Şavşat Duvar Gazetesi Yaşam

Romanlar haklarını aradı, ’İnsan Hakları’ rahatsız oldu!

Şavşat.com

18 Ocak 2007 tarihinde TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Roman Kültürünün yok edileceğine" dair bir veri bulamadığını belirterek, Sulukule dosyasını kapattı. Bu süreç, Fatih Belediyesi'nin projesine karşı çıkan Sulukulelilerin, 108 şikâyet dilekçesiyle komisyona başvurmasıyla başladı. 27 Aralık'ta ise Sulukule Roman Kültürünü Geliştirme ve Dayanışma Derneği ve Sulukule Platformu temsilcileri, İnsan Hakları Komisyonu'nun çağrısı üzerine yeniden TBMM'ye gitti.

Komisyon onları dinleyecekti. Ama esas dinlenenler, şikâyet edenler değil, şikâyet edilenler oldu! Komisyonun iki kişinin temsiliyle sınırladığı şikâyetçi taraf, verilen kısıtlı süre içinde dertlerini anlatmak için çırpındı. Şikayet edilen taraf ise 4 kişiyle temsil edildi: 2 ay önce mahallenin direncini kırmak için birdenbire kurulan ve Sulukule adının tarihten geldiğini bile bilmediğinden, bu "kötü" isimden "rahatsız" olan, Neslişah ve Hatice Sultan mahalleleri olarak anılmak isteyen dernek; muhtar ve ne alakası varsa Amasya Ormanözü Köyü Derneği... Ve tabii tam tekmil Fatih Belediyesi... Belediye Başkanı Mustafa Demir'in insan hakları değil, projeyi tanıtma toplantısına çevirdiği ve birbuçuk saatlik toplam sürenin yarısından fazlasını kullandığı bir başka hak ihlali toplantısı, daha doğrusu bir trajikomedi mizanseni.

TBMM İnsan Hakları Komisyonu'nun 27 Aralık tarihli tutanakları, insan haklarınının burada bile nasıl ihlal edildiğini görmek açısından başhbaşına bir belge niteliğinde. (Yazıda tırnak içinde verilen alıntılar, resmi tutanaktan birebir alınmıştır.)

İNSAN HAKLARI MI, AYRIMCILIK MI?

Komisyonda ilk sözü alan, Sulukuleli olmaktan utanç duyduğunu anlatan Neslişah ve Hatice Sultan Derneği temsilcisi Oktay Hallaç, "çocuklarımızı genellikle dini kültür üzerine yetiştiren insanlarız ve çocuklarımız medrese eğitimli çocuklardır" diye söze başladı. "Sulukule veyahut da Roman lafızları ile, bu lafızlar genelde insanların aşağılanması hususiyeti gibi kullanılıyor (...) Çünkü burada bilgisi sadece pratik olan hocalarımız tarafından sürekli Sulukule kültürü olarak, Roman Kültürü olarak, halk çalgıcı olarak gösterilmiştir". Yani, Sulukule kültürünü anlatan, yazarlar, akademisyenler vs Roman kültüründen, müzisyenlerden söz ederek bizi aşağılıyorlar demek istiyor... Belediyenin projesine şükranlarını sunan Hallaç'a göre, mahallede oturanlardan söz ederken "Roman" ve "çalgıcı" sözcüklerini kullanmak, bir nevi küfür çünkü...

Daha önce belediye ile birlikte yapılan bir toplantıda "Roman kültürü diye bir şey yok, rezalet kültürü var" diyen Hallaç, Roman kültürünün kız çocuklarını fuhuşa sürüklediğini anlattı. Tıpkı, Fatih Belediye Meclisi'nde Sulukule projesi oylanırken, "bunlar doğuştan fuhuşa meyilli insanlar" diyen AKP'li üye gibi... (Meclis tutanaklarından)

Yine projeyi destekleyen Amasya Ormanözü Köyü Derneği temsilcisi Şaban Demirci de "Gerçekten şu anda mahallede ben kültür diye bir şey göremiyorum" diye başladığı sözüne aynı minvalde devam etti. Mahalle muhtarı ise konuşmasında, zorunlu göçe gidenleri birer çekyat vererek ödüllendireceğini müjdeledi. Tabii esas "ödül"lerin nerelerde dolaştığına kimse değinmedi, soran da olmadı zaten...

