Şavşat Duvar Gazetesi Kültür ve Sanat

Tığ Makinası

Şavşat.com

Suat Yüksel'in Yayınlanmamış Romanından bir alıntı...

Öküzlerin arkasına bağlı olan dövenle üç dört gündür yapılan sap dövme işi bitmiş harman tığ olmuştu. Akşamüzeri öküzleri arabaya koşan İznullah küçükoğlu Suat’ı yanına alarak evin üst tarafındaki çayırlarda yukarıdaki mahallelere doğru arabanın arkasından yürüyorlardı.

İznullah gülerek oğluna: ‘Şimdi tığ makinasini almax için İsmail dayıgile mi gedax yoğisa Musa emigile mi gedax?”diye sordu.

Çocuk: ‘Ben na bilem baba, hangisi nazlanmadan verursa benca ondan alax” diye yanıt verdi.

İznullah: ‘İkisi de verir ama İsmail dayıdan alırsak şişman boylu poslu adam, diktirmek için önüme kocaman bir panturluği (bir pantolon çıkacak kadar kadife kumaş) dayatacak ama makinesinin kolu kolay dönüyor. Musa emiden alırsak ince zayıf adam pantolonunu dikmek kolay onun makinesinin kolu da çok ağır. Anlayacağın İsmail dayıdan alırsak bana yazık Musa emiden alırsak abinle sana yazık, tığı savururken makinenin kolunu ikiniz çevireceksiniz” diye devam etti.

Bu sırada çayırların üstündeki Meydanlar mahallesine giden yola çıkmışlardı. İznullah kafasını kaldırdı İsmail dayıgilin evin kapısına baktı İsmail dayı evin önünde oturuyordu.

İznullah: ‘Dayi makinaz boş mu?” diye yüksek sesle sordu.

İsmail: ‘Ola, galin bizim Teyfık ağagil iştadi ama onların xarman bu akşam zor tığ olur sizin tığ azsa göturun işizi görup gaturun.” diye yanıtladı.

Öküz arabasını İsmail dayının kapısına çevirdiler. Makineyi arabaya yükleyip döndüler. Tığ makinesini(*) harmana kurdular. (Tığ makinesi elle çevrilen iki çarkın dönmesiyle kanatları döndüren, kanatlar aracılığıyla güçlü rüzgâr elde edilen samanların makineye dökülmesi ile hafif olan samanların ileri uçmasını daha ağır olan tahılın alta dökülmesini sağlayan basit bir düzenekti. )

Akşam yemeği yendikten sonra harmana çıkıp tığ savurmaya başladılar. Metin isteksizce makinenin kolunu çeviriyor, alta dökülen tahılları Asiye Nine bir araya yığıyordu. Dereyi geçip harmana doğru gelen iki kişi ay ışığında fark ediliyor ama kim oldukları anlaşılmıyordu. İznullah harmanın dere yönündeki köşesine yöneldi. Yüksek sesle konuşarak gelen Ali ile Yılmaz’ı seslerinden tanıdı. Eşine Naciye’ye dönerek: ‘Yılmazla Ali geliyor, git çayi koy, patatesi bişur!” dedi. O sırada harman yerine yaklaşan ve konuşmaları duyan Ali, amcasının ağzından lafı alıp: ‘Neco baci bir taneda sandalyey gaturda makinay çevurmaya yardım edem. Bare oturup çevurem” dedi.

Geceye karışan tığ makinesının gürültüsüne eşlik eden sesler bir süre daha aynı ritimle devam etti. Bir süre sonra elindeki tepsiyle Naciye göründü. İçinde çay bardakları ve pişmiş patates bulunan tepsiyi yere bırakıp, aceleyle çayları döküp: ‘Hadi çayları soğutmadan için” diye seslendi.

Kısa sürede tepsi etrafında bir daire oluştu. Lüküs ışığı bulundukları yeri aydınlatıyor ama çevreyi görmelerini engelliyordu. Ay gecenin karanlığına çoktan karışmıştı. Üzerlerine yönelen bir el fenerinin güçlü ışığı ile irkildiler. Hepsi ışığın geldiği tarafa döndü.

