Şavşat Duvar Gazetesi Politika

Bir Yoruma Yanıt

Ali Yüksel

Öncelikle yazıma yorum ekleyen Sayın HASAN TORUN'a teşekkür ediyorum.

Marksist ideoloji bir din değildir ve eleştirilebilir ve sorgulanabilirdir. Temel ekseninde ezilen sınıfın, kendisini sömüren ve ezen sınıfa karşı mücadelesi vardır.Hedefi sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyadır ve buda insanlık için olması gereken en onurlu ve insan olmaya yaraşır bir taleptir. ”Komşusu açken tok yatan bizden değildir” deyişini ‘Komşusu açken tok yatan insan değildir” şeklinde düzenlersek ve dünyayı değiştirmede aslolanın emek olduğu gerçeğinden hareket edersek insanlar için; insanca bir düzen istemenin mümkün olmadığını söylemek için sömürü düzeninin sömürücüleri olmak yada onlar gibi onlar adına düşünüyor olmak gerekir.

Dolayısıyla Marksizm eleştirlebilinir ve sorgulanabilirdir. Tek ölçü sınıfsız sömürüsüz bir dünyadır ve sınıfsız topluma ulaşmanın yöntemleri üzerine kurulan stratejiye dayanır.

Bilimseldir, doğrulanabilir,yanlışlanabilir ve sınanabilirdir.Özgürlük şayet egemen sınıfların izin verdikleriyse ,siz ne kadar özgür olabilirsiniz ki?..

Gelelim insanlık tarihinde kat edilen mesafelere ve bilimsel gelişmelere ilişkin yaklaşıma:

Bugün dünyanın yüzeyinde insan eliyle geçmişten günümüze ulaşan harika eserlere bakarsanız ve tarihide egemen sömürücü sınıfların dilinden öğrenmemişseniz;Çin seddinin ve Mısır piramitlerinin yapımında ve daha nice eserin ortaya çıkarılmasında emeğin rolünü görebilirsiniz. Ve ölen on binlerce köle ile harika eserler emeğin boyutunu gösterir. Bugün resmi ideoloji Anadolu tarihçesinde gelmiş geçmiş medeniyetleri arsızca Türklüğe mal ederken, tıp, mimari, gemicilik, ticaret, üretim ve bilumum zanaat dallarında insanlığa mihenk olmuş Miletos antik kentinin içler acısı haline umursamaz bir tavır sergilemektedir.Bunun nedeni basittir.Antik eserler resmi söylemlerin birer yalandan ibaret olduğunu belgelemektedir.

Güneş dil teorisi uydurmacası resmi tarihin duruşunu belirlemektedir. Bende Türkiye Cumhuriyetinin, bütün dünya sınıfsız bir topluma evrilene kadar bütünlüğünü savunabilirim ama bu millici bir bakışla değil, emperyalistlerin bakışıyla da değil çünkü her iki yaklaşımda sömürücü sınıfların sınıf kardeşliklerinde anlam bulur. Bilimsel bir yaklaşımla, Anadolu tarihçesinde gelmiş geçmiş kavimlerin hepsinden bir şeylerin bulunduğunu bilerek bir değerlendirmeyle bütünlüğü savunurum.Benim için bütün ülkelerin halkları kardeştir ve buda çok insani bir algıdır. Halkları birbirine boğazlatan emperyalizmle, 1913-1915 yıllarında Kürtlerden kurulu Hamidiye alayları eliyle ermeni tehcirini gerçekleştiren Osmanlılar arasında uygulama açısından hiçbir fark yoktur.Atatürk’ün sözde emperyalizme karşı kurtardığı T.C. sınırlarını Lozan da onaylayan emperyalistlerdir. Bugün ABD emperyalizminin saflarında Kore’de, Somali’de,Afganistan’da yer alan Türkiye’dir.Ve bilimsel düşünceyle tarihe bakanlar Türkiye denen ülkede egemen ulus kültürünün Türk kültürü olduğunu vede aynı zamanda Türkiye denen bu ülkenin geçmişinde neler yaşandığını ve Türklerin yanında Türk olmayan etnik azınlıkların ve diğer milliyetlerin var olduğu gerçeğine sırtlarını dönmezler.Vede yine etnik azınlıklara karşı uygulanmış ve hala uygulana gelen yok sayma ve zaman zamanda yok etme sürgün etme uygulamalarını da inkar etmenin bilimsel tarihsel gerçekliğe aykırılığının bilincindedirler.

