Şavşat Duvar Gazetesi Yaşam

Çürümenin Şeytan Üçgeni!

Umut Kınaş

Eleştirmek kolaydır. Genellikle bu yolu tercih ederiz!

Futboldan anlamayız, futbolcuyu, antrenörü eleştiririz,

Sanattan anlamayız, sanatçıyı eleştiririz,

Yemek pişirmeyi bilmez, aşçıyı eleştiririz,

Siyasetten anlamaz, siyasetçiyi eleştiririz…

Bazen anladığımız şeyleri de eleştiririz. Velhasıl eleştiriyi severiz. Çünkü eleştirmek kolaydır. Eleştirdiğimiz şeylerin yerine daha iyisini, daha güzelini, daha doğrusunu söylemek işimize gelmez. Özellikle gruplarda yaptığımız eleştirilerde, kendi fikrini de ortaya koyanlara dikkat edersek, sayıları çok azdır. Bu nedenle eğer oturup, kendi fikrimi yazacak kadar zamanım yoksa eleştiriden de kaçınırım.

En fazla ‘siyaset”, ‘CHP” ve ‘kadın” konusunda yazıyorum. Bugün eleştirdiğim ‘siyaset” hakkında düşüncelerimi yazmak, tespitlerimi paylaşmak istiyorum.

Siyaset kurumlarının durumuna baktığımız zaman 1980 öncesi ve sonrası diye ikiye ayırmak gerektiğini düşünüyorum. 1980 sonrası yozlaşan bir çok kurum gibi ülkemizdeki siyaset kurumları da yozlaşmıştır. Bunun en temel nedeni ‘köşe dönmeci” anlayışın siyaset kurumlarını ‘araç” olarak kullanmasıdır.

Gittikçe fakirleşen toplum kesimlerinin, siyasetçi aracılığı ile iş, ekmek olanağına kavuştuğu, iş çevrelerinin siyasetçi aracılığı ile rant elde etmeye başladığı dönemdir bu dönem. Bu dönemde toplusal katmanlar arasında ki fark alt ekonomik grupların aleyhine hızla bozulmuştur. Orta sınıf (orta direk) yok olmuş, zengin daha zengin, fakir daha fakir hale gelmiştir.

Hızla türeyen zenginler, herkesin iştahını kabartmaktadır. Zenginliğin yolunun siyaset ilişkisinden geçtiğini görenler de, siyasetçi ile farklı diyaloglara girmeye başlamışlardır. Sermaye, doğal süreci içinde yıllara dayalı olarak değil, üç-beş yılda oluşmaya başlamıştır. Mantar gibi birden ortaya çıkan zenginlerle tanıştık bu yıllarda.

Oluşan yeni zenginlerin kullandığı siyaset ilişkileri de ‘bal tutan parmağını yalar” misali, pastadan pay istemeye başlayınca, artık kirlenme hızla büyüyen kanserli ur gibi yayılmaya başlamıştır.

Yine siyasette partizanlığın hızla arttığı dönemlerdir bu yıllar. İktidarda kalmak isteyen bürokrasi, siyasetçinin kul, kölesi olmuştur. Karşılıklı menfaat ilişkileri kurulmuştur. Siyaset , iş dünyası, bürokrasi üçgeni ülkedeki çürümenin şeytan üçgenine dönüşmüştür… Halk ise bu kapılarda kul yapılmıştır…

Köyden kente plansız göçün sonucunda kentlerde oluşan işsizler ordusu, siyaset kurumlarını umut kapısı olarak görmüşlerdir. Oluşturulan yerel dernek ve vakıflar aracılığı ile kitlesel gücü elinde tutanlar, iktidarlardan nasibini almış ve hızla yayılmaya başlamıştır. Bunu dini temelde örgütlenmeler izlemiş Alevi-Sünni-Tarikat örgütlenmeleri siyasetçinin kolay elde edebileceği oy depoları olarak destek görmüştür. Bu tarz örgütlenmelerin başındakiler siyasetçilerle kol kola girerek hemşeri, tarikat oylarını pazarlamışlardır.

Özellikle yerel yönetimler, belediyeler rantın merkezi halinle gelmiştir. Yetkileri artırılan başkanlar gücün merkezi olmuşlardır. Seçimler öncesinde yapılan pazarlıklar, simit tablalarına kadar verilen sözler, sokaklardaki araç park mafyaları, büfeler, imar afları, yeşil alanların konuta, konut alanlarının ticari alana çevrilmesi verilen oylar karşılığında çok kolayca elde edilen rantlar olmuştur.
Kentler, modern kent olmaktan çok kasabalara dönüşmüştür. Planlı kentleşme olanağı ortadan kalkmıştır. Bir sonraki seçimi düşünen siyasetçinin amacı, seçmen gruplarının önderlerini memnun etmek olunca asli görevlerini unutmuşlardır.

