Şavşat ve Kültür-Sanat Öyküler

Böyük Avi Görükmiyer...

Şavşat.com

Buranın Gögi Dar; Böyük Avi Görükmiyer... Soğuk bir sonbahar akşamında hava yine ayaza çekmişti. Pencereden başımı uzattığımda gözlerimi apartmanların arasından dar gökte zor gördüğüm yıldızlara çevirdim.

Anılara daldım birden :

”Çok uzun zaman oldu. Uzun ne kadar anlamlı acaba yada çok... Çok yada Uzun 30 yıl belki bir insan yaşamı açısından, yada sadece bir insan için bu anlamı taşısa da. ”

Gözlerim küçük ayıyı aradı dar gökte. Az sonra bir ucundan yakaladım ama anıların gölgeleri gibiydi küçük bulutlar...

Tetrop”u düşündüm bir an. Ayıların evi, yaşam alanı. Çok az ayak basılan o muhteşem yer. İnsanın ilk gittiğinde kendi kaybolmuş hissettiği yer.

Sonra bir yaz gecesi sabaha dönerken yaşadıklarımız... Topraklığın sırtlarından köye doğru korkak bir yaylım ateşi... Saldırganların ateş açtıkları yere doğru sabahın ilk ışıkları ile hareket etmiştik. Düz ve sulak çayırları geçiyorduk. Çayırların ortasında alacakaranlıkta orada daha önce görmediğim bir ağaç farkettim. Belki çevreyi dikkatlice süzerek yürürken bu ağaç tüm açılardan aynı silüete sahip olmasa şüphelenmeyecektim.

Biraz şaşkın ve ağaçmı değil mi? bakışım sürüyordu.

”Bu ağaçsa eğer hep aynı silüeti veriyor ve hiç dalı yok.”

Ağaçtan 150-200 m civarında uzaktık. Aniden sordum:

”Orda bir ağaç var mıydı?”

Hangi ağaç diye yanıtladılar.

Çayırların ortasında işte orada dedim

Hayır orda ağaç olamaz ama o ne? diyen arkadaş sözü daha bitmeden başka bir arkadaş...

O ayı deyince, aniden haylamalar sardı çayırları. Ayı, dolgun ve semiz gövdesi ile hafif meyili çayırlarda koşarak hızla uzaklaşmaya başladı... KüçükAyı değildi yani büyük ve kışa hazır bir ayıydı.

Apartmanların arasında baktığım daracık gökyüzünde büyük ayıyı bir türlü tam göremiyorum.

Yine küçük bulutlar gibi koşuşturan anılar.

Soğuk bir kış gecesinde, ağaçların arasında bulunduğumuz yere doğru her fırsatta yaklaşan ayak sesleri... Dalların sert darbelerle kırılması.

Küçük Axo'daydık. Bir sabah baskınında gafil avlanmamak için köyün karşısında ki küçük axo da sabahlayacaktık. Soğuk gecede köyden görünmeyecek biçimde kamufle edilmiş ateşle ısınmamız gerekiyordu. Satavala daki kar dibe kadar inmişti. Büyük aradan soğuk rüzgar bıçak gibi yalıyordu.

Ağaçların sıkı olduğu uygun bir yerde çukur kazarak görünmeyecek bir ateş yakıp yansımalarını da elden geldiğince kamufle etmiştik. Ateşin cılızda olsa çukurdan yansıyan sıcaklığı ve yorgunluk gözkapaklarımızı zorluyordu. Kuru dallar ve battaniyelerden yapılan yataklarda bir an önce uyumak için kıvrıldık. Bir süre sonra nöbetçinin seslenişini duyduk.

Ağaçların arasında birşey var.

Herkes yattığı yerlerden fırlamış, birbirlerini uyarıyorlardı. Arkadaşlardan biri:

Ayı ola, hamda çox iri... diye söylendi biraz yüksek bir sesle...

Bir süre hafif seslerle ayıyı korkutmaya çalıştık ama ayı gittikçe bulunduğumuz yere yaklaşıyordu. Kesilikle sırt çantalarımızda ki yiyeceklerin yada taze poğaçanın kokusunu almıştı. Her yerin karla kaplandığı bir zamanda uykuya yatmamış bir ayı açsa ki açtır bizim için tehlikeliydi.

Kısık sesle konuşarak ayıyla aramızda ilk ateşi bırakıp ikinci bir ateş hazırlığına başladık. Bir kişi ayı yaklaşamasın diye ilk çukurdaki ateşi canlandırıyordı. İkinci ateş yakıldığında ayının çıkardığı sesler kesilmişti.

Ayının uzaklaşmış olacağını düşündük ve ikinci ateş etrafında yeniden hazırladığımız yerlere kıvrıldık. İlk ateş o sırada iyice sönmüştü. Bir süre sonra nöbetçi ayıyı çok daha yakınımızda farkedince kısık sesle de olsa bağırdı. Ateşi canlandırırken hepimiz yeniden ayaktaydık. Ne yapacaktık?

Ne bağırabiliyor nede silah kullanabiliyorduk. Ayı çok yaklaşmıştı ama köyden duyulabilecek bir ses başımıza bela açabilirdi.

Bir kişi ikinci çukurdaki ateşi canlandırırken, üçüncü ateş için çukur hazırlığına başlamıştık. Ayının çıkardığı sesler yine kesilmişti. Üçüncü ateş etrafında uykularımıza kıvrılmıştık. Nöbetçi değişmişti.

Kısa bir süre sonra durum aynıydı. Yedinci ateşin etrafında hiç uyuyamadan sabahın ilk ışıklarını bekledik. Yani o gece Küçük Axo da büyük ayı ile sabaha kadar köşe kapmaca oynamıştık.

Ormanları Türkiye deki ayıların çoğunu barındıran bir yerde yaşayanların ayı kültürü vardır. Kuşaklar boyunca söylence kültürü anlatılan ayı hikaye ve yaşam öyküleri dağınık bir bilgi yığını içerir. Dağ köylerinde ayı davranışları ve zekası söylence kültüründe çok önemlidir.

Ayılarla ilgili kötü anılarım ise mısır tarlaları, kırılıp dökülmüş budanmış ağaçlar, ayıların köpeklere boğdurulması ve ayılar tarafından öldürülmüş köpekler... Son örnekler hatırlamak istemesem de aklıma gelir... Özellikle Satlel de yaralı yada ölü ayıların köpeklere paramparça ettirilmesi.

Gökteki küçük ve büyük ayılar bana daima Şavşatı ve ayılarla ilgili yaşanmışlıkları hatırlatıyor. Bu yaşanmışlıkların söylencesi bazen korkunç, gizemli ve bilgece bazen de pratik bilgiler taşırdı. Yansılama ayinleri gibi öğretir, korkuturdu. Ayılarla ilgi yaşanmışlıklardan kaynaklanan ölüm ve engelli yaşamlara dair çocukluktan gelen bir hafızam var...

Şavşat'ı sevmek aynı zamanda ayıları anlamak ve sevmektir.

Bu İçerik 362 Kez Görüntülendi

Kültür Öyküler Üye Listesi