İnanın Hasan Bey mevcut T.C. sınırlarını çizen emperyalistlerdir. Bugünkü Misaki milli sınırlar Mondros Mütarekesinde çizildi. Sevr antlaşmasını dayatan emperyalistler şayet 1913-1915’te Osmanlılar tarafından ermeni jenosidi neticesinde ermeni nüfusun asimile etmeye uygun durumda azınlığa döndürülmemiş olsaydı ve Kürtler feodal yapıdan birazcık ulusal uyanışı tetikleyecek kapitalizmin şafağına ermiş olsaydı ve yine Mustafa Kemal el altından İngiliz Fransız emperyalistleriyle antlaşmasaydı inanın bugünkü sınırlarımızı çizenler o gün bugünden daha farklı sınırlar çizeceklerdi. Atatürk’ün ulusal kurtuluş mücadelesinin de ne kadar çok abartılarak anlatıldığını bugün daha iyi anlamış olacaktık. Ölüm kalım mücadelesi diye anlatılan kurtuluş savaşının içerisinde yer alan Kütahya-Eskişehir savaşlarının neticesini çok iyi biliyoruz. Oysa 1.İnönü savaşının hemen ardından Fransızlarla el altından antlaşan Ankara hükümeti sonraki aşamalarda Misaki milli sınırlarının içinde yer alan Musul ve Kerkük’ü İngilizlere petrol karşılığı terk ve düyunu umum iyeden kalma borçların ödenmesinin kabulü karşılığında İngilizlerle de antlaşmış ve TBMM hükümetine de kala kala yunan kuvvetleri kalmıştır.İngiliz ve Fransız desteğini kaybeden yunan kuvvetleri ise kendi istekleriyle çekilmişlerdir.Oysa Vietnam halkı ABD ve Fransız emperyalizmine karşı tam 28 yıl mücadele vermiş.Bu mücadelesinde 2 milyon Vietnamlı hayatını kaybetmiştir.Ki Çanakkale savaşında ölen Osmanlı askeri sayısının 10 da biri dahi kurtuluş savaşında ölmemiştir.

Bugün M:Kemal’in sözde ulusal kurtuluş savaşı neticesinde T.C sınırlarını çizen belirleyen ve Lozan da onaylayan emperyalistler iken bundan memnunluk duymak olsa olsa Türkiye’nin diğer emperyalist devletlerle işbirliği yapmasına sevinmek anlamına gelmektedir.Bunu bilmemek içinse çocuk olmak gerekiyor.Bakın bugün yarın AB emperyalizminin içinde yer alacağız.Buna da çok sevinmekteyiz ne hikmetse?...Bu topraklarda sınırları ben çizmedim sende çizmedin.Artvin’in halkının en az yüzde ellisinin Gürcü olduğunu,orada Laz,Hemşin,Poşa ve diğer bir çok etnik topluluk yaşamaktadır.Bugün Kürt sorunu diye bir sorunu görmezden gelmek ancak şoven ve sosyolojik bilgiden yoksun ahmakların işi olabilir.6-7 eylül olayları bu ülkede yaşandı. Anadolu’nun bağrında binlerce yıldan beri yaşayan Türk,Kürt ve diğer azınlık milliyetlerden halkların kardeşçe ama milliyetçi,ırkçı,şovenist ve gerici yaklaşımlardan arınmış olarak yaşaması gereken bir yurttur.Kendisine insan diyen her insan böyle düşünmelidir. Bu ülkenin iyi yönetilememe problemi asla olmamıştır.Bu ülkenin egemenleri ve o egemenlerin devletinin başına getirilenler bu ülkeyi çok iyi yönetmişlerdir.Çünkü halk açlık sınırının altında bir ücrete bile ses çıkarmamaktadır.Bu ülkede üç kez askeri darbe yaşanmıştır.CHP iktidarları 1950’lere kadar tek parti diktatörlüğüdür.Türkiyeli işçilerin haklarını kısıtlayan 12 eylül askeri cunta anayasası halen yürürlüktedir.Ve sayın Hasan TORUN’UN milletçe bilinçlenmemiz gerekir dediğinden ben şunu anlıyorum.Bizi yönetenlerin ekonomik kalkınma modeli emeğin ucuzluğu üzerine kuruludur ve kalkınma ancak ucuz emek cennetinde olacaktır tezine sarılmak gerekir.