Burada asıl bunların konuşulabileceğini sananlar vardı oysa ki! Niye, neyi, kimi şikâyet ettiklerini, nasıl korkutularak evlerini neredeyse bedavaya, ("bedava" ifadesi bizzat satın alanların ağzından Fatih ilçe meclisi tutanaklarında mevcut) üçüncü kişilere satmak zorunda bırakıldıklarını nihayet anlatabileceklerini zannediyorlardı. Dahası, Fatih ilçe meclisinde projeyle ilgili ayyuka çıkan yolsuzlukların, rant kavgalarının, hatta bu nedenle AKP içinde yaşanan istifaların, istifacıların yaptığı suç duyurularının (bu belgeler için bkz. UMUJ.jatihaktuel.com) soruşturma konusu yapılacağını umut edenler vardı... Ne şaşkınlık!

İşte yine aynı saflıkla, Sulukule Platformu'ndan Hacer Foggo, "Burada yarım saattir konuşmaları dinlerken gerçekten insan hakları ihlalinin, İnsan Hakları Komisyonu'nda da yaşandığına tanık oluyoruz" der demez, Komisyon Başkanı Zafer Üskül araya girerek, "Pardon, İnsan Hakları İnceleme Komisyonu'nda insanlar düşüncelerini özgürce ifade edebilirler. İnsanların düşüncelerini özgürce ifade edebilmelerini bir insan hakkı ihlali olarak değerlendirmenizi doğru bulmuyorum" dedi!. Yani, "Roman", "çalgıcı" gibi sözcükleri aşağılayıcı saymak; Roman kültürünü fuhuş kültürü olarak görmek, "ifade özgürlüğüne" giriyor da, Roman haklarını savunanların "burada kullanılan ifadeler bile insan haklarına aykırı"demesi mi "ifade özgürlüğü"ne giremiyor? Girmek ne kelime, susturuluyor!...

Aynı şekilde, Sulukule Roman Kültürünü Geliştirme ve Dayanışma Derneği adına konuşan Asım Hallaç, ayırımcılığa örnek olarak, TOKİ Başkanı'nın, Sulukulelileri "kötü şeyler yapan siyah ve esmer vatandaşlar" (bkz. Ekonomist Dergisi 12 Ekim 2007) olarak tanımlamasını hatırlatınca, Üskül tarafından "bu basında çıktı, ispat edilemez (!)" denilerek susturuldu yine. Eski imam Hallaç'ın, az önce konuşan diğer taraftaki yeğenine "Oğlum senin annen de çalgıcıydı, ne var bunda?" sözleriyse bu kez "özel hayata saygı" toplu homurdanmasına takıldı ve susturuldu. Çünkü anlaşılan, müzisyen bir anneye sahip olmak, komisyon üyelerine göre rencide edici bir durumdu!...

ROMAN KÜLTÜRÜ ARKA BAHÇEYE

Son olarak söz alan Fatih Belediye Başkanı Demir, toplantı süresinin yarısını kullanarak, projesinin slaydı tanıtımını yaptı ve ardından Sulukule'de Romanların kültürlerini nasıl yaşayabileceklerine dair açıklamalarda bulundu: "Biz bunları temizliyoruz ve buradaki kültürü kendi arka avlulularında zaten yapabiliyorlar. Bakın bütün bu arka avluların hepsi yeşil alanlar, düzgün alanlar. Buna karşılık işte kültür alanımız var"!.. Böylece hepimiz, arka bahçelerde tarımsal kültürün yanı sıra, beşeri kültürün de geliştirilebileceğini öğrenmiş olduk!

Ama yine de başkanın atladığı bir şey var: Bazı kiracılar Taşoluk'a, hisseli mülk sahipleri Küçükçekmece'ye ve daha bilmem nereye gidecek diye anlattı durdu. Peki o zaman, "avlularda kültür"yapacak Romanları nerede bulacaklar? Yoksa, onları da tarımsal tohum ithal eder gibi bir yerlerden mi getirtecekler?

İşte, İnsan Hakları Komisyonu'nun uygulanacak kentsel yenileme projesiyle insan haklarının ihlal edildiğine dair veri bulamadığı toplantının özeti...

Komisyona soruyoruz:

1. Sulukulelilerin kendi gelecekleri ile ilgili kararların haberleri olmadan alınmasında, evlerinden, yurtlarından kovulmalarında İnsan Hakları Komisyonu hiçbir sorun görmedi mi?

