Şavşat Duvar Gazetesi Doğa ve Yaşam
Çoruh Vadisi ve Livane
Anadolu. Uygarlığın binlerce yılına yurt olmuş. En acımasız göründüğünde bile sevecenlikle koynunu açmış her canlıya. Dünya en güzel burada anlaşılmış, burada anlatılmış. Efsaneler, masallar buraları mekan tutmuş kendine; çoğu buradan yayılmış. Tufanları burada yaşamış insanlık tarihi. Boşuna değil Nuh’un Ağrı’ya sığınması.
Yaşamın kaynağında ışık vardı önce. Ondan sonraki ise su oldu; tek hücreli canlıdan insana ulaşan bir sürecin anası. Ekmekten önce geldi yaşamdaki yeri suyun. Bir yudum su için can verildi. Suyun başında olmak için dostluklar bozuldu çağlar boyu. »İki su bir ekmek yerine« dendi aç kalındığında. Ama susuz tasavvur edilemedi yaşam hiçbir zaman.
Sular vardır durgundur, sular vardır berrak dökülür bir yerlerden. Sular vardır deli akar, Çoruh olarak görünür göze. Sular ki deliliğine vurulduğumuz, sular ki gönlümüzü verdiğimiz. Yalnızca cana can katmasına değil, akışına tutulduğumuz.
Çoruh Nehri Artvin’le ve Livane Vadisiyle öylesine bütünleşmiştir ki önceleri Livane Sancağı olan adı 1956 yılına kadar da Çoruh olarak geçmiştir belleklere, kayıtlara. Ondan sonra ise Artvin.
Doğanın binlerce yılda usta bir sanatçı tadında değiştirip güzelleştirdiği Çoruh Havzası bu kez insanın müdahalesiyle yeni ve Çoruh’un yadırgayacağı denli hızlı bir değişimle karşı karşıya bulunmaktadır.
Çoruh. Başı bilenen ama yaşı bilinmeyen, yönü bilinen ama sonu bilinmeyen Deli Nehir. İnsanın yaşam savaşımında kendine düşen kadere razı olmaksızın akıp giden Çoruh.
Barajlar tamamlanıp su tutmaya başladıktan sonra doğacak çocuklar artık Çoruh’un coşkun halini göremeyecek. Belki şimdilerde çocuk olan bir kuşak anımsayacak ama işte o kadar. O da giderek belleklerden silinip gidecek zamanla. Bize düşen görev de Çoruh ve çevresinin değişime uğrayacak yerlerini belgelemek olacak. Çünkü hem kültürel, hem tarihi bir mirasın bugüne ulaştığı birçok alan sular altında kalacak.
Urartulardan Osmanlılara, oradan günümüz Türkiyesine uzanan bu düşler diyarında birlikte dolaşacağız. Doğasıyla, tarihi, kültürüyle, acısı, tatlısı, hüznü sevinciyle buraları ve bura insanını taşıyacağız sizlere.
Gözden ırak olsa da gönüllerde, belleklerde ve bugünün olanaklarıyla kaydedilmiş belgelerde yaşasın istiyoruz Çoruh’un bu coşkun hali.
Çoruh, Anadolu’dan çıkıp Karadeniz’e dökülen en doğudaki nehirdir. 442 km’si Türkiye sınırları içinde olmak üzere toplam 466 km uzunluğundadır.
Erzurum-Kars platosunun kuzeybtısındaki Mescit Dağının batı yamaçlarından doğan Çoruh Nehri, Bayburt önlerinde kuzeye yönelir. Daha sonra ise kuzeydeki Düzüker Ovasında, batıdan Gökçedere ve Beşpınar Deresinin birleşmesiyle oluşan Mam Suyu kolunu alır. Burada doğuya dönerek Kuzey Anadolu Dağlarının birinci ve ikinci sıralarında derin bir vadi oluşturur. Çoruh Vadisi, İspir’in doğusundaki kesiminde her iki taraftaki dağların 3000 metreyi aşan yükseltileri arasında, Türkiye’nin en derine gömülmüş vadilerindendir.
Yusufeli’ni geçtikten sonra 151 km uzunluğundaki Oltu Çayını kendine katar. Oltu Çayı da Tortum Gölünün ayağı olan 120 km uzunluğundaki Tortum Çayı ile bu kavuşma yeri öncesinde birleşir. Oltu kavşağından sonra kuzeye yönelen Çoruh, kıyı dağlarını derin boğazlarla dikine yarar. Artvin’e yaklaşırken Şavşat ve Ardanuç’un akarsularını toplayan Berta Suyunu da içine alır.
