Şavşat ve Kültür-Sanat Öyküler

Ben de Öğretmenim...

Yücel Bilgin

Tayınım Orta Anadolu'nun köylerinden birine çıkmıştı. Köyümün yolu ve okulun lojmanı olduğu için çok şanslıydım. Hatta eski de olsa bir otobüsü bile vardı. Bu bilgileri ilçe Milli Eğitim Müdürlüğü'nden almıştım.

Öğleden sonra köyün otobüsünü bularak, bir kaç parça eşyamla birlikte bindim. Yolda bu sene çok rahat öğretmenlik yapacağımı düşünüyordum. Köy yolu stabilize ve tozlu fakat, önceki görev yaptığım köyümün yoluna göre asvalt sayılırdı. Otobus yolcularını, yol üzerindeki komşu köylere indire indire ilerledi. Etrafı söğut ve kavak ağaçlarıyla çevrili, küçük bir ovaya kurulmuş, görüntüsü göze hoş gelen, şirin bir Anadolu köyüne geldik. Burasını çok sevdim. Köy meydanında, yanı okulun yakınında otobüsten indik.

-İzzet "İşte geldik hocam meşhur köyümüze" dedi.

-"Güzel köyünüz varmış İzzet" dedim.

-"He öyledir hocam...Bak işte mutar." Yüksek sesle. "Muhtar, Muhtar Emmi! diye bağırınca, muhtar bize doğru yöneldi. Sanırım benim yabancı olduğumu anlayınca, direkt yanımıza gelip, "Hoş geldin Beyim" dedi, elini uzattı. Ben de elimi uzattım. İzzet'e kalmadan kendimi tanıttım. Muhtar ve İzzet eşyalarıma yardım ederek, okul lojmanına gittik. Anahtar zaten muhtarda imiş. Kapıyı açtı, içer daldım. Çok güzel, küçük ama, tuvaleti, banyosu, mutfağı, herşeyi var. Çok sevindim. Çünkü: Köy yerinde böyle bir lojman lüks sayılırdı.

Ertesi gün hem hava alayım, hen de köyü biraz tanıyayım diye dolaşmaya çıktım. Gördüklerim karşısında şaşkına döndüm. Sanki beşyüz yıl geri gitmişiz. Kadınları ve kız çocuklarının giyisileri, Orta Asya insanının giysileri gibi... Nasıl bu kadar doğal kaldıklarına inanamadım. Bu insanlar nasıl etkilenmemişler. Yolda gördüğüm kadınlar yüzüme bakmadan, hatta yüzlerini çevirerek geçtiler.

Okulu açtım kayıtlı öğrenci listesine baktım. Buna daha çok şaşırdım. Kayıtlı yüzdört öğrenciden bir tana kız öğrenci vardı. Hemen okulu kapattım. Hızlı adımlarla muhtarın evine gittim. kapıyı çaldım. Kapıyı muhtar açtı.

-"Hocam buyurun" dedi.

-Muhtar işim var, gelemeyeceğim. Bu hiç okulda kız öğrenci yok mu?

-Burada gavur mektebinde kız öğrenci okutmazlar Hocam...

Bu lafı duyunca, muhtarı gırtlaklamak geldi içimden. Ama sakin olmam gerektiğini biliyordum. Derin nefes alarak.

-Muhtar hangi çağdayız biliyor musun? Bu senin dediğin suçtur.

Tehditkar ses tonu ile.

-Hoca efendi biz senin gibileri çok gördük burada, hepsi pılını, pırtısını toplayıp gittiler. Akıllı ol Hoca Efendi, akıllı...

Çok sinirlenmiştim. Ama yapacak bir şeyim de yoktu. Yüzyılların kötü törtüsünü, bir hamlede benim, yalnız başıma, temizleyip atmam imkansızdı.

Eve gelirken yolda İzzet'i gördüm. Onunla samimiyetimiz epey ilerlemişti.

-Ne oldu Hocam, bu ne hal? Çok sinirlenmişsin. Yoksa biri ile kavga mı ettin?

Ben muhtarla aramızda geçenleri anlattım. O da muhtarın benzeri laflar söyleyince, hepten şoke oldum.

