Şavşat Duvar Gazetesi Politika

29 Ekim Neden Önemli?

Ertuğrul Törün

Daha önce dünyaya hükmeden nice imparatorluk ve medeniyetler gibi Osmanlı İmparatorluğu da başındaki kimi ruh hastası, kimi cahil ve kimi de kukla idareciler ve türlü entrikalar yüzünden sonu gelmekte, bu sona doğru gidişi de bulunduğu stratejik ve coğrafi bölgeler itibariyle de dünyayı sömüren, sömürgeleştiren batılı emperyalist devletler ve Rusya’nın iştahını kabartmakta idi. Aralarındaki çıkar çatışması öylesine şiddetlenmişti ki, Osmanlı idaresi, günlerce aç bırakılmış aslanlara atılan az miktardaki etin aralarında acımasızca paylaşımına dönmüştü.

Bir türlü dünyaya ayak uydurup kendi ekonomik gelişimini sağlayamayan Osmanlı devleti, II. Mahmut yönetimi , İngilizlerin Mısır meselesi tehdidi ile 1838 tarihli Türk-İngiliz ticaret antlaşmasıyla kendi zayıf ekonomisine darbe vurup makineleşme süreci kapsamında İngiltere’ye imtiyazlı ticari pazar açılmış oluyordu. Ekonomik sömürü ile devletin gelir kaynakları kurutulmuş, Kırım harbinden başlamak üzere dışarıdan borç almak zorunda bırakılmıştır. Borçlar ödenemediğinden ‘Duyun-u Umumiye İdaresi” kurulmuş, yabancı tekellerin Osmanlı vatandaşlarının yapacağı ticareti çekip almışlardır. Yerli sanayi yok olup yabancı mallar revaç bularak zaten az olan nakit de dışarıya gitmiştir. Türkiye Avrupa’nın açık pazarı olmuştur.

’ Türkiye’nin reformlarla güçlendirilmesi” yutturmacası ile İngiliz siyaset ve iş adamlarının baskısı ile çıkarlarını korumak, hatta daha da geliştirmek için bir nevi burjuva hukuku meydana getirerek azınlıkların da çıkarlarını koruyup garanti altına alan dayatmacı, gayri hukuki 1839 Tanzimat Fermanı kabul ettirilmiştir. Bu fermanla sömürünün ayak bağı olan geleneksel idari düzen ve ticaret mevzuatı değiştirilmiştir. Toplumun üst düzey kesimleri kendi özünden koparılıp batı kültürü aşılanmaya çalışılırken, devlet yönetimi bir dönem İngiliz büyükelçisi Canning’ in oyuncağı oluyordu. Osmanlı başkenti çıkarcı devletlerin büyük elçileri arasındaki nüfuz kavgaları bizim için acı örneklerle doludur. Ağlayarak büyük elçinin elini öpen Sadrazam Paşalara sahiptik. Hünkar İskelesi Antlaşması ile Rusya’nın hakimiyetini içine sindiremeyen İngiltere, Kırım Harbi yenilgisi ile 1856 Paris Antlaşması yapılarak tehlike olmaktan çıkarılıyordu. 1860- 1871 zaman dilimi içerisinde Fransız hâkimiyeti hüküm sürdü ve kendi kanunları zoraki dikte edildi. Amaç, yine bizim değil, kendi çıkarlarını korumaktı. Süveyş Kanalı’nın açılması meselesiyle İngiliz- Fransız siyasi ve ekonomik çıkar çatışmaları bizi Mısır ve Ortadoğu’dan kopardı.

Bu kez Paris Antlaşması’nı içine sindiremeyen Rusya, Balkanları karıştırarak bizi Avrupa’dan tecrit etmek için Panslavizm cereyanını alevlendirdi. 1871 Londra Antlaşması ile Karadeniz’in tarafsızlığı maddesini iptal ettirdiği gibi Osmanlı üzerindeki hâkimiyeti eline almış oldu. Büyük elçi atanan Nikolay Pavlovic İgnatiyef, bir taraftan devleti yıkmak için iç isyanlar çıkmasına çalışırken, diğer taraftan yöneticilerimizle kedinin fareyle oynadığı gibi oynayarak bizzat yönetim hâkimiyeti kurmuştur.

Ticari çıkarlarının tehlikeye girdiğini gören İngiltere ve Fransa, kendi yandaşlarını kullanarak Meşrutiyeti ilan ettirmişler, Rusya’yı kızdıran bu olay Türk- Rus harbinin başlamasına vesile olmuştur. Ancak Hindistan ve Afrika’daki sömürgelerini tetikler gerekçesiyle Meşrutiyeti baltalamaya çalışan İngiltere ve de Fransa, hâkimiyeti altındaki başka milletlere uygulamamışlardır. Kendi parlamentolarında asla başka milletlerin temsilcileri yoktu. II. Abdülhamit ‘ Henüz o olgunluğa erişmemiş birçok milletten oluşan bu ülkede meşrutiyet ilanı bu ülke için ve de Türkler için ölümdür” diyerek direnmesine rağmen başaramamıştır.

İngiltere, meşrutiyeti ve yandaşlarını istismar aracı kullanarak güçlü devletlere karşı kendi hâkimiyetini sağlamıştır. Artık Osmanlı topraklarını paylaşmayı kararlaştıran İngiltere- Rusya ve Fransa’ya karşı Almanlardan yararlanıp denge kurmaya çalışan Padişah’ın niyetini anlamayan Babı Ali yönetimi son olarak ta Alman kuklası durumuna gelerek I. Dünya Savaşı’nda onların yanında savaşa girip ülkeyi işgal ve paylaşma durumuna getirmiş oldukları noktada Mustafa KEMAL’ in ortaya çıkarak ‘ Hayır bu millet teslim olmaz!” diyerek bir dönüm hamlesi ile kendi çıkarları için bizi yok etmeye çalışan güçlere dünya tarihinde ilk defa yenilgiyi tattırıp hayal kırıklığına uğratmış, bizi adeta yeniden var etmiştir.

İrade sahibi yöneticilerin olabilmesi için de Cumhuriyet rejimini uygun görüp ilan etmiştir. Ancak ölümünden sonra yukarıda bahsettiğim güçler ve liderliğini alan ABD’nin bulunduğumuz hassas bölgedeki çıkarlarını koruma uğruna gelişmiş ülke olmamızı önlemeye yönelik baskıları çeşitli vesilelerle devam etmektedir. Bu baskı ve bağımlılık neticesi kararlı ve bilinçli idareciler yetiştiremediğimiz aşikârdır.

Bu gün yaşadığımız ekonomik, toplumsal ve siyasi sıkıntı ve baskılar, 29 Ekim 1923 Cumhuriyetin ilanını getiren süreci ciddi olarak inceleyip bu ülkede yaşayan ve nimetlerinden yararlanan herkesin ona yürekten sahip çıkmaları bilinci ve gerekliliğine inanmaktayım...

Atam, sana minnettarız...

29.10.2006

Bu İçerik 457 Kez Görüntülendi

Politika Üye Listesi