Şavşat ve Kültür-Sanat Öyküler

Kan Çarpar Beni

Kamil Aydemir

Ailece karar vermiştik. Bu yıl yapılacak boğa güleşlerini seyretmek için Kafkasor'a gidecektik. Yıllardır Kafkasor yaylası denilen yerde boğa güleşleri yapılırdı. Boğa güleşleri yapılacağı gün Artvin halkı Kafkasor yaylasına akın ederdi. İnsanlar hem eğlenerek dinlenirdi hem de boğa güleşlerini seyrederdi. O gün Kafkasor yaylasına Artvin'in yedi kazasından ve kazaların köylerinden bile insanlar gelirdi. Zaten güleşen boğaların çoğusuda bu köylerdendi. Babam, annem, ablam ve ağabeyim bir kaç kez boğa güleşlerini seyretmeye gitmişler. Benim ilk gidişim olacaktı. O gün gelip çatmadan ablama,ağabeyime, babama, anneme sorular sorarak o güne kendimi hazırlıyordumki Kafkasor yaylasında acemilik çekmeyeyim. Bir de dünyayı küçülten televizyonların evimize taşıdığı İspanya'da boğa ile dövüşen insanları bir kaç kez izlemiştim. Her izleyişimde de boğalara atılan her oku kendi bedenimde hissetmiştim. Küfürü hiç sevmediğim halde böylesi bir günü düzenleyenlere, onların bu günü düzenlemesine gözyumanlara ve boğayı dilim dilim öldürenlere ağız dolusuküfür etmiştim. "Babaciğim Kafkasor yaylasında da boğalara İspan ya'daki gibi mi yapıyorlar? dedim. "Hayır yavrum İspanya'daki gibi davranmıyorlar. Burada boğaları birbirleriyle güleştiriyorlar. Eline kırmızı bezi alıp boğayı kızdıran ya da boğaya ok fırlatan insanlarda yok, dedi babam. "Boğa güleşleri neden her yıl yapılıyor? dedim. Köylülerimiz yaz aylarında yaylalara çıkınca hayvanlarını birarada otlatırlar. Hayvanların birarada otlaması için birbirleriyle tanışması gerekir. Hayvanlar birbirlerine alışmasa otlakta kavga ederler. Otlak yerleri genelde düzlük olmadığı için hayvanlar kavga sırasında birbirlerini kayadan, uçurumdan atabilirler. Otlak yerlerindeki kavgalarda meydana gelebilecek olumsuzlukları önlemek için önce hayvanları güleştirip sonrada birarada otlatırlarmış köylüler. Köylülerimizin yaptığı önce tanıştırma sonrada birarada otlatma işi şimdi her yıl boğa güleşi yaptırılarak yaşatmak isteniyor, dedi babam. Yaptıklarına pek anlam verememiştim ama hafta sonu yeni bir yeri göreceğim ve eğleneceğim için Kafkasor'a gideceğimize sevinmiştim. Bizim evden bakınca Kafkasor dağlarının gizemli çekiciliği beni etkilerdi. Boğa güleşlerini seyretme aracılığıyla beni yeşilliğiyle büyüleyen Kafkasların hiç olmasa bir kısmını yakındn görebilecektim. Kafkaslar bir kaç dağın biraraya gelerek omuzomuza yaslanmasından oluşmaktadır. Uzağından da olsa insan seyretmeye doyamaz. Bu dağların giyindiği elbiselerde yeşilin her tonu vardır. Yel eşliğinde mis gibi temiz havayı üstümüze savurması tek başına romandır.

Pazar sabahı erkenden Kafkasor yaylasının yoluna koyulduk. Kafkaslara tırmanan tozlu yollarda döndükce döndük. Tabi buraya eliboş gidecek değildik. Orda yemek için daha önceden hazırladığımız börekleri, sarmaları, satın aldığımız karpuzu, bağımızdan kopardığımız üzüm ve diğer meyveleri yanımıza aldık. Orda içmek için birazda merşubat. " Boğa güleşinin yapılacağı yerde yeyilip içilecek her şey vardır ama çok pahalıdır, dedi babam. Böylesi eğlence yerlerinde satılan her şeyin bakallarda, marketlerde satılanlardan pahalı olmasıda kaçınılmazdı. Hiç kimsede başkasını evinden getirmeyip buradan alacaksın diye zorlayamazdı. Daha öncedenönlemini almak mümkünken gidip orada hey şeyi yaklaşık iki katı paraya almakta doğru olmazdı. Bu konuda bende babamla aynı düşüncedeydim.