Aradan günler geçti. İzzet her akşam konuğum oluyor. Onunla bütün sırlarımızı paylaşıyoruz. Devamlı "Kızını neden okula göndermediğini" söylüyorum. O da bozuk plak gibi, "Beni el alema rezil mi edcen Hocam." diyor.

Birsabah erkenden kapım çalındı. Açtım karşımda İzzet.

-Hayrola İzzet, nedir bu sabah, sabah...

-Hocam bana acele bin lira lazım.

Hemen aklıma hınzırlık geldi.

-İzzet sana para veririm ama, kızını okula gönderirsen.

İzzet'in yüzü kıpkırmızı oldu.

-"Hocam inan dostluğumuz olmasaydı kapıyı çarpar giderdim." dedi.

-"Tamam İzzet kızma" dedim ve parayı verdim.

İzzet parayı alır almaz, arkasına bakmadan evden çıktı.

Ertesi gün okulu açtım. Baktım İzzet'in kızı Rabia koltuğunu altında kırışık bir defterle içeri girdi. Buna çok sevindim. Daha önce ki sohbetimizde adını öğrenmiştim.

Rabia

-Hoş geldin Rabia.

-"Hoş bulduk öretmen" dedi.

Ben"öretmen değil, öğretmenim diyeceksin." dedim. ve yer göstererek oturttum. Rabia evinde okuma yazma öğrenmiş. Yaşı da büyük olduğu için dördüncü sınıftan başlattım. Günler geçti. Rabia okulumuzun en çalışkan öğrencisi ve sevgilisi olmuştu.

Ertesi yıl beşinci sınıfta, Rabia'yı özel olarak sınavlara hazırladım. Çok akıllı, çok zeki, ve çalışkan bir öğrenciydi. Bu durumda öğretmen okulu sınavlarını kesinlikle kazanacağını biliyordum.

İlkbahar geldi. İzzet'in de olurunu alarak, Rabia'yı Öğretmen okulu sınavlarına götürdüm. Sınava girdi. Sinavının çok iyi geçtiğini söyledi.

O yaz benim tayınım Anadolu'nun başka bir şehrine çıktı. Eşyalarımı almaya gittiğimde Rabia'nın öğretmen okulu sınavını kazandığını duydum. Çok sevindim. Ama artık oradan ayrılmak zorundaydım.

Rabia benim adersimi bilmediğinden. biraz da benim ihmalkarlığımdan, artık birbirimizi unutmuştuk. Aradan onbeş yıl geçti. Ben Almanya'da görev yaparken, bana bir paket geldi. Paket süslü güzel bir paketti. Merakla ve hızla paketi açtım. İçinde kırmızı bir gül bir de mektup vardı. "Acaba kimden gelmiş olabilir" derken. Zarfı açmak için dah da meraklandım. Elleri titreyerek zarfı açtım şoyle bir yazı vardı.

SEN DOĞMASAYDIN BİZİM KÖYE...
BEN NASIL ÇİÇEK AÇARDIM?
BEN NASIL MEYVEYE DÖNERDİM?
NASIL ÜRÜN VERİRDİM,
BEREKETLİ TOPRAKLARIMDA ÜLKEME...

SEN DOĞMASAYDIN BİZİM KÖYE,
KİM ISITIRDI KEMİKLERİMİ, TA İLİKLERİME KADAR...
KİM AYDILATIRDI YOLUMU UZAYA KADAR,
KİM ÖĞRETİRDİ BANA SEVMEYİ, SEVİLMEYİ.
KİM BECEREBİLİRDİ YOKTAN VAR EDİLMEYİ.

SEN DOĞDUN BİZİM ÜZERİMİZE,
BENİ, BEN YAPTIN,
BİZİ BİZ YAPTIN,
GÖĞÜS GERDİN KARANLIKLARA,
SIRTINI VERDİN BİR DAĞ GİBİ...
HEP İLERİ, İLERİ DEDİN,
AYDINLIĞA DOĞRU...

HEP SEN VERDİN, BİZ ALDIK KARŞILIKSIZ.
SANA TEŞEKKÜR EDERİM,
SEVGİLİ ÖĞRETMENİM...
ARTIK BEN DE ÖĞRETMENİM.

Bu İçerik 350 Kez Görüntülendi

Kültür Öyküler Üye Listesi