Daha sonra Artvin’in aşağı mahallelerinden, yaklaşık 30 km sonra da Borçka’nın ortasından geçerek Maradit (şimdiki adı Muratlı) yakınlarında Türkiye topraklarını terkeder. 24 km sonra da Batum’un güneybatısındaki deltadan Karadeniz’e dökülür.
Kış aylarında oldukça az su taşıyan Çoruh, nisandan başlayarak yağmur ve kar erimesi nedeniyle kabaran sularla mayıs ayında en yüksek düzeyine ulaşır. Çoruh Nehrinin yalnızca mayıs ayında taşıdığı su oranı, tüm kış boyunca taşıdığı su oranının yaklaşık iki katı kadardır. Baharda taşıdığı su oranı, kışa göre 10 kat daha fazladır. Yaz aylarındaki su taşıma oranı kış aylarına göre daha yüksektir. Sonbaharda su giderek azalır ve kışın en düşük düzeye varır.
Su toplama alanı 19.000 km² olan Çoruh Nehrinin ortalama akımı saniyede 200 m³ ve 550 milyon m³’ü Karadeniz’e olmak üzere yıllık su boşaltım hacmi yaklaşık 4 milyar 880 milyon m³’tür.
Çoruh Nehri, daha önce sözünü ettiklerimizin yanında Artvin sınırları içinde sayısız çay ve dere ile güçlenir. Herhangi bir biçimde azalan suyunu neredeyse her kilometrede yenileyerek yoluna devam eder.
Artvin ve Çoruh Havzasının Artvin çevresindeki bölümlerinde Çoruh dışında birçok akarsu bulunmaktadır. Bunlardan Kabisre, Hopa, Osmaniye dereleri doğrudan Karadeniz’e dökülür. Pulur, Oltu, Tortum, İspir, Barhal, Berta, Hod, Çavuşlar, Aralık, Deviskel, Cihala, Murgul, Güreşen, Hatila, Güngörmez, Cala, Sırakonaklar, Çamlıkaya, Aksu, Başköy, Güney, Çopan, Anuri, Karakoç ve Karataş dereleriyse Çoruh’la birleşerek Karadeniz’e ulaşırlar.
Çoruh Vadisi coğrafi ve jeolojik yapısındaki çeşitliliğin yanında, barındırdığı bitkilerin özellikleri bakımından bilim insanlarını olduğu kadar bir çok kamerayı da kendine çeviriyor. Dünyada yalnızca Karadeniz Bölgesinde bulunan birçok bitki türünün bir bölümü bu vadide yetişmektedir.
Çoruh ve Çoruh’a akan suların yerleşmeye ve yaşamaya en elverişli yerlerinde irili ufaklı köyler oluşmuştur yüzyıllardır. Bölgede toprağın düz olmayışı ve azlığı nedeniyle, her karış ustaca değerlendirilerek bağ ya da bahçeye dönüştürülmüştür yöre insanı tarafından. Yukarıdan değil ama aşağıdan bakıldığında üstünüze gelecekmiş gibi görünen her yapının çevresinde böylesi bağ ve bahçeler kurulmuştur. Bu bağ ve bahçeler çoğu yerde öylesine yamaç bir arazi üzerine yerleşmiştir ki, iki evlek bahçe elde etmek için önüne sağlam duvarlar yapmak zorunda kalınmıştır.
...
toprak az
gökyüzü boldu doğduğum yerde
topraktan gerçeği
gökyüzünden düşlemeyi öğrendim2
Kimbilir belki doğa da bura insanının emeğine saygı gösterip, tüm tadını ve güzelliğini yürütmüştür meyveye, sebzeye. Kafkas insanın çalışkanlığı ve dinamizmini her Artvinlinin yüzünde, her meyvenin gözünde izlemek olanaklıdır.
Doğa acımasız gibi görünse de insanın beceri kazanmasına katkıda bulunduğu yönünden bakmak daha iyimser bir yaklaşım olurdu. Ekmeğini taştan çıkarma deyimi en çok buralarda yaşayanlar için söylenmiş olmalı.
Çoruh Vadisiyle bağlantılı olan dağlar Doğu Karadeniz Dağlarının devamıdır. Alp kıvrım sisteminin Anadolu’daki kuzey kanadı içerisinde yer alan bu dağlar Karadeniz’e paralel olarak uzanarak iç kesimleri bu bölgeden ayırır.
