Şavşat ve Kültür-Sanat Öyküler

O Baştan Gidilecek Kışlaya

Kibar Altunal

O BAŞTAN GİDİLECEK KIŞLAYA

Sabah erkenden, hatta seher vakti yapılacak bir iş için “o baştan” tabiri kullanılır memleketimde. O baştan dendi mi anlarsınız ki, daha gün ağarmadan, ortalık alaca karanlık iken, sabah ezanı bile okunmadan başlayacak komşu Taştan Emi’nin yaptığı o günün programı.

Nedir bu program. Malum köy yerinde vatandaş, çifti çubuğuyla meşguldür. Ekin eker, çayır biçer, hayvan besler geçinmek için. O kimseden, hatta devletten bile bir şey beklemez. Haşin, haşin olduğu kadar da müşfik doğayla haşir neşirdir. Devletini, kendisine büyük bir hürriyet şemsiyesi, düşmana karşı güvencesi, çok çok dara düştüğünde ise kapısına rahatça varabileceği sıcak bir baba ocağı olarak düşünür benim köylüm. Yani öğle bu günün moda tabiriyle “devlet yapsın” beklentisi yoktur. Bunun içindir ki sürekli duasındadır “Allah Devlete zeval vermesin” cümleleri.

Evet mevsim yazdır, ama uzun yaz günleri bile yetmemektedir köylünün işini bitirmesine. Artık arpalar biçilmiş, köy içerisindeki çayırlar yığılmış, kışlaların biçimi başlamış ve bir taraftan da buğdayların biçim zamanı gelmiştir.

Öküz inmiştir haziranın sonlarında gittiği yayladan. Bolca iş düşecektir öküze, zira köylümün eli, ayağı, gücü kuvvetidir öküzleri. Öyle ya otlar çekilecek, arpa ve buğday sapları harmana getirilecek ve harmanlar dövülecektir. Ki bir süre sonra yayladan inecek olan diğer hayvan sürüleri köye yayılmadan işin bu kısmı tamamlanmalı, otlar ve saplar toplanmış olmalı tarla, çayırdan.

İşte o zaman “o baştan” başlanmalıdır işe. Komşu Taştan emi sabah namazı vaktinin çok öncesinden başlar titizlenmeye ve dayanır komşusunun oğlu Ali’nin kapısına, kalk oğul Ali diye. Ama Ali daha genç, çocuk yaşta nerdeyse, onun için uyku daha tatlı ve tam da en tatlı yeri uykusunun. Ama nafile, uyku çok tatlı olsa da bunu yenmek ve hemen kalkmak zorunda. Çünkü ailenin geçimi için çalışmak gerekli ve o yıl mogdam(1) oldukları Taştan emi ile güç birliği yapılmalı.

Sıcacık yatağından çıkabilen Ali ahıra gider ve daha yayladan yeni gelmiş, keyifleri yerinde ama epey zamandır çalışmamış öküzleri çıkarır hemen. Allah’tan öküzleri anaçtır da fazla zorlamazlar O’nu. Yoksa kendi gençliğine, bir de “tosun öküz” tabir edilen tecrübesiz iş hayvanları denk gelseydi daha da zordu Ali’nin işi. Neyse artık öküzler kağnıya koşulmuş ve alaca karanlıkta yola düşülmüştür. Mahallenin diğer ucundan da Taştan Eminin “ho morkan, ho alkan, ho oğlum ho…” sesi gelmektedir. Bir taraftan da toprak yoldaki teker ve dayak(2) tıkırtısı başlar yol boyu ninni konseri vermeye, uykusu tam açılmamış Ali’ye.

Dedik ya Ali’nin hala uykusu açılamamıştır. Bu nedenle yolun eğimi uygun olan yerlerinde biner arabaya. Nasıl olsa yaşça büyük Taştan Emi’si öne geçirmiştir kağnı arabasını ve hafif yanık türkülerle sürer öküzlerini. Ara sırada Ali’ye seslenir “oğlum Ali yuğlayıp ta duşmayasın arabadan” diye. Zaten Ali’nin de öğle deliksiz bir uyku uyuma şansı yoktur, çünkü yokuşlarda kıyamaz öküzlerine ve hemen iner arabadan. Yavaş yavaş kendi mahallelerinden çıkıldıkça diğer mahallelerden gelen yollar kavuşur kışla yoluna ve başka köylüler de katılırlar “o baştan” kervanına.

Derken, bir saati aşkın bir zaman sonra varılır kışlaya. Hava iyice aydınlanmış ve güneş yüksek tepelere sabah selamını vermiştir artık. Hemen çayırdaki yığınların yanına çekilir arabalar, öküzler açılır boyunduruktan ve otlamaya başlarlar. Henüz çayıra güneş vurmamıştır, mevsim yaz olsa da sabahın serin rüzgarı çarpar yüzlerine. Taştan Emi ile Ali işe başlamadan önce hemen bir iki sokum poğaçadan atıştırırlar yanındaki taze yeşil soğan ile. Üzerine de soğuk su içilir çayırdaki funğardan.(3) Bu atıştırma ayak üstü yapılır. Zira fazla vakit ayrılamaz. Çünkü ot yığınları arabalara hemen yüklenmeli, ipler sıkıca bağlanmalı ve güneş kızdırmadan ortalığı, köye varılmalıdır. Ki köyde dünden harmanda kalan sap tığ edilmeli gemilerle(4).

