Şavşat Duvar Gazetesi Yaşam

Bebek, Çapkın ve Aşk... Her mevsimde...

Umut Kınaş

Zaman akıp giderken durup bakmış Suna. Resmine bakınca yüzünde gençliğin ışıltısını yakalamak mümkün. Ya duygularında… Duyguların sonbaharında hüzünlendim ve düşündüm…Suna Günden’in ‘Sonbahar, Kış ve Aşk...” (MedyaPırasa, 02.11.2003) yazısını okuyunca yazmak geldi içimden…

’Dijital sesle” uyanmaktan nefret ederim. Horoz sesiyle uyandığım günleri özlerim. Ona karışan kuş sesleri, köpek sesleri… Çocukluk, gençlik, doğa… hayallerimizde kalan güzelliklerin yerini alan işlerimiz ve işlerimizi sürdürmek için sıkıştığımız beton bloklar, bilgisayarlar, telefonlar, telefonlar, telefonlar… Arada bir soluklandıran bir dost sesi, bir çocuk sesi… Ve her akşam eve dönmenin mutluluğu… Eve dönerken geçtiğim küçük orman içi yolu, gölün kıpır kıpır yüzü ve köpeğimle yaptığımız yürüyüş…

İnsanı ‘insan” yapan duygularıdır. Gerisi etten, kemikten ibaret. Seven, nefret eden, inciten, incinen duygularımız. Başlayıp biten yaşamın kesitlerinde binlerce kez yaşadığımız fırtınalar. Nice baharlar, gelip geçen nice yazlar… kışlar… nefret ederiz bizi şekillendiren kalıplardan, ‘kendimiz olmak” isteriz; bazen evrende yalnız olduğumuzu sanır, alabildiğince özgür bırakırız yüreğimizi. Oysa sınırlarımız çizilmiştir, yasak bölgelere giremezsiniz. Acı çekmek serbest, mutlu olmak yasaktır. Sınırların dışına çıkmak mı? Asla…Sınırın dışında başka bir sınır başlar ve orada başka bir yürek çarpar… İstemeden o yüreğe dokunur, acıtırsınız…

İşler yoğun erken kalkmalıyım. Bekleyen görüşmeler var. Verilecek teklifler. İmzalanacak anlaşmalar. Ödemeler… Ama önce bir soluklanmalıyım. Sabahın ayazında şimdi, yürümek istiyorum. Minik çamlığın yanından geçerken serçe korosunu dinlemek; kulaklarımla, ayaklarımla, ciğerlerimle, yüreğimle nefes almak istiyorum. Dijital sesler beni boğmadan bir parça ‘yaşamak”… Bugün Pazar üstelik bir parça kendim için ‘zaman” istiyorum..

’Aşk” yolunu kesince açığa çıkan tırnakların kanca gibi karşındakine takılışını hissettiriyorsa sana boşluk var bir yerlerde. Bir dene istersen her sabah ‘doğan güne aşık” olmayı, yeniden doğuşuna tanıklık etmek aşık olmak için yetmez mi? Çık dışarıya dene bir adım atmayı ‘kendin için”. Kendin için hiç adım attın mı? ‘kendin için”… Hissedebilir misin adımlarının seni sonsuza kadar taşıyabileceğini… Dur bi dakika… Dur! Bak ayaktasın. Ayakta durmak ne demektir bilir misin? Adım atmak, yürümek, yürümek, yürümek!!! Bilmezsin, yaşamadınsa bilmezsin!!! Ne kadar zengin olduğunu, ne kadar mutlu olman gerektiğini bilmezsin…

Bahçe kapısı açık kalınca fırlayıp gider nefes nefese üst sokaktaki kapkara, kıvırcık tüyleriyle çok aykırı görünen ‘Bebek”le buluşurdu benim ‘Çapkın”. Kendisi bembeyaz parlak tüylü, kara boncuk gözlü bir samued (Rus finosu), Bebek’se sıfır numara bir terrierdi. Aykırı kimliklerine rağmen büyük aşklarını tüm sokak bilirdi. Ya o bizim bahçe kapısını zorlamaktadır, ya bizimki onun kapısında… Taşındığımızda mutsuzlaşan ve yalnızlaşan Çapkın ne zaman oraya gitsek o kapıda kapkara, kıvırcık arkadaşını aramadan dönmez… Ne takıp sürüklenen bir tırnak, ne baskı, bencillik, çirkinlik yoktur aşklarında… Ve hiç ölmedi aşkları… Belli ki ölmeyecek…

İnsan olmak zor. Kalıpların içinde yaşamak. Kolaylaştırmak için geleceğe miras zincirlerinden arındırılmış nesiller yaratmaktır belki? Torunumuzun torununa yüz yıl sonrasında ‘Bebek’le, ‘Çapkın” kadar ‘aşk” için şans tanımak…

Mutlu kılmak ‘Sunaları”…

Sonuç mu? Bana soruyorsanız her sabah yeni güne uyanmak ve yürümek ayazında ‘aşk” tır, ‘mutluluktur”… Hele ‘günaydın” diyebilmek ve duyabilmek ‘günaydın”ı … Gülümse:) gerisi boştur…

Sevgiyle kalın.
Nazmiye Halvaşi
02.Kasım.2003/Ankara

Bu İçerik 311 Kez Görüntülendi

Yaşam Üye Listesi