iki kilometrelik toprak bir yoldan köylerin bulunduğu yere araçla çıkmak, oradan da yürümek gerekiyor.

Romantik kırsal yaşam filmlerine set olabilir MACAHEL

Karadeniz’in, belki de Türkiye’nin en el değmemiş köşelerinden. Gerçek anlamda, dağbaşı... Yol boyunca kesintisiz süren, başdöndürücü manzaralara rağmen, varınca yeri öpmeyi aklınızdan geçiriyorsunuz. Yaklaşık iki saat süren 50 kilometrelik yol, gökyüzünde süzülen kartalla aşık atabileceğiniz yüksekliklerden, balta girmemiş ormanlardan, doğal hayatın doludizgin varolduğu arazilerden geçiyor. Yavaş yavaş, Macahel adı, hafızanıza biraz daha kazınıyor. Sonra, yolda, bir taraftan hayvanlarına çobanlık yaparken bir taraftan da çorap ören kadınlara rastlıyorsunuz. İnsan yüzü görmeye başladığınızda, doğa da romantik kırsal yaşam filmlerine set olacak denli sakin ve masum bir çehreye bürünüyor.

Macahel- Camili Havzası, altısı Türkiye, 12’si Gürcistan sınırlarında, 18 köyden oluşuyor. 1921’de sınırlar belirlendikten sonra, bazı köyler Gürcistan, bazılarıysa Türkiye tarafında kalmıştı. Bugün hálá iki tarafta da akrabaları olanlar var. Altı köyün en büyüğü, tam Gürcistan sınırı üzerindeki, 400 rakımdaki, merkez Camili.

Artvinliler, ‘‘Macahelliler doğuştan lise mezunudur’’ diyor. Bugün havzada 350 aile yaşıyor. Nüfusun yüzde 99’u Gürcü. Halk, ihtiyaçları ve resmi işler için düzenli minibüs seferlerinin olduğu Borçka’ya gidip geliyor. Macahel’e ancak 1850 metre yükseklikteki Macahel Geçidi’nden geçerek ulaşıldığından, kışın yolun uzun süre ulaşıma kapandığı oluyor. Acil durumlarda, Batum’a geçip, tekrar Sarp kapısından Türkiye’deki hastaneye ulaşmak gerekiyor.

Havza bakirliği ve Türkiye’nin ekolojik olarak dört önemli bölgesinden biri olması nedeniyle, son birkaç yıldır ciddi anlamda bilimsel araştırmaların odak noktası. Dünya Bankası’nın korunması için Çevre ve Orman Bakanlığı’na kaynak aktardığı, dünya mirasına bırakılması için üzerinde çalışmalar yapılan dört örnek alandan biri. Ayrıca Avrupa çapında 200 bölgenin içinde. Doğu Karadeniz’in yaşlı, doğal ormanları (yağmur ormanları), ender el değmemiş alanlardan biri. Doğal ve yabani kaldığından, olağanüstü bir biyolojik çeşitliliğe sahip. Yaklaşık üçü endemik olmak üzere 356 bitki, üç endemik böcek var. Ayrıca, vadinin bir tarafının siyasi bir tarafının doğal sınır olarak kalması nedeniyle, dünyanın üç önemli arı ırkından biri olan Saf Kafkas Arısı burada saflığını koruyabilmiş. BioTema Vakfı bünyesindeki kırsal kalkınma projesi kapsamında, Saf Kafkas Ana Arısı üretimi yapılıyor ve satılıyor.

Macahel, turizme çok yavaş açılıyor. Ancak trekking tutkunlarının ve doğa meraklılarının ilgi duyabileceği bir bölge. Anıtsal ağaçlar, bozulmamış ahşap mimari, şelaleler, buzul gölleri, rengarenk, asırlık, ahşap oyma camiler var. Ayrıca, Karagöl, Borçka- Camili yolunun 20. kilometresinden sağa dönen altı kilometrelik toprak yolun sonunda. Güzelim ahşap evler, yavaş yavaş, Gürcü yemeklerinin piştiği sakin, sıcak pansiyonlara dönüşüyor. Bölgeyi avucunun içi gibi bilen Hasan Yavuz’un hayali kaydadeğer; ‘’İsviçre köylüsü gibi, kendi başına ekol olan bir havza yaratmak istiyoruz’’ diyor. Bu arada, Macahel’in muhteşem bir çoksesli Gürcü Yaşlılar Korosu var. Rehberlik: TEMA Konukevi’nin (0466 485 24 04) asıl amacı araştırmacıları ağırlamak ancak yer olduğunda turistlere de konaklama, yemek ve rehberlik hizmeti verebiliyor. Hasan Yavuz (0532 760 22 09- 0466 485 20 14), bölgeyi en çok sahiplenenlerden.

KAÇIN

Artvin civarına üç günden az zaman ayırmak

Şavşat- Ardahan yolunu kışın geçmek

Yusufeli’nde rafting ya da trekking yapmak için deneyimin şart olduğunu sanmak

YAKALAYIN

Kafkasör Kültür, Sanat ve Turizm Festivali’nde Artvin’de olmak

Kilometrelerce yürüyen yöre halkını aracınıza almak

Atabarı seyretmek ve dansa katılmak

Şavşat’ın Arsiyan Yaylası’nda göllere yürümek

Reyan TUVİ
Hürriyet

Tek söyleyeceğim, Biz bunların farkındamıyız.

Bu İçerik 585 Kez Görüntülendi

Yaşam Üye Listesi