Şavşat ve Kültür-Sanat Öyküler

Deryami Baba İle Kısa Bir Yolculuk

Nizamettin İlhan

Yetmişli yılların başı idi. Ankara’dan Şavşat’a Erzurum üzerinden geliyorum.Otobüsteki bir yüzbaşının sürekli Artvin lafını telafuz ettiğini fark ettim. Yaklaştım. Tanıştım. Şavşat askerlik şubesine tayin olmuş. Merak ediyor. Eşi hiç razı değil.. Neden emekli olmadın diye söylenip duruyor.

Çok şeyler anlattım ama tatmin olmadılar. Birlikte Ardahan’a geldik. Garajda rastlayan Şavşatlılara da sordu ,”Şavşat nasıl yer” diye… Herkes “havası iyi suyu iyi” dediler. O da “ben hava su istemiyorum. Hava su dağ başında olur” dedi. Başka diyecek bulamadık. O anda sanayi kuracak halimiz yoktu. Yıllardır kurmayanlar utansın. Şavşat Halk Eğitim Müdürü Seyfettin Bey oradaydı. "Komutanım" dedi "Şavşat öyle bir yer ki gelen ağlar giden ağlar. Birde giderken görüşürüz" dedi.

Şavşat’a gidecek araba sorduk Yok dediler. Ancak Deryami buralardadır belki gider . Diyenler oldu. Bulduk Deryamiyi. Pek niyeti yoktu. Rica minnet razı ettik. Ardahandan ayrılalı on dakika olmuştu. Deryami "eyvah “dedi. “Ne oldu” dedik “Benzinim yetmez “dedi. Yol üzerinde hiçbir yerde benzinci yoktu. “Dönüp alalım” dedik. “Hayır uğurumdan dönmem”dedi. Bir müddet gittik. Arabanın önünden dumanlar yükseldi. “Motor yanıyor” deyip atladı. İndik . Kaportayı açtık. Dumandan hiçbir şey görünmüyordu. Yan tarafta bir çay akıyordu. Deryami , yüzbaşının oğlunun çayın kenarından çim koparmasını istedi. Çocuk anlamadı. Tarif edince anladı. Çocuk dereye iner inmez suya düştü. Anası feryatlar etti. Çocuğu çıkardık. Deryami kendisi indi . Çimleri koparıp, koparıp getirdi. Motora yapıştırdı. Motoru böyle soğuttu. Yola devam ettik,.

Dağın yamacına dikilince araba istop etti. “Benzin geri gittiği için araba istop etti” dedi. Yüzbaşı ile beni indirdi. “Dayanın arabayı geri çevireceğim. O zaman araba çalışır” dedi. Biz indik . ileri geri iterek arabayı geri döndürdük. Gitti aşağıdan döndü. Geldi yanımızdan geçti. “Siz yürüyün tepede binersiniz” dedi. İkimizde yüz on kilonun üzerindeyiz rampa yukarı nefes nefese kaldık. Ter tırnağımızdan çıktı. Tepede bindik. Yüzbaşının eşinin ağzı durmuyordu. “Nerden getirdin beni buralara….Neden emekli olmadın….”

Ardahanlıların yaylalarından geçiyoruz. Sığırları ağıla götürüyorlar. Her sığırın paşinde bir kişi var. Düşen gübreyi alıp tezek yapıyorlar. Yüzbaşı ”bunlar ne yapıyor” diye sordu. Anlattık. Kollar yarıya kadar havan gübresi olmuştu. Akşama o elleriyle yemek yiyeceklerini söyleyince komutan kükredi. “bizim Ankara da ki beyleri getirip bu durumu göstereceksin” dedi. “Onlar çok iyi biliyor da bilmemezlikten geliyorlar”, dedi Deryami.

Sürekli Deryami babaya bakıyordum. Köy odalarındaki sazlı sözlü söyleşilerini, atışmalarını... Siz küçüksünüz diye odaya sokmayan yaşlıları hatırlıyorum. Canlı bir tarihin bir halk ozanının geleceğin Pir Sultanının yanında oturduğumu düşünüyordum. Sakalını merak ettim . “Haccamı gittin” dedim. “Evet” dedi. Ozan, hacı ve şoför Deryami Baba.

İkibin altıyüz rakımlı Sahara dağını aştık. Şavşat göründü. Biz bile ürperdik!. Kaldı ki onlar ilk defa görüyorlardı. Bakamaz oldular. Kadıncağız asıl şimdi ağlamaya başladı. O dere tepeyi gören ağlamaz mı?” Neden emekli olmadın da beni buralara düşürdün?……..”

Deryami Baba vitesi boşa aldı. Araba tangır tungur gitmeye başladı. Komutan bağırdı “ne yapıyorsun bizi dereye mi atacaksın”? Deryami, “korkma bu araba yolu bilir. Hoyş babam hoyş” diyerek virajları dönüyordu. Komutanım dedi “bir avuç benzinim var onuda Mamanelisin sırtına saklıyorum.” Şimdiki sahara festivalinin yapıldığı alana indik . Çamlığı gösteren Deryami Baba ”komutanım burada bir güzel içilir” dedi. “Hani” dedim “sen hacıydın”. “Onun yeri başka, onun yeri başka” dedi. Şavşata indik.

Yüzbaşının Şavşat'tan ayrılırken ağlayışı Deryami babanın hoyş babam deyişini hiç unutamadım.

NİZAMETTİN İLHAN

Bu İçerik 734 Kez Görüntülendi

Kültür Öyküler Üye Listesi