Şavşat ve Kültür-Sanat Öyküler

Şimdi Yağmur Gönlüme Yağıyor

İsmet Aci

Ne yazık ki bu hikâye doğup büyüdüğümüz topraklarda yazılamadı. Geriye bakmamayı büyüklük saymaya başladığımız yıllarda Cumhuriyet ışıl ışıl dal çiçek veren güldü. Efendisi köylüdür milletin dediğimizde toprağımızda en tanıdık bitki arpa yulaf meyvelerden de kirazla adını koymadığımız armuttu.

Kalkınsın diye yurdumun insanı çabuk unutulsun fakirliğin resmi diye gurbeti yarattı tanrım. Önce yayan gidilip gelinecek kadar yakınken gurbet sonra ıramaya başladı. Almanya oldu. Fransa oldu. Ecnebi oldu. Köyde ecnebiye gidenler gitmeyenler diye tanıtıldı varsıllarla yoksullar ama…

Yapraklar sarı. Ekin kuru mevsim sonbahar. Dört odalı ahşap evin bir odası diğerlerinden farklı durur. Bereket odanın içinde. Herkes gibi bu odanın da hazır olması lazım gelecek uzun bir kışa. İçinde çok çeşit yok. Un var yağ var. Gül abla haziran ayında yaylaya gider. Keçileri var. İnekleri var. İşte o gün ne yaparsa kış içindir. Şimdilik bir eksik yoktur. Havalar biraz soğuyunca kış boyu fırtınaları hatırlanır. Neler söylenmez ki. Kış uzunda olsa söz kısa tutar. Hep der Gül abla. Korkma komşum. Korkma. Karakış karadan, Zemheri aradan, Gücük az Mart yaz. İşte kışın ömrü bu kadar doğup büyüdüğümüz toprağın yüreğinde. Cumhuriyet ne kadar ayların adını değiştirse de değişmez burada kara kışın karalığı. Birde takvimin gün hesabına uyduruluşu var Bu gün ay kaç desem babama;

Siz ne biçim okullusunuz. Size öğretmiyorlar mı?

Ne bileyim baba. Senin dediğinle öğretmenin dediği tutmuyor ki. Sen hep on üç gün geride kalıyorsun.

Sus be. Ne demek geride kalıyorsun. Biz hep ileri gideriz kimse bilmez.

İleri gidişinizden mi dır. Mart dokuzu fırtınasın yakalanışınız. Bu hikâyeyi bilmeyen yoktur. Ben ne zaman Gül abla hadi bana bir hikâye anlat desem;

Oğul benim gibi yaşı yetmiş işi bitmiş bir koca karı varmış aha bu yukarı köyde. Kimi kimsesi yokmuş. Sadece on beş keçi ile birde küçük oğlağı varmış. Onlarla dertleşir söyleşirmiş. Kış böyle geçermiş. Yaz gelince alırmış keçilerini doğru yaylaya çıkarmış.

Yaz ayında çok sıcak olur buralar. Yine böyle bu zamanmış söz vaktine çeker. Gücük bitmiş. Ama havalarda bir anormallik olmuş. Bir sıcak ki sorma. Bütün karlar erimiş. Her yer yem yeşil. Koca karı keçileri salmış araziye ama durmaları ne mümkün. Ne yapsın mecburen artık yaylaya gitme zamanıdır demiş. Ne kadar hesap yapsa da baharı bulamamış ne yapacaksın zaman tam yayla zamanı.

Almış keçilerine çıkmış yayla yoluna. Yavaş yavaş ilerlerken önce karşı tepeden bir sis yükselmiş sonra siyaha dönmüş. Hafif kar serpiştirmeye başlamış. Koca nine kelimeye şaadedi çekip gök yüzen bakınca ne görsün bir kar yağışı başlamış ki kaç kaça bilirsen. Çaresiz olduğu yerde kala kalmış. Delice bir fırtına devam etmiş. On beş keçiden sağ kalan olmamış. Koca karıya gelince kimisi der ermiş melekler diyarına uçmuş kimisi der donmuş kar altında kalmış. Ama bilen yok. Bu ne zaman oldu, yeni hesapla yirmi iki mart eski hesapla dokuz mart. Şimdi kime sorsan bizim burada bu fırtınanın adı Mart dokuzu ya da koca karı fırtınası diye anılır. Gül abla bu hikâyeleri ne yazar nede yazdırır. Ama hep bir hikâyesi vardır. Gözlerini dolu gördüğüm bir gün Gül abla sen ağlıyor musun deyince;

Oğul daha on sekizime yeni girmiştim. Belim böyle bükük saçlarım ak değildi. Köyde kim bir güzeli tarif edecek olsa beni kast ederek ayni Gül gibi derlerdi. Bunu duyunca şöyle hafiften gülerdim..Gönlümde yüreğimde boştu.köyümüz dağınık olmasına rağmen yaylamız toplu idi. Her yaylaya gidişimizde gelin olan arkadaşlarım Gül, senin düğün ne zaman derlerdi,bende kısmet ne olacağını bilmem ki derdim.

Gel zaman git zaman epeyce zaman geçti. Bir ikindiüstüdür suyu doldurmuşum güğümlere eve doğru geliyorum,

Yakup amcanın evi nerdedir bilir misin?

Başımı kaldırmadım sese doğru döndüm.

Bilirim.

Tarif edebilir misin?

Biraz mahcup şöyle bir süzdüm yukarıdan aşağıya, aşağıdan yukarıya. Beni takip et dedim. Yürüdüm ama yürürken ses kulağıma gidip geldi. Yüzünü görür gibi oldum. Kaç adım attım bilmem. Artık duracak zaman değildi.

Kimlerdensin.

Yakup amcanın yeğeniyim.

Ya

Ya. Evi gösterdim. Çocukluğumda okuduğum kitaplarda bahsedilen beyaz atlı prensim gelmişti. Bu prens benim içindi. Ne edip etmeli ona aradığın prens benim demeliydim. Bir mazeret uydurdum Yakup amcalara gittim. Sordum soruşturdum. Babasının bir oğluymuş. Evlenecek bir kız arıyormuş. Bizim köyde beni tavsiye etmişler. Ancak;

O sabah bir daha görmedim. Sabah erkenden çekip gitmiş. Yağmur yağıyordu sabahleyin. Her yer çamurdu. Evimizin önünden bir ayak izi geçmişti. Aldım o çamurdan ayak izlerini evin bir köşesine koydum. Ne zaman bir yağmur yağsa yüreğime yağar. Gözlerim dolar bizimki sorar Gül nedendir her yağmurda ki bu iç çekişin. Bilmez ki her yağmur yüreğime yağar senelerdir.

İsmet Aci

Bu İçerik 386 Kez Görüntülendi

Kültür Öyküler Üye Listesi