Karanlıkta bir ses onlara: ‘Kolay galsın bereketli olsun” dedi. Hepsi birden ayağa kalktı. Teyfık Ağa’yı sesinden tanımışlardı.

İznullah;

’Buyur dayi kaynanan seviyer bizda yeni oturmiştux” diyerek ona yer gösterdi.

’Sağolun gençlar. Karpotiy yiyamam, karnımi şişuriyer. Gelin san bena bir bardak çayi toldur da içem” deyince.

Naciye koşarak evden minder getirdi. Bir bardak çay doldurdu ve misafire uzattı. Çayından bir yudum alan yaşlı adam harmandakileri gözucu ile süzdü. Yanındaki bastonu yavaşca eline aldı. Düşüncelerini söze dökmeden önce güç alırca bastonunu birkaç kez hafifçe yere vurdu. Aklından geçenler dilinden dökülmeden önce, gözlerini İznullaha dikmiş, sorgular bir ifadeyle bakıyordu. Birden;

’Çok merak ediyerdım aca bu sulaleden dedesinin yerini tutacak adam çıxacax aca? San deden yerıni alacax adamsın İzo. Tükkanlarda olanlari duydum. Onlar çok azmıştı. Son günlerde onlara ey bir ders vermişsız. Ama dikkat edın gena buleşurlar. Onlar buleşğandur.” dedi.

İznullah gülerek: ‘Keskin sirka küpüna zarar dayi buleşursalar derslarını gena alurlar” diye yanıtladı.

Teyfık ağa konuşmasına devam etti:

’Hey gidi Alxanoğli daha dün gibi xatırliyerım. Onun boyuk evda yanda bir odası vardı. Kapısı hep açuxti. Geca dişarda kalan olursa galur yatardi. Akşamdan etmek bila koyardilar ki galan olursa aç kalmasın. Biz Alxanoğlundan soz dinlamaya o odaya toplanurduk. Sade biz mi? Ardahan şeherından, Kars şeherından, Ezrum şeherından, Artun şeherından, Batum şeherından adamlar onun sozuni dinlamaya galurdilar. Na var na yok memlekette, nalar oliyer ondan ogranurdilar.”

Herkes nefesini tutmuş ihtiyarı dinliyordu ortalık sessizliğe bürünmüştü. Etraftan gece kuşlarının ve böceklerin ötüşünden başka bir ses duyulmuyordu. Ali heyecanlı tavrıyla: ‘Muhtar bile olamamış” diyerek Teyfık ağayı başka bir yöne çekmeye çalıştı.

Yaşlı adam kaşlarını çatıp: ‘San na diyersın? O muhtarlığı kendi istemezdi ama kimi isterse onu muhtar edardi. Bu Hocagilin Aforoz muhtardı onun muhtar olmasını Alxanoğlu istemişti. Aforoz millete zulum etmeye başladı. Millet Alxanoğluna şikâyet etmeye başladı. Gena Alxanoğlunun odasında otiruyerux biza dediki Afarozdan mohorlari alacam, sadeca siza soracam ki muhtardan razimisız siz razi degilux deyın yeter dedi. Cuma namazına gediyerux Afarozla karşilaştilar. Aforoz dediki Alxanoğli san bendan mohorlari alacayimişin san bendan mohorlari al ben leçek (yazma) ortunacam. Alxanoğli namazdan sora goruruz dedi. Namaza başlamadan milleta dediki komşilar namazdan sora dağılmayın konuşacaxlarım var. Dişari çıxduğ camının yanındaki ortmada toplandux. Alxanoğli komşilar bu muxtardan memnun musunuz diya sorunca degeneklari ortmanın bedevralarına vurdux birkaç adam bağırduxki yox memnun degilux! Döndi Afaroza ver olan mohorlari dedi; Aforoz koynundan çığartti mohorlari Alxanoğluna teslim etti. Herkeş dediki, Alxanoğli mohorlar sanda kalsın san yap bu muxtarluği. Yoox ben bu işi yapmam deyıp mohorlari Tulazalarda Kurka diya biri varidi ona verdi. Dedi ki al bu mohorlari bu işi sana verdım becaramasan çekar elından alurum xaberın olsun. Aforoz ayrıldi milletın içından gediyer, Alxanoğli dediki Aforoz Aforoz leçekların yerdan suruniyer onlari topla. Ya Oğulcan sizın dedez ela adamidi.”

