Şavşat ve Kültür-Sanat Öyküler
Köye Gidelim
Hikayelerin en güzelini doğduğu yerde yazmalı , yazarlar. Toprağın kokusu yağmurla gelir,ben buradayım,ben senin ekmeğinim, suyunum dercesine..Vadilerden beyaz dumanlar yükselir yağmur sonrası.İçende kaybolursun tıpkı uzaktan gördüğün denize benzer. İçinde boğulacağın gelir aklına. Gökte kara bulutlar oynaşırken çakar şimşek.sonra gök kuşağı belirir tepenizde,yedi renkli.Elin uzatsan yakalarmışsın gibi gelir insana.Derler ki altından geçenin dileği kabul olurmuş. Altından dilek tutarak geçmek istesek de geçemeyeceğimiz için olmaz dileğimiz.
Anadolu, dilekler memleketidir, Anadolu terk edilmişliğin resmini çizer senelerdir.Her gün bir yerinden silinir manzara.
Anadolu’ya yüz çevirmesen, toprağının çamuruna bulanır sonra boncuk boncuk anlında biriken teri siler işte bu helal alın teridir dersen sen Anadolu insanısın. Anadolu insanı toprağında yaşarken yaban gülüne benzer.Kokusu rengi büyüler seni. Yaban gülü toprağında güçlüdür, hoş kokuludur. Eğer koparır yakana takmak istersen çabuk solar,renklerini geri getiremesin.Yıllar önce Anadolu’nun köyü,kasabası dolu idi, kırlarında çocuk sesleri kuş cıvıltılarına karışır gök yüzüne yükselirdi bakabilenin bu resmi görmemesi hemen hemen imkansızdı.
Anadolu yazdır şimdi,Yaz olmasa da her mevsim başka güzeldir.Bahçelerde çiçekler renk renktir, boyları kısadır bakımsızlıktan.Akşam olunca ateş böcekleri parlatır ışıklarını, sonra bütün canlılar ay ışığını karşılar hep bir ağızdan.Bu güzel resimlerden kareler silinmeye başlayınca sönükleşti cıvıltılar.Göç başladı köylerden şehirlere,yaban gülleri bir bir sökülmeye başladı toprağından.Önünde duramadık, durmayı istemedik, koparmayın yaban gülerini diyemedik.Oysa avazımız çıktığı kadar bağırmalıydık, durun yapmayın.Biz ayrılırken bıraktıklarımız vardı her döndüğümüzde onlar karşılardı bizi.Hatıralar ve yaşlılar.Önce hatırlardan koptu parçalar, çoğunu hatırlayamaz olduk yada sisli hatırladık. Ata dededen kalma evlerimizin kapılarını geleceğimizin üstüne kapattık, almayınca elimize çapa ve bellerimizi yabanıl oldu toprağımız tanımaz oldu öz sahibini, toprağın saygıda kusuru başladı. Hamdi,başını evinin penceresinden çıkarıp karşı tepeye bakınca yazları yem yeşil bir renk tonun görürdü.Bir kaç kelime bilmiş olsa idi şairliğe bile heveslenirdi. Kapıda ki ceviz ağacının gölgesinin güzelliğini tarif edemedi hiçbir zaman. Elini uzatıp sevesi gelirdi uzaktan uzağa. Gök yüzünde kara bulutlar yağmura döndüğün de bir dilek tuttu Hamdi.Göç edeceğim bu köyden , daha büyük şehirlere. Olmayacak dilek değildi , dileği kabul oldu, sonbahar köydeki hayatının sonbaharı oldu o yıl.Yaban gülü toprağından el değmeden kendi kendine koptu.
