Basına ve Kamuoyuna, 

Bizler hayatını kendi toprağından uzakta sürdürmek zorunda olanlar, doğduğu, atalarının yaşadığı senede bir sefer de olsa gittiği ve kendini ait hissettiği toprakların kardeşleri duyduk ki:

Binlerce yıldır akan, o eşsiz doğaya, içindeki canlılara, insanlara hayat veren derelerimiz daha çok para kazanma hırsına kurban edilmek isteniyor. Kardan başka bir şey düşünmeyenler, kar için kendilerinin bile sonunu hazırlamayı sürdürenler, derelerimize göz koymuşlar. Binlerce yıldır özgür akan, birbiriyle kardeş olan derelerimizi kapatmışlar, satmışlar… Sanki suyun sahibi olabilirlermiş gibi… Halbuki küresel ısınma vesilesiyle kullanılabilir ve düzenli rejime sahip su kaynaklarının gittikçe kıtlaştığı, önümüzdeki yıllarda ise daha da kıtlaşarak önemli bir toplumsal sorun haline geleceği bilinen bir gerçektir. Biz 50 yıllık su kullanım hakkı anlaşmalarıyla suların sahibi olmak istediklerini, bu anlaşmalar vasıtasıyla da yüzyıllardır o suların sayesinde hayatını idame ettirenleri susuz bırakacaklarını elbette biliyoruz. Tıpkı Şavşat Erikli Köyünde yaptıkları gibi……

Duyduk ki su kullanım haklarını sattıkları yetmiyormuş gibi şimdi de Artvin’deki derelerin üzerinde 100’ün üzerinde HES yapmak istiyorlar. Dereler bizim damarlarımızdır. Sadece bizim değil eşsiz doğasıyla Artvin’in ormanının, kuşunun, börtüsünün böceğinin de damarlarıdır derelerimiz. Bize diyorlar ki : “Ülkemizin kalkınmak için enerjiye gereksinimi vardır.” Elbette ülkenin kalkınması hepimizin ortak arzusudur. Ancak kalkınma yalnızca parayla ölçülen ve tek boyutlu bir olgu değildir. Kalkınma doğal alanların tahrip edilip, geniş toplum kesimlerinin yararlandığı kaynakları zenginlere “alım ve fiyat garantili enerji teşvikleriyle” aktarma yoluyla gerçekleşmez. Kalkınma tarımsal altyapıyı, sulama sistemini güçlendirerek de gerçekleşir. Mevcut HES uygulamaları toprağı, suyu, iklimi, havayı bozmak, bu faktörlerin katkısıyla oluşmuş ekolojik, kültürel değerleri tahrip etmekle malul bir kalkınma anlayışına sahiptir. Bölgemizin ekolojik değerleri, geniş mera alanları, diğer bölgelere göre daha az tarım ilacıyla kirlenmiş tarım toprakları, iklim özellikleri göz önüne alındığında yöremizde organik meyvecilik, hayvancılık ve diğer tarımsal üretim potansiyellerinin harekete geçirilmesi, bunların yanı sıra eko-turizm olanaklarının değerlendirilmesi de kalkınma sağlar. Yöremiz için, memleket için, dünya için hayırlı olan yol da budur. Kalkınma için gerekli enerji kaynakları ise yöresel özelliklere göre rüzgar, güneş, organik atıklar gibi kaynaklardan doğal değerler korunarak da bulunabilir. Ekolojik değerlere zarar vermediği oranda HES’ler de bu enerji kaynakları arasında sayılabilir.

Şimdilerde moda olan bir başka kavram ise “Temiz enerji” kavramıdır. Zenginlerin para kazanma hırsının sınır tanımazlığının ispatı niteliğinde kullanıyorlar onlar bu kavramı. Ekolojik dengesini bozdukları dünyanın ihtiyacı olan bir uygulamayı, kendi kar hırslarının gerekçesi yaparak, kavramın içini boşaltıyorlar. Üretilirken çevresini yok eden enerji, temiz enerji değildir. Onların hazırladığı projeler ile koca bir doğanın yok oluşu hazırlanmaktadır.

Sonuçta yöreye yatırım yapılacağı beklentisi, eğer üç günlük ufkumuzla ve bencilliğimizle lekelenmiş akla sahip değilsek, hayatın sonlanacağı riskinin karşısına konulabilir mi? Deresi kurumuş, kuşu kalmamış, ormanı kesilmiş bir Artvin’e yatırımlar hep aksa ne olur ki?Bizler bu meselede daha ayrıntılı bilgilenmek amacıyla “ŞAVŞATLILAR SUYUNA SAHİP ÇIKIYOR” başlıklı panel vesilesiyle konuyla ilgili bilgilerimizi, uzmanlarının yardımıyla, artırmak amacıyla aşağıda ayrıntılarını verdiğimiz etkinliğimize sizleri de davet ediyoruz.

‘Ünlü bir Türk büyüğünün!’  dediği gibi

“DERELERİN İNTİKAMI ACI OLUR.”

TARİH: 27.12.2009 Pazar

YER: Sefaköy Kültür Sanat Merkezi ( Tevfikbey Mah. Maslakçeşme Cad. Çilek Sok. No: 1)

SAAT: 19:00-22:00