Şavşat ve Kültür-Sanat Öyküler
Tombalak Kedi
O sene çok güzel ürünlerimiz olmuş, köyde yaşayanlar bayram ediyorlardı. Mısırını, buğdayını harman edecek, çoluğunu çocuğunu daha iyi geçindirecektiler.
Güz mevsimi gelip çattı. Eline orağını alan tarlasına koştu. Ekinini biçen mutluydu artık. Ambarlar dolmuş,yüzler gülmüştü. Köy kahvesinde herkes birbirine bu sene yapacağı yeniliklerden bahsediyordu.
Kimisi yeni bir tarla alacak, kimileri şehirde bir ev alacağını söylüyorlardı.
Güzel günler yaşanırken beklenmeyen bir şey olmuş. Köyde yaşayan kediler aniden ortadan kayıp olmuşlardı. Buhar olup gökyüzüne uçmuşlardı sanki. Hiçbir kedi evine geri dönmemişti. Aramaya çıktılar. Her tarlanın dibinde bir kedi ölüsüyle karşılaştılar. Nasıl olduğunu kimse anlamamıştı. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Aradan bir kaç gün geçmişti ki köy kahvehanesinde toplanan köyün ileri gelenleri dertlerine çareler aramaya başlamışlardı. Geçen süre içerisinde köyü fareler basmış, evlerde ahırlarda cirit atıyorlardı. Bin bir emekle topladıkları ürünleri talan ediyorlar, işi ilerletenler tavuklara saldırıyor, ahırdaki hayvanların kuyruklarını kemiriyorlardı. Kurtulmanın çaresi yoktu. Zehirler döküldü, kapanlar kuruldu. Bir çare bulunamadı. Beşi ölüyor on beşi birden çıkıyordu sanki. Evde oturmuş yemeğimizi yiyorduk. Babam :
-Bu böyle devam edemez.Dedi.
Annem söze karıştı :
-- Akşam bizim ahırdaki dananın kuyruğunu da kemirmişler . Dedi.
-- Yan tarafta yemeğini yiyen teyzem :
-- En iyisi Ardahan’a gitmeli. akrabalarımızdan kedi toplamalı. Dedi.
Babam teyzemin dediklerine hak verdi. Benimle birlikte bizi Ardahan’na göndermeye karar verdiler.Gidilecek kimin iki kedisi varsa bir tanesi alınacaktı.
Gece herkes odasına çekilmiş, uykusuna yatmıştı.Bense şehire gitmenin özlemiyle uykusuz sabahı zor etmiştim. Şimdiye kadar şehire gitmemiştim. Şehir ekmeği yemiş, damla sakızını çiğnemiştim ama şehrin ışıklarını hep hayal etmiştim. İşte gidiyordum.
Teyzem için bir at kiralanmıştı. Ben yürüyecektim, teyzem atla gidecekti. Yorulduğumda terkisine alacaktı ara sıra. Bu durum hiç hoşuma gitmemişti. At hazırlanmış, güz elması, armut ve fasulye koydular heybelerin her birine.
Güz mevsimi tüm haşmetiyle önümüzdeydi. Sararan yapraklar ayaklarımızın altından sanki kayıyordu. Kimi ağaçlar yapraklarını dökmüş, kimisi sonbahara ve kışa direnmeye hazırlanıyordu. Üç dört saat yürüdükten sonra ben yorulmuştum.teyzem beni terkisine aldı. ( rahatlık varmış ) Artık ağaçlar kayıp olmuş yaylaların uçsuz bucaksız endamına esir olmuştum. Yürü ha yürü bitmek bilmiyordu bu şehir yolu.
Teyzeme ;
-Bu Ardahan amma uzakmış. Dedim.
-Şu tepeyi aştık mı Ardahan’ı görürsün. Dedi.
Yaylalara çıkanlar geri dönmüş, taş yapıların kapıları kapanmış, kimilerinin kapılarını alıp götürmüşlerdi. Bir hüzün geçti içimden. Düz otlaklarda sararan otların hışırtısı bazen ürkütüyordu beni. Yürüdük. Teyzemin dediği tepeyi de aşmıştık ama şehiri görememiştim. Aşağılarda toprak evlerin bacalarından dumanlar yükseliyordu. Çatıları yoktu. Pencerelerini de görmemiştim. Üsttenmiş.
