Şavşat Duvar Gazetesi Şavşat Gündemi

Su Savaşları Geliyor

Kenan Yıldız

Su ile gıda arasında güçlü bir bağlantı vardır. Hepimiz günde çeşitli şekillerde ortalama 4 litre su tüketiriz. Bir günlük gıda üretimimiz için ise bunun 500 katı, yani 2000 litre su gerekir. Bu da kullanılan suyun %70 inin neden sulamaya gittiğini açıklar. Kalan %20 sanayide, %10’u da konutlarda kullanılır. Talep artmakta olduğundan sektörler arası rekabet de artmakta, kaybeden taraf hep tarım olmaktadır.

Tekrar tekrar aynı hikaye ile karsılaşıyoruz: petrolde ve minerallerde olduğu gibi üstel büyüme suda da küresel ölçüde sorun yaratmaktadır. Akıllı mühendislikle artık istenen miktarda bütün suyu dünyanın her yerine götürmek mümkün değil, kısacası su yetmiyor.

Suya olan talebin artısı nüfus artısı ile paralel ilerlemektedir. Her yıl dünya nüfusuna katılan 8,3 New York’a eşdeğer 70 milyon kişi karnını doyurmak zorundadır. Örneğin 1 kilo buğday üretimi için 1000 litre su harcanır.

1/1000’lik bu oranın nüfus artısıyla birleşmesi dünya çapında talebi

arttırmaktadır. En fazla aşina olduğumuz su kaynakları göller, akarsular, barajlar seklinde yüzeydedir. Bunların en güzel tarafı kendilerini yağan yağmurlarla, karlarla yenilemeleridir. Yalnızca su son 40 yılda dünya nüfusu iki katın üstüne çıktığı için bu kaynaklar yeterli olmaktan çıkıp yetersiz olma yolundadır. Neredeyse bütün önemli akarsulara barajlar kurulmuş, setler çekilmiş, yolu değiştirilmiş veya bölünmüş, bazı küçük akarsular da hepten kurumuştur. Mesaj açıktır. Su kaynakları nüfusta yeni bir ikiye katlanmayı kaldıramaz. Eninde sonunda su nüfus artısına ve ekonomik büyümeye sınır getiren baslıca faktör olacak.

Öte yandan, en önemli su kaynakları Akifeler halinde toprağın altındadır. Akifeler göz önünde olmadıklarından pek az kişi oralarda neler olup bittiğinin farkındadır. Oysa bunlar da hızla tükenme yolundadır. Aslında Akifeler de petrol gibi binlerce yılda oluşmuş fosil kaynaklardır.

Kendini yenilemesi ultra yavaş olduğundan bir kere tükendi mi geri dönüsü yoktur. Buna rağmen dünyanın her yerinde sürdürülemez oranlarda yer yüzüne pompalandıklarından bir süre sonra yeterli su sağlayamaz durumu geleceklerdir.

Amerika’nın ihraç ettiği her bir ton tahıl aslında bin ton su demektir. O yüzden bazı kurak ülkeler tahılı kendi çatlamış topraklarında yetiştirmeye çalışmaktansa ithal etmeyi tercih etmektedirler. Yeni kuyular açmaktan veya tuzlu suyu arıtmaktan daha ucuzdur.

Akifeler olmazsa, Suudi Arabistan’daki gibi kurak tarım alanları tamamen terk edilir, daha ılıman bölgeler de susuz tarıma dönmek zorunda kalırlar ki bu da verimde önemli düşüş demektir.

Yarın öbür gün tahıl kıtlığının nerelerde yoğunlaşacağını tahmin etmek için bugün suyun nerelerde azalmakta olduğuna bakmak yeter. Dünyanın en kalabalık ülkeleri olan Çin, Hindistan, Pakistan ve Meksika’da, Orta Dogu ve Kuzey Afrika’nın tamamında yer altı suları hızla tüketilmektedir.

Bu değerli kaynağın böylesine çarçur edilmesinin bedelini ödemenin vakti gelmektedir. Sonuç hem bu ülkeler için hem de önemleri dolayısıyla tüm dünya için felaket olacaktır demek abartı değildir.

Su sıvı olduğundan ve kolayca aktığından bir özelliğinin farkında olmayız hiç; su ağırdır. Kenarları 1 m olan bir küp su 1 ton çeker. Aşağı akısı kolaydır ama yukarı çekmeye kalktığınızda ağırlığını fark edersiniz. Suyu çok derinlerden yeryüzüne çıkarmak enerji yoğun bir işlemdir. Tarımda kullanılan enerjinin %13’ü sulamaya gider. Hindistan’ın bazı bölgelerinde kullanılan toplam enerjinin yarısı git gide derinlere kaçan suyun çıkarılmasına harcanmaktadır. Akifeler boşalıp kuyular derinleştikçe harcanan enerji miktarı da artacaktır ki bu da artan petrol fiyatlarıyla paralel gıda maliyetlerine yansıyacaktır.

