Şavşat Duvar Gazetesi Yaşam
Şavşat Bölgesi Öğretmenlerinin Sorunlarıyla İlgili Bir Deneme Çalışması
Fevzi TorunAraştırmacı-Yazarfevzitorun@hotmail.com
Eski öğretmenler bugünün olanaklarına göre çok güç şartlar altında görev yapmalarına rağmen, çalıştıkları bölgenin sosyo-ekonomik yapılarını, eğitim ve sağlık sorunlarıyla yakinen nasıl ilgilendiklerini gösteren Erdem Uzun’un 1974 yılına ait güzel bir çalışma örneği.
Şavşat Bölgesi Öğretmenlerinin Sorunlarıyla İlgili Bir Deneme Çalışması
Erdem UZUNTÖB-DER Şavşat Şube Başkanı
Bir ülkede üretim araçları hangi sınıfın elindeyse eğitimde bir üst yapı kurumu olarak bu güçlerin elinde olur. Bunu biliyoruz. O halde yurdumuzun siyasi ve ekonomik yapısını öncelikle bilmek gereklidir. Çünkü öğretmenlerin sorunları da aynı yapıyla yakındır ilgilidir. Bölge öğretmenlerin yerel sorunları da bu yapının uzantısının içinde yer aldığından ülkemizin eğitim tarihine kısaca bir göz atalım.
Osmanlı İmparatorluğu’nun yönetim biçimi feodal merkeziyetçi olduğundan eğitim teokratikti. Tanzimat’tan sonra feodal yapı emperyalist değişikliklerle bir araya gelince hem teokratik hem de sömürüye uygun bir eğitim uygulanmaya başlamıştı. Mustafa Kemal döneminde, 1923 İzmir İktisat Kongresini ile belirlenen ‘Özel teşebbüsçü’ kalkınma yoluna uygun laik eğitime geçilmiştir. Bu dönemin sonunda emperyalizmle bütünleşmeyi başaran egemen sınıflar, gerici çevrelerin sağlayacağı siyasi ve ekonomik yararları da göz önüne alarak teokratik eğitimi yeniden okullara koydurmayı başardılar. Çünkü feodal yapı artıkları temizlenememiş, dışa bağlı sömürücü güçler 1950’de yönetimi ele geçirmiştiler. Köy ve şehir burjuvazisinin yönetimi ele geçirdiği bu dönemde dini eğitim yapan okulların çoğalması bu yüzdendir. 27 Mayısta küçük burjuva ve ilerici bürokratlar yönetime yeniden ortak olmak istemişlerdir. Böylece ilerici bir dönem açılmış, yeni özgürlükler ve haklar elde edilmiş, üniversite özerklik kazanmış, öğretmenler örgütlenme ve bilinçlenme olanağı bulmuşlar. Eğitimimizin açmazlarını öğrenmişlerdir. Dışa bağlı egemen, tutucu, gerici, feodal yapı artığı güçler ilerici hareketi durdurmak için baskı yönetimini getirmişlerdir. Faşist uygulamalarının görüldüğü bu dönemde öğretim kurumlarından devrimci öğretmenler temizlenmiş, egemen güçlerin adamları iş başına getirilmiştir. Yeni döneme bu aşamalardan geçilerek gelinmiştir. Ancak yönetime katılmasalar bile feodal kalıntıların ve emperyalist sömürüyü uygulayan sermaye güçlerinin yeniden iş başına gelmek için fırsat kolladıklarını unutmamalıyız. Ülkemiz geri bıraktırılmışlığın sancılarını çekmektedir. Bu günkü eğitimimizin ulusal özden yoksun, plansız, eşitsizlikler ve çıkmazlar içerisinde, bilgilerin egemen sınıflar yararına sınırlı, kalitesinin düşük oluşu emperyalizme bağlı üretim biçimi ve ilişkilerinde yürürlükte olan kapitalist ekonomi düzenindeki bozukluklardan ileri gelmektedir.
Şavşat bölgesinin toplumsal yapısını köylülük belirlemektedir. Çok dağlık, yaşama olanakları zor olan bölge, 1950 lere kadar hemen hemen kapalı ekonomi köy sisteminde yaşanmıştır. İşgaller, savaşlar, eşkıyalar, tahsildarlar, küçülen aileye yetmeyen toprakları genişletmek amacı halkı dağ eteklerine sığındırmıştır.
