Şavşat Duvar Gazetesi Politika

Bürokrasi Şövalyeleri

Ertuğrul Törün

‘Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak insan olmak için yeterlidir.”

Mustafa Kemal ATATÜRK, bu sözü ile çok önem verdiği Türk Milleti’nin onuru, refahı ve geleceği için yönetim şekli, rejim ve idari yapı olarak cumhuriyeti seçti ve kurdu.

Ne var ki O’nun ölümünden sonra Laik Cumhuriyet’in temel yapısı olması gereken, Milletin emrine girmek, hizmet etmek, gerekirse hesap vermek için oluşturulan bürokrasi zamanla güçlenerek vatandaşı kendi refah ve otoritesinin bir vasıta olarak görmeye başlamıştır. Bürokrasiye göre, vatandaşın hizmet ve hesap sorma hakkı yok. Buna mukabil vatandaşın başta itaat olmak üzere mükellefiyetleri vardır. Kendini koruyucu zırh güvencesine alan bürokrasi karşısında boynu bükük merhamet diler durumdadır vatandaş. Hangi kuruma giderseniz durum hep aynıdır. Çalışma sistemlerine göre ufak tefek farklılıklar gösterir sadece. Kamu oyuna yansıyan bazı olumsuzluklar bu gerçeklerin açık delilleridir.

Atatürk İlkeleri ışığında devletin sosyal yapısı ve nasıl işletileceği açıkça belirtilmesine rağmen, özellikle 1940 yılından sonraki siyasiler bu yapıyı anlayamadıkları veya başka güçlerin kontrolüne girdikleri için toplumun sosyal ve ekonomik gelişim planlarını yapamadıkları ve aciz kaldıklarından ülkedeki nüfusun belli bölgelere yığılması ile sosyal yaşam ve ekonomik dengeler bozulmuştur. Örnek vermek gerekirse, İstanbul’daki Kurumların hizmet yada imkanları ancak iki veya üç milyon nüfusa göre iken on beş milyon nüfusa hizmet verme zorunda kaldığından denetim mekanizmalarının da yeterince aktif çalışamadığından bürokrasinin gücü ve hakimiyeti işlemeye başlıyor. Vatandaş üzerinde ağır baskı kuruyor.

Eğer hasta olursanız sizin için zor yaşam başlıyor. Hastalıktan ziyade hastanelerdeki hegemonyadan. Hele işi bilmiyorsanız çıkın işin içinden. Sıraya gir randevu al, sıraya gir numara al, falan yerde sıraya gir kayıt yaptır, sıraya gir bilgi işlem, fotokopi, dosya çıkar. Sıraya gir doktor bekle. Bekle yine bekle , işi var gelecek bekle. Film ister, tahlil ister, röntgen ister, emar ister. Cihaz bozuk sıra çoktur, üç ay bekle beş ay bekle. Paran yoksa bekle. Sıran gelir sevinirsin tam o sırada başka bir bürokrasi şövalyesi gasp eder hakkını zamanını. Saatlerce beklersin. Sen yoksun, sen hiçsin, sen insan değilsin. Birde ‘heyet” denen Sağlık Kurulları vardır. Masanın etrafına toplananlar, dünyayı şekillendirip aralarında nasıl paylaşacaklarını konuşan emperyalist liderlerin havası hepsinde. Konuşamazsın, derdini anlatamazsın. Üç dakikalık işin vardır netice de, ama imza için saatlerce beklersin. Sen vatandaşsın itaat edeceksin. Diğer Kurumlar da hep aynı. Onlar emreder sen yaparsın, onlar ister sen verirsin, onlar hayır der sen üzülürsün, onlar olmaz der sen büzülürsün. Kendilerine sıra gelince tıkır tıkır işler bürokrasi.

Devletin yapı ve işleyişinde her şey yönetenler için öngörülmüş, yönetilenlerse devre dışı bırakılmış, itaat etmesi gereken kul yapılmıştır. Oysa Ulu Önder böyle olması için mi bırakmıştı Türkiye Cumhuriyeti’ni? Asla.

Ertuğrul TORUN
05.10.2006

Bu İçerik 440 Kez Görüntülendi

Politika Üye Listesi