Bizatihi enerji üretiminde de çok su harcanır. Nükleer ve kömür santrallerini soğutmak için muazzam miktarda su kullanırlar. Bir kilo watt saat elektrik üretimine 8 litre su gider. _sin tuhafı en fazla suyu hidroelektrik santralleri “tüketir” zira barajlarda buharlaşma yoluyla çok fazla su kaybı olur. Bulunduğumuz noktada sormamız gereken şey “Su kaynaklarımızı sürekli büyümeye imkan verecek şekilde nasıl yönetebiliriz?” değil, “Su kullanımımızbir gün sınıra ulaşacağına göre bu sınıra kendi şartlarımızla mı yaklaşmalıyız yoksa doğanın şartlarıyla mı? ” olmalıdır.

7 milyarı asan ve bu hızlı artışla 2050 de 9 milyar olması beklenen dünya nüfusu artan su ihtiyacını nereden karşılayacak? Uluslar su için kavgaya, hatta savaşa girecekler mi? Su kıtlığında ve dolayısıyla mahsul ve gıda kıtlığında neler olabileceğini tahmin etmek güç değil. Onun için ne pahasına olursa olsun Büyüyelim mantalitesini terk etmenin zamanı çoktan geldi.

www.ozetkitap.com

Bir insanın olgunluk göstergesi, karmaşıklığı yönetip önceden planlama yapma becerisidir.

Ünlü Fizikçi Max Planck’ın bir zamanlar dediği gibi.

“ Yeni bir bilimsel gerçek muhaliflerini ikna ederek, ışığı görmelerini sağlayarak zafer kazanmaz; muhalifleri eninde sonunda ölür ve yerine o gerçeğe aşina yeni nesil gelir.” Yeni fikirlerin yerleşmesi kolay değildir. O yüzden ne ekonomistler, ne de diğer iktidar sahipleri ekonomi, enerji ve çevre arasındaki girift ilişkiyi görebiliyorlar. Daha ne kadar kapatacaklar gözlerini?

Bu çalışmaya göre her organizmanın bir ekolojik ayak izi vardır ve insan ırkının neslini sürdürebilmek için 1.4 dünyaya ihtiyacı vardır. Bu sorunu çözmenin yolu ya yasam standardını düşürmekten, ya da insan sayısı azaltmaktan geçer. Hal böyleyken sizce daha çok insanın daha kötü koşullarda mı, daha az insanın daha iyi koşullarda mı yasaması doğru olur? Başka bir deyişle büyüme mi, zenginlik mi? “Her _kisi” de demek “ büyüme” yi tercih etmek demektir zira büyüme ile zenginlik arasındaki savaşta kazanan taraf hep büyüme olur.

GÜNDE ORTALAMA BİR KİŞİ 2004 LİTRE SU TÜKETİYOR

Su ile gıda arasında güçlü bir bağlantı vardır. Hepimiz günde çeşitli şekillerde ortalama 4 litre su tüketiriz. Bir günlük gıda üretimimiz için ise bunun 500 katı, yani 2000 litre su gerekir. Bu da kullanılan suyun %70 inin neden sulamaya gittiğini açıklar. Kalan %20 sanayide, %10’u da konutlarda kullanılır. Talep artmakta olduğundan sektörler arası rekabet de artmakta, kaybeden taraf hep tarım olmaktadır.

Bu çalışmaya göre her organizmanın bir ekolojik ayak izi vardır ve insan ırkının neslini sürdürebilmek için 1.4 dünyaya ihtiyacı vardır. Bu sorunu çözmenin yolu ya yasam standardını düşürmekten, ya da insan sayısı azaltmaktan geçer. Hal böyleyken sizce daha çok insanın daha kötü koşullarda mı, daha az insanın daha iyi koşullarda mı yasaması doğru olur? Başka bir deyişle büyüme mi, zenginlik mi? “Her _kişi” de demek “ büyüme” yi tercih etmek demektir zira büyüme ile zenginlik arasındaki savaşta kazanan taraf hep büyüme olur.

Koskoca tarihe bakınca görürüz ki statükoya karsı çıkıldığında değişim hiçbir zaman merkezdekiler tarafından başlatılıp dış kanatlara ilerlemez. Akla gelen her türlü toplumsal kazanç: isçi hakları, medeni haklar, kadın hakları, çevre hareketi ve düşünebileceğiniz her türlü toplumsal kazanç, toplumun kenarlarında başlamış, tekmeleyerek, çığlık atarak merkeze taşınmıştır. ( * burada Atatürk’ün değerini bir kez daha anlıyoruz. )

KAYNAK : www.ozetkitap.com

Bu İçerik 13188 Kez Görüntülendi

Şavşat Gündemi Üye Listesi