Cumhuriyetten sonra feodalitenin kalıntısı ‘beyler’ egemenliklerini sürdürürler. Geniş arazi ve tek söz sahibidirler. Siyasi güçlerini devletin jandarması ve tahsildarlarıyla birleştirmişlerdir. Besledikleri zorbaları vardır. Beylerin evlerine konak, eşlerine paşa denmektedir. Halkla aralarındaki yaşam farkını bu sözler ortaya çıkarır. Köylüler ağaların topraklarını ve işlerini karşılıksız yaparlardı. Direnen olursa beylerce feodalitenin yasalarına göre cezalandırılırlardı. Ciritdüzü köyünde konaklarına bitişik taş zindan şimdide durmaktadır. Köylünün karnını doyuracak toprağı vardı. Mülkiyetine gücü oranında sahip olabilmekteydi. Tahsildar, beyler, jandarma, köylüye uzun yıllar ezmişti. Beylerin egemenliği 1950 de sona erer. Onların yerini pusuda bekleyen, ermeni altınlarını bozdurma olanağı bulamamıştır. Beylerin zulmünden zarar görmemiş olduklarından epeyce palazlanmış olan tüccar ve eşraf takımı alır. Verimli arazileri var, çokça hayvan beslerler. Köylülere veresiye mal, borç para ve iş verirler. Bunun için seçimlerde köylüleri yanlarına alarak siyasi bir güç olmuşlardır. Dere yolunun açılması ticari olanaklarını genişletir. Her mahallede bir milyoner yetişeceğini söyleyen devletten büyük destek görürler. İstediklerini işe alırlar. İstediklerini süründürürler. Gerici ve tutucudurlar. Halk çocuklarının okumasını engellemek isterler.
1946’dan önce bölgede kâtip niteliğinde ancak birkaç tane devlet memuru yetişir. Olanakları olanlar Trabzon ve Erzurum’daki öğretmen okullarında okuyarak öğretmen olurlar. Bunların sayısı 5-6 yı geçmez. Köy eğitmen kursları arkasındanda cilavuz köy enstitüsü bölge halkına kurtuluş kapısı olur. Ekonomik zorluklar içinde kıvranan köylüler çocuklarına masrafsız ve kısa yoldan hayata atıldıkları için hep öğretmen yapmak isterler. Böylece Şavşat Türkiye’nin öğretmen deposu haline gelir. Her ailede bugün en az bir öğretmen yetişmiştir.
Bugün için bölgenin sosyo-ekonomik yapısı şöyle çizilebilir; Mülkiyet bakımından sınıf farkları vardır. Zengin köy tüccarları ve eşraf takımı; siyasi bir güçleri vardır. Öğretmen ve memur atamaları, köylülerin adli işleri köy delikanlının iş bulma olanakları uzun yıllar ellerindeydi. Bunlara kısaca parti ağaları diyebiliriz. Son zamanlarda siyasi yenilgiye uğramaları çok az şeyi değiştirmiş görülmektedir. Yarı köylü (yarı proleterleri) ler; Nüfusun çoğunluğunu teşkil etmektedirler. Uzun yıllar Göle-Kars bölgesine ağaların topraklarında tırpan çekerek en fazla bir ay çalışıp kazançları ile borçlarını öderler, yeni ihtiyaçları içinde tüccarlara borçlanırlardı. Bunların bir bölüğü Murgul bakır işletmesinde, Ankara, İstanbul gibi büyük kentlerde ya da devamlı işçi olmuşlar yahut bir müddet sonra köylerine dönmüşlerdir. Son yıllarda Almanya’ya akın etmişlerdir. Doğu Karadeniz de çay üretiminin başlaması ve çay fabrikalarının açılmasıyla yaz aylarında çalışmaya gitmektedirler. Diğer bir bölüğü ise bölgede bulabildiği her türlü işte çalışmaktadır. Son yıllarda bu kesime lise ve ortaokul mezunları da katılmışlardır. Bu yarı işçi yarı köylüler gittikçe çoğalmakta, zaman zaman yer ve yurtlarını bırakarak büyük kentlere göç etmektedirler. Küçük köylüler; ekip biçebileceği kadar toprakları vardır. Ne iş gücünü satar nede yabancı iş gücünü satın alırlar. Küçük köylüler sayı bakımından azdırlar, son zamanlarda daha da azalmaktadırlar. Bunlar çoğunlukla yarı köylülerin arasına katılmaktadırlar. Varlıklı orta köylüler: verimli çayır ve tarlaları vardır. Pek fazla olmamakla birlikte koyun ve sığır beslerler. Sermaye biriktirebilirler. Çoğu kez bir iki yabancı iş gücü alabilirler. Örneğin; birkaç ırgat gibi parti ağalarıyla iş birliği yapabilirler.
