Şavşat Duvar Gazetesi Politika

Ulus ve Çimento

Ömer Faruk Eminağaoğlu

Çimento, ülkemizde özelleştirme denilince akla gelen ticari bir ürün ve devletin elden çıkardığı bir alan. Bir binanın ayakta kalması için gerekli bir malzeme. Ancak çimentoya artık farklı anlamlar da yüklenmekte. Ulusu ayakta, bir arada tuttuğu ileri sürülen değer/değerler gibi.

***

Mustafa Kemal’in amaçladığı, ‘bir Ulus Devlet” kurmaktı. Bu nedenle cihat değil ulusal kurtuluş savaşı yapılmalıydı. Türkler tarih sahnesinde ümmetin parçası olarak değil, Ulus olarak yer almalıydı.

Savaş kazanılmış, Ulus devlet kurulmuş, Türklük ümmet çemberinin dışına çıkartılmış, yeni bir Ulus doğmuştu. Ve bu Ulus, tek ve bütün halinde ortaya çıkmıştı. Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Ulusu denilmişti. Bu halkın dinsel inanış yönünden, müslüman, musevi, hristiyan, ateist oluşunun; yine ırksal kökeninin bir önemi yoktu. Geçmişte bir arada yaşamış olan kitle, gelecekte de bir arada yaşama arzu ve kararlılıklarını ortaya koymuş, istençlerini ayrılmamak üzere birleştirmiş, Ulus’u böyle oluşturmuştu.

İşte bu Ulus devlette, vatandaşlık kavramı da, bu anlayışa koşut olarak biçimlenmişti. ‘Türkiye Cumhuriyeti’ne (din ve ırk ayırt edilmeksizin) vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk” olarak tanımlanmıştı 1. İnanç ve kökene takılmadan, bu anlayışın benimsenmesi ise, ‘Ne Mutlu Türküm Diyene” sözü ile özetlenmişti. İnanç ve ümmet anlayışını yansıtan ‘elhamdülillah müslümanım” sözü, Ulus devletin sloganı olamazdı. Çünkü artık devlet herhangi bir dinin esiri veya tekelinde değildi. Bu halk için de geçerliydi. Dolayısıyla ortaya çıkan Ulus devlette ulusal bilinç gereği söylenmesi gereken, birleşen istencin yansıması ve aynası olan ‘Ne Mutlu Türküm Diyene” sözüydü.

Mustafa Kemal, 1925 yılında Ankara Hukuk Fakültesi”nin açılışında yaptığı konuşmada ‘Millet, dini ve mezhebi irtibat yerine, Türk Milliyeti rabıtası ile efradını toplamıştır” demişti 2. Afet İnan tarafından yayımlanan Medeni Bilgiler kitabında yer alan düşünce yazılarında ise Ulus’u tanımlarken, ‘siyasi varlıkta birlik, dil birliği, yurt birliği, ırk 3 ve menşe birliği, tarihi ve ahlaki karabeti” ulusu oluşturan değerler olarak göstermişti. Bu unsurlar içerisinde din birliği yoktu ve olamazdı da. Bunu da Mustafa Kemal ‘Türkler islam dinini kabul etmeden önce de büyük bir millet idi. Bu din, ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve ne de sairenin ‘Türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine” tesir etmedi. Bilakis Türk milletinin milli bağlarını gevşetti, milli hislerini, milli heyecanını uyuşturdu…” biçiminde söylemişti. Yine ‘İçimizde bulunan hristiyan, musevi vatandaşlar, mukadderat ve talihlerini Türk milliyetine vicdani arzularıyla raptettikten sonra kendilerine yan gözle yabancı nazarıyla bakılmak, medeni Türk milletinin asil ahlakından beklenebilir mi?” demişti. Geçmişteki Türk tanımından uzaklaşılıp, yeni bir anlayışla ortaya çıkılması karşısında ise, ‘Bugünkü Türk milleti -siyasi ve içtimai camiası- içinde, kendilerine Kürtlük fikri, Çerkezlik fikri ve hatta Lazlık fikri veya Boşnaklık fikri propaganda edilmek istenmiş vatandaş ve millettaşlarımız vardır. Mazinin istibdat devirleri mahsulü olan bu yanlış tevsimler, birkaç düşman aleti, mürteci beyinsizden başka hiçbir millet ferdi üzerinde teellümden başka bir tesir hasıl etmemiştir. Çünkü bu millet efradı da, Türk camiası gibi aynı müşterek maziye, tarihe, ahlaka, hukuka sahip bulunuyorlar” demişti 4.

