Şavşat ve Kültür-Sanat Öyküler

Evimin Bacası Tütsün

İsmet Aci

Caminin avlusunda ki söğüt ağacının dalına çoktandır görünmeyen kara karganın biri sessizce süzülüp gelerek kondu. Az ileride sıcaktan bunalmış dili Dışarıda karabaş kanat sesine başını kaldırıp tehlikenin tehlike olmadığını görüp tekrar uykuya daldı. Hocanın ezanından sonra avlu birer ikişer gelen yaşlılarca dolduruldu. Her gördüğüm yaşlının kullandığı bir eşya vardı ama hiç biri bu köye ait değildi. Nuri dedenin bastonu halis Devrek malıydı. Mustafa amcanın Tespihi Oltu taşından olduğundan havalıydı .Şakir dedenin mestleri Arabistan hatırasıydı. Yaz tatiline gelmiş birkaç öğrenci onların arasına katılınca önce kim olduğunu tahmin etmeye başlayıp sonra birbirlerine soruyorlardı. Kendilerince şaka yapıp gülüyorlardı.

---Nüri dedi Şakir dede.Uzağı yakın ettik etmesine ya. İkiyi de üç ettik mi. Gençler bu konuşmaya bir anlam veremediler sadece dinlediler.

Aralarına yeni katılmış olan bir ihtiyar bu konuşmalara gizli bir tebessüm gösterdikten sonra,bu günü yaşamaya bakın dostlarım dedi. Birden herkes ona doğru bakıp gel yaren şöyle otur dediler. Saçları bembeyazdı. Sakalları usta bir berberin elinden düzeltilmiş gibi tertemizdi. Üzerindeki cekette çok uzaklardan izler mevcuttu. Ayağın da ki mestler bakımlı ve cilalıydı. Gösterilen yere çömeldi. Sırtında gizli bir yük yüreğinde görünmez acı olduğunu tecrübe denen yaşanmış hayatlar hemen anlamış olmalılar ki E.. anlat bakalım yaren dediler.

_Bakın dostlar. Ben çarıklı köyündenim. Yazları evimin nüfusu artar. Güz gelince havalar soğumaya başlayınca yavaş yavaş azalır. Son güzde bir koca karı birde ben kalırız o koca evde. Ona bana bakar ben ona bakarım. Kış böyle geçer. Benim iki çocuğum var. Biri kız biri erkek. Erkek olan sağlık memuru, kız hemşiredir. Çocuklar eline bir ekmek alıp evden ayrılıncaya kadar hayat çok güzel. Gülmek var,eğlenmek var. Ama gittiler mi de artık insanın yüreğine bir hançer saplanmış gibi yanar durur. Bir de yüreği yakan başka şey var. Bunca yıl bakmışsın, büyütmüşsün. Emeğini çekmişsin sonra bir gurbet alsın götürsün. Bakın üzerimde gördüğünüz bu pantolonda cekette oğlumun, gelirler giymediklerini bırakırlar, yeniden alırlar. Sonra da izin biter bırakır giderler. Gitmeyin diyemesin dünya böyle kurulmuş .Zaman zaman gelin anne baba biraz da bizde kalın derler ama gidemesin. Bu anlatılanları yaşamış olan Osman dede ah. .ah dedi. Onu sen bana sor. Aha buram da bir ağrı var ki hiç acısı dinmez .Benim çocuklarda seninkiler gibi gurbette. Bir gittiler bir daha dönmediler. Haklarını inkar edemem. Hep aradılar sordular. Baba gelin bizim yanımız da kalın diye ısrar ettiler. Hanım dedim gidelim. Bir dolanalım bakalım Eğer elin memleketine uyabilirsek bir kış kalır yaza döneriz. Gidelim dedi. Kalkıp gittik. Şakir dede sanki duymak isteyip de duyamadıklarını duyacakmış bununla senelerdir gizlediği dertlerini paylaşacakmış gibi ha bire anlat anlat diyordu. Caminin imamı bu konuşmalara haydi namaz geçecek diye noktayı koymasa bunların hepsi namazı neredeyse unutmuş bir vaziyette konuşmaya devam edeceklerdi. Allah af etsin deyip birlikte kapıdan içeri girdiler.

Cami dışına çıktıklarında söz kaldıkları yerden araya namaz girmemiş gibi yeniden başladı. Sözü uzatmayalım dedi Osman dede. Kalktık gittik .İlk misafirliğimiz de ki Hizmeti anlatmak zor. Şaşırdık kaldık. Neredeyse çoktandır gelmediğimize pişman olacaktık ki bir gün; Uykudan gelinin bağırmasıyla uyandım kulak kesildim. Bizim oğlana var gücüyle bağırıyordu. Ya bunlar gider ya ben giderim .Bunların yüzünden memleketi tek ettim ama burada da kurtulamadım. Sanki annem beni senin annene babana hizmet etsin diye mi doğurdu. Evin neresine gitsem kokudan geçilmiyor. Annen baban kokuyor. Hadi ondan vaz geçtim. Ya konuşmalarına ne demeli. Evden çıkacak olsam anan soruyor. Gelin nereye. Sana ne nereye gidersem giderim. Yok hanım efendiye hesap vereceğim. Kurtulmalıyım, anlıyor musun ben bunlardan kurtulmalıyım. Yanımda uyuyan hanıma usulca dokundum. Uyan bak neler oluyor kulağınla duy dedim. O da uyandı. Birlikte hiç sesimizi çıkarmadan kavgayı dinledik .İçimden oğul madem bu kadar sıkıntı yaşayacaktın ne demeye biz çağırıp gelin gelin dedin. Bunları duymak bir babayı anayı kahretmez de ne eder. Uyandığımızı onları duyduğumuzu belli etmek için bir iki öksürdüm. Gelin birden bağırdı. Bak veremlileri nasıl sardın başıma. Odaya girdim. Bu patırtı gürültü için de kahvaltı hazırlanmış bizi bekliyorlarmış gibi bir durum vardı. O kadar rahattılar ki az önce ki konuşmalar sanki bu evde yapılmamıştı. Şaşırdım. Hanım bana baktı. Ben hanıma.