Kafkasor yaylasına Artvin merkezinden arabayla en az yarım saat Kafkas dağlarının yamaçlarını tırmanarak varılıyordu. Artvin'imiz yeşilin her tonunu koynunda saklayan bir yerdir. Düzlük değildir ama insanları düzgündür. İlimiz Kafkasların eteğine kurulmuştur. Şavşat ve Ardanuç kazaları diğerlerine göre düzlüktür. İlkbaharda ilimiz çiçek bahçesi gibidir. Zerdalılar, kızılcıklar, elmalar, almutlar, hurmalar, ayvalar, yeni dünyalar, kirazlar, hele ki narlar çiçeğe durunca insan kendisini gerçek cennette sanır. İlkbaharda Artvin'in güzelliğini kültür hazinesi olan İstanbul bile kıskanır. Havası büyük şehirlerin havası gibi kirli değil temizdir. Artvin tertemiz bir yerdir. Burada yaşamak insanın ömrünü uzatır. Yıllar önce İstanbul'a, Ankara'ya göçenler geri dönmeye , yazlarını buralarda geçirmeye başladılar. Ülkemizin en hızlı akan Çoruh nehri tek başına şiirdir. Artvin insanı okumayı çok sever. Okumuşlar ilidir de Artvin. Okumuş insanlar onların ayıbını kolayca görür olduğundan mıdır, nedendir bilmem? Nedense ülkemizi yönetemeyen yöneticilerimiz bizleri pek sevmez. Seçim zamanı dışındada ilimize hiç bir büyüğüz gelmez. Yinede biz onlara küskün değiliz. Herkesle birlikte onlarıda severiz, çünkü sevmeyi öğrenir sevmesini severiz. Hiç kimse bizden kör olmamızı istemesin. Artvin halkı haksızlığa boyun eğmez. Eğilecekse sevginin önünde eğilir. Bir de saygı duyduklarının eline..!

Evimiz Türkiye'nin en hızlı akan ve çile kokan Çoruh nehrinin kıyısında olduğu için yılan gibi kıvrılan yolları aşarak vardık Kafkasor yaylasına. Bizi yaylaya taşıyan dolmuş tıka basa doluydu. Herkes bizim gibi bir an önce boğa güleşinin yapılacağı alana varıp güzel yere yerleşmek istiyordu. Sanki gün bayram günüydü. Cuma akşamından alana gidip çadır kuranlar bile vardı. Kanımca yaptıkları hiçte yanlış değildi. Boğa güleşleri vesilesiyle iki gece ağaçların koynunda yatıyorlardı. Kafkasor yaylasından Artvin'i seyretmek ayrıcalığı olan güzellikti. Boğa güleşlerinin yapıldığı yerden bakınca dört, beş katlı evler bile küçücüktü. Alana benim gibi çocukların sevinç çığlıkları, insan, boğa, davul ve zurna sesleri hakimdi. İnsanlar dertlerini evlerinde bırakıp burda eğlenmek ve üzerlerinden yorgunluklarını soyunarak geri dönmek istiyordu. Diğer zamanlar sessizliğe teslim olan bu yayla belki de kendisine bir yıllık gürürtüyü topluyordu. Boğa sahıpleri boğalarını özel kamyonlarla getirmişti. Hiç böyle besili boğalar görmemiştim. Boğaların boyunları, bazılarınında boynuzlarının dipleri süslerle doluydu. Bu alana kasaplarda kan kokusu alıp leşe akın eden kargalar gibi akın etmişlerdi. Babam onlara: "Kargalar", diyordu. Babanım kasapları böyle adlandırışı bana "kurnaz karga" masalını çagrıştımıştı…

