Şavşat Duvar Gazetesi Felsefe

Hayatın Anlamı

Mustafa Tilci

Hayat kavuşmak ve ayrılmaktan ibarettir demişti bir dostum. Ne garip… Ama gerçek bu. Ayrılmak sonra kavuşmak… Belki kavuşamamak… Diğeri olmadan birinin anlamsız olduğu iki kelime. Dünyaya gelirken ayrılmıştık en sevdiğimizden ve ağlayarak ayak basmıştık yeryüzüne. Aslında bu ağlayışımızdan belliydi ömrümüzü gözyaşlarıyla geçireceğimiz. Her kavuşmamızda sahip olduğumuz sevinç yumağının ayrılıklarda ilmik ilmik çözüldüğünü gördükçe hayatın ne anlama geldiğini daha iyi anladık ama yine de önünü alamadık kahreden ayrılıkların, kaybedişlerin… Aynalarda fark ettik ayrılıkların soğuk yüzünü ve yüzümüzde bıraktığı kıvrım kıvrım izleri, ya da saçlarımızın renginde… En ilkin annemizin sıcak kucağından alıp simalarını ilk defa gördüğümüz bir yığın akranımız ve hiç tanımadığımız bir öğretmenin avucuna bıraktılar eti senin kemiği benim hesabına. Üzülüp ağladık, ayrılmak istemedik annemizden… Hani o soğuk kış akşamlarında göğsünde ısındığımız, karanlık gecelerde kollarında huzur bulduğumuz biricik annemizden… Bir süre sonra tanıyıp sevdik öğretmenimizi ve arkadaşlarımızı fakat okul bitti dediler. Ve ayrılmak zorunda kaldık ikinci kez sevdiklerimizden… Sonra başka okullar… Başka başka dostlar edindik bir gün terk etmek için. Güzel gözlü kızlar sevdik, sarışını, kumralı her biri ayrı güzel. İlk kaybedişimiz değildi sevdiğimiz kızın başkasına gidişi. Sonra sadık dostlarımız vardı, ölümüne dost olduklarımız. İyi ve kötü zamanlarımızda, hastalık ve sağlığımızda birlikte olacağımızı düşündüğümüz… Düştüğümüzde anladık her şeyi. Uzattığımız el boşlukta kalmıştı… Aslında alışmış olmalıydık kaybetmeye… Ve belki de hiç olmamıştı böyle dostlarımız, yani biz öyle sanmıştık yüreğimizde ki o çocuksu o sevecen yanımızla… O zaman lügatimize yeni bir kelime daha eklendi; İhanet. Bir gün bizi anlayan güzel bir kız çıktı karşımıza, evlendik. Nur topu çocuklarımız oldu. Güzel hayaller kurmaya başladık onlar için. Kimimiz iş icabı kimimiz vatani görev için yine terk etti en sevdiklerini mutluluğun en orta yerinde. Belki hayatımız boyu sevgimize ilk defa sadık kalacak eşimizi ve minnacık çocuklarımızı böylece terkettik. Onlarca hatta yüzlerce insan tanıdık askerde. Gün geldi aynı koğuşu, aynı yemekhaneyi, aynı iş ortamını, aynı havayı soluduğumuz o insanlardan da ayrıldık. Her ayrılışımızda yüreğimizden bir parçayı da bıraktık orda. Yıprandık her ayrılışımızda, şakaklarımıza kar yağdı; kısacası yorulduk arkadaş… Artık kaybetmek istemiyorum ben… Ayrılığın, hüznün, ihanetin, sevgisizliğin, olmadığı yerler istiyorum artık… İstemiyorum ağlatan yahut ağlayan olmak. İyilerin, iyiliklerin; güzellerin ve güzelliklerin hâkim olduğu bir dünya istiyorum. Ne garip, böyle bir yer bulamayacağımı, bulsam bile, bir gün onu da kaybedeceğimi biliyorum… Ebedi mutluluk ve sınırsız saadet dolu gün ve yerlerde buluşmak temennisiyle… 28/11/2007 Bursa

Bu İçerik 987 Kez Görüntülendi

Felsefe Üye Listesi