Şavşat ve Kültür-Sanat Öyküler
YEMLİK
Murat ırmağının coşkun sesi gecenin karanlığında insanın tüylerini diken diken etmekteydi. Söğüt ağaçlarındaki baykuş sesleri su sesine karışıyordu. Yazın gelmesiyle Murat ırmağı hırçınlaşmaya başlardı. Köyün düz olan yerlerini sular kaplar. Bir kaç hafta çekilmezdi. Gerçi sular çekildikten sonra çok güzel verimli bir ekenek haline gelirdi buralar. Kavun, karpuz, fasulye tarlaları oluşturulurdu.
Geceler uzun, geceler hep kasvetliydi. Sabahları beklemekten başka bir düşüncesi yoktu bu uzak ile atandığından beri. Hep gündüzleri özlemişti. Karanlık çökünce köylerde zifiri bir karanlık kaplardı her tarafı. Kabus olurdu yaşam. Bazen köy odalarında toplanılır çay içilir, kavurga yenirdi. Hep dert dinlemekle geçerdi geceler. Yardımcı olmaya çalışırdı köylülere. Maaşından artırdığı beş on kuruşu köylülere kullandırmak ona huzur verirdi. Yazın gelişiyle birlikte dertler de başlardı. Gübre parası, tohum parası ve motor parası bu aylarda ödenirdi. İşte bu zamanda öğretmenler onlar için birer dayanaktı.
Uykusuz geçen gecelerin bir sabahı daha başlamıştı. Dışarıdaki horoz seslerine koyun kuzu sesleri de karışmıştı. Köydeki koyunlar erkenden meraya çıkarılır, kuşluk vakti geri getirilir sağılır, birkaç saat bekledikten sonra yeniden salınırdı düz ovaya.
Okulun tek pencereli odasından dışarıya baktı. Camların tozundan dışarıyı görmek mümkün olmadı. Menteşelerinden biri olmayan cam çerçevesini iteledi. Çıkan sesten okulun önünden geçen koyunlar hopladılar, koşuşmaya başladılar. Çoban Hallo:
-Günün aydın olsun öğretmen . Dedi.
-Sağol Hallo kardeş. Kolay gelsin. Bugün nereye götüreceksin koyunları.
-Birkan’a doğru sürecem. Nehir kenarı tehlikeli.
Elindeki değneği bir yay gibi koyunların üzerinden dolandırdı,yürüdü gitti.
Nisan sonlarının bahar esintisi düz ovadaki tek söğüt ağacını dansa davet ediyor. Oysa o kalın gövdesiyle rüzgara direniyordu. Küçük dalları kuşları kovalıyor, dal araları kuş yuvalarına yer hazırlıyordu. Geçen gün aniden kar yağmaya başlamış, koyunların sığınacağı tek yer bu söğüt ağacının altı olmuştu.
Elindeki zili sallamaya başladığında Ayşe, okul cıvıltılarla doldu. Hiç kimse okula geç kalmaz, zamanında sıralarında olurlardı. Masalarında dış kapakları yıllarca kullanılan ders kitapları açılı dururdu. Kim bilir kaç dönem öğrenci mezun etmiştir bu kitaplar. Üzerlerinde kullananların isimleri yazılı olurdu. Bazılarında işlemler çözülür,bazılarında okunan metinlerin kelimelerinin altları çizili olurdu.
Plan defterini ve öğretmen kılavuzu kitabını eline alan Metin öğretmen üçüncü sınıf yazan kapıdan içeri girdi. Öğrenciler hep beraber ayağa kalkıp hazır ol vaziyetine geçtiler. İşte’’yarının ümitleri’’ diye geçirdi içinden.
-Günaydın çocuklar.
-Günaydın öğretmenim.
-Oturun.
Oturdular yerlerine. Sınıfında Ayşe İle Neşe adlı ikiz kız kardeş vardı. Neşe bu gün okula gelmemişti. Ayşe’ye sordu:
-Neşe neden gelmedi ?
