Şavşat Duvar Gazetesi Şavşat Gündemi

Hidroelektrik Santrallere Niçin Karşıyız ? - ( II )

Ethem Kara

• Artvin’i de içine alan Kafkasya Bölgesi, Uluslar arası Çevre Koruma Örgütü (CI), Dünya Bankası (WB) ve Küresel Çevre Fonu (GEF) tarafından dünyanın biyolojik çeşitlilik açısından en zengin ve aynı zamanda tehlike altındaki en önemli 25 karasal ‘Ekolojik Bölge” sinden biri olarak tanımlanmaktadır.

• Yine Artvin ili ve çevresi, Batı Avrasya’daki 3. Zaman’a (Tersiyer) ait ormanların en önemli sığınak alanlarıdır.

• Avrupa ile Orta Asya’yı içine alan bu geniş coğrafyadaki en büyük doğal yaşlı orman ekosistemine burada rastlanmaktadır.

• Ayrıca bu bölge, ülke olarak taraf olduğumuz uluslar arası sözleşmelerle koruma altına alınmış bitki türleri ve habitatlar açısından da oldukça zengindir.

• Örneğin, Doğu Karadeniz Göknar’ı, Doğu Ladini ve Sarıçam ormanları Bern Sözleşmesine göre tehlike altında olup korunması gereken habitatlar listesinde yer almaktadır.

• Doğu Karadeniz Dağları ülkemizdeki 122 önemli bitki alanından biridir. Yine Çoruh Vadisi, Karçal ve Yalnız Çam Dağları da benzeri bir öneme sahiptir.

• Sadece Artvin ili sınırları içerisinde 1400 bitki türü bulunmaktadır. Ülkemizin 10756 bitki türüne sahip olduğu düşünülecek olursa, bu sayı oldukça yüksektir.

• Yine Artvin sınırları dâhilinde 125 endemik, 77 nadir olmak üzere 202 adet risk altında bitki türü yayılış göstermektedir.

• Ayrıca Artvin, zengin orman kaynaklarına sahip olması nedeniyle yaban hayatı bakımından da oldukça çeşitlilik göstermektedir.

• Haliyle bu tür doğal özelliklere sahip bir bölgede çok sayıda SİT alanı, Milli Park ve doğal park alanları bulunmaktadır.

• Kuzey Kuşak Yağmur Ormanları olarak ta bilinen bu ormanlar sayesinde Türkiye’nin ortalama yağış miktarına göre yaklaşık 4 katı, İç Anadolu’ya göre ise 10 katı daha fazla yağmur düşmektedir.

• Elbette ki bu ormanlar sayesinde ülkemizin en temiz, dolayısıyla olası bir kuraklıktan da en az etkilenebilecek kaynaklara sahiptir.

• Ve tüm bunlar canlı hayat için gerekli bütün özellikleri sunduğu içinde bu bölge ‘Dünya Biyosfer Rezerv Alanı” olarak ilan edilmiştir.

• Ahıska’nın yakınında Dimanisi adlı yerleşim yerinde yapılan arkeolojik kazılar da göstermektedir ki, bu bölge bundan tam bir milyon sekiz yüz yıl önce de bütün canlı hayat için olduğu kadar, henüz insansı özellikler taşıyan insanlar içinde eşsiz bir sığınak ve yaşama alanı görevini sunmuştur.

Bilim insanlarına göre dağları, derin vadileri ve geniş ormanlık alanları ile bu bölge canlı yaşamı kuraklıktan korumuştur.

İçinde yaşadığımız doğanın değerini bilsek de bilmesek de, farkında olsak da olmasak da bugüne kadar bu doğa canlı hayat için görevini fazlasıyla yerine getirmiştir. Bu güne kadar o korumuştur, şimdi sıra bizdedir.

Peki, ama bu ormanları, suları, dereleri kimler koruyacak?

Yöre insanının duyarlılığını ve haklarını bir başka yazıya bırakarak belirtmek gerekirse; elbette bu kurumların başında Çevre ve Orman Bakanlığı ile DSİ var. Ne var ki, bu kurumlar da asli görevlerini bir kenara bırakıp sularımızı, derelerimizi arsa satar gibi parselleyerek satmakla meşguller.

Zira artık bu kurumları yönlendiren, tercihlerini ve kararlarını belirleyen esas politika özelleştirmedir.

Başka bir ifadeyle söyleyecek olursak; ekonomi ile siyasi alan bir birinden ayrılıyor. Ekonomi toplumun anlayama cağı, teknik terimlerle ifade edilen, , hatta toplumdan korunması gereken bir alan olarak sadece sermeye sahiplerine tahsis ediliyor. Bu küresel politika bütün dünyada uygulanıyor ve devletler çıplak siyasi bir organizasyona dönüştürülüyor.

İşte 1950’li yıllardan itibaren ulaşılmaya çalışılan Küçük Amerika rüyası böyle bir şeydi.

Ekonomik ve sosyal kabuğundan sıyrılan devletin kurumları da ister istemez bu yeni döneme ve ihtiyaca uygun işlevler kazanıyorlar.

Bu kurumların yeni işlevleri:

1-Toplumsal olarak sürdürülen üretim ve hizmetler başta olmak üzere, doğanın sunduğu bütün nimetleri sermaye sahiplerine, yani kapitalist şirketlere devretmek;

2- Ayrı bir alan olarak tasarlanan ekonomiyi ve bütün ekonomik faaliyetleri toplumdan korumak olarak belirleniyor.

Ancak bu geçiş süreci, gelişmiş bir demokrasi bilinci ve kültürü olmayan bizim gibi ülkelerde halk kitleleri yanıltılarak ve daha çok da yukarıdan dayatılarak yaşanıyor.

Devletin politik tercihi özelleştirme olunca, kurumlara düşen de bir tür servis hizmeti oluyor.

Dereler elektrik üretimi adıyla, içilebilir sular paralı hale getirilirse daha iyi korunur gerekçesiyle, ormanlar maden çıkarmak bahanesiyle kapitalist şirketlere servis edilmiş oluyor.

Çevre ve Orman Bakanlığı, adı üstünde çevreyi koruyacağına rantiyecilik yaparak satıyor.

DSİ, sularımızı gözü gibi koruyacağı yerde adeta parselleyerek şirketlere servis ediyor.

Bu doğayı koruyacak, bu toprağa, bu suya gereken saygıyı gösterecek bir tek halk kalıyor.

Bu İçerik 36871 Kez Görüntülendi

Şavşat Gündemi Üye Listesi