Şavşat Duvar Gazetesi Tarih

Gürcülerin Tarihi -3

Tetri Şavşeteli

Urartu

’M.Ö. 9.yüzyıl içinde Tigrosi Irmağı ile Fırat başları, Van Gölü çevresi ve buna komşu topraklar üzerinde bulunan Hatti-Subari oymakları arasında Biayna ve Manalılar çok büyük gelişme gösterdi. Biaynalılar Van çevresinde yaşıyor, Manalılar onlara komşu bulunuyordu. 9.yüzyıl sonlarına doğru Biaynalılar Manalılar’a da hakim olup iki idari bölgeyi birleştirdiler. Bu birleşik kırallığın adına da Urartu dendi. Halkına ise Haldeliler adı verildi. Urartu ülkesi Kıral Menua ile oğlu Argişti çağlarında, yani M.Ö. 8.yüzyıl ilk yarılarında hızlı bir ilerleme gösterdi.

Kıral Argişti ülke sınırlarını Küçük Asya içlerine ve Kafkas zirvelerine doğru genişletmekte gecikmedi. Öte yandan Asurlular’a karşı da güçlü ordularıyla çetin savaşlar yapıp bu ülkenin Tigros ve Fırat suları başlarını ele geçirdi. Urartu artık Ön Asya’nın en güçlü ülkesi durumuna gelmişti. Haldeliler’un bu parlak dönemi, Argişti’den sonra tahta çıkan çocukları ve torunları zamanında da sürdürüldü. Ne var ki, 8.yüzyıl sonlarına doğru bir yandan sürekli Asur saldırıları öte yandan kuzeydoğudan gelen yeni, yabancı Gimmer (Kimmer) ve Skvitin (İskit) dalgaları önünde zayıflayıp gerileme dönemine girdi.”

Urartu Kültürü

’Urartu ülkesi Hatti_Subari kültür alanının bir bölümünde oturduğu için bu toplumun kültür özelliklerini yansıtır.Haldeliler de Hatti-Subariler gibi çivi yazısı kullanıyordu. Bu yazıyla yazılmış birçok tablet günümüze değin gelebildi. Haldeliler özellikle demir işleme işinde pek ileri gitti. Demir aletlerle kayaları oyup kale, sur ve saraylar inşa etti. Gürcüstan’da, Kür boyunda, Gori kenti yakınlarında bulunan mağara kent Uplistsihe bu mimarlık şaheserlerinden biridir.

M.Ö. 714 yılında Asurlular Urartu ülkesine saldırdı. Mana bölgesini ele geçirip yerle bir etti. Asur ordularına komuta eden Kıral Sargon bu sefer sırasında gördüklerini hayretle tabletlere işletti. Bu tabletler Urartular’ın kültürel ve ekonomik zenginliklerini dile getirmektedir.

Mana toprakları baştan sona sulama kanallarıyla donatılmıştı. Bu kanallarla akıtılan su bereketli ovalarda altın başaklı ekinleri suluyordu. Bayır arazilere ise develerin döndürdüğü çarklarla su ulaştırılıyordu. O kadar bereketli ürün alınıyordu ki, ambarlar dört mevsim ekinle doluydu. At meraları, otlaklar, çeşitli orman ağaçları, çınarlar, süs bitkileri, sarmaşıklar, iğne yapraklı süs ağaçları (Kviparos) çokça yetiştirilen ağaç türleriydi. Ülke baştan sona meyve bahçeleri, üzüm bağlarıyla doluydu. Sargon’un deyimiyle ‘Manalılar’ın bahçeleri yağmurlar kadar sık meyveler, üzüm salkımları veriyordu”. Sargon’un askerleri nefis Mana şarapları ile dolu tulumlarla boğazlarına kadar doymuşlardı.