Ayşe :
-Biliyorsunuz annem hasta, babamda koyun peşinde.Annemin ilaçlarını verecek, ev işi bittikten sonra gelir.
Dördüncü ders bitmiş, beşinci derse girmek üzereyken büyük bir kalabalığın dereye doğru kaçıştığını gördüler.
Öğretmen Metin ve öğrencileri de kalabalığa karıştılar bir anda. Nereye gittiklerinden haberleri yoktu. Bir ara :
-Bu kalabalık ne ? diye sordu.
-Bir çocuğu sel almış. Dedi Asiye abla.
-Kimmiş ?
-Hallo’nun ikizlerinden biri.
Öğretmen Metin dondu kaldı.Ne diyeceğini şaşırdı bir an.Demek ki onun için derse gelememişti. Koştular. Köy yakınından akan Murat ırmağının yakınına vardı kalabalık. Kızın düştüğü yerde toprak kaymıştı. Yeşillikler üzerinde bir tas duruyordu. Yanında da sapı kırılmış bir bıçak vardı. İçinde yeşillik doluydu tasın. ’’Yemlik’’ denen bir ottu bu. Metin öğretmen bir boz bulanık akan suya baktı bir de çaresizlik içinde çırpınan halka. Koştu koştu dere boyu. Arkasından kim geliyor diye bakmadı bile. Derenin ortasında biten çalılıklara takılmış mavi önlüklü kızı gördü bir an. Bulanık sulara aldırmadan saldı kendini. Yakalayıp aldı kızı. Kenara çıkardığında çırpınışları boşunaydı. Yüzü koyun çevirdi. Salladı. Suni teneffüs yaptı. Ses yoktu. Eli kapalıydı Neşe’nin. Araladı. Elinde bir tutam yemlik vardı. Oracıkta oturdu kaldı. Okul odasına ne zaman getirildiğinden haberi yoktu.
Neşe annesine ilaçlarını verdikten sonra akşama yemek yapmak için yemlik toplamaya gitmiş, ırmak kenarındaki yemlikleri almak istemiş. Altı oyulan toprağa basınca kayan toprakla birlikte sulara gömülmüştü.
Geceler uzun, geceler hep kasvetliydi. Sabahları beklemekten başka bir düşüncesi yoktu bu uzak ile atandığından beri. Hep gündüzleri özlemişti. Karanlık çökünce köylerde zifiri bir karanlık kaplardı her tarafı. Kabus olurdu yaşam. Bazen köy odalarında toplanılır çay içilir, kavurga yenirdi. Hep dert dinlemekle geçerdi geceler. Yardımcı olmaya çalışırdı köylülere. Maaşından artırdığı beş on kuruşu köylülere kullandırmak ona huzur verirdi. Yazın gelişiyle birlikte dertler de başlardı. Gübre parası, tohum parası ve motor parası bu aylarda ödenirdi. İşte bu zamanda öğretmenler onlar için birer dayanaktı.
Uykusuz geçen gecelerin bir sabahı daha başlamıştı. Dışarıdaki horoz seslerine koyun kuzu sesleri de karışmıştı. Köydeki koyunlar erkenden meraya çıkarılır, kuşluk vakti geri getirilir sağılır, birkaç saat bekledikten sonra yeniden salınırdı düz ovaya.
Okulun tek pencereli odasından dışarıya baktı. Camların tozundan dışarıyı görmek mümkün olmadı. Menteşelerinden biri olmayan cam çerçevesini iteledi. Çıkan sesten okulun önünden geçen koyunlar hopladılar, koşuşmaya başladılar. Çoban Hallo:
-Günün aydın olsun öğretmen . Dedi.
-Sağol Hallo kardeş. Kolay gelsin. Bugün nereye götüreceksin koyunları.
-Birkan’a doğru sürecem. Nehir kenarı tehlikeli.
