Şavşat Duvar Gazetesi Yaşam
Lazca Yaşadıkça Yaşayacak Adam: Kazım Koyuncu
Sağlık ve mutluluk ile sevgili okuyucular!
Bu makalenin konusu Kazım Koyuncu olacak. Size, biyografisinden sö edeceğim ve onun sosyal konulara ilişkin anlayışından da birkaç kelime yazacağım.
Resmî adı Kazım idi ama, biz O’na Dina diyorduk ve öyle tanıyorduk. O, bu adı çok seviyordu.
İlk defa olarak 1993 yılında tanıdım onu , bu adla. O yıl, Haziran veya Temmuz ayı idi. İstanbul’da Aksaray semtinde bir büroda oturuyorduk. Biz, Laz Kültürünü yaşatmak için bir yol arayan birkaç kişiydik o zamanlar.
O ofis, birkaç ay sonra, ‘Ogni” adlı kültürel derginin merkezi olacaktı. Kısaca söylersek, ben onu Lazların içinde tanıdım. Kendisi Laz idi, ancak onun yanında tanıdığım birkaç arkadaşı gibi değildi.
Dina, ‘Ogni”ye destek verenlerden biriydi. O dönemde tanıdığım gençlerden farklıydı Çok ve boşuna konuşanlardan değildi. Konuşanları dinliyordu ve öyle her konu için kömür misali yorum yapmıyordu. Çok konuşmuyordu ama, diğerlerinin sesine kulak veriyordu. 1993 yılının Türkiye tarihinde çok önemli bir yeri var; ülkenin Doğu ve Güney-doğu’sundaki bölgelerde çok kötü, kanlı günler yaşanıyordu. Kanın görünen sebebi, bir etnik grubun politik ve silahlı faaliyetleriydi. Biz de bu dönemde, bir başka grubun politik değil ama, kültür ve dilinin yaşaması için çalışıyorduk. Bizim için iyi olmayan fikirlere sahip olanların mesajlarını iyi algılıyorduk İçinde yaşadığımız ülke için, bu ülkede yaşayan bütün insanlar için kötü günlerdi. Bunun için her zaman gerektiği gibi, o zaman da akıl ile yol almak gerekiyordu. Özellikle o dönemde akıl çok önemliydi.
’Ogni” toplantılarında ben bir taraftan konuşanları dinliyor, öte yandan da onların gözlerine bakıyordum. Böylelikle yüreği farklı, ağzı farklı olanın kim olduğuyla meşguldüm. O dönemde çok insan tanıdım ancak, Dina yanındakilere benzemiyordu. Kardeş içtenliği ile gözlerine bakan herhangi bir kimse, onun yüreğinin durumunu anlayacaktı. Çok değil, birkaç defa gördüm Dina’yı o toplantılarda. Birkaç defa da Taksim’de, İstiklal Caddesinde gördüm O’nu. Lider olmak istemeyen bir yürek vardı Dina’da. Duygu ile yüklü bir yüreği olduğunu ve liderleri de, liderliği de sevmediğini anlamıştım. Laz idi, ancak ırkçı değildi. Lazcanın yaşaması için çalışıyordu ancak, Lazca gibi diğer dillerin de yaşaması için destek veriyordu. İçinde yaşadığı ülkenin sorunlarına sırtını dönmüyordu. Aynı kentte yaşıyorduk ancak, 1994 yılından sonra Dina’yı görmedim. Gazete ve dergilere verdiği röportajları ve gazetecilerin onun hakkında yazdıklarını okuyordum. Böylece haberlerini alıyordum.
Meşhur ve zengin olmak için, başkaları gibi Lazlığı da, Lazca’yı da kullanmadı. Kendisini kurtarmanın derdini çekmiyordu. Yakın ‘arkadaşlar”ı, düşmandan düşman. onun yaşantısına ilişkin olarak, başkalarına bilgi veriyorlardı O, şöyle kötü işler yapıyor diye. Bir araya gelme imkanımız olduğu zamanlarda, ağzından kimse için tek bir kötü söz duymadım. Kimseden de, kimse için kötü söz söyledi diye de duymadım.
Onunla çok uzun arkadaşlığım olmadı ancak, ne kadar sağlam yüreğinin olduğunu biliyorum. Tek başına olduğu zaman da, konserlerde halk ile olduğu zamanlarda da yalnızdı.