Manalılar hayvancılıkta da ileri gitmişlerdi. Sığır, koyun, at sürüleri kırlarda bolca görülen manzaralardı. Sargon’un deyimiyle ‘Urartu ülkesinde Manalılar kadar iyi cins at yetiştiren başka bir topluluk yok.’ Manalılar çayırlardan başka özel tavlalarda da at besler onları savaş arabalarında kullanmak üzere eğitirlerdi. Bu ustalık Asurlular’ı hayrete düşürüyordu. Yine Asurlular’ın deyimiyle ‘Bu terbiyeli atlar savaş arabalarını çarpışmalar sırasında asla devirmez, zarar vermez’di. Urartu Ordusu’nun at gereksinimi Mana’dan giderilirdi.

Kana kent ve köyleri pek sıktı. Sargon’a göre, ‘Bu ülkenin kent ve kaleleri göklerdeki yıldızlar kadar sıktı’. Burada binalar taşla, pişmiş tuğla ile inşa ediliyordu. Arada ardıç kerestesi kullanılırdı. Kentler sağlam surlarla çevrilir, sur dışında hendekler kazılırdı. Surların üzerinde burçlar ve gözetleme kuleleri bulunurdu.

Yine Sargon’un deyimiyle, ‘Manalılar imece usulü çalışmalar sırasında birlikte şarkılar söyler, işe şevk katarlardı.’ Ne var ki, Asurlular bu şevkli yaşamı zehir edip onlara kılıç ve ateş getirdi. Manalılar sonuna değin çarpışmadan bir karış topraklarını düşmana asla teslime yanaşmazdı. Manalılar yüksek tepelere uzun kazıklar diker, düşman tehlikesi belirdiğinde bu kazık uçlarına ateş tutuşturarak çevreye ‘tehlike’ mesajı gönderirlerdi. Bu mesaj ‘Uyanın, hazırlanın ülkemizi düşmanlar bastı’ anlamındaydı. Ünlü Gürcü ozanı Şota Rustaveli poeminde buna benzer bir askeri sinyalizasyondan söz eder. O bir dizesinde ‘Savaşçılar duman çıkarır uzaklara gönderir’ diyor. Ancak zafer sayıca çok olan Asurlular’da kaldı. Ülke viraneye çevrildi. Halk kaçıştı, büyük bölümü kuzeye doğru çekildi. Bu tür kaçışlar, göçler o dönemlerde sıkça görülen olaylardandı.

Mana ülkesinde yaptıklarını tabletlere döktüren Asur Kıralı Sargon öğünerek şunları söylüyor: ‘Ben Sargon, çekirgeler kadar kalabalık askerlerimle Mana kentlerini doldurdum. Güzel evlerini yakıp kül ettim. Mana ambarlarında ağzına kadar dolu arpa, buğday, darı ürünlerini askerlerimle atlara, katırlara, eşeklere, develere yüklettim. Karargahımın çevresine dağlar gibi yağdırdım. Adamlarımı boğazlarına kadar doyurdum. Askerlerim yiyecekleri, Asur’a, evlerine götürmek için hazırladı. Manalılar’ın bağlarını, bahçelerini, ormanlarını baltadan geçirdim. İçme sularını tıkadım, kestim. Kestiğim orman ağaçlarını ateşe verdim, kül ettim. Onların 146 kentini yaktım, küle çevirdim. Duman kasırgaları gökyüzünü tuttu, güneşi kapattı’ diyor.

Sargon’a göre Manalılar kendi ülkelerine Subi adını veriyordu. Bu ismin eski Subari’den geldiği açıkça görülmektedir.”

M.Ö. 7-6. yüzyıllarda Gürcüstan’a komşu devletler

’Midia ve Persia : M.Ö. 7-6.yüzyıllarda Gürcüstan’a komşu ülkelerde büyük değişiklikler oldu. Eski kırallıklar yıkıldı, yerlerinde yenileri boy gösterdi. Bu sırada birçok halk kitlesi yerinden oynadı. Keşmekeş içinde değişik yörelere dağıldı. Bunların yeni işgal ettikleri toprakların yerlileri ya sürüldü ya da yeni gelenler tarafından özümlendi. Büyük bir kısmı ise kılıçtan geçirildi. Bundan sonra bu sahalarda işgalcilerle yerli halkın karışımından yeni halklar oluştu.