Ben Ali YÜKSEL olarak T.C düşmanı değilim. Hele hele bu ülkede yaşayan her milliyetten emekçi halkın düşmanı hiç değilim. Ama devlet aygıtını elinde bulunduran ve yapılandıran sömürücü egemen sınıfların kesinlikle düşmanıyım. Ve ben Türkçü-faşist-ırkçı-gerici’ya sev ya terk et ‘ diyen kafatasçı zihniyetle yönetilen bu ülkemin topraklarında doğdum. Bu coğrafyada büyüdüm. Ve bu coğrafyanın egemenlerinden daha fazla yaşama hakkına sahip olduğuma inanıyorum ve üstelik sömürüye, baskıya maruz kalmadan, demokratik hukuk çerçevesinde bütün yurttaşların kardeşçe yaşaması gerektiğine inanarak ve bunu sonuna kadar savunarak ve bu düşüncelerimi de yaşamıma uygulayarak insan olmanın hazzını yaşıyorum. Ya sen ?........................................................

Ayrıca Artvin’in kadirşinas insanlarını etnik ayrımcılığa tabi tutan ben değilim. Etnik farklılık bir sosyolojik gerçekliktir. Ancak o sosyolojik realiteyi yok sayarak asıl etnik ayrımcılık yapan T.C devletinin gelmiş geçmiş tüm yöneticileridirler ve bu hususta da yine çok iyi yönetildiğimizi söylemeliyim. YOK SAYMAK ETNİK AYRIMCILIKTIR. Asıl sosyolojik realiteden uzak yok sayma yaklaşımı emperyalistlerin politikalarına yaramaktadır ve bunu sadece ahmaklar bilmemektedir.

Ben tarihe burjuvaların gözüyle bakmam. Burjuvaların tarihi başarılarıyla da asla övünç duymam. İnsanlar arasında ki savaşların sınıfların oluşmasıyla başladığını bilirim ve arkeolojik açıdan sınıflı toplumun oluşmasından öncesine dair insanlar arası bir savaşa ait buluntunun olmadığını da bilirim. Tarihsel süreci ele alırken verilerden yola çıkmamak olsa olsa burjuva tarihçilerinin işi olur ki, oda Türk milliyetçisi bakışıyla Türkiye’nin etnik yapısını inkar ederek işe soyunanların işidir.

SAYIN HASAN TORUN Diyor ki:” Bu ülkede, insanlarımız arasında bir ayrım yapıldığını gördün mü? ”Evet gördüm. Hem de sizin göremediğiniz ve istemediğiniz kadar. Siz bir avukatsınız ama Türkçe bilmediğinden Kürtçe savunma yaptığı için hapis cezası aldı kadınlar bu ülkede. Ama siz bunu göremeyecek kadar şovensiniz.İşsizlik sorunuyla yüzleşen milyonlarca insanımız var bu ülkede. Açlık sınırının altında ücret alan milyonlarca emekçi var bu ülkede. Ve bu ülkenin dış borcunun üçte biri kadar parayı 2001 şubat krizinde hortumladılar kanemiciler. Ve daha neler neler sayarım sizin göremedikleriniz ama mızrağın çuvala sığamadığından medyada yer bulan.Ama siz bunu göremeyecek kadar şovensiniz.Bu ayrımcılık değil de nedir?

Ben işte o ezilenlerden yanayım.Benim dinim mazlumlardan yana olmak.Peki siz kimden yanasınız?

GERÇEKTEN KİMDEN YANASINIZ?

Ali YÜKSEL - 06/10/2005

Bu İçerik 1112 Kez Görüntülendi

Yorumlar

Mikail Dursun

”Bir Yoruma Yanıt” Makalesine Eleştirel Bir Bakış

Mikail Dursun - 18 Haziran 2005

SN:Ali YÜKSEL ;Yazılarınızı ilgiyle izliyorum.Resmi tarih dışında sorgulayıcı, akıl ve mantık süzgecinen geçen tarih anlayışınızı beyeniyor ve takdir ediyorum.Yöremizle ilgili araştırmalarınız, sorgulamalarınız ve bu uğurda verdiğiniz emek ve gayretinize gerçekten gıpta etmemek elde değil.