Batıda Giresun Dağları ile başlayan bu sıra doğuya uzandıkça yükselir. Bir bütün olarak Türkiye’nin en yüksek kesimini oluşturan Doğu Karadeniz Dağları doruklarında yaklaşık 4000 metreye ulaşmaktadır. Kaçkar Dağı 3982, Güngörmez Dağı 3523, Deve Dağı 3202, Karadağ 3040, Tornik Dağı 3195, Marsis 3334, Gül Dağı Boğa Tepesi 3131, Karçal Dağı Ziyaret Tepesi 3200 metrelere ulaşır.
Karadeniz’den Kaçkar Dağı doruklarının en üst noktası kuş uçumu 50 km olan tüm bu dağlar olağanüstü bir diklikle yükselir.
Dağların birden yükselmesi, Karadeniz iklim özelliklerinin iç kısımlara taşmasını önler. Karadeniz’deki nemli ve yağışlı hava daha Borçka’da ayrı bir karaktere dönüşmeye başlar.
Yöredeki birçok yerin gizli bir mücevher gibi el değmeden bugüne ulaşmış olmasının bir nedeni de doğanın bu engeliyle açıklanabilir büyük oranda. Olanakların gelişmesi ve uzmanların yeni arayışlar içinde olmaları nedeniyle son zamanlarda ilgi odağı olmaya yüz tutmuş görünüyor bu yöreler. Macahel’den Barhal’a uzanan ve bitki örtüsü itibariyle oldukça farklı özellikler gösteren bu yörenin incelenip bilimsel boyutta özümsenmesi epey zaman alacağa benzer.
Herşeye karşın birçok araştırmacı, gazeteci, fotoğrafçı ya da çevreci daha geniş insan topluluklarına anlatmaya başladı bile buraları. Daha düne dek adını bile doğru dürüst telaffuz edemediğimiz bir Maçahel, bir Barhal, dünyanın herhangi bir ülkesine uçan Amerikalı, Avusturyalı ya da Portekizli bir insanın elindeki dergide, dünya cenneti bir görünümle gözü dolduruyor.
Doğa, bu denli bir renk cümbüşünü her adım başı sunmuyor insana. Her kilometrede bir Maçahel karşımıza. Bin yılların coğrafi oluşumları kendi usta işi tablolarını yaratıyor yaprak yaprak, dal dal. Onu her boyutuyla yaşamasak bile korumak, yarına aktarmak gerektiğinin bilinciyle her seferinde yeniden kavramaya çalışıyoruz.
Doğu Karadeniz Dağlarının en yüksek kesimlerindeki sırt ve tepeler büyük ölçüde toprak örtüsünden yoksundur. Hem bundan hem yükseklikten dolayı bitki çeşitleri daha çok aşağıya inildikçe çoğalır, zenginleşir.
Bitki yapısından kanyonlarına dek önemli özellikler taşıyan Çoruh Vadisi, bunun ötesinde kendine özgü mimarisi, binlerce yıldır doğu ile batı arasındaki geçiş yollarından biri olması nedeniyle de tarihsel ve kültürel zenginliği her tepenin ardında bir başka güzellikle çıkarır insanın karşısına.
Artvin’in coğrafi yapısı, Anadolu’nun birçok düz bölgesinde rastlanan geniş yüzeyli göllere uygun değildir. Varolanlar genellikle akarsulara kaynaklık eden sirk ve buzul göllerdir.
Bir süre sonra baraj gölleriyle çehresi değişecek olan Artvin’deki bu göller küçüklüklerine karşın oldukça etkileyici ve güzeldirler. Sözkonusu olan bu göllerin birçoğu Karagöl adıyla anılır.
Yusufeli’nde Karagöl, Kaçkar Dağındaki, Şeytan, Libler gölleri, Başkaya Gölü ile birçok küçük göl barınırken, Borçka, Camili karayolu üzerindeki Karagöl özellikle sonbaharda izlemenin ayrı bir tat verdiği renk cümbüşü sergiler.
Ardanuç ve Şavşat’taki Karagöller, yaylarla birlikte görülmeye değer bakir alanlar sunar meraklılarına.
Göller neden hep karadır bu yörede. Anadolu’nun birçok yerinde de benzer adlı göller vardır. Nedir bu gölleri kara diye çağırtan. Kimbilir. Akan suyun her çeşidiyle içli dışlı olan yöre insanı durgun ve dibi görünmeyen sulardan ürktüğünden midir bilinmez, böyle adlandırmıştır bu göllerin çoğunu. Belki de Karadeniz’e öykünüp her gölü »kara« diye adlandırmışlardır.
Hangi nedenle olursa olsun küçüklükleriyle ters orantılı birer güzelliğe sahiptir bunların herbiri. Bazısı neredeyse bir dağın tepesinde, yaz ortasında bile kardan tam arınamamış, bazısı küçük bir vadinin kapanmasıyla oluşmuş, yeşili hem çevresinde hem de suyun içinde saklamakta özenle.