Geldiğinde şehre mutluydu. Ne ararsa vardı.Alışık olmadığı bir hayata alışmaya çalıştı.Hamdi ye göre şehirde olmak başka bir şeydi.Ara sıra köyü özlese de özlemini bastıracak sebepler buluyordu.Bundan iyisi olurumuydu ki, yirmi dört saat aydınlık, hastane,doktor yanı başında, çocukların okulu var, Yerleştiği yerin adının varoştu ama geç öğrendi.Varoş köyden göç edenlerin semtiydi.Geldikçe geliyordu köy şehirlere. Köylü Hamdi varoşlu idi şimdi. Çocukları okuyor, kendi çalışıyordu.Çok şeyin değişmediğini geç anladı.Caddeler güzeldi,Eminönü, Bakırköy, Kadıköy iç açıcıydı ama Hamdi’ye göre değildi,
Kötü haber arka arkaya geldi, annesi de babası da kalanlara ömür. Köyde geleceğine kapattığı kapıları şehirde katlı gece kondulara açıldı. Her yer beton,.yollar beton, yürekler beton. Çamur yoktu, toprak yoktu, kokusunu da unutmuştu.
Sıcak ekmeği özler gibi özlediğinde köyünü çok geçti.Tarlasında ekinler ekilmeyen,merasında kuzular melemeyen köy artık onu istemiyordu.O nasıl evinin kapısını bahçesindeki çiçeklere açmıyorsa köyde ona kucağını açmıyordu.Çocuklar şehirde mi büyüyorlardı, köyde mi fark edemedi .Fakat çocukları büyüyordu.zaten onları çokta görmemişti büyürlerken işte olduğu zamanın dışında kahveye takılır evden erken çıkar gece geç gelirdi.
İşten yorgun döndü.Çok çalışmıştı o gün. Eve geldiğinde dinlenmek istiyordu.Eski koltuğuna iliştiğinde köydeki değirmen taşı dönmeye başladı beyninde.Niye buradasın Hamdi.Hani senin hayallerinden gerçekleşenler Hamdi.çocukları okutacaktın ne oldu Hamdi.Güzel işin kazancın olacaktı, nerde?
Köyünde kalsan ne vardı. Annen baban gitme derken dinlesen ne vardı. Bir ara eşinin sesini duydu; bu gün pazara çıkamadım. Verdiğin parayı oğlana verdim, arkadaşları ile bir yere gidecekmişler.Hamdi oralı olmadı. Geçmişini ipe dizmiş seyrediyordu sanki.
Babası eve girince ayağa kalkar babası oturuncaya kadar oturmazdı. Annesine daha yüksek sesle cevap vermemişti. Evde geleni gideni bilir, küçüğü sever büyükleri sayardı. Komşuluk ilişkileri vardı kardeşten öte.Gece yarılarına kadar ay ışığında evin önünde otururlardı yazları.Darda kalanın yardımına koşarlardı. Şeytana nasıl uymuştu nasıl göç etmişti, gerçi kabahat onda değildi yada onda mıydı bilemedi, gel demişti yönetenler. Gitmem köyümden kalacağım demeyi akıl edememişti. Doktor dedi şehre verdiler, öğretmen dedi şehre verdiler. Boyadılar gözümüzü, kolayı varken zor geldi tarlada çalışmak, bizde kendimize değil geleceği çocuklara kuralım diye geldik, geldikte ne oldu. Ne çocuklar okudu, ne biz mutlu olduk.Hiç kimseye bir şey diyemiyorsun. Çalıştım eve geldim çocuklar nerde yok.Çocuklar geldiğinde de ben olmuyorum ama ben babayım. Geldiğinde soramasın nerdeydiniz diye. Sorsan da cevap alamazsın. Gözleri kapandı Hamdi’nin.Tespihin taneleri sona yaklaşıyordu hızlı şekilde. Hanımı yeniden duyurmaya çalıştı sesini,yanına geldi koluna dokundu Hamdi’nin .başı koltuğunun kenarına düşerken;
Köye gidelim,köye gidelim diye bildi. Onun son kelimesiydi.
Yalnızlık kara gece gibi çöktü kalanların üstüne. Sabahı olmayacak gece gibi.
İsmet ACİ/İstanbul 2009
Bu İçerik 423 Kez Görüntülendi