Şavşat ve Kültür-Sanat Öyküler

O Bir İnsandı

Seyfettin Temur

Bir hayat...

Kısa bir zaman diliminde bile o kadar çok şey doldurur ki içine. O hayatı yaşayanın bile inanması zor şeylere tanıklık eder bazen.

Bazen tanıklık etmekle de kalmayıp tarihin o hayat dilimindeki akışına, yapılışına katılır bizzat.Kim inanabilir, mesela; 10-15 haneli bir köyde başlayıp ; tedavi edilerek kesilmekten kurtulan bir bacak üstünde yükselen, okuma- yazma da bilmezken başlayan bir maceranın dünyanın en önemli şahsiyetleriyle tanıklığa ve en saygın ödüllerine adaylığa kadar gideceğine.

Düşüşünsenize: çocuksunuzdur evlenip yabancısı olduğnuz bir kente gittiğinizde. Beyaz gelinliğnizle yabancısı olduğnuz bir evde sedire ilişmiş, gözleriniz kapıda kocanızı o ilk günde. Geç vakit gelir . Gelir de, daha yarım saat geçer geçmez, kapı çalınır.

Yeni bir yaşama adım atmanın tetirginliğni iliklerinizde hissederken , telli duvak yaklaştığnız kapıda duran iki şahıs korkuya keser bütün badeninizi.

Kocanız yine gider. Biri yakalanmıştır, ona kefil olacaktır. Saatlerce ucuna ilişip büzüştüğünüzde sedirde mini minnacık kalır beklersiniz. Henüz alışamamışsınızdır bu yeni hayata. Hala çocuksunuzdur aslında,o gece kapı yıkılır gibi çalındığında. Geleceğinizi üzerine bir şey alamadan fırlarsınız yataktan. Uykumu uykulu gözlerle kapıyı aralamanızla,namluların göğsünüze dayanması bir olur. Ne olduğunu anlamanıza fırsat kalmadan, kapıyı tekmeleyenler paldur küldür dolarlar içeriye.

Tüfekleriyle iterek duvara dayarlar sizi. Sürekli bağırıp sorular sorarlar. Dehşet içindesinizdir. Söylenenleri de anlıyamassınız tam. Korkudan konuşmayı unutmuşsunuzdur. Fal taşı gibi açılan gözlerinizle, evin içinde koşturan, hoyrat hareketlerle etrafı dağıtarak odalara girip çıkanları izliyosunuzdur. Sonra, bir külçe gibi atılırsınız hücreye-, hücre öylesine küçüktürki, minyum bedeniniz iki büklüm olmasına karşın sığamaz... İşkencecilerin ayak seslerinin hücrenin kapısına dayaması uzun sürmez. Kapıyı ışınla açan iri kıyım iki işgenceci, hoyrat elleriyle kaldırır sizi yerden, Ellerinizin arkadan bağlayıpla kalmayıp, gözlerinizle kara beze bağlarlar. Yumruklar , darbeler... askılar elektrik vermeler.....
O günlerde o hücrelere giren on binlerce insanın yaşadığı daha neler neler... Bayılmak bile kurtarmaz. Hortumla soğuk su tutup ayıltıklarında çırıl çıplak sınızdır. Neden göz altına alındığnızı, neden işkence gördüğnüzü bile bilmiyorsunuzdur.

Bir hayat düşününki, 30 yıllık falandır daha. Nerdeyse üçte biri ceza evi kapılarında üçte biride ceza evinde geçirir. Bir hayat düşününki, 30 lu yaşlarındadır ve ilk yaş gününü ceza evinde kutlar. O yaşlarda dünya tanır, o yaşlarda senbol olur... Bir gün norveçli bir politikacı ve tercümanı çıka gelir ceza evine: "nobel barış odulu için bu yılki adayı sizsiniz. Bu konuda sizin düşüncelerinizi almaya geldik"der. Şaşırır. Ama düşüncelerini açıkladığında şaşırma sırası norveçli politikacıdır. "Bu ödülü kabul edemeyeceğidir. "benim açımdan çok anlamlı nobelli hak edecek bir pratiğe sahip değilim. Bir şeyi hak etmek gerekiyor ben hayatımda hak etmediğim bir övgüyü bile içimde tepkiyle karşılarım. "Benzer şekilde başka saygın ödüllerde vardır reddettiği, saygın ödüller vardır aldığı. Bir hayat düşününki, işkencenin ve en zor koşulların bile yıpratamadığı; ama dostlarının ve dava arkadaşlarının küçük iktidar hırsyla yıpranan. Bir hayat düşününki, devletin yok etmek istediğini kendi elleriyle nasıl büyütüğnü de kanıtı olsun.

O hayattan kimler geldi kimler geçti. dahada kimler geçecek bu yolculukta değil sadece o hayatta bunun gibi yaşantısını gözler önüne akıtılan nice öyküler vadır. Günümüz Türkiye"sinde eğilip bükülmeden emekçi sınıfının biliminin ışığına yol göstermekten hiç vaz geçmeyen Emekçi halkların mücadelesini veren bu uğurda inancını hiç yitirmeden yaşanan bir hayatın önünde saygıyla eğiliyorum..
Çünkü o bir İNSAN

Bu İçerik 259 Kez Görüntülendi

Kültür Öyküler Üye Listesi