Teyzem :
-Akrabalarımızın evlerine yaklaştık. Dedi.
-.....................
Taş yapıların birine yanaştık. Bizi görünce birkaç kişi dışarıya çıktılar. Teyzeme sarılıyorlar özlemlerini belli ediyorlardı. Benimle ilgilenen bile yoktu. Ak sakallı birinin gözleriyle karşılaştım.
-Bu kimin oğlu ? Dedi.
-Bu yeğeninin büyük oğludur. Dedi. Teyzem.
İçeriye girdik. Önce gözlerim alışamadı karanlığa. Pencere yoktu, dışarıyı göremiyordum. odanın üzerinden ışık sızıyordu sadece. Gözlerim karanlığa alışınca etrafımı kontrol etmeye başladım.
Oturduğumuz seki keçeyle örtülmüş,odanın her tarafı el dokuma halılarıyla kaplanmıştı. Özlemlerini halılara yansıtmışlardı sanki.
İki üç gün içerisinde sekiz tane kedi toplamış kafeslere koymuştuk. Hepsi çok güzeldi. Ama bir tanesi vardı ki hepsinden de o güzeldi. Adını ‘’Tombalak ‘’ koymuştum.Gri beyaz tüyleri, zeytin gözleri vardı.
Birkaç gün daha kaldıktan sonra köye dönme zamanı gelmişti. Kediler kafeslerinde bağırıp duruyorlar dı. Annemin dayısı bir çuvalla geldi. Her çıkardığı kediyi çuvala koymaya başladı. Direnen oluyor, zorluk çıkarıyorlardı. Hepsini koyduktan sonra ağzını bağladı çuvalın. Teyzemin atı hazırlanmış. Atına binmişti. Çuvalın alınmasını bekliyordum.Alan falan yoktu. Teyzem yürüdü. Ben kalakalmıştım. Dayımız çuvalı kaldırdı benim sırtıma verdi. Bayağı ağırdılar. Çok kızmıştım. Teyzemin peşinden koşmaya başladım.
Köyden uzaklaşınca çuval ağırlaşmaya başlamış, kediler huysuzlaşmıştı. Arkamı durmadan tırmalıyorlardı. Teyzem almış başını gitmişti.Arkasından bağırdım.
-Teyze çok yoruldum. Bu kedileri biraz da sen al.
-Düzlüğe çıkınca alırım. Dedi.
Düzlüğe çıkmış teyzemden ses seda çıkmıyordu. Çuvalı tuttuğum yer terlemiş bağlanan ip kaymaya başlamıştı. İndirdim sırtımdan.O an çuval açıldı içindeki kedilerin her biri düz yaylalara dağılmaya başladılar . Birini yakalıyorum diğeri çuvaldan kaçıyordu. Teyzem atından indi. Bir çalıya atını bağladı. O da kedilerin peşinden koşmaya başladı. Tuttuğumuz kediyi çuvala koyuyor ağzını sıkıca bağlıyorduk. Yedi tanesini yakalamıştık. Tombalak yoktu. Aramadık yer bırakmadık. Tüm çalı diplerini karış karış aramıştık.
Teyzem :
-Artık gidelim akşam oluyor. Dedi.
Atına binmiş, kedi çuvalını da önüne almıştı. Yürüdük. Ben hep arkama bakıp duruyordum.
Tombalak gerilerde kalmıştı. Çok üzülmüştüm. Son kez döndüm. Ummadık bir şey olmuştu. Karşıdan koşarak Tombalak bize doğru geliyordu.Geriye tüm hızımla koşmaya başladım.Tombalak yanıma geldi.Ayaklarıma dolanıyor, beni de yanınıza alın diyordu sanki.