Urartu Kırallığı’na 7.yüzyıl sonlarında Midialılar tarafından son verildi. Sıra Asurlular’a gelmişti. Midialılar bunları da mahvedip ortadan kaldırdı. Böylece Midialılar 7.yüzyıl içinde Önasya’nın lideri ülke durumuna yükseldi. Fakat Midia otoritesi de uzun ömürlü çıkmadı. Kısa süre sonra liderlik tahtına Persiyalılar oturdu. Persiya Kıralı Kiros M.Ö. 550 yılında Mida ülkesini ele geçirdi. Yönünü Akdeniz’e doğru çevirdi. Sonunda Babil Ülkesi’ni de dize getirip kendine bağladı. Böylece muazzam bir Persiya Kırallığı meydana gelmiş oldu. Bu ülke Akamenid ülkesi olarak da adlandırılıyordu. Nedeni, Kiros ve onun yerine geçen hanedan kırallarının Akamenid soyundan gelmeleriydi.

İyonyalı Rumlar : M.Ö. 7-6.yüzyıllarda Küçükasya kıyı boylarındaki Yunan siteleri özel bir önem kazandı. Uzun süre önce Yunan kolonileri ülkelerinden göçüp Ege kıyılarına yerleşmişti. Yunan oymakları arasında en önemlileri İyonyalılardı. Kıyıboyu kentlerinin ve Milet’in kurucuları bunlardı. Milet, Önsaya Rumları’nın ve kentlerinin en önemlilerinden biriydi. Hindistan’dan çıkıp batıya doğru uzanan doğu aleminin en büyük ticaret yolu Milet liman kentinde son buluyordu. Yunanlar Küçükasya topraklarına ayak bastıktan sonra buralardaki eski yerli Hatti-Subari kültürünün etkisi altında kaldı. Ege kıyı kentlerinde özellikle de Milet kentinde Yunan bilimsel ve edebi yazmacılığı ve el sanatları kurulup geliştirildi.

Altıncı yüzyılın sonlarına doğru Küçükasya Rumları da Pers idaresi altında girdi.

Skvitinler (İskitler) ve Sarmatlar : M.Ö. 7-6.yüzyıllarda Kafkasya ve Kuzey Karadeniz bölgelerinde Skvitinler (İskitler) ve Savromatlar (Sarmatlar) ön sıraları tutuyorlardı. Skvitinler yaşadıkları topraklar; tuna ile Don nehirleri arasında uzanıyordu. Don Nehri’nin doğusunda kalan topraklar ise Savromatlar Ülkesi idi. Skvitin ve Savromat adları tek etnik grubu ifade eden adlar değildi. Bu ülkelerin nüfusu çeşitli halkların karışımından meydana geliyordu. Gürcüler’e akraba olan Çerkes ve Çeçen halkları ve bazı diğer Kafkasya yerli toplulukları da Skvitin topluluklarından sayılıyordu.

Aynı yüzyıl içinde Skvitinler en güçlü dönemlerini yaşıyordu. Yeryüzünde kendisinin bir emsalinin bulunmadığını iddia eden Pers Kıralı Darius Skvitinleri boyunduruk altına almayı kafasına koydu. Muazzam ordularıyla Skvitin ülkesine saldırdı. Fakat bu saldırı ona ağır bir yenilgi tattırdı.”

Karadeniz kıyı boylarında Yunan yerleşim birimleri

’Kafkasya ve Gürcü toplumlarının pek eskilerden bu yana Ege havzası halklarıyla ticaret ilişkileri bulunuyordu. Yeni gelen yunanlar da açılmış olan bu eski yoldan yürüdü. Alışveriş işleri o derece canlanıp genişledi ki, Yunan tüccarları Karadeniz kıyı boylarında sürekli Pazar yerleri kurma gereği duymaya başladı. Bu maksatla kıyı boylarına binalar, rıhtımlar, Pazar yerleri, konutlar gibi yapılar kurdular. Yunan kolonileri arasında en çok Pazar yeri kuranlar Miletoslu Rumlar oldu.