Şavşat bölgesinde bundan 300-400 yıl önce geri tarım üretim ilişkileri içinde yarı köylü ve küçük köylüler ortalama yaşayış düzeyine oranla geçimlerini sağlayamamakta her yıl yeni borç yükü altına girmekte, gittikçe yoksul bir yaşam sürmektedirler. Öğretmenlerin yerel sorunları da bölgenin sosyo-ekonomik yapısı içindedir.
İlkokulların dağılımı: İlçe merkezinde iki, köylerde 63, mahallelerde 37 olmak üzere toplam 102 ilkokul vardır. Bu ilkokulların bulunduğu yerler dağlık, ulaşım olanakları kısıtlı, birbirine ve kaza merkezine çok uzaktırlar. Okulların çoğu eğitim ve öğretime elverişli değildir. Bu okullarda 322 öğretmen, 11 eğitmen görev yapmaktadır. Birleştirilmiş sınıflı okullar çoktur. Öğretmen ve eğitmenlerin hepsi yerli olup, çoğu kendi köyünde görev yapmaktadır.
Beslenme: Köylülerden biraz daha iyi beslenmektedirler. Köydeki evlerinden ve arazilerden gelirleri vardır. (inek yağı, tulum peyniri, fasulye, süt ve bunun gibi.) şehirden ihtiyaçlarını karşılayabilirler. Gelişi güzel beslenirler. Köyün olanaklarıyla beslenme ihtiyaçları sınırlandırılmıştır.
Konut: Kendi köylerinde görev yapanların kalacak ev bulma derdi yoktur. Bir kısmı yeni tip briket evler yaptırmıştır. Çoğu da babadan kalma eski köy evlerinde oturmaktadırlar. Yabancı köylerde görev yapanların konut derdi öğretmen lojmanları bulunmadığından önemli sorundur. Köylülerin kiraya verecekleri evleri yoktur. Birçok öğretmen veya köylü ailesiyle aynı konutu paylaşırlar veya şans eseri boş kalan ev olursa kiralarlar. Bazıları da 3-4 saat uzaklıkta olan okullardan evlerine sabah akşam gidip gelmektedirler. Konutlar sağlık koşullarına uygun değildir. Öğretmenin banyo yeri leğen ya da ahırlardır.
Aydınlanma: Gaz lambası kullanmaktadırlar. Konukları gelince lüks lambasını yakarlar yoksa komşulardan temin ederler.
Öğrenme: Yarıdan çoğu altı ay karlarla kaplı köylerde görev yaptıklarından ilçeye zorunlu hallerde inmektedirler. Gazete dergi okuma olanakları kısıtlıdır. Haberleşme çok zordur. Bu durum öğretmenin çabukça körleşmesine eğitimci kişiliğini yitirmesine yol açmaktadır.
Örgütlenme: Kendi köylerinde görev yapıp belli bir rahatlığa kavuşmuş parti ağaları kanallarıyla tayinlerini yaptırmış rahatının kaçmasından korkanlar örgütlenmeye karşı çıkmaktadırlar. Öğretmenlerin anne, baba ve yakınları çeşitli baskılarla örgüte katılmaları önlenmektedir. Örgütlenme yolunda en büyük güçlük uzak köy öğretmenleriyle ilgi kuramamak ve egemen güçlerin baskılarıdır.
Sağlık: Yoksul köylülerin çocukları olan öğretmenler genç yaşlarında sıhhatlerin yitirmektedirler. Küçük hastalıklarda doktora başvuramazlar hastalık ağırlaşınca da tedavi olamamaktadırlar. Basit birçok tıbbi vakalar bölge hastanesinde zaman zaman doktor bulunmaması ve müdahale yetersizliğinden ölümle sonuçlanmaktadır. Kış ortasında Trabzon ve Erzurum hastanelerine gidenler büyük masraflarının karşılığını görememektedirler. Bu öğretmenin ve halkımızın en derin yarasıdır.
Ortaöğretimde: Hiçbir eğitim olanağı düşünülmeden politik amaçlarla açılmış bir lise (ortaokulla beraber) iki nahiye ve bir köy ortaokulu vardır. Köy ve nahiyelerde görev yapan arkadaşların bilhassa yabancı olanların durumu içler acısıdır. Delirenler bile olmuştur buralarda. Sorunları genel öğretmen sorunlarıyla aynı olduğundan üzerinde durmayacağım.
Görülüyor ki bölgenin sosyo-ekonomik yapısıyla öğretmenlerin bunalımları arasında yakın ilişkiler vardır. Ülkenin toplumsal ve ekonomik düzeyi ileriye doğru değişmedikçe hem emekçi kesimlerin hem de öğretmenlerin sorunları çözülmeyecektir.
Bu İçerik 2777 Kez Görüntülendi