Ali gülerek: ‘Dayi eskidan çok uğuzluk olurmiş hala bir ikitani anlatta dinliyax” diyince

Teyfik ağa kafasını sağa sola sallayıp: ‘Ola yaniki ben makinaya bakmaya galmiştım işi bitmişsa goturem diya baxki beni na işa tutacaksın.”

Ali ısrar etti: ‘Na guzel sohbet ediyerux işda nera gediyersın dayi annatta dinliyax” dedi.

İhtiyar devam etti: ‘Ola eskidan belamiydi acluxtan nefesımız kokardi. Elda yox avuçta yox aç çiplax gezardux yoxki geyasın şal çoqasi bacaklarımızi soyardi. Şimdi iskarpin geyıliyer eskidan çaruk geyardux onida bulursan, çoğunun ayağında çarux bila yoğidi. Bir gun evda toplanmişuğ çaruğ tikturmak için na edacağımızı konuşiyerux. Babay dediki ola camuşlardan (manda) birini satağ biza yeteluğ zoği (çarık yapmak için beslenmiş deri) alax, Baforgilda varimiş. Zoğlarida alti liraya veriyermişlar. Boyuk gelın dediki camuşi kaça satacaz zoğlari kaça alacaz? Babay dediki camuşi beş liraya satarux ustunada bir lira koyar zoğlari alurux. Boyuk gelın dediki ela edacayi camuşi kesın derısından hepımıza yetaluğ zoğ çığar etınida yeruğ çel çocux ac geziyer. Babay bağırdi san na soyliyersın kadın kısmının naya akli kesar tez! camuşi satın gedın zoğlari alın. Camuşi sattuğ beş liraya gettuğ zoğlari alduğ alti liraya. Sora babay dediki ola biz na akılsızimişux bu gelın doğri diyermişda bizım haberımız yoğimiş. Na kılıx camuşun etıni yerdux, derisinida ayağımıza geyardux. Bundan sora bir iş goranda bu gelına sorax.” Kahkahalar gecenin sessizliğine karışıp gitti.

Teyfık ağa söze devam etti: ‘Ola ben bu kızın hemşireluği Borçka kazasının Maradit nahiyesına çıktiya orda köy odasına taplanan o koylilara annattım. O koyun muxtari dedi ki;

’Teyfık ağa san na diyersın ayni uğuzluği ben yaptım. Biza da deri lazım. Kendi kendıma dedım ki, inegi satem da ayağımıza çaruxlux zoği âlem. İnegi satluğa çarttım. Buradaki karakolun komutani dediki muğtar inegi bena ver kesemda askerlara yedurem. Dedımki verurum ama bir şartinan. Derısini geri bena satacan, komutan ha. Komutan tamam olur satarım dedi. O zaman gal inegi san kes askerlar kesarsa soyarkan deriyi kesar mesarlar na olur na olmaz. İnegi kaça veracan? Dedım ki ikibuçuk liraya verurum. Annaştux. Gettım iki saatta uğraşıp inegi kesıp soydum, helek oldum. Deriyi topladım gaturacam dedım ki komutan na veracauğ bu deriya kaçtur bunun fieti? Dedi ki muxtar derinin fieti beş liradur. Ya Teyfık ağa inegi sattım iki buçuk liraya derısıni aldın beş liraya” gülüşmeler gecenin sessizliğinde yankılandı. Saat çok ilerlemişti. Teyfık Ağa bastonuna dayanarak ayağa kalktı: ‘Siza kolay galsın bu vaxıttan sora makinayı gotursax bila iş gorulmaz” diyerek evine gitmek için harmandan ayrıldı.

Bu İçerik 20455 Kez Görüntülendi

Kültür ve Sanat Üye Listesi