Şavşat ve Kültür-Sanat Öyküler

Oda Anaydı

Şener Altun

Ne emek harcamıştı çilli ceçela tavuğu kuruğ edip kuluçkaya yatırmak için.. Attan artan samanı baganın dana damda kalan kısmına özenle yaymıştı. Kimse rahatsız etmesin diye çıtalar çaktırmıştı çam yarmaçasından çocuklarının babasına. Danalar o yana geçmesin diye de dibi delik yamalı sepeti dayatmıştı baganın yanına. On yedi yumurta koymuştu çilli ceçela tavuğun altına. Mahalleden değiş tokuşla almıştı yumurtaları. Her birini çocukların mektepten artırdığı pelikan mürekkebiyle boyamıştı sivri uçlarından tutarak. Ola ki eğer başka tavuk fol sanıp ta yumurtlarsa ziyan olmasın son yumurtlanan diye. Çok çalıştı her anne gibi kuluçkadaki çilli ceçela tavuk. Geceli gündüzlü 21 günü geçti kendine layık görülen bagada. Arada bir kotordan ufalanan lâzutları yemeye kalkıyor bakır leğenden suyunu içip Allah’a şükreder gibi yutkunup yerine geçiyordu çilli ceçela tavuk. Etinden et tüyünden tüy döküyordu günler geçtikçe. Bir bir çatlamaya başladı lak olamayan yumurta kabukları. Sırayla çıkıyordular kapalı gözlerini açarak gün yüzüne. Kabuğu kırılınca bütün şansızlıkları kıracak gibi sabırsızlanıyordu günü gelenler. Sabah saydı onları 1.2.3 13 tane olmuşlardı. Sevindi biraz daha yem verdi suyun yanında ekmeği iç edip döktü kayın süpürgesiyle süpürdüğü dana damın en temiz köşesine danaları dışarı alarak. Geri kalan dört yumurtayı kendi elleriyle kırdı bin bir umutla. Sarı sudan başka bir şey çıkmadı oda isyan etmedi zaten buna da şükür Allah ım varsın on üç tane olsun dedi. Tavuk ANAydı ANA gibi davranıyordu zaten. Kanatlarını daha geniş açıp yavrularını kucaklıyor, koruyor kolluyor büyük lokmaları goğ goğ sesleri arasında gagasıyla parçalıyordu. Bir gün üç gün beş gün... Düşmanın çok olunca uyanık olmalısın ama hainse düşman nankörse hayat koruyorken korumasız kalmışsan... Sürüyle düşman hırsız aç var etrafında guruğun yavrularına göz dikmiş. Gökyüzünde kargası saksağanı kartalı doğanı yerde tilkisi kar sıçanı... Bir haftanın sonunda kayıp beş olmuştu. Onuncu günde bir ana bir yavrusu çıktı gün yüzüne dana damdan. Yavru tek kalınca alt kat boş Günyüzü görmeden büyüsün diye oraya aldılar guruğla çuçulunu civcivini. Şimdi daha güvendeydiler ama evlat acısı vede son kalan yavruyu da yitirme duygusu hasta etmişti guruğu. Yemeden içmeden kesildiğini fark etmek uzun zaman almadı. Annesi oğluna oğlum bak hele kuruğ çok kötüydü akşam. Ölmüş olmasın. Oğlu koşarak girdi zırzalı kapıyı tekmeyle açarak. Bir kuruğa baktı bir cucula acıma duygusuyla bir avuç yem verdi köşede duran saplının içinden. Tavuk doğruldu yemi ağzına aldı bir çocuğa baktı bir sanki yaratanına... Anne anne dedi çocuk bak hasta diyordun ama yem yiyor. Annesi koşarak daldı içeriye. Tavuk ağzına aldığı yemi can havliyle civcivinin çuçulunun can yavrusunun önüne koydu. Yiyip yemediğine bakmadan bakamadan ruhunu teslim etti yaratanına. Çocuk anne anne dedi gerisini tamamlayamadı annesinden akan yaşlara kendi gözyaşları karıştı. Gerisi teselli yetim öksüz yavruyu o minik elleriyle kavrayıp öptü öptü başın sağ olsun der gibi harkalatın içine koydu...

Bu İçerik 205 Kez Görüntülendi

Kültür Öyküler Üye Listesi