Belden yukarısı çıplak erkekler alana gelmeye başlayınca şaşırdım. Çünkü boğalardan önce insanların güleştiğini bilmiyordum. İnsanlarda güleşiyorsa neden boğa güleşleri deniyordu bunuda anlıyamıyordum? Az önce oyun havaları çalan davullar, zurnalargüleş havası çalmaya başlayınca belden üstü çıplak insanlarda güleşmeye başladı. Güleşenler arasında benimle yaşıt ve benden küçük olanlar bile vardı. Ben babamın yanında izliyordum olanları. Önümüzde güleşenlerin yaşları ya onbir ya da onikiydi. Saçları sarı olanı yıkıldı. Yıkan sevindi. Bu güleşi kazananı yakınları kucakladılar. Yıkılanın başı önüne düştü. Belliki yenildiğine üzülüyordu. Kendimi koydum yıkılanın yerine. Ata sporuymuş güleş ama ben beğenmedim bu yarışı. Yarışlar yenilenin duygularını incitiyordu. Yeneni hırs kaplıyordu. Bu kazanma hırsı insanı bazen pisliğe itiyordu. Hayır hayır ne birisi üzülürken sevinmeyi ne de birisi sevinirken üzülmeyi istemem. Ben hiç kimseye kin beslemem. Bana göre değil yarışmak.Savaşlarda da binlerce insan ölürken, onbinlercesi de sakat kalıken, güzelim doğa yerle bir edilirken devletler güç yarıştırıyorlar. Sonunda güçlü devlet güçsüzü yeniyor ama kaybeden iki devletin insanları oluyor. Her savaş sonrası binlerce insan açlığa yenilirken, savaş zenginleride türüyor. O gün yarışa ve savaşa karşı yanımı keşfettim. Savaşla yarışın ne ilişkisi vardır demeyin! Yarışmakla başlar savaşlar. Yenilen bir boğayı almak isteyen iki kasap kendi aralarında anlaşamayınca dövüş başladı. Yanında oğulları olan diğer kasabın üzerini kana boyadı. Ardından da boğayı satın aldı. Dövüşte yenilen boğaya daha önce müşteri olandı. Yarışı güçlü kazandı. Kasapların kavgası o güne leke çaldı. Bir de rakı içmeyi beceremeyen sarhoşlar vardı… Kasapların kavgasına benim gibi tanık olan agabeyim: "Bu çıkar kavgasıdır. Savaştır çıkar kavgasının diğer adı, dedi. Eğleneceğimi sanarkan beni düşünce sardı! Güleşen insanlar boğalara göre yinede şanslıydı. Kafkasor yaylasına özel kamyonlarla getirilen boğalar güleşmeden önce oldukça ilgi görüyordu. İnsanlar: "Şu boğa kazanır. Bu boğa kazanır. Yok yok o boğa kazanır. Geçen yılın şampiyonu bu yılda şampiyonluğu başka boğaya kaptırmaz. Öğle mi? Görüşürüz, diyerek bahisse bile giriyordu. Bazı boğalarda kazanınca insanları çevresinden kovuyordu. Boğalarda insanlar gibi çeşitli guruplarda güleşiyordu. Her gurubun birincisi seçiliyordu. Kafkasor yaylasına gelen insan sayısı oldukça çoktu. Boğa güleşinin yapılacağı meydanda fazla kalabalık yoktu. İnsanların çoğunluğu pğiknik yapmayı, davul ve zurna eşliğinde oynamayı tercih ediyordu. Arabaya binip bu yoldan biraz daha gitsek Kafkasların tepesine varırdık. Kafkasların tepesinden uzanınca belkide mavi gökyüzüne dokunurduk. Çoruh'un eteğindeki Korzul'dan, Artvin'in içinden ve de boğa güleşlerinin yapıldığı yerden Kafkasların tepesine bakınca tepe bulutlarla öpüşüyor sanırsınız. Mavi ile yeşil tam tepede birleşiyordu. Elbetteki tepeye çıkınca bulutlara ulaşamazdık. Buradan bakıpta bulutlara tutunacağımızı düşünmek bile çok güzel. Alkış sesiyle düş denizinden kendimi aldım. Bir boğanın diğerini kovaladığını gördüm. Boğa insanların üzerine geliyordu. Ellerinde uzun sopa olan insanları görünce boğa insanlarca daire oluşturulmuş alanın içerisinde dolanmaya başladı. Kazanan boğa onu kovalıyordu. Kazanan boğayı öylesine hırs kaplamıştıki insanlar araya giremiyorlardı. Kovalayan boğa yetişip sağ arka tarafından boynuzunu takınca kovaladığı boğayı yere yıktı. Eli sopalı insanlar yetişip kovalayan boğayı oradan uzaklaştırdı. İnsanlar alkışlamaya devam ediyordu. Yere düşen boğa ayağı kalktı. Sağ arka bacağının ön kısmından kanlar akıyordu. " Kovalayan boğa boynuzunu saplamış, dedi babam. Yenilen boğaya saplanan boynuzu kendi bacağımda hissettim. Eğilip bacağıma baktım. Kan akmıyordu. Yalnızca sağ bacağımın üst kısmı ağırıyordu. Yere yıkılan boğanın bir boynuzuzda kırılmıştı. Kırılan boynuzundan da kanlar akıyordu. Boğanın durduğu yerde kanla tanıştı. Bir aya yakın zamandır yağmur yağmadığı için susayan topraklar kanı içti. İnsanlar yaralı boğayla ilgilenmeyip güleşen boğalara bakıyorlardı. Ben yaralı boğanın yanına vardım. Boğanın yanında bir çocuk sevdiği birisini kaybetmiş gibi hüzünlü duruyordu. Ara sırada gözlerini boğanın kırılan boynuzuna, yaralanan yerine kaydırıyordu. "Hemşerim boğana kaç para istiyorsun, dedi adamın biri. Anladımki kasaptı. Yeni leş bulmuş hemen başına konmuştu. " Kaç para verirsen ver de al götür gözüm görmesin bu boğayı. Beni insanlara rezil etti, dedi boğanın sahibi. "Üç milyon iyi mi? "Ne verirsen ver demedim mi? "Arapımı satma n'olusun baba, dedi az önce boğanın yanında üzgünce duran çocuk. Anladım ki boğanın ismide Arap'tı. "Sen işime karışma oğlum, dedi boğanın sahibi. "Hani Arap benim boğamdı? Şimdi ben istemeden satıyorsun. Geçen yıl kazanmıştı nasıl unutuyorsun. Baba Arap'ımı satma. Kısa sürede iyileşir eski halini alır, dedi çocuk. Çocuk haklı. Bu gezelim boğayı satma. Seneye bir daha güleştirisin. Bakmışsın seneye kazanır, dedi gençten birisi. "Ben yaralı olduğundan değil yenildiğinden satıyorum bu boğayı. Yenilen boğayı utanmadan ahırına bağladı der köylü. Ben bu boğa için köylüye rezil olamam, dedi boğanın sahibi. " Boynuzu kırıldığı için yenildi. Ben kendi ellerimle beslerim seneye yener. N'olur boğamı satma baba, dedi boğacı çocuk. "Sen sus yoksa tokatlarım, dedi adam oğluna. Oğlu korkudan sustu. "Hadi kardeşim al üç milyonu da ver boğayı, dedi kasap. "Mehmet ağabi hem de iki koç parasına satma şu boğayı, dedi aynı genç. "Sen ne karışıyorsun işimize? Ben boğanın edeceği fıyatı verdim, dedi kasap. Kasabın bu sözüne bizim gibi bu olayı izleyen birisi güldü. Boğacı adam genci de, oğlunu da dinlemedi. Üç milyonu alıp boğanın ipini kasaba verdi. Çocuk boğanın boynuna sarıldı. Annesinden zorla koparılıp alınan çocuk gibi koparıp aldılar çocuğu boğanın boynundan. Korkusundan susan çocuk korkusunu yenip ağlamaya başladı. "Al üç milyon senin olsun, ağlamayı da kes. Şimdi de seninle uğraşamam, dedi babası çocuğa. "Ben üç milyonu nedeceğim? Beni düşünüyorduysan Arap'ı niçin sattın? dedi çocuk babasına. Babamla ben oradan ayrılırken çocuk ağlamayı sürdürüyordu. Kasapta boğayı önüne katmış götürüyordu. Annemlerin yanına vardık. Ablamla ağabeyim boğa güleşleriyle ilgilenmiyordu. Babam anneme: "Kesecek yerim olsa boğayı ben alırdım. Boğa çok ucuza gitti, dedi. "İyiki kesecek yerimiz yokmuş! Ben o boğanın kesilmesine dayanamazdım, dedim. Babam saçlarımı okşadı. "Niçin satıyorlar bu boğaları? Hani bu güleştirmelerin amacı boğaları birbirlerine alıştımaktı? dedim babama. "Yenilen boğasına kızan boğa sahipleri yenilen boğasını kasaba satarak cezalandırıyor, dedi babam. "Yani sahipleri yenilen boğasına ölüm cezası veriyor, öyle mi? "Her boğa sahibi aynı davranmıyorki. "Bu yaptıkları doğru değil. Boğanın güleşmesini onlar istiyor; boğanın kendisi değil, dedi ablam. "Her boğa sahibi aynı davranmıyor dedimya. Yenilmesine kızıp boğasını satanlarda emminimki sonradan çok pişman oluyorlar, dedi babam. "Boğasını ölümle cezalandırdıktan sonra pişman olsa neye yarar? dedi ağabeyim. "Birinci gelen boğaya ne veriyorlar? dedim. "Para ödülü, dedi babam. "Kaç para? dedim. "Ödül olarak verdikleri para o boğanın beslenmesine yapılan masrafı karşılamaz." "Öyleyse bu yarışa niçin katılıyorlar? "Bazı insanlar kendilerine hobi etmiş bu işi. Bazıları horoz döğüştürür, bazıları da boğa güleştirir.