İhtiyarlar can kulağı ile Osman dedeyi dinlemeye kendilerini öylesine kaptırmıştılar ki yanına gelenlerden gidenlerden haberleri bile olmuyordu. Karabaş havlamasa gelenlerden habersizdiler. Gün ikindi namazının da yaklaştığını gösteriyordu.

Karabaş uzun zamandır dışarı da tuttuğu dilini içeri çekti. Artık terleme ihtiyacı bitmişti. Yavaşça kalkıp ön ve arka ayaklarını kırmadan gerindi. Yavaş Yavaş cami avlusunu terk etti. Etrafa hazin bir yaz sessizliği çökmeye başlamıştı. Biraz da bu hüznü Osman dedenin anlattıkları artırmış olmalı ki O nun suskunluğunu kimse bozmak istemediğinden yerlerinden isteksizce doğrulup yeniden camiye girdiler .Ellerini kulaklarına kadar kaldırıp namaza durduklarında her ihtiyarın beyninden Osman dedenin anlattıkları geçiyordu. Kolay değil di tabi bu hikayeler bu köylerde hep böyle anlatılırdı .İçlerinden biri yaşamış olsa da hepsi yaşamışçasına bu evlat hikayelerine üzülürlerdi. Bu yaz ikindi sonrası evlerine gitmek için birer ikişer cami avlusunu terk ederlerken şakalaşmayı da ihmal etmiyorlardı . Bazı insan söz ağzına öyle yakışır ki o konuşurken kimse sözünü bölüp bu bal tadında ki anlatımı yarıda kesmez di. Biliyor musun dedi. Osman dede. Benim oğlum da bekliyor ki babam ne zaman ölecekte annemi götürüp çocuklara baktıracağım, benle hanımda gezintilere gideceğiz. Bu sözde olan ince eleştiriyi bir kenara koyup hep birlikte güldüler. İhtiyarlığın vermiş olduğu güngörmüşlük bu insanları görünmez bağlarla bir birlerini öylesine sıkı bağlamıştı ki sabahtan beri birlikte olmaların son verip evlerine gitmeyi bile düşünmüyorlardı; ancak Osman dede hadi dağılalım demesiyle kendilerine geldiler. Yavaş yavaş ahlaya oh laya ayağa kalktılar. Bartın asası ile oltu taşı bu kalkışta her ihtiyara maddi ve manevi destek oldu. Öyle ya bunları bekleyen eşleri de şimdi evde yalnızdılar. Birer birer cami avlusunu tek ettiler. Evlerine döndüklerinde akşam yemeği hazırlıkları başlamıştı. Süti nene biraz sitemkar adam dedi. Evden bir sabah çıkıyor bir akşam dönüyorsun bir düşünmüyorsun ki bu insan yalnız başına ne eder,ölüm var kalım var insan oğlunun canı bir nefes durdu mu bitti.Bazen öyle acıkıyorum ki gözlerim kararıyor ama tek başıma canım bir şey istemiyor. Bari bunları düşünde eve ara sıra uğra. Ah o eski günle nerede şimdi. Çocuklar ayağımın altında dolaşırken hiç büyümeyecekler hep böyle kalacaklar diye düşünmüştüm ama yanılmışım. Bakıyorum kimse kalmamış. Babam gilin bir arı kovanları vardı zamanında. Babam gider gelir durumları iyidir. İyidir derdi. Bir gitti geri üzüntülü döndü. Bizim arı sönmüş dedi. Merak ettim gittim baktım bu sönme nedir diye. Baktım ki hiçbir arı kalmamış. Anladım sönmek nedir. İşte adam bizim arı da şimdi sönmüş. Bir sen bir ben kalmışım. Sen bari eve vaktin de dön. Yemeğe birlikte oturdular. Şaban emminin gözünden bir damla yaş indi yanağına. Suti Nene de göz yaşından nasbini aldı .Ama ikisi de bir birinden göz yaşlarını saklamayı becerdiler. Yürek ağrıları saklanmıyordu. Şaban ded Cami avlusun da dinlediklerini evde anlattı. Sözünü bitirecekken bak avrat dedi. Şimdi akşam namazını kılacaksın ya işte o zaman yüce rabbimiz den bir dilek dileyelim. Neyiymiş o dedi . Suti nene.

Allahım evimin bacasından dumanı eksik etme. Evimin bacası tütsün.

Bu İçerik 244 Kez Görüntülendi

Kültür Öyküler Üye Listesi