Elindeki değneği bir yay gibi koyunların üzerinden dolandırdı,yürüdü gitti.
Nisan sonlarının bahar esintisi düz ovadaki tek söğüt ağacını dansa davet ediyor. Oysa o kalın gövdesiyle rüzgara direniyordu. Küçük dalları kuşları kovalıyor, dal araları kuş yuvalarına yer hazırlıyordu. Geçen gün aniden kar yağmaya başlamış, koyunların sığınacağı tek yer bu söğüt ağacının altı olmuştu.
Elindeki zili sallamaya başladığında Ayşe, okul cıvıltılarla doldu. Hiç kimse okula geç kalmaz, zamanında sıralarında olurlardı. Masalarında dış kapakları yıllarca kullanılan ders kitapları açılı dururdu. Kim bilir kaç dönem öğrenci mezun etmiştir bu kitaplar. Üzerlerinde kullananların isimleri yazılı olurdu. Bazılarında işlemler çözülür,bazılarında okunan metinlerin kelimelerinin altları çizili olurdu.
Plan defterini ve öğretmen kılavuzu kitabını eline alan Metin öğretmen üçüncü sınıf yazan kapıdan içeri girdi. Öğrenciler hep beraber ayağa kalkıp hazır ol vaziyetine geçtiler. İşte’’yarının ümitleri’’ diye geçirdi içinden.
-Günaydın çocuklar.
-Günaydın öğretmenim.
-Oturun.
Oturdular yerlerine. Sınıfında Ayşe İle Neşe adlı ikiz kız kardeş vardı. Neşe bu gün okula gelmemişti. Ayşe’ye sordu:
-Neşe neden gelmedi ?
Ayşe :
-Biliyorsunuz annem hasta, babamda koyun peşinde.Annemin ilaçlarını verecek, ev işi bittikten sonra gelir.
Dördüncü ders bitmiş, beşinci derse girmek üzereyken büyük bir kalabalığın dereye doğru kaçıştığını gördüler.
Öğretmen Metin ve öğrencileri de kalabalığa karıştılar bir anda. Nereye gittiklerinden haberleri yoktu. Bir ara :
-Bu kalabalık ne ? diye sordu.
-Bir çocuğu sel almış. Dedi Asiye abla.
-Kimmiş ?
-Hallo’nun ikizlerinden biri.
Öğretmen Metin dondu kaldı.Ne diyeceğini şaşırdı bir an.Demek ki onun için derse gelememişti. Koştular. Köy yakınından akan Murat ırmağının yakınına vardı kalabalık. Kızın düştüğü yerde toprak kaymıştı. Yeşillikler üzerinde bir tas duruyordu. Yanında da sapı kırılmış bir bıçak vardı. İçinde yeşillik doluydu tasın. ’’Yemlik’’ denen bir ottu bu. Metin öğretmen bir boz bulanık akan suya baktı bir de çaresizlik içinde çırpınan halka. Koştu koştu dere boyu. Arkasından kim geliyor diye bakmadı bile. Derenin ortasında biten çalılıklara takılmış mavi önlüklü kızı gördü bir an. Bulanık sulara aldırmadan saldı kendini. Yakalayıp aldı kızı. Kenara çıkardığında çırpınışları boşunaydı. Yüzü koyun çevirdi. Salladı. Suni teneffüs yaptı. Ses yoktu. Eli kapalıydı Neşe’nin. Araladı. Elinde bir tutam yemlik vardı. Oracıkta oturdu kaldı. Okul odasına ne zaman getirildiğinden haberi yoktu.
Neşe annesine ilaçlarını verdikten sonra akşama yemek yapmak için yemlik toplamaya gitmiş, ırmak kenarındaki yemlikleri almak istemiş. Altı oyulan toprağa basınca kayan toprakla birlikte sulara gömülmüştü.
Bu İçerik 393 Kez Görüntülendi