Amaçları para kazanmak değil. Bu o insanlarda bir hastalık olmuş". Ağabeyim: "Ama iyi davranış biçimi değil bu yaptıkları, diyerek babam ile benim konuşmamı böldü. Köpekleri boğuşturmak, develeri, boğaları güleştirmek, horozları dövüştürmek, ayıların burunlarına halka takarak oynatmak, hayvanlar acı çekerken onları zevkle seyretmek öğretmenimi doğruluyordu. Böyle davranmak insanlığımıza yakışmıyordu. Ama insanlığımıza yakışmayan davranışlarımız yalnız bu kadar değildi ki! Ülkemizde kendisi gibi düşünmeyenlere bile ölüm veriliyordu. Bunları düşünürken titremeye başladım. "Üşüyor musun oğlum? dedi babam. "Bu güneşli havada neyin üşümesi? Çocuk korktu, dedi annem. Annem beni anladı. "Baba eve gidelim, gerisisni seyretmeyelim, dedim. "Al bu suyu iç. Korkuya su iyi gelir, dedi annem. " Yine kocakarı lafı ettin. Korkan insana su ne yapar? dedi ağabeyim. İnsanların çoğusu güleşen boğaları izlemiyordu. İzleyenlerde bir boğa diğerini yenip kovalamaya başlayınca zevk aldıklarından olsa gerek alkışlıyordular. Ben titrerken alkışlar susumuyordu. Belliki bir boğa diğerini kovalıyordu. Öğretmenimin sözü geldi aklıma. O zaman kızmıştım ona. Öğretmenimiz dersin birisinde: "İnsanlar en acımasız hayvandır, demiştı. Yüzüne bir şey söylememiştim ama içimden öğretmenime çok kızmıştım. İnsanların topraktan oluştuğunu, düşünen ve konuşan hayvan olduğunu biliyordum. Öğretmenime insanlara "hayvan" dediği için ; "en acımasız" olduğunu söylediği için kızmıştım. Kafkasor yaylasında gördümki öğretmenim haklı. Yanılan benmişim. Birileri acı çekerken biz acı çekenleri seyreterek eğlenebiliyorduk. Petrolları ellerinden gidecek diye Irak'ı yerle bir edip onbinlerce suçsuz insanı öldüren batılılar Sırp vahşetine gözlerini yumuyorlardı! Ülkemizde ayı oynatanlara kızanlar İspanya'da boğaların işkenceyle öldürülmesini göremiyorlardı! Yaşanan iki yüzlülükleri, sahtekârlıkları gördükçe beni insanlığımdan utandırıyorlardı. Ben yıllanları, akrepleri boşuna suçluyormuşum! Asıl acımasız olan onlar değil bizmişiz..! Bir yerlerini acıtmasan ve öldürmeye kalkmasan yılanlar seni sokmazmış. Akreplerde öyle. Biz insanlar hayvanların acı çekmesinden zevk alıyorduk. Hayvanlar acı çekerken biz eğleniyorduk. Ezileni gözümüz görmüyordu; ezeni alkışlıyorduk! Sıvas'da Madimak ötelinde otuzyedi insanı yakıyorduk. Yaptığımızdan utanmamız gerekken: "Onlar o ölümü haketmişti" diyorduk. Kötü yanımızı tatmin etmek için sevinçleri çalıyorduk.