Yerleşim alanlarına uzaklıkları, küçük olmaları gibi nedenlerle fazlaca içli dışlı olmamış yöre insanı göllerle. Karşıdan karşıya geçmek için kayığa, sala gerek duymadan dolaşmış çevresini üşenmeden.
Artvin’in Karadeniz’deki son ilçesi Arhavi’nin kuzey ve kuzey batısında da 2 adet krater gölü bulunmaktadır.
Son yıllarda yaygınlaşan ve önem kazanan doğa turizmiyle, Kaçkar Dağlarının zirveleri ve buzul gölleri meraklı ilgilenen insanların görmek istediği mekanlara dönüşmüştür.
Şimdiyse insan emeğiyle dolacak bu vadi. Çevresini dolaşmak öyle kolay olmayacak göründüğü kadarıyla. Belki alışkanlıkları değişecek insanların buralarda, yeni beceriler edinecekler yaşamlarını kolaylaştırmak için.
Görkemli dağlar zirvelerine ulaşmadan sayısız yaylalar sunar Artvinlilere. Yöredeki çok dağınık yaylalardan en bilinenleri Meşeli, Düzenli, Kireçli, Bilbilan, Kürdevan, Mısırlı, Meydancık, Goban, Oba, Çamlık, Kesoğlu, Kovahit yaylalarıdır. Artvinliler, 15-20 yıl öncesine kadar yaylacılığı yaşam biçiminin bir parçası olarak devam ettirmişlerdir. Günümüzde yaylacılık geleneği azalarak da olsa sürdürülmektedir.
Çoruh. Olacakları anlamış gibi biraz kırgın, biraz buruk. Ne de olsa durgun akacak bundan böyle. Hazırlamalı kendini. İnsan elinin gücünü kabullenmişe benziyor şimdiden.
On binlerce yıl bu dağların arasından süzülüp giden, adı deliye çıkmış Çoruh’un gönüllerdeki yeriyse hiç değişmeyecek. Belki deliliği günlük yaşamdan öte belleklere yerleşecek kuşaktan kuşağa.
O yalnızca bir an önce Karadeniz’e varmanın heyecanıyla akıp gitmedi bu topraklardan, aktığı yöne olduğu kadar çıktığı yöne doğru da bilgiyi, sevgiyi ulaştırdı.
Bu vadi yalnızca su yatağı olmadı bir başına. Bu vadi insanların bir uçtan bir uca yaşamı taşımalarına yol oldu sudan ve karadan. İnsanın doğaya bugünkü gibi hükmedemediği dönemlerde büyük olanaklar sundu Çoruh; kimi eğreti bir kayıkla, kimi ilkel bir salla. Öyle ya dört mevsimi birkaç aya sığdıran bu vadi binlerce yıl yurt oldu, konaklama yeri oldu kavimlere. İnsanların olduğun kadar birçok kanatlının da göç yolu, konaklama yeri oldu bu vadi.
Makedonyalı İskender buralardan geçti. Bu kayalar anlatıldı destanlarda. Özgürlüğün simgesi oldu bu yöre insanı. Homeros’un bir destanında anlatılır:
»Eski Yunanlılar Pers ülkesine giderken iki kayanın arasından geçmek isterler. Bu kayalarda yaşayan küçük bir kavim tarafından durdurulan koca ordu bir süre seferini ertelemek zorunda kalır. Uzun bir uğraştan sonra kayaları çevirip kavmi sıkıştırır Grek ordusu. Başka çare olmadığını anlayan küçük kavmin ileri gelenleri yüksek kayalardan bir bir atmaya başlarlar önce çocukları, sonra kadınları. Sonra da sırasıyla erkekler bırakır kendilerini uçurumdan. Atlamaya fırsat bulamayan son savaşçı ise kendisini yakalayan düşman askerini beraberinde sürükleyerek sığınır boşluğa.«
İster özgürlük tutkusu bu destanı yaratmış olsun ister bu destan özgürlük tutkusunu, yöre insanını anlatması açısından çok önemlidir kuşkusuz.
Bu destanları yaşayan da, aktaran da bu vadiden geçen kültürün bir parçası olmuştur doğalıkla. Bakmayın kiminin Türkiye’nin en batısında, kiminin en doğusunda yaşamış olmasına.
Coruh suyu durgun akıcak belgeselide bunun adına cekilmiştir..
Derleyen: Turgay kurtulus
Bu İçerik 806 Kez Görüntülendi