Gürcüstan kıyılarındaki Yunan yerleşim noktaları. Pazisi (Poti, Pasidi), Dioskuria (Sohumi), Pitiunda (Biçvinta) kısa zaman içinde birer liman kenti olup çıktı. Pazisi ya da Pasidi bugünkü Poti’nin yakınında, Dioskurias, Sohumi yakınlarında, Pitsunda da Biçvinta’nın yerinde, yani Bzipi Irmağı’nın denize döküldüğü noktadaydı. Buradaki Yunanlar’ın birinci uğraşları ticaretti. Gürcüstan’da ve tüm Kafkasya’da işlerine yarayacak pek çok mal ve eşya buluyorlardı. Keten ve keten dokumaları deri, yün, orman ürünleri, kereste, altın gümüş ve diğer madenler bunlar arasındaydı. Bu mallara karşılık onlar bazı işlenmiş ürünler getirip yerlilere satıyorlardı. Bunlardan; kumaşlar, süs eşyaları, kap kacak, besin maddeleri (zeytin vb.) önemli ticaret metaları arasındaydı.

Kafkasya’da yerleşen Yunanlar’da giderek yerli halkların yaşantısı hakkında merak uyanmaya başladı. Karadeniz kıyılarında yaşayan halklar kimlerdi, gelenek, görenekleri nasıldı, ekonomileri, ulaşım yolları, toplumsal düzenleri, tarihleri, doğa koşulları vb. nasıldı? Bunları öğrenme merakı onları sarmaya başladı. Bu tür bilgileri tüccarlar, denizciler ve askeri kişiler topluyor, Yunan bilim adamları da değerlendirip yorumlar getiriyordu.” Eski Yunan kaynaklarında Gürcüstan’a dair bilgiler- haberler

’M.Ö. 7-6.yüzyıllara ait Gürcüstan tarihi arkeolojik buluntulardan çıkarmaya çalışmakla beraber o dönemleri anlatan çeşitli yazılı kaynaklardan da yararlanmaktayız. Eski Yunan kaynaklarında Gürcüler’in yaşama biçimi, kültürel durumu, devlet sınırları, tarihleri, Gürcüstan doğasını anlatan bilgilere rastlıyoruz. Başlangıçta az olan bu bilgiler sonradan bulunan yeni bilgi ve belgelerle zenginleşti.

Yunanlar Batı Gürcü Birliği’ne Kolh adı veriyordu. Doğu Gürcü Birliği’ne ise önceleri Sasper, 4.yüzyıldan sonra İber adı veriyorlardı. Sasper ve İber sözcüklerinin Subar’ı çağrıştırdığı, Gürcü halkının kökünün de Subariler’e dayandığı kuvvetle muhtemeldir.

Yazılı bilgiler: M.Ö. 6-4.yüzyıl Yunan kaynakları Gürcüstan’ı bitkileriyle hayvanlarıyla, mineral hammaddeleriyle zengin bir ülke olarak tanımlamaktadır. Kültür bitkilerinden üzüm bağları, ceviz ve kestaneden söz edilmekte, üzümden şarap çıkarıldığı haber verilmektedir. Gürcüler’in kestaneyi haşlayıp yedikleri gibi onunla ekmek de pişirdikleri anlatılmaktadır. Karadeniz halklarının ve Gürcüler’in iyi cins elma, armut, incir ve nar yetiştirdikleri aynı kaynaklarda anlatılmaktadır. Bazı meyve çeşitlerinin Karadeniz ülkelerinden ve Gürcüstan’dan uzak ülkelere yayıldığı belirtilmektedir. Örneğin, Romalılar’ın Kolheti kentlerinden biri olan Giresun’dan kiraz fidanları alıp Avrupa’ya götürdükleri vurgulanmaktadır. Birçok Avrupa dillerinde kirazın adı Giresun’dan türetilmiştir. Yunan belgelerinde Gürcü tahıl çeşitlerinden buğday (Asli) (Trikum dicoccum) ve arpadan söz edilmektedir. Gürcüstan’da buğday üretimi o derece bol oluyormuş ki, eski ürün henüz tükenmeden üzerine yeni ürün ilave ediliyormuş. M.Ö. 5.yüzyılda bazı sanayi teknikleri geliştirilmiş. Yeni geliştirilen teknikle üretilen Kolh keten bezleri, dokumalar o derece kaliteliymiş ki, gereksinim fazlası ürünler yurtdışına ihraç ediliyormuş. Rioni (Pasidi) keten ipliği de o derece ince ve sağlammış ki, balık ağları için en ideal olarak kabul görürmüş. Yunan yazılı kaynaklarında değişik Gürcü sebzelerinden de söz edilmektedir.