Yalnızdı. Müzisyendi. Namuslu adamdı. Ben Dina’yı böyle tanıdım.
Müzik, Dina için çok önemliydi. İlkokulun altıncı sınıfında mandolin çalıyormuş.
Dina 1972 yılında Hopa’da doğmuş. İlköğretimi ve Lise’yi Hopa’da okumuş. Üniversite’de okumak için İstanbul’a gitmiş. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin öğrencilerinden biri olmuş, ancak politik sebeplerden okulunu bırakmış.
1990 yılında, ‘Çağdaş Sanat Atölyesi”nde çalışmaya başlamış.
1991 yılında Ali Elveri adlı arkadaşıyla birlikte ‘Dinmeyen” adlı müzik grubunu kurmuş. Aynı yıl, ‘Çağdaş sanatçılar”ın oynadığı ‘Faşizmin Korku ve Sefaleti” adlı piyesin müziğini yapmış. Bu grup, ‘Sisler Bulvar” adlı bir de albüm yapmış.
1993’te yakın arkadaşı Sarigina ve diğerleriyle birlikte ‘Zuğaşi Berepe” adlı müzik grubunu kurdu. Bu müzik grubu, ‘Ogni” adlı dergiden sonra Laz kültürü için çok önemli bir barınak oldu. ‘Zuğaşi Berepe”nin 1995 yılında çıkardığı ilk albümün adı ‘Va Mişkunan”dır. Bu müzik grubuna ait diğer albümlerin adları da şunlardır.” İgzas” do ‘Bruxell Live”. ‘Zuğaşi Berepe”, 1999’da dağıldı. Bundan sonra Dina başka projelerde rol aldı. Dina, solo albümler yapmaya başladı.
Dina, Hopa’da yaşıyorken, Lazlık ile bir derdi yoktu, ancak İstanbul’a gelince Lazcanın önemini anlamaya başladı. Bir şeyler yapmanın derdindeydi. Para kazanma amacı yoktu. Lazca müzik yapmak istemesinin sebebi ne para ne de ün idi.
Dina, Lazcanın yaşaması için yürekleri acı çekenler ile birlikteyken onlara destek verdi. Onlar da, bu kolektif çalışmada ona destek verdiler.
Bu noktada Dina; müzisyen, Karadeniz’in çocuğu ve bir devrimcidir. Muhaliflere destek veriyordu, onların seslerinden bir tanesiydi.
Dina’nın güzel sesi vardı. Muhalifti. ‘Popüler Kültür”ün objesi değildi. Şarkılarıyla binlerce dinleyici çılgına dönüyordu. Dina için, müzik piyasasının lordları da çılgına dönüyordu. Dina’nın terinden para kazanmak için çılgına dönüyorlardı.
Dina, ‘Gülbeyaz” ve ‘Sultan Makamı” adlı televizyon dizileri için müzikler yaptı. Bütün Türkiye, Dina’nın adını duydu. Popüler sanatçılardan biri oldu. Bu, O’nun miladı idi. Meşhurdu. Dina, şimdi başka bir yolu izleyecekti. Artık popüler idi. Dina’nın terinden para kazanmak isteyenler, basın alanında da büyük güce sahiptiler. Böylece magazin basın her gün Dina’nın haberlerini vermeye başladı.
Dina hastalandı. Hastalığının kanser olduğu anlaşıldı. Bu kötü hastalıktan kurtulmak için, iyileşmek için, kemoterapi için hastanelere gidiyordu. Son güne kadar ümidi vardı. Kavgası vardı kötülük ile.
‘Dina, kardeş; sen Lazca için yaşadın! Artık göğe erdin. Lazca ile yaşayacaksın. Lazca yaşadığı sürece sen de yaşayacaksın. Ne sağlam bir yüreğin olduğunu ben biliyorum. Yaşamında yalnızdın ancak, yaşayacak olan Lazca ile; sen, ölenlerimiz ve biz, şimdi yaşayanlar birlikte olacağız. İstanbul (06.07.2005)”
Ali İhsan Aksamaz
Lazcadan Çeviren: Tarık A. Kan
Bu makalenin konusu Kazım Koyuncu olacak. Size, biyografisinden sö edeceğim ve onun sosyal konulara ilişkin anlayışından da birkaç kelime yazacağım.