2. "Memleket neresi?" sorusuna verilen yanıtta belirtilen "yerin yurdun" boşaltılıp "daha "nezihler"in yerleşimine uygun olarak yeniden yapılması ve esas sahiplerinin kilometrelerce öteye sürülmesi "hangi insanlar"ın haklarına sığar? Kadir Topbaş Artvin'deki, Mehmet Demir Diyarbakır'daki, Zafer Üskül Silifke'deki köyünün, yurdunun bu şekilde yenilenmesine razı olur mu acaba? Tıpkı onların yurtları, köyleri gibi, Sulukulelilerin de yurtlarının Sulukule olduğunu anlayamayacak kadar mı empati ve hak duygusundan yoksunlar?

3. Bin yıllık tarihiyle İstanbul'un kültürel dokusunun en renkli parçalarından biri olan Sulukule'den bugüne dek nice sanatçı yetişmişken, müziği ve dansı dünyada bir ekol olarak kabul görürken, bu semtin insanlarının yaşam ortamlarından sökülüp, dört bir yana dağıtılması karşısında, İnsan Hakları Komisyonu, Roman kültürünün yok edileceğine dair bir ipucu dahi bulamadı mı?

4. Sulukulelilerin, Komisyon önünde bile "içkiye, fuhuşa ve uyuşturucuya doğuştan meyilli insanlar" olarak gösterilmesi insan haklarının bizzat komisyonda ihlali değil midir?

5. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu İnsan Hakları Konseyi'nin 18 Mayıs 2007 tarihli oturumuna sunulan raporda, Sulukule kentsel dönüşüm projesinde insanların görüşlerinin alınmadığı, bölgedeki insanların yeni yapılacak konutları alma gücünün bulunmadığından söz ediliyor (uiuiuuohre.org). TBMM İnsan Hakları Komisyonu, BM'nin aynı konuda çalışan konseyinin bu görüşünü hiç mi incelenmeye değer görmedi? Aynı şekilde AKP'nin girmek için can attığı AB'nin 2007 İlerleme Raporu'nun insan hakları bölümünde Sulukule'den de söz edilerek, "Romanlar, elverişli konut, eğitim, sosyal korunma, sağlık ve istihdama ulaşma konusunda ayrımcı uygulamalara muhatap olmaya devam etmektedir" denilmesi de bu hakların teminatı olmakla görevli komisyona görevini hatırlatamamış mıdır?

6. Sulukule'de ayrı etaplar halinde konutlar yapılarak insanların mahallelerini terk etmelerine yol açmadan uygulama yapmak, ya da kiracılar için kiralık konut üretmek mümkün iken, yatırımcının istekleri doğrultusunda insanların bölgeyi terketmeye zorlanmaları komisyonun hiç mi dikkatini çekmedi?

7. Mülk sahiplerine mahalleden yeni bir konut verilecek. Oysa bu yalnızca ödeme koşulları nedeniyle değil, parsellerin hisselere bölünmüş durumda olması nedeniyle de mümkün değil. İhtiyaç değiştikçe, evlilikler, doğumlar, ölümler sonucunda aynı parsel üzerinde değişiklikler oluyor. Kendi aralarındaki konuları anlaşarak çözüyorlar. Ama proje, burada yaşayan insanların yaşam koşullarını ve mekânın nasıl örgütlendiğini dikkate almıyor ve böylece doğrudan doğruya insanların yaşam biçimine müdahale ediyor. Sürdürdükleri ve tercih ettikleri yaşama biçimi kırılıyor, hayatları değiştiriliyor, birlikte yaşamaktan doğan ekonomik alanları yok ediliyor. Bütün bunlara zorlanmaları, İnsan Hakları Komisyonu'nun hiç mi ilgi alanına girmiyor?

8. Yenileme alanı ilan edilir edilmez, 5366 sayılı yeni yasanın hilkat garibesi "acele kamulaştırma" tehdidiyle korkutulan insanların mülklerinin kapış kapış, AKP yöneticileri ve yakınları tarafından satın alınması (ki bu bilgiler kendi beyanlarında ve ilçe meclisi tutanaklarında mevcuttur) ve üstelik kamulaştırma öngörülmesine rağmen tapulara şerh ko-nulmayarak, batan geminin mallarının hızla ucuza yağmalanmasının kolaylaştırılması, zaten sormamıza bile gerek yok, tabii ki komisyonun ilgi alanına girmiyor... Değil mi?...