Karadeniz kıyı boyları arı cinsi de çalışkanlığı ile pek ünlüymüş. Bu cinsin petek gözenekleri iri ve sık, balı da beyaz ve kalın olurmuş. Kıyı boyu Gürcüstan’ın bu bal çeşidi sonraki tarihlerde de yurtdışında beğeni kazanmayı sürdürmüştü. Gürcüler bu bal çeşidine Kripuçi adını veriyordu. Gürcüler evcil arıları kovanlarında besledikleri gibi dağlardaki yaban arılarının ürünlerini topluyorlardı. Yunan kaynaklarında inek, koyun, domuz, keçi, at, eşek gibi evcil hayvanların da Gürcüstan’da bolca üretildiği anlatılmaktadır. Büyük Yunan Feylesofu Aristoteles’e göre, ‘Pasidi’de küçük gövdeli bir inek türü vardır. Bu türün sütü gayet boldur.” Ufak gövdeli ama bol süt veren Gürcüstan inek cinsi günümüze değin korunup yaşatılmıştır. Bugün bu cins inekler özellikle ‘Hevsureti” bölgesinde yetiştirilmektedir.

Eski Yunanlılar Gürcüstan’ın maden bakımından da çok zengin olduğunu söylerler. Bu ülkede altın, gümüş, bakır ve demirin bol olduğunu anlatırlar. Yunan yazılı kaynaklarının bir yerinde verilen habere göre ‘Kolheti kırallarından biri eskiden ülkesinde ve özellikle Svaneti’de bolca altın çıkarırmış.” Kolheti’de olduğu gibi lberya’da da bol miktar da ‘Singuri” madeni çıkarılırmış. Bu kırmızı renkli maden gümüş ve kükürt bileşiminden oluşup boya sanayiinde kullanılırdı.

Eski Yunanlıların bize bıraktıkları yazılı bilgiler arasında: Güneyli Gürcü oymakları ‘Halibler” ve ‘Mossinikler”in metalurji üzerindeki ustalıklarından geniş biçimde söz edilmektedir. ‘Halibi” ülkesi akarsuları dağlardan demir zerrecikleri beraberinde sürükler, getirirmiş. Halibler bu altın toz zerreciklerini elekten geçirir, ateşe dayanaklı taş potalarda eritir, külçe haline getirirlermiş. Halibi cinsi demir beyaz ve pas tutmazmış. Bu demir cinsi gümüşten bile zor ayırt edilebilirmiş. Yunan belgelerinde ayrıca Halibi çeliğinden de söz edilmektedir. Yunanca’da çeliğin adı olan ‘Halips” Halibi’den türemiştir. Bu ‘Halibi madeni” anlamına gelir Halibler’in komşuları olan ‘Tibarenler” de madencilikle ünlüymüşler. Öteki komşuları ‘Mossinikler” de yüksek kaliteli bakır ve pirinç üretimiyle ünlüymüş. Mossinik bakırı parlak ve beyaza çalar renkteymiş. Mossinikler bakıra kalay değil, bir çeşit toprak katar birlikte eritirmiş. Pirinç madeninin Avrupa ve özellikle Alman dillerindeki adı ‘Mesing”dir. Bu isim kuşkusuz Mossiklerin adından türetilmiştir. Halibi”, ‘Mossiniki” ve ‘Tibareni” topraklarının özellikle dağlık kesimleri bugün de zengin madenleriyle ünlüdür.