Beş-altı saat sonra köye dönmüştük. Evde bizleri bekleyenler vardı. Tombalak’ı kendime ayırdım. Diğer kedileri dağıttık. Bizim kediler sayesinde köyü farelerden kurtarmıştık. Kediler çoğalmış fareler terki diyar etmişlerdi. Ben Tombalaksız, Tombalak bensiz yapamazdı hiç.
ERTÜRK DEMİRCİ
Kimisi yeni bir tarla alacak, kimileri şehirde bir ev alacağını söylüyorlardı.
Güzel günler yaşanırken beklenmeyen bir şey olmuş. Köyde yaşayan kediler aniden ortadan kayıp olmuşlardı. Buhar olup gökyüzüne uçmuşlardı sanki. Hiçbir kedi evine geri dönmemişti. Aramaya çıktılar. Her tarlanın dibinde bir kedi ölüsüyle karşılaştılar. Nasıl olduğunu kimse anlamamıştı. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Aradan bir kaç gün geçmişti ki köy kahvehanesinde toplanan köyün ileri gelenleri dertlerine çareler aramaya başlamışlardı. Geçen süre içerisinde köyü fareler basmış, evlerde ahırlarda cirit atıyorlardı. Bin bir emekle topladıkları ürünleri talan ediyorlar, işi ilerletenler tavuklara saldırıyor, ahırdaki hayvanların kuyruklarını kemiriyorlardı. Kurtulmanın çaresi yoktu. Zehirler döküldü, kapanlar kuruldu. Bir çare bulunamadı. Beşi ölüyor on beşi birden çıkıyordu sanki. Evde oturmuş yemeğimizi yiyorduk. Babam :
-Bu böyle devam edemez.Dedi.
Annem söze karıştı :
-- Akşam bizim ahırdaki dananın kuyruğunu da kemirmişler . Dedi.
-- Yan tarafta yemeğini yiyen teyzem :
-- En iyisi Ardahan’a gitmeli. akrabalarımızdan kedi toplamalı. Dedi.
Babam teyzemin dediklerine hak verdi. Benimle birlikte bizi Ardahan’na göndermeye karar verdiler.Gidilecek kimin iki kedisi varsa bir tanesi alınacaktı.
Gece herkes odasına çekilmiş, uykusuna yatmıştı.Bense şehire gitmenin özlemiyle uykusuz sabahı zor etmiştim. Şimdiye kadar şehire gitmemiştim. Şehir ekmeği yemiş, damla sakızını çiğnemiştim ama şehrin ışıklarını hep hayal etmiştim. İşte gidiyordum.
Teyzem için bir at kiralanmıştı. Ben yürüyecektim, teyzem atla gidecekti. Yorulduğumda terkisine alacaktı ara sıra. Bu durum hiç hoşuma gitmemişti. At hazırlanmış, güz elması, armut ve fasulye koydular heybelerin her birine.
Güz mevsimi tüm haşmetiyle önümüzdeydi. Sararan yapraklar ayaklarımızın altından sanki kayıyordu. Kimi ağaçlar yapraklarını dökmüş, kimisi sonbahara ve kışa direnmeye hazırlanıyordu. Üç dört saat yürüdükten sonra ben yorulmuştum.teyzem beni terkisine aldı. ( rahatlık varmış ) Artık ağaçlar kayıp olmuş yaylaların uçsuz bucaksız endamına esir olmuştum. Yürü ha yürü bitmek bilmiyordu bu şehir yolu.
Teyzeme ;
-Bu Ardahan amma uzakmış. Dedim.
-Şu tepeyi aştık mı Ardahan’ı görürsün. Dedi.
Yaylalara çıkanlar geri dönmüş, taş yapıların kapıları kapanmış, kimilerinin kapılarını alıp götürmüşlerdi. Bir hüzün geçti içimden. Düz otlaklarda sararan otların hışırtısı bazen ürkütüyordu beni. Yürüdük. Teyzemin dediği tepeyi de aşmıştık ama şehiri görememiştim. Aşağılarda toprak evlerin bacalarından dumanlar yükseliyordu. Çatıları yoktu. Pencerelerini de görmemiştim. Üsttenmiş.
Teyzem :
-Akrabalarımızın evlerine yaklaştık. Dedi.