Resmî adı Kazım idi ama, biz O’na Dina diyorduk ve öyle tanıyorduk. O, bu adı çok seviyordu.
İlk defa olarak 1993 yılında tanıdım onu , bu adla. O yıl, Haziran veya Temmuz ayı idi. İstanbul’da Aksaray semtinde bir büroda oturuyorduk. Biz, Laz Kültürünü yaşatmak için bir yol arayan birkaç kişiydik o zamanlar.
O ofis, birkaç ay sonra, ‘Ogni” adlı kültürel derginin merkezi olacaktı. Kısaca söylersek, ben onu Lazların içinde tanıdım. Kendisi Laz idi, ancak onun yanında tanıdığım birkaç arkadaşı gibi değildi.
Dina, ‘Ogni”ye destek verenlerden biriydi. O dönemde tanıdığım gençlerden farklıydı Çok ve boşuna konuşanlardan değildi. Konuşanları dinliyordu ve öyle her konu için kömür misali yorum yapmıyordu. Çok konuşmuyordu ama, diğerlerinin sesine kulak veriyordu. 1993 yılının Türkiye tarihinde çok önemli bir yeri var; ülkenin Doğu ve Güney-doğu’sundaki bölgelerde çok kötü, kanlı günler yaşanıyordu. Kanın görünen sebebi, bir etnik grubun politik ve silahlı faaliyetleriydi. Biz de bu dönemde, bir başka grubun politik değil ama, kültür ve dilinin yaşaması için çalışıyorduk. Bizim için iyi olmayan fikirlere sahip olanların mesajlarını iyi algılıyorduk İçinde yaşadığımız ülke için, bu ülkede yaşayan bütün insanlar için kötü günlerdi. Bunun için her zaman gerektiği gibi, o zaman da akıl ile yol almak gerekiyordu. Özellikle o dönemde akıl çok önemliydi.
’Ogni” toplantılarında ben bir taraftan konuşanları dinliyor, öte yandan da onların gözlerine bakıyordum. Böylelikle yüreği farklı, ağzı farklı olanın kim olduğuyla meşguldüm. O dönemde çok insan tanıdım ancak, Dina yanındakilere benzemiyordu. Kardeş içtenliği ile gözlerine bakan herhangi bir kimse, onun yüreğinin durumunu anlayacaktı. Çok değil, birkaç defa gördüm Dina’yı o toplantılarda. Birkaç defa da Taksim’de, İstiklal Caddesinde gördüm O’nu. Lider olmak istemeyen bir yürek vardı Dina’da. Duygu ile yüklü bir yüreği olduğunu ve liderleri de, liderliği de sevmediğini anlamıştım. Laz idi, ancak ırkçı değildi. Lazcanın yaşaması için çalışıyordu ancak, Lazca gibi diğer dillerin de yaşaması için destek veriyordu. İçinde yaşadığı ülkenin sorunlarına sırtını dönmüyordu. Aynı kentte yaşıyorduk ancak, 1994 yılından sonra Dina’yı görmedim. Gazete ve dergilere verdiği röportajları ve gazetecilerin onun hakkında yazdıklarını okuyordum. Böylece haberlerini alıyordum.
Meşhur ve zengin olmak için, başkaları gibi Lazlığı da, Lazca’yı da kullanmadı. Kendisini kurtarmanın derdini çekmiyordu. Yakın ‘arkadaşlar”ı, düşmandan düşman. onun yaşantısına ilişkin olarak, başkalarına bilgi veriyorlardı O, şöyle kötü işler yapıyor diye. Bir araya gelme imkanımız olduğu zamanlarda, ağzından kimse için tek bir kötü söz duymadım. Kimseden de, kimse için kötü söz söyledi diye de duymadım.
Onunla çok uzun arkadaşlığım olmadı ancak, ne kadar sağlam yüreğinin olduğunu biliyorum. Tek başına olduğu zaman da, konserlerde halk ile olduğu zamanlarda da yalnızdı.
Yalnızdı. Müzisyendi. Namuslu adamdı. Ben Dina’yı böyle tanıdım.
Müzik, Dina için çok önemliydi. İlkokulun altıncı sınıfında mandolin çalıyormuş.
