Şavşat ve Kültür-Sanat Öyküler

Keklik deresi

Tamer Dursun

Geçen seneden bellemiştim. Keklik deresini geçince , üç kestaneden sağa sap, patikayı takip et, bayırın dibideki ‘bumbul kirazı”. Orasıda ayrı maceraydı. Epeydir sürüyordum ormandaki şoseden. Nereye gideceğimide bilmiyordum aslında ? sürüyordum öylesine; Böyle güzel bir hazirandı.

Tabiat bahar çocukluğunu atlatmış onsekizlik delikanlı havasındaydı. Kestane yaprakları bir Uzakdoğu geyşasının elindeki yelpaze gibi salınıyor. Taflanlar her daim yeşil olmanın haklı gururunu yaşıyor. Koca yemiş meyveleri Türkmen kızının al yanakları gibi al al olmuş, leblerinin kırmızılığına doğru zaman eskitmede. Ne ilk yoldan çıkmamdı nede son olacaktı. Böyle bir haziran gününün kuşluk vaktinde ana yoldan patikaya sürüşüm.

İnsanın gözü keklik arıyor etrafta. Nede olsa adını vermiş yahu diyor insan. Olmalı etrafta , ama yok.! "Kuburak, kuburak" ötse etrafta ne güzel olur. Bu kadar sese başka bir tat verir. İki kestane karkası havalandı sol yandan. Bir kubağa atladı dereye, Bir yusufçuk böğürtlenlerin üstüne kondu, İnceden, inceden gelen çan sesleri iyice duyulur oldu. Derenin karşı kıyısından Davarı indiriyordu suya çoban. Sürünün bir yanındaki karabaş; dili bir karış dışarıda köpüklenmiş ağzıyla hem dereye doğru yürüyor , bir yandan beni süzerken ,diğer yandan ‘arsız, arsız” hoplayıp, zıplayan kuzulara bakıyordu. Fakat Birkaç metre kalınca dereye; suyun cazibesi galip geldi. Vazgeçti her şeyden; vurdu dereye.

Selam kelam faslından sonra çobandan öğrendim. Aslında buralarda pek keklik olmazmış. Amma bu dere sığ olduğundan, adım mesafesindeki taşların ürerinden seke , seke geçildiğinden, buraya Keklik deresi dendiğini. Yani bizim dere insanları keklik gibi zıplatırmış.

Lakin Sıtkı dayı bunu Söyledikten sonra Keklik deresine öyle bir baktı ve iç çektiki. Bende aval, aval yüzüne baktım. Birkaç saniye süren sessizliği gene Çoban Sıtkı bozdu. Santral yapacaklarmış, ceryan vereceklermiş. Ulan Memleketin ceryanını şu bir karışlık deredenmi verecekler. Gözü burayamı diktiler. Ulan bu dere olmasa, burada insan olmaz. sonra diktikleri o direkleri…! Tövbe, tövbeeee...! Öyle gelir gider "HES"‘çiler Yok öyle, yok böyle. İyi olacakmış, Yatağını değiştireceklermiş, daha verimli olacakmış dere. "Hasbinallah" "Rabbim bilmemişmi" yani bu dereyi buradan akıtırken'de. Bu deyyuslar biliyor. Gardaş dedi. gardaş; Benim Çocukluğumdaydı. Bizim aşağılarda bir köy var. Ovalı derler. Bunun gibiler o zamanda o köyün kıyısında kurulduğu gölü kuruttular. Daha çok tarla, daha çok arazi diye. Şimdi o köy yok. Her tarafı virane olmuş. Hepsi gurbetçi oldu.

İkram etmişti pelit’in gölgesinde çıkınında ne varsa. Ayrılacağımız vakit. Dediki Gardaş.! Okumuş , Görmüş adama benzersin . Ama sende buralara Sevdalı birine gibisin. Allah aşkına Her gördüğüne deki. "Bizden uzak olsunlar". Deremizden ellerini çeksinler. Ne ceryanlarını istiyoruz nede başka bişeylerini. Yeterki kanımızı kurutmasınlar.

Peki dedim Sıtkı dayı Peki. Söyleyecem nefesim tükendiğinde yazacam. Bir deniz yıldızınıda ben atacam denize. Bizim için belki fark etmez ama Bu dere için fark eder. Ölene kadar bu dereden sekerek geçmek istiyorum.

17,06,2010 Tamer DURSUN

Bu İçerik 395 Kez Görüntülendi

Kültür Öyküler Üye Listesi