06.10.2006 tarihli’ ’BİR YORUMA YANIT’ ’Başlığı ile yayınladığınız makalenizde size çoğu yerde katılmakla birlikte katılmadığım konularda görüş ve eleştirilerimi yazmak istiyorum.

birinci, ikinci ve üçüncü paragraftaki düşüncelerinize aynan katılıyorum.Marksizmi bilimsel açıdan incelemeniz onu sosyolojik olarak yorumlamanız doğrudur.Yanlız unuttuğunuz bir konu var o da:İNSAN. İnsan egosu ve hırsını unutuyorsunuz. İnsanın evrim sürecinde ego ve hırs her zaman onunla berber olmuş ve zamanımıza kadar gelmiştir.Ve bundan böylede devam edecektir.İnsanların eğitimi, dünya görüşü ne olursa olsun hiçbir insan egosundan ve hırsından vazgeçmeyecektir. Dünyada kaynaklar kıt olduğu sürece insanlar daha rahat yaşam için mutlaka bir başkasının emeğini sömürecektir En üst düzeydeki insanların yaşam koşullarını dünyadaki her bireye sağlamak için yine dünyadaki kıt kaynaklar yetmeyeceğine göre insan egosu ve hırsı daha iyi yaşam İçin bir başkasının emeğini çalacaktır.Bana göre bunu inkar etmek sınıfsız bir toplumu özlerken insan unsurunu hiçe saymaktır. Aksi halde kim istemez sınıfsız ve sömürürsüz bir toplumu?Sınıfsız ve sömürürsüz bir toplum elbetteki insanoğlunun son hedefidir.Ve oraya varmak için ister istemez yol alınmya çalışılacaktır.Ama bence asla öyle bir düzen kurulamayacaktır. Bunu gerçekleştirmek kaf dağının arkasınıa varmak gibidir.

Bilirsinizki ilahi kitaplarda insanları hep iyiliğe hep doğruluğa ve hep faziletli ve ahlakılı yetiştirmeyi amaçlamışlardır. Ama hiçbir zaman hedeflerine ulaşamamışlardır. Kutsal kitapların milyarlarca inananı vardır.Kitaplara inanmak esastır, sorgulamak yasaktır. Buna rağmen insan hırsı ve egosu ilahi kitapları bile tersyüz etmiştir. En inançlıları bile iyi insan, ahlaklı insan, faziletli insan yapamamıştır. Marksist ideolojide biraz (birazı özellikle kullandım)kutsal kitaplara benzer.(birisi metafizik yani inanca dayanır, diyeri bilimsel ve sorgulanabilir) Benzerliği şudur ki; ikiside hedefledikleri düzeni ve insanı yaratmayı asla başaramamışlardır. İkiside yazıldıkları kitaplarda güzel ve hoş dururlar. Birisi inananlar için,diğeride sorgulayan ve düşünenler için ideal düzen ve insan tipi yaratmaya çalişmştır, fakat ikiside insan ın egosunu ve hırsını kıramamıştır ve bundan sonrada kıramayacaktır.

Siz hiç karınızdan,kızınızdan,oğlunuzdan içmek için su istedinizmi?Neden kendiniz almadınızda onlardan istediniz? çünkü: su getirmek emek ister. Başklarının emeği diğerlerini her zaman rahat ettirir. Kısacası diğeceğim şudurki: Sınıfsız ve sömürüsüz bir bir düzen dünyadaki kaynaklar kıt, insanoğlunun ihtiyaçda sonsuz olduğu sürece asla kurulamayacaktır. bu bir hayaldır ama doğrusu güzel bir hayal. Aslolan daha fazla demokrasi, daha fazla insan hakları, daha az sömürü ile kaynakları insanlar arasında daha dengeli dağıtarak insanlar arsındaki gelir farkını minumuma düşürmek, daha güzel ve daha yaşanılır bir dünya yaratmaktır.

Dördüncü paragrafınıza aynen katılyorum.

Beşinci paragrafta güneş dil teorisin eleştirmişsiniz.Anadoluda kullanılan Türk dili bildiğiniz gibi Türklerin islamlaştırılmasından sonra fars ve arapların saldırısına uğramış ve dilimiz onların etkisiyle fakirleşmiş ve ifade yeteneğini yitirmiştir.Güneş dil teorisi birazda bu etkinin ortadan kaldırılmsı için düşünülmüştür. Hep emperyalizimden bahsederken yabancı dillerin hegemonyasındsan türkçeyi kurtarmak hehalde o kadar da kötü bir şey olmasa gerek.