Dina 1972 yılında Hopa’da doğmuş. İlköğretimi ve Lise’yi Hopa’da okumuş. Üniversite’de okumak için İstanbul’a gitmiş. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin öğrencilerinden biri olmuş, ancak politik sebeplerden okulunu bırakmış.
1990 yılında, ‘Çağdaş Sanat Atölyesi”nde çalışmaya başlamış.
1991 yılında Ali Elveri adlı arkadaşıyla birlikte ‘Dinmeyen” adlı müzik grubunu kurmuş. Aynı yıl, ‘Çağdaş sanatçılar”ın oynadığı ‘Faşizmin Korku ve Sefaleti” adlı piyesin müziğini yapmış. Bu grup, ‘Sisler Bulvar” adlı bir de albüm yapmış.
1993’te yakın arkadaşı Sarigina ve diğerleriyle birlikte ‘Zuğaşi Berepe” adlı müzik grubunu kurdu. Bu müzik grubu, ‘Ogni” adlı dergiden sonra Laz kültürü için çok önemli bir barınak oldu. ‘Zuğaşi Berepe”nin 1995 yılında çıkardığı ilk albümün adı ‘Va Mişkunan”dır. Bu müzik grubuna ait diğer albümlerin adları da şunlardır.” İgzas” do ‘Bruxell Live”. ‘Zuğaşi Berepe”, 1999’da dağıldı. Bundan sonra Dina başka projelerde rol aldı. Dina, solo albümler yapmaya başladı.
Dina, Hopa’da yaşıyorken, Lazlık ile bir derdi yoktu, ancak İstanbul’a gelince Lazcanın önemini anlamaya başladı. Bir şeyler yapmanın derdindeydi. Para kazanma amacı yoktu. Lazca müzik yapmak istemesinin sebebi ne para ne de ün idi.
Dina, Lazcanın yaşaması için yürekleri acı çekenler ile birlikteyken onlara destek verdi. Onlar da, bu kolektif çalışmada ona destek verdiler.
Bu noktada Dina; müzisyen, Karadeniz’in çocuğu ve bir devrimcidir. Muhaliflere destek veriyordu, onların seslerinden bir tanesiydi.
Dina’nın güzel sesi vardı. Muhalifti. ‘Popüler Kültür”ün objesi değildi. Şarkılarıyla binlerce dinleyici çılgına dönüyordu. Dina için, müzik piyasasının lordları da çılgına dönüyordu. Dina’nın terinden para kazanmak için çılgına dönüyorlardı.
Dina, ‘Gülbeyaz” ve ‘Sultan Makamı” adlı televizyon dizileri için müzikler yaptı. Bütün Türkiye, Dina’nın adını duydu. Popüler sanatçılardan biri oldu. Bu, O’nun miladı idi. Meşhurdu. Dina, şimdi başka bir yolu izleyecekti. Artık popüler idi. Dina’nın terinden para kazanmak isteyenler, basın alanında da büyük güce sahiptiler. Böylece magazin basın her gün Dina’nın haberlerini vermeye başladı.
Dina hastalandı. Hastalığının kanser olduğu anlaşıldı. Bu kötü hastalıktan kurtulmak için, iyileşmek için, kemoterapi için hastanelere gidiyordu. Son güne kadar ümidi vardı. Kavgası vardı kötülük ile.
‘Dina, kardeş; sen Lazca için yaşadın! Artık göğe erdin. Lazca ile yaşayacaksın. Lazca yaşadığı sürece sen de yaşayacaksın. Ne sağlam bir yüreğin olduğunu ben biliyorum. Yaşamında yalnızdın ancak, yaşayacak olan Lazca ile; sen, ölenlerimiz ve biz, şimdi yaşayanlar birlikte olacağız. İstanbul (06.07.2005)”
Ali İhsan Aksamaz
Lazcadan Çeviren: Tarık A. Kan
Bu İçerik 1475 Kez Görüntülendi
Yorumlar
kardeşti o
- 27 Mayıs 2006
Ben lazca bilmiyorum ama kazım’ı biliyorum.
Nerden mi ? şarkı söylerken nasıl duygulu ve içten olduğu fazlasıyla yetiyor Kazım’ı tanımak için.Sözlerini hiç anlamasamda.
O hep yaşayacak.