BİZ İNSANLAR ACIMAYI NE ÇABUK UNUTTUK?

Benim isteğim üzerine Kafkasor yaylasındaki boğa güleşini yarıda bırakıp evimize döndük. Korkum sürüyordu. Sağ bacağımın ağrısı dinmedi. Uykumda boğa beni parçalıyor insanlarda boğayı alkışlıyordu. Bağırarak uyandım. Annem koşarak yanıma geldi. Ardından babam, ağabeyim ve ablam geldiler. "Böyle korkacağını bilseydik seni boğa güleşlerine götürmezdik, dedi babam. Eğlenmek amacıyla gittiğim Kafkasor yaylasından hasta olarak eve döndüm. Bu kabus gecelerce sürdü. Bir yıla yakın süre içerisinde ette koymadım ağzıma. Her yıl yapılan boğa güleşi şenliklerini yakıştıramadım okumuş insanlarla dolu Artvin halkına. Hayvan bile olsa bir canlıya acı çektirerek eğlenmek yakışmaz insanlara. Kafkasor yaylası güzel yer ama bizlerin zevki uğruna kan damlıyor çimenlere. Çimenlerin ezildiği yerde toprağa. Ben böyle eğlenceyi istemiyorum bir daha…

O günkü pazar oniki yıllık ömrümün en kötü pazarıydı. Şimdi kan görsem bayılırım. O günden beri kan çarpar beni.

Bu İçerik 205 Kez Görüntülendi

Kültür Öyküler Üye Listesi