Türkiye Cumhuriyetinin bütünlüğünü sınıfsız bir topluma geçinceye kadar savunmak çok iddialı bir laf. Sınıfsız bir toplum. Ah olabilse ne güzel bir toplum ne güzel bir düzen olurdu bir bilseniz.... ülkeler arasında sınırlar olmaz, herkes barış içinde yaşardı. Çünkü herşey herkese yeterdi. Ülkeler ve insanlar neden didişsin neden birbirleriyle kavga etsinlerdiki? Herkesin; ama bu ülkede yaşayan her bireyin özgürce,her düşünceyi her yerde ve her zaman savunması, başkalarına zarar vermeden örgütlenmesi ve şiddete başvurmadan düşüncelerini gerçekleştirmeye çaba göstermesine olanak verildiği zaman Türkiye Cumhuriyettinin bütünlüğü savavunulur kanaatindeyim. Bu demokratik koşullar bu ülkede sağlanmadığı sürece ülkenin bütünlüğünü savunmak bana göre boş laflardır.

Sınıf kardeşliği değimi: Sınıfsal çıkarlar demek bence daha doğru olur kanısındayım. Çünkü;kardeşlik karındaşlıktan gelir, sınıfsal çıkarlar aynı sınıf içinde kaldığın sürece devam eder. Sınıf atlarsan atladığın sınıfın çıkarlarını düşünürsün. İnsanoğlu her zamanda sınıf atlamak için çabalar durur.

Emperyalizim dünde vardı, bugünde var yarında var olacaktır. İnsanlar ve devletler arasında gelir düzeyi aynı seviyeye geldiği zaman emperyalizimden o zaman belki söz eilmiyecektir. Önemli olan emperyalizmin önünü kesmek için zengin ve mürreffeh bir ülke yaratmaktır. Yoksa onun önüne marksist olmakla geçilemez düşüncesindeyim. Adamlar en ufak bir teknolojiyi satıp bizim büyük emeklerle ürettiğimiz ürünleri kat be kat alıyorlarsa onlara kızmıyalım kendimizde teknoloji üretip onlara muhtaç olmayalım. Artık şu emperyalist sözcüğünüde bence fazla kullanır oldu. bence güçlüler her zaman güçsüzleri ezmeye çalışır du doğanın kanunu ne yaparsın evrim sürecinde insanoğlu bu özelliğini ne yazıkki kaybetmemiş.

Mustafa Kemal ATATÜRK hakkında yazdıklarınıza asla katılmıyorum Atatürk’ün verdiği mücadeleyi küçümsemenizi doğru bulmuyorum. Bence tarihi sorgularken o zamanın koşullarına göre sorgulamalıyız.Kurtuluş savaşı biraz abartılarak anlatılmış olabilir ama sizin dediğiniz gibide asla kolay kazanılmamıştır. İngiliz ve Fransız kuvvetleri kendi istekleriyle çekilmiştir diyorsunuz. EL-İNSAF...

CHPiktidarları 1950 ye kadar tek parti diktatörlüğüdür diyorsunuz; Sn:Ali bey sizde biliyorsunuz ki, Atatürk devrimleri bu ülkenin laik ve çağdaşlaşma yolunda atılmış en önemli adımlardır.Bu devrimleri halk isteyerek veya mücadele ederek bir zümreden, bir sınıftan veya osmanlıdan elde etmedi, devrimler üstten halka empoze edildi ve zaman zamanda zorla kabul ettirildi. Demokrasi halka başvurma ve onun onayını alma anlamına geliyorsa o yıllarda size soruyorum halifeliğin kaldırılması için referandum yapılsaydı ve her türlü propaganda serbest olsaydı halifelik kaldırılabilirmiydi? Bence o günün koşullarında halk kaldırılması yönünde asla oy kullanmazdı. Harf devrimi,kılık kıyafet ve diğer devrimlerde öyle.Eğer bu devrimler yukarıdan aşağıya empoze edilmesi diktatörlük ise varsın diktatörlük olsun.keşke o diktatörlük daha uzun sürseydi keşke devrimler bu ülkeye kök salsaydı. Kökleşemediği için(kökleşmesine müssade etmedikleri için) 1950 den sonra ülke hızla islami kültürün etkisine girildi. Ülke hızla çağdaşlıktan ve demokrasiden uzaklaşıyor.Bakın, 1950-1960larda sokaklarda kara çarçaflı kimse göremezdiniz, şimdi her şehirde her sokskta kara çarçaflılardan geçilmiyor.Bir Amerikalını dediği gibi bu ülkede artık ’’Daha fazla islam daha az atatürk’’ Bu cümle herşeyi açıklamaya yetiyor.

