Şavşat ve Kültür-Sanat Öyküler

PETROL LAMBASI

İsmet Aci

PETROL LAMBALARI

Yazdığım mektuplarımın çoğunu beş numara petrol lambası ışığında yazdım. Mahallemize bu petrol lambası köyümüzden sonra gelmiş olmasına rağmen en çok komşumuz Dürdana ablanın işene yaradı. İlk Dürdane abla lamba ışığında el işi yaptı bununla birlikte bana da mektuplarını yazdırdı. Şimdi düşünüyorum da ne kadar da mektup yazmışım. Köyde kim bir mektup yazdıracak olsa bana gelir. İhtiyar dedelerin ninelerin mektuplarını yazmamak için çok kere karnım ağırıyor diye yalandan yemin ettim. Ne kadar yemin etsem de sonun da yine yazmak bana kalırdı. Bir de yazmak için can attığım mektuplar vardı. Komşumuzun kızı Dürdane ne zaman yüzüme gülümseyerek baksa anlardım yine mektup işi var diye. Bana geldiğinde görmediğim renklerde yumurta getirirdi.Düşünür amam neden Düriye ablamın getirdiği yumurtanın Kırmızı olduğunu bulamazdım. Yumurtanın sonunu yutar yutmaz hadi başlayalım derdi. Düriye ablamım gönlünü kaptırdığı oğlan sonbaharda askere gidince aralarında ki ilişkiyi benim yazdığım mektuplarla devam ettirir oldular.Bir çok cümleyi ezberim de tutmak için çok çaba harcadım. Her cümleyi yazdıkça Düriye abla bir başka oluyor bana sıkı sıkıya sarılıp yanaklarımdan öpüp ablasının bir tanesi bunları kimseye söylemez diye de yağ yapardı.Evimizin arka balkonu gün batımına baktığından Güneş ışığından sonuna kadar yararlanıyorduk. Birkaç kez babam geldi geçti yanımızdan allahtan okuma yazma bilmiyordu. Bu da Düriye ablanın işine çok yarıyordu.Evimizin küçük penceresinden ölü güzü gibi bir ışık sızınca annemin sesi yankılanırdı kulağım da haydi çocuklar akşam yemeğine.EVİMİZ DE AKŞAM YEMEĞİNİN AYRI BİR ÖNEMİ VARDI.Dışarıda işini bitiren aile fertleri eve gelir sabırla hazırlanacak sofrayı beklerdi.En son işi olmasa bile eve babam gelirdi.Söylenip gelmesinden babamızın geldiğini bütün çocuklar sessiz bir saygıyı sebepsiz korkuyla bir arada görürdük.önce yüzüme bakıp sonra da akşam yemeğimizin devamlı müşterisi Düriye ablamın duyacağı bir sesle benim oğlum yine ne döktürdün mektupta. Ağzına tükürdüğüm kader benim gençliğimde ne okul vardı nede okuma yazma bilen. Olsaydı ikisinden biri annene ne mektuplar yazar veya yazdırırdım görseydin bari..Köyümüzde kimsenin evinin parlak ışığı olmazdı.O zamana kadar köye gelmemiş olan petrol lambası geldiğinde de büyük yenilik sayılamadı. Çünkü gece karanlığına karşı kazanılmış bir savaşı yoktu. Birde yoksulluk la birleşince tamamen silik kaldı.Evimizin balkonundan bakıp ta gece karanlığında komşularımızın ışıklarını görmeyince bu sefer de babam gece yarısı olmuş herkes yatmış ama bire bizimkiler yatmaz. Ama bilmelisiniz ki hayatta üç kişi kazanır. Bir erken evlenen. İki erken ayrılan. Üçüncüsü de erken kalkan. Siz böyle gece yarılarına kadar oturursanız erken de kalkamazınız. Bu da sizin başarılı olamayacağınız anlamına gelir derdi babam. Akşam yemeği bizim evde hep sabaha yapılacak işlerin planlaması ile geçerdi. Babam da annemde kendi kafasında olmasını düşündükleri işleri bana ve kardeşlerime paylaştırırlardı. Düriye ablaya o kadar mektup yazdım ki herkes bu işi bundan sonra benim işlerim arasında saymaya başladılar. Köyümüzde okuma yazma bilen çoktu ama niye her mektup yazdırtmak isteyen doğruca bana niye geldiğini pek anlamazdım. İhtiyarların mektuplarını yazmak zor oluyordu. Birkaç satır karalayınca tekrara tekrar okuturlar olmayan yerlerini sildirir yeniden yazdırırlardı. Yazdığım mektuplarda bir başlık vardı ki onu yazarken karşıda ki insana bir saygı duyardım. Hacı Ömer bir geldi.

Oğul benim Niyaziye bir mektup yazalım anası pek merak ediyor. Mutlaka acele cevabını yazsın diyelim. Yazalım dedim. Yaz dedi.’Yüksek Türk gencine taktimimdir. Bu başlık ben hep etkilerdi ve hemen hemen yazdığım her mektubumda kullanıyordum.Yüksek Türk gencine taktimimdir diye başlayan mektupta önemli haberler olmazdı. Çünkü önemli olan okuyanın üzülmesi değil sevinmesiydi.Havaları sorarsan kurak gidiyor. Ekinlerde bu yılda fayda yok. Kışa yine sıkıntılı başlamak var. Birkaç küçük başla bir ikide inek satarsam rahatlarım. Oğul sen bunları merak etme. Bu cümlelerden sonra bir selam bölümünü başlatırdık ki hacca gitmeden hacı olan Ömer’in evinde nefes alan almayan bil umum canlı ve cansızların Niyazi’ye selam olurdu. Genelliklede ellerinden öperdiler. Yazıp ta bitirdiğime inandığım mektubu katlayıp Hacı Ömer uzatmak için hazırlanırken oğul yoruldun ama şurasını bana bir daha okusan ha. Okurdum.yazdığım cümleleri beğendiği yerde başını sallar yüzüne bir gülümseme yayılırdı.Biraz suratı değişse olmadığını düşünür bu sefer de ben bir usanmışlık öffü çekerdim. Yeniden yaz diyemezdi.Rüzgar hızı ile geçen günler beni büyütüyordu. Düriye ablanın mektuplarını yazma dönemi bitti.Öylesine hızlı yaşadı ki asker sevgilinsin askerlik dönüşünü düğün de çok istediğim halde ata bile binemedim.

Bu İçerik 227 Kez Görüntülendi

Kültür Öyküler Üye Listesi