Merkezi yönetimlerde de durum farklı değildir. Özellikle icraatçı bakanlıkların dağıttığı rant ve aynı paralelde zenginleşen bakanlar alıştığımız görüntülerdir.

1980 sonrası zenginleşen siyasetçi, bürokrat ticari yaşama hareketlilik getirmiş, özellikle inşaat sektörüne büyük katkı koymuştur! Aldığı maaşın çok çok fazlası değerlerde konutlara sahip olan bu kesimler için mütahitler her geçen gün daha pahalı ve lüks konutlar yapmışlardır. Yıllar önce yazdığım ‘Gölbaşı’nın Villaları” adlı köşe yazımda bu durumu sorgulamış, ve bu lüks villaların ‘kimlere ait olduğuna bakıldığında devletteki çürümenin hangi boyuta geldiğini anlarsınız” demiştim.

Bu süreçte yazılı ve görsel medya da nasibini almıştır. Basın sektöründekiler farklı sektörlerde de faaliyete başlamış, siyaseti arkasına alanlar, füze hızı ile büyümüş karşılıklı güç dengelerini korumak için iktidarları kendilerine mahkum etmişlerdir. Öyle ki, iktidar iddiası olanlar basın sektörü ile ilişkilerini tanzim etmekle yola çıkar olmuşlardır.

Bozulan toplumsal denge siyaset kurumlarında da hızla kendini göstermiş, siyasi partilerin örgüt kademelerinde görev alanlar, partilerinin iktidarları tarafından beslenmişlerdir. Bu ilişki siyasi parti yöneticilerine müthiş bir güç kazandırmıştır. Kayıtsız şartsız iktidardaki güce tapınmanın arkasında böyle bir menfaat aşkı ilişkisi vardır. Siyasi partilerdeki demokratik kanalların yerini, menfaat ilişkileri ve emir komuta zinciri almıştır. Görevlerini tam olarak yapanlar ödüllendirilmiş, ödülünü alanlar daha sadık ve gözü kara sahiplenmiştir efendisini!

Seçimlerde adaylıklar bu ilişkilere paralel olarak dağıtılmıştır. Her kademede seçilmişlerin kalitesi düşmüş, siyasetçi ‘rantçı” olmuştur. Bu rant bazen ‘para”, bazen iktidar gücü ile ‘tatmin” olarak karşımıza çıkmıştır.

Gelecek kaygısı kişiyi kendini kurtarmak için yol aramaya yönlendirmiş, toplumsal kalkınma, barış, hoşgörü ve sevginin yerini, bireysel kurtuluş arayan kirlenmiş bir topluma terk etmiştir. Kirlenen toplum siyasetçiyi, bürokrasiyi beslemiş, onlarda toplumu… bu süreç; tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan döngüsüne dönüşmüştür…

Bu sisteme ayak uyduramayan, işini bilen ‘akıllılardan” olamayanlar sistemin dışına çıkmak zorunda kalmıştır. Tıpkı hasat yapan köylünün kalburundaki taşları ayıklaması gibi ayıklanmışlardır teker teker… sisteme ters düşenlere yaşama şansı tanınmamıştır. Ya aynı değerlerle yarışa girmeye zorlanmış, ya da yok edilmişlerdir…

Bütün bu süreçte geliştirilen rantçı anlayış, sağ-sol dinlememiş bütün yapılara, partilere egemen olmuştur.

Bu düşünceler ışığında CHP’nin gelmiş olduğu yeri, bir sonraki yazımda değerlendireceğim.

’Bu düzen değişmelidir” güzel bir slogandır hala…

Ama nasıl?

Şimdi bunu düşünme, konuşma zamanıdır…

Sevgiyle ve dostça kalın.

Nazmiye Halvaşi
CHP PM Eski Üyesi
Recme Karşı Uluslararası Komite Türkiye Temsilcisi
TOGEDER Başkanı (Toplumsal Gelişme İçin Kadın, Gençlik, Kültür ve Çevre Derneği)
BaşKENT YAŞAM Gazetesi imtiyaz Sahibi ve Genel yayın Yönetmeni
Ankara
Şavşat'lı bir siyasetçi olan Nazmiye HALVAŞİ'nin bu yazısı Kardelen Gazetesinden alınmıştır.

Bu İçerik 642 Kez Görüntülendi

Yaşam Üye Listesi