Geçmiş ve gelecek yönünden ortak paydalara dayanan bu anlayış, yeni bir ulusu ve ulusal bütünlüğü yaratmıştı. Irk ve inanç, özü nedeniyle ayrışma yarattığından, ulusal değerler içerisinde görülmemişti. Lozan’la çizilen çerçevede tanınan azınlıkları bile, ‘eşit haklarla” kendi içine alan, ırksal yapısını aşan, Uluslaşan ve bu süreçte yeni ve tek kimlikle ortaya çıkan Türk Ulusu; bu değerlerle ayağa kalkmış, dik ve bütünlük içerisinde durabilmişti. Türklük ırksal anlamda ele alınmadığından, Türkiyeli olmak Türk olmakla da eş anlamlıydı. Bu iki kavramı birbirinden ayırmak, ırksal çağrışımlara yol açmak demekti.

***

Bu görüşler karşısında ayrıntılara girmeden şunları söylemek olasıdır:

Ulus kavramı bugün, Türkiye Cumhuriyetinde aslına en çok yabancılaştırılan kavramlardandır. Aydınlanmamış tabana yönelen popülist siyasal söylemlerde, bu tabanı çekebilmek için Türk, Kürt, Gürcü, Çerkez, Arap gibi ırk isimleri yanında müslümanlık gibi inançlar yoğunlukla kullanılmaktadır. Oysa Ulus’u yaratan istenç sonrasında, artık inanç ve köken ayrışma yaratmamalı, ayrışma unsuru olarak ortaya çıkartılmamalıdır.

Bugün aksi yapılmakta, önce Türk, Kürt, Gürcü, Çerkez, Arap gibi etiketler dillendirilmektedir. Bu yolla Anayasal tanımından uzaklaştırılan Türklük, ırksal kalıba sokulmakta ve bunların ötesinde ve üzerinde görülen elemanlara da ‘ulusal bütünlük adına” çimento görevi yüklenmektedir. Bu bağlamda islam, çimento olarak nitelenmektedir. Peki, ulus devlet, laiklik, Lozan, Türklük tanımları nerede kalmaktadır?

Ulusal bütünlük için, öncelikle (ümmet değil) bir Ulus’un olması ve bu ulusu oluşturan değerlerin varlığını koruması gerekir. Ulusal bütünlük, ulus bilinci ile sağlanır. Ulus bilinci, bir ve bütün halinde var olmak istek ve kararlığını gerektirir. Din, ümmet için varlık nedeni, yapıştırma ve kaynaştırma malzemesidir. Ancak ulusal değerler içinde dine yer yoktur.

Tanımı ortaya koyulan Türk Ulusu, ırk ve köken ayrımı yapmaksızın eşit haklara sahip bireylerin ortak istenciyle oluştuğundan, tek kimliklidir. Din ise ne ulus kavramı içindedir, ne de çimentodur. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti bir Ulus devletidir.

Dini çimento olarak nitelemek; Ulusu arka plana atmak, ulusal değerleri yıkmak, ümmet binasını yeniden inşa etmek demektir. Ancak bu inşaat, Ulus devlette kaçak bir inşaattır ve yıkılmaya mahkümdür. Yıkılan inşaatın müteahhitlerinin de elbette hukuksal sorumluluğu söz konusudur.

Ulusal bütünlüğün göstergesi veya güncel popülist ifadeyle çimentosu, sadece ve sadece Mustafa Kemal’in unsurlarını ortaya koyduğu ve Anayasanın tanımladığı biçimiyle Türklüktür. İşte bu Türklük anlayışının bütünlük içinde bir Ulus yarattığını görmeyerek, bu kavramı bir ırka özgüleyip, bütünlük için ‘Türkiyelilik veya din gibi” başka unsurlar aramak, Ulus devletin Türklük tanımından uzaklaşmak demektir.

Ömer Faruk EMİNAĞAOĞLU
Yargıtay Cumhuriyet Savcısı

04 Mayıs 2006 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımlanmıştır.

1 1924 Anayasası md 88; aynı paralelde olarak 1961 Anayasası md 54 ve 1982 Anayasası md 66

2 Ankara Hukuk Fakültesi ve Mezunları, İkinci bası, s.1.

3 ‘Türk kavmi (ırkı), aileler birleşerek sop(klan), soplar birleşerek boy(kabile), boylar birleşerek öz(aşiret), öz’ler birleşerek el(medine), el’ler ise bir merkezde birleşerek büyük bir camia oluşturmuş; yalnız bir noktada ortaya çıkmamıştır”(age, s19). Buradaki ırk sözcüğü, sözlük anlamıyla değerlendirilmemeli, bu sözcüğe yer veriliş amacı çerçevesinde algılanılmalıdır.

4 Afet İnan, Medeni Bilgiler, s.21-23, Ankara 1988.

Bu İçerik 699 Kez Görüntülendi

Politika Üye Listesi