-.....................
Taş yapıların birine yanaştık. Bizi görünce birkaç kişi dışarıya çıktılar. Teyzeme sarılıyorlar özlemlerini belli ediyorlardı. Benimle ilgilenen bile yoktu. Ak sakallı birinin gözleriyle karşılaştım.
-Bu kimin oğlu ? Dedi.
-Bu yeğeninin büyük oğludur. Dedi. Teyzem.
İçeriye girdik. Önce gözlerim alışamadı karanlığa. Pencere yoktu, dışarıyı göremiyordum. odanın üzerinden ışık sızıyordu sadece. Gözlerim karanlığa alışınca etrafımı kontrol etmeye başladım.
Oturduğumuz seki keçeyle örtülmüş,odanın her tarafı el dokuma halılarıyla kaplanmıştı. Özlemlerini halılara yansıtmışlardı sanki.
İki üç gün içerisinde sekiz tane kedi toplamış kafeslere koymuştuk. Hepsi çok güzeldi. Ama bir tanesi vardı ki hepsinden de o güzeldi. Adını ‘’Tombalak ‘’ koymuştum.Gri beyaz tüyleri, zeytin gözleri vardı.
Birkaç gün daha kaldıktan sonra köye dönme zamanı gelmişti. Kediler kafeslerinde bağırıp duruyorlar dı. Annemin dayısı bir çuvalla geldi. Her çıkardığı kediyi çuvala koymaya başladı. Direnen oluyor, zorluk çıkarıyorlardı. Hepsini koyduktan sonra ağzını bağladı çuvalın. Teyzemin atı hazırlanmış. Atına binmişti. Çuvalın alınmasını bekliyordum.Alan falan yoktu. Teyzem yürüdü. Ben kalakalmıştım. Dayımız çuvalı kaldırdı benim sırtıma verdi. Bayağı ağırdılar. Çok kızmıştım. Teyzemin peşinden koşmaya başladım.
Köyden uzaklaşınca çuval ağırlaşmaya başlamış, kediler huysuzlaşmıştı. Arkamı durmadan tırmalıyorlardı. Teyzem almış başını gitmişti.Arkasından bağırdım.
-Teyze çok yoruldum. Bu kedileri biraz da sen al.
-Düzlüğe çıkınca alırım. Dedi.
Düzlüğe çıkmış teyzemden ses seda çıkmıyordu. Çuvalı tuttuğum yer terlemiş bağlanan ip kaymaya başlamıştı. İndirdim sırtımdan.O an çuval açıldı içindeki kedilerin her biri düz yaylalara dağılmaya başladılar . Birini yakalıyorum diğeri çuvaldan kaçıyordu. Teyzem atından indi. Bir çalıya atını bağladı. O da kedilerin peşinden koşmaya başladı. Tuttuğumuz kediyi çuvala koyuyor ağzını sıkıca bağlıyorduk. Yedi tanesini yakalamıştık. Tombalak yoktu. Aramadık yer bırakmadık. Tüm çalı diplerini karış karış aramıştık.
Teyzem :
-Artık gidelim akşam oluyor. Dedi.
Atına binmiş, kedi çuvalını da önüne almıştı. Yürüdük. Ben hep arkama bakıp duruyordum.
Tombalak gerilerde kalmıştı. Çok üzülmüştüm. Son kez döndüm. Ummadık bir şey olmuştu. Karşıdan koşarak Tombalak bize doğru geliyordu.Geriye tüm hızımla koşmaya başladım.Tombalak yanıma geldi.Ayaklarıma dolanıyor, beni de yanınıza alın diyordu sanki.
Beş-altı saat sonra köye dönmüştük. Evde bizleri bekleyenler vardı. Tombalak’ı kendime ayırdım. Diğer kedileri dağıttık. Bizim kediler sayesinde köyü farelerden kurtarmıştık. Kediler çoğalmış fareler terki diyar etmişlerdi. Ben Tombalaksız, Tombalak bensiz yapamazdı hiç.
ERTÜRK DEMİRCİ
Bu İçerik 394 Kez Görüntülendi