Yunanlıları Kafkasya ve Gürcüstan’a çeken işte bu zenginliklerdi. Onlar bu ülkelerden köle de temin ediyorlardı. Buna dair eski Yunan belgesi şunları yazmaktadır: ‘Pontus’ta başka toplumların yaşaması için gerekli pek çok şey vardır. Pontus çevresindeki ülkeler bize yaşamsal önemi bulunan hayvanlar, güzel kız ve erkek köleler, bal, balmumu ve tuzlanmış konserve balık veriyorlar. Bunlara karşılık bizden zeytin, şarap, buğday gibi gıda maddeleri alıyorlar.”

Bu tür bilgiler dışında eski Yunan yazılı kaynakları Gürcülere ait birçok ilginç söylenceler (efsane) de kaleme almışlardır.

Promete Söylencesi

Eski Yunan söylenceleri arasında özellikle ‘Promete” ve ‘Argonautlar” efsaneleri pek ünlüdür. Promete Gürcüce’deki ‘Amirani”den başkası değildir. Promete öyküsü özgürlük sever insanların doğayla, karanlık güçlerle mücadele öyküsü olması açısından insanlık aleminin kültürel yaşantısını ele alan ilk edebi yapıttır. Bu öykü eski ve yeni birçok Yunan yazarını adeta büyülemiştir. Promete öyküsünden ilham alan birçok başka Yunan yazarı da bundan yeni öyküler türetmiştir.

Bu öykünün içeriği şöyledir: Titanlar soyundan gelme Yafet oğlu Promete gökyüzünde yaşayan Tanrılar kralı ‘Zeus”tan ateşi alarak insanoğluna hediye eder. Bu ateş sayesinde insanoğlu yabani yaşantısından kurtulur. Düşünme kabiliyeti kazanır, çeşit çeşit buluş ve beceri gücüne erişir. İnsanoğlu ateş sayesinde maden eritmesini de başarır. Öfkelenen tanrılar kıralı Zeus, Promete’yi yakalar, kalın zincirlerle Kafkas doruklarına bağlar. Zeus’un emriyle uzun kanatlı korkunç bir kartal gün boyu Promete’nin ölümsüz ciğerlerini didikler. Didiklenen ciğerler gece boyunca tekrar iyileşip yerine gelir. İnsanlar Promete’ye arka çıkar. Korkusuz Kolhlu savaşçı kızlar, Kafkas tepelerinden birinde bulunan bir kalenin savaşçı askerleri, kalabalık Skvitin (İskit) halkı Promete’nin acılarına ortak olur. Promete pek dayanıklı, sabırlı, güçlü ve gururludur. Zens’un kendisine yapacağı her türlü zulme göğüs hazırdır. Yeter ki ona boyun eğmesin. Promete Zeus’un ve kimsenin bilmediği bir sır bilmektedir. Bundan dolayı kendisini Zeus’tan üstün tutmaktadır. Bu sır Promete’nin Zeus’u birgün nasıl yenilgiye uğratacağı, onu nasıl gücünden, tahtından edeceği Promete’nin kalbine fısıldanıyor. Sonunda kahraman ‘Herakle” zalim kartalı öldürerek Promete’yi özgürlüğe kavuşturur.

Argonautlar Söylencesi

Bu ikinci Yunan söylencesi ‘Argonavt” öyküsü de birincisi kadar ilginç ve sürükleyicidir. ‘Güneş Helis” oğlu ‘Aiet” Kolheti kıralıdır. Aiet’in güzel ve akıllı bir kızı vardır. Adı ‘Medea”dır. Aiet’in türlü zenginlikleri yanı sıra birde ‘Altın postu”. vardır. Bu altın post haberi çevreye yayılır. Sonunda Yunanistan’a kadar ulaşır Bu haber Yunan şövalyelerinin iştahını kabartır. Yason başkanlığında bir grup Yunan şövalye ‘Kolheti” ülkesine gidip bu altın koç postunu elde etmeye karar verirler. Yason ve arkadaşları ilk kez bu denli uzak ülkeye tehlikeli yolculuğa çıkacaklardı. Bunun için özel bir gemi inşa ettiler. Adını da ‘Argo” koydular. Bu nedenle Yason ve arkadaşları da ‘Argonavtlar” olarak tanındı.