Derken otlar yüklenir usulünce, ipler sıkılır bağıra çağıra “ha bir daha, ha bir daha…” diyerek. Hemen öküzler koşulur ve düşülür köyün yoluna. Yük artık öküzlerin boynundadır, ama inişli yerlerde arabanın önüne geçip kağnının ön ucundan tutulmalı ve öküzler yönlendirilmeli sağa sola. Zaman zaman da yolun tehlikeli yerlerinde ot yüklü havaleli arabaların devrilmemesi için iplere asılmalı yolun üst tarafından. İşte bu noktada çabukluk, çeviklik, dikkat ve güç kullanmak gerekir.

Köye varılınca artık güneş yükselmiş ve bütün köyü kucaklamıştır kuytusuna kadar. Hemen öküzler açılıp arabalardan dinlenmeye bırakılır. Ali ve Taştan Emi ise sabah yemeklerini yerler ve biraz daha dinlendikten sonra bu kez iki çift öküz ve bir atla başlanır harman dövülmeye. Getirilen otlar ise sıralarını beklemektedirler mereğe(5) girmek için.

Ha. Harman dövmek sadece gemiye binmek şeklinde sanılmamalı. Öküzler ve at takip edilerek, dışkılamaları sırasında harmandan sap saman karışımının alınıp, hayvanın dışkısını avuca yapması sağlanarak harmanın dışına atılmalı. Yoksa samana karışınca zor olur gemilerin seyrü seferi. Bu da değil sadece gemiye binme işi. Sapın üstü saman haline gelince dövenlerden, kenara alınmalı gemiler, tersine çevrilerek hem güneşten kızışmaları sağlanmalı, hem de hayvanlar kontrolsüz olarak yürürlerse gemilerin taş ve nalları dökülmesin diye. Bu aşamada harman ters yüz edilecektir. Hele harmanın ilk bir ve ikinci seferde ters yüz edilmesi zordur oldukça, adeta birbirine kenetlenmiştir sap ve samanlar. Harman çevirme işi bitince deredeki soğuk funğardan getirilen sulardan içilir kana kana ve devam edilir işe.
Neyse öğlen yemeği derken akşama doğru harman tığ(6) olmuştur artık. Sadece bir çift öküz tapana(7) koşularak tığ karapanın(8) uygun bir yerine biriktirilir. Kalan samanlar da süpürülür temizce, zira tane tane de olsa toplamak gerektir harmandan mahsulü.

Artık harman dövme işi tamamlanmıştır, sıra şimdi tığ savurmaya gelmiştir. Çok zaman geçirilmeden geçilir tığ makinesinin başına ve Ali gençliğine güvenerek hemen tutar makinenin elceğinden. Taştan Emi’ye ise makinenin haznesine samanları atmak düşer. Buğdaydan ayrılan saman doğrudan girer mereğe. Ama, ara sıra orada birikenlere de müdahale edip merekte daha ilerilere atmak için bir kişi çalışmalıdır, toz duman demeden. Tığ savurma işi akşam karanlığından sonra da devam eder lüks ışığında, bitinceye kadar. Ali adeti veçhile diğer harmanlardan gelen tığ savurma nidalarına ses verir yüksek tondan “eyyyy, uhhh, ah ulan…” gibi kendice seçtiği kelimelerle. Zira yeni günün “o baştan”ında aynı süreç devam edecek ve ertesi gün yeni harmanlar için saplar çekilecek, kışlada kalan otlar getirilecektir.

Dinlenmeye ne kadar vakitleri kalırsa dinlenecekler Ali ve mogdamı Taştan emi. İşte böyle geçerdi altmışlı yıllarda çocukluğumun yaz günleri.
Kibar ALTUNAL, 12 Mart 2009

1-Mogdam; Köylülerin bir sezon ya da yıllık için güçlerini birleştirerek işlerini birlikte yapmaları.

2-Dayak; Kağnı arabasının en ön bölümüne bağlanan ve araba durduğunda alttan arabanın boynuna verilen, bir metreden biraz fazla hazırlanmış ağaç parçası.

3-Funğar; İnsani tüketime elverişli doğal kaynak suyu.

4-Gemi; Buğday ve arpaların henüz başakları üzerinde olan saplarını saman yaparak birbirinden ayırmak için özel düzenek olarak yapılmış, altına sap kesici olarak uygun taş ve demir parçaları yerleştirilmiş, öküz veya at gücüyle çekilen, üzerine ağırlık amacıyla binilen döven.

5-Merek; Samanlık.

6-Tığ; Buğday ve arpa bitkisinin henüz başakları ayrılmamış haldeki durumundan (sapın) saman haline getirilmiş hali.

7-Tapan; Gerek sürülmüş tarlaya tohum ektikten sonra üzerine kapatıp düzlemek için, gerekse tığ haline getirilen samanı daha pratik ve kolayca bir yere biriktirmek için hayvan gücüyle çekilen ve ağırlık yapılması için üzerine binilen 2,5-3 metre genişliğinde özel düzenekli ahşap ekipman.

8-Karapan; Samanlığın önünde olup saçak altında kalan bölümü.

Bu İçerik 292 Kez Görüntülendi

Kültür Öyküler Üye Listesi