9. Kamulaştırma bedeli belirlemek ancak kamu işlevi amacıyla kullanılabilecek bir yer için söz konusu olabilir. Tekrar özel mülkiyete dönüşecek bir yer için bedel, piyasa tarafından belirlenir ve buradaki mülk sahiplerinin diğer vatandaşlar gibi piyasa bedelinden satma özgürlükleri vardır. Ama Sulukule'de belediye, anlaşma bedelini metrekareye 500 bin lira olarak açıkladı ve oluşacak piyasa değerine bilinçli olarak müdahale etti. Böylece evlerin bir an önce, üç kuruş fazla veren üçüncü kişilere (yani kendi yönetici ve yakınlarına) satılmasını sağladı ve hâlâ sağlıyor. (Yenileme alanının hemen bitişik sokaklarında, hali hazırda geçerli piyasa bedeli 6 bin liranın üzerinde.)

Nitekim, durum AKP'li bir meclis üyesinin bile vicdanını sızlatmış olmalı ki, projenin onaylandığı oturumda, "Bu insanları (Romanları kastediyor) alıp da bir yerlere götüreceksek, bari onların yerine yeşil alan yapalım" önerisi yapmasına yol açtı. İnsan Hakları Komisyonu ise, bu insanların "alınıp bir yerlere götürüldüğünü" ve buraların "onların yeri olduğunu" neden bir türlü idrak edemedi?

10. Kiracılara, maddi yardım yapılarak istedikleri yerden ev almalarını sağlamak yerine, sadece belli bir yerden, yani belirlenen sürgün yerinden ev alma hakkının "bahşedilmiş" olması da mı rahatsız etmedi İnsan Hakları Komisyonu'nu? Bir grup vatandaşa"doğuştan fuhuşa meyilli" diyerek hakaret etme, sürgün, dört bir yana dağıtma, asimilasyon, bin yıldır yaşayan bir kültürün yok edilmek istenmesi, barınma hakkının ihlali, insanların kendi yaşayacakları yeri seçememesi, özel mülkiyet hakkının bir anda yok edilmesi ve mülklerin neredeyse bedavaya el değiştirmesinin sağlanması, yaşam biçimine müdahale, müzisyenlik gibi mesleklerin aşağılanması, Romanlara "siyah, esmer vatandaşlar" denilerek rahatça ırkçılık yapılması, ve bu vatandaşların "kötü şeyler yapıyorlar" şeklinde asla üzerine vazife olmayan-larca yargılanması... Bunların hiçbiri, insan hakları ihlallerine dair veriler değilmiş meğer! Biz ise elimizdeki bu verilerle ihbar ediyoruz: TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu insan haklarını ihlal ediyor!... Sulukule Platformu

Bu İçerik 1200 Kez Görüntülendi

Yorumlar

Ferruh Aydın

Farklılıkların Dramı

Ferruh Aydın - 18 Şubat 2008
Savsat.Com web ekibi gerçekten çok güzel bir konu seçmiş. Sulukule de yaşayan vatandaşların “DRAMI” aslında Türkiye’de yaşayan tüm farklı kültürlerin “DRAMI” dır. İzlenen bu politika Toplum içindeki farklı inanç ve kültürleri baskı ile kendisi gibi yapma politikasıdır ve AKP politikasıdır fakat islam politikası değildir. Sadece AKP ye de dayatılan UCUBE bir politikadır. Herhangi bir inanç ne kültürü yok etmenin yolu önce parçalamak ve dağitmaktir. Daha sonrada bir takım enstrumanlar kullanarak baskıcı bir toplum yaratarak, “hedef” inanç ve kültürleri O toplum baskısı altında kendileştirmek asimile etmek. Sulukule sakinleri bir örnektir. Ülkede kaçtane farklı inanç ve kültür var sayısını bilmiyorum. Fakat benim tahmin edebileceğimden daha da fazla olduğunu düşünüyorum. Tam da bu noktada “TÜRBAN ÖZGÜRLÜKTÜR” diyerek türbana destek veren “ENTEL”ler bence herşeyi sil baştan düşünsünler çünkü “türban” dedikleri aslında başörtüsü değildir “TEK TİP BASKI ÜNİFORMASI” dır(Annemin ve eşimin başı örtülüdür. Oyalı Yazma ile).

Yaşam Üye Listesi