Kısacası islami kültürün egemen olduğu bizim gibi ülkelerde insanlar arasındaKİ mücadeleler ve didişmeler sınıfsal mücadeleden daha çok özgürlük,demokrasi ve insan hakları çerçevesinde akıl ve bilim yolunda ilerleyenlerle inanca dayalı sorgulamayan sadece kabul eden kanaatkar insanlar arasında geçecektir.Umudum o ki, bu mücadeleyi akıl ve bilim yolunda ilerleyenler kaybmesinler.

Siz hala sınıfsız ve sömürüsüz bir toplumdan bahseiyorsunuz.Sanırım Dimyada pirince giderken evdeki bulgurdamn olacağız.

22.10.2006 / Mikail DURSUN

Vedat Demir

Biraz Daha Sabır - Biraz Daha Saygı Lütfen

Vedat Demir - 14 Haziran 2005
Tercüman kullanabilir diyeceksiniz. Geçmişte bu ülkede mahkemelerde tercüman kullanılmıştır. Ama iyi niyetle vatandaşlık bilinci içerisinde. PKK nın talimatını yerine getirmek için Türkçe bilmiyorum diye inat ederek değil.

Ben öğretmenim. Ben gürcüce bilmiyorum. Kürtçe bilmiyorum ben Meydancıkta Ağrıda Diyarbakırda öğretmenlik yapmayacak mıyım?

Okullarda etnik dillerin seçmeli ders olarak okutulmasına ben taraftar ve destekçiyim. Ama devletin resmi dili tek olmalıdır. Devlet dairesine okullara resmi dilleri farklı olarak koyarsanız o zaman geriye bir şey kalır. Sınırları çizmek bu sınır çizme olayında da Avrupalılar ve Amerika bayağı tecrübelidir.

Yazılarınızda genelde geçmişte iktidarların ve yönetimlerin yapmış olduğu baskı ve hataları devlete yıkma gibi bir tutum sezinliyorum. Bunların faturalarını cumhuriyete değil ancak iktidarlara çıkarmak gerekir. Demokratik açıdan insan hak ve özgürlükleri açısından bu ülkede geçmişte herkes zarar gördü baskı yedi. Türküde Kürdüde Gürcüsü de. Zamanın akışı içerisinde artık bu problemler yavaş yavaş çözülüyor. Lütfen biraz sabır.

Teşekkür ediyor çalışmalarınızda başarılar dilerken lütfen Atatürk’e karşı biraz daha saygılı olun diyorum.
Yunus Kara

Resmi Tarih

Yunus Kara - 11 Haziran 2005
Ali bey merhaba;

Çalışmanızdan dolayı size teşekkür ediyorum. Elinize sağlık. Ancak anlayamadığım bir kaç konu var:

Mesela; cumhuriyet tarihi ile ilgili konularda “resmi tarih” yaftası ile size göre yanlış olan herşeyi bir yalan temeline oturturken, özel durumlardan dolayı (o bölgenin Rusya’nın işgalinde olmasından dolayı gerekli bilgi ve belgelere ulaşılamaması gibi) Orta Asya tarihi konusunda batılı tarihçiler tarafından yazılanları niçin resmi tarih saymıyorsunuz anlamak mümkün değil.

Yazdıklarınızdan okuduğunuz, yazdığınızı dolayısıyla da düşündüğünüzü anlamak mümkün. Her düşünen insan için beyne bir çivi:

Göktürk kitabeleri 8.yy’a ait. Ama onları inceleyen herkes Türkçenin çok eski bir dönemde yazı dili haline geldiği konusunda hemfikir. Sizin iddia ettiğiniz gibi Türkler ilk defa 8.yy’da yerleşik kültüre geçti ise bir yazı diline nasıl sahip oldular. İkincisi:

Yerleşik bir kültürü, devlet geleneği, yazı dili... Vs olmayan ve kabileler halinde yaşa bir topluluk bir lider etrafında toplanıp çok kısa bir zamanda nasıl oluyor da bir imparatorluk kurabiliyor(hun imparatorluğu’nu kastettiğimi anlamışsınızdır). Son olarak;

Adı geçen bölgede son yıllarda elde edilen bilgi ve belgeleri incelemenizi, özellikle de Kâzım Mirşan’ı okumanızı rica ediyorum. Selamlar, saygılar.

Yunus kara

Politika Üye Listesi