Argonavtlar gemileri Argo ile yola çıkarlar. Türlü maceralarla Kolheti’ye gelirler. Pasidi Irmağı yoluyla Kolheti’n başkenti ‘Aia”ya varırlar. Aia kenti zenginlik ve güzelliklerle göz alıcı bir kenttir. Binaları yüksek, kapılan geniş, sütunlar mermer, burçları bakır surlarla çevrili bu kent yeşil yapraklı bağlarla, musluklarından süt, şarap, ıtırlı yağlar, billur sular akan çeşmeleriyle cennet gibi bir kenttir. Kolheti ülkesinin korkunç sesli güçlü kralı Aiet burada yaşamaktadır. Yunanlı delikanlı Yason doğruca Aiet’in yanına çıkar. Altın koç postunu kendisine vermesini söyler. Buna karşılık onu, düşmanları olan ‘Sarmatlara” karşı koruyacağını söyler. Aiet altın postu bir koşulla Yason’a vermeye razı olur. Ondan bir çeşit kahramanlık gösterisi yapmasını ister. Kolheti kralı Aiet; bakır tırnaklı, burunlarından bakır renkli alevler saçan iki azgın boğa getirir. Tek başına boyunlarına boyunduruk vurur, çelik sapana koşar. Dümdüz birkaç çizgi çeker, bir arşın kadar toprağı sürer. Burunlarından bakır renkli alevler saçan bakır tırnaklı boğalar tezekleri çiğner, ufalarlar.

Yason, Aiet gibi boğaları zaptedemeyecek, tarla süremeyecekti. Ama Aiet’in güzel kızı Medea, Yason’a gönlünü kaptıracak, tarla sürmekte ona yardım edecekti. Medea bir Medyumdu. Promete’nin kartal tarafından oyulmuş ciğerini iyi etmek için ona ilaçlar yapmıştı. Promete’nin didiklenmiş ciğerinden dökülen kanların değdiği topraktan bir yaban çiçeği bitmişti. Bu çiçeğin suyundan Medea ilaç yapmıştı. Bu ilaçtan vücuduna süren kimseye kılıç, ateş zarar vermez, hiçbir güç onu alt edemezdi. Medea Yason’a bu ilaçtan verir. Yason böylelikle Aiet’in koşulunu yerine getirmeyi başarır.

Yason, Medea’nın yardımıyla ‘Areos” Dağı’nda bir meşe ağacının tepesinde asılı altın koç postunu koruyan ejderhayı öldürür. Değerli hazineyi ele geçirir. Sonra Medea’yı da alarak gizlice kaçmaya çalışır. Aiet adamlarını, kaçan Argonavtların arkasından gönderir. Fakat Kolhların çabaları boşa çıkar. Aiet’in oğlu ‘Apsirt” bu çarpışmalarda can verir.

Aiet’in altın koç postu ile Argonavtlar’ın macerasını birçok ozan destanlaştırmıştır.

Kafkas Halklarıyla devletlerinin doğuşuyla ilgili söylenceler

’Eski Yunan yazınında Kafkas halklarının menşei ve Kafkas devletlerinin kuruluşlarıyla ilgili epey bilgilere rastlıyoruz. Bu söylencelerin en ünlüsü yine Yason’la ilgili olan söylencedir. Altın postu kaçırdıktan sonra Yason ve Medea Kolheti’ye geri döner, Yason düşmanları tarafından tehdit edilen kayınbabası Kolheti kralı Aiet’e yardım eder. Düşman çevre ülkelere saldırır, geniş topraklar elde eder. Yason ‘Sasper” (İspir) -İber” ülkesine çok hizmetlerde bulunur. Bunlardan biri önceleri göl olan Aras suyuna kanal açtırarak denize akıtır. Göl yatağını verimli ovalara çevirir. Yason artık İberlerin gözünde kutsallaşmıştır. Adına mabetler kurulur, tanrı gibi saygı görmeye başlar. Yason’un şövalyelerinden biri olan ‘Armen”de Ermenistan ülkesini kurar. Bu ülkeye kendi adını verir. Yason’un karısı, Kral Aiet’in kızı Medea ve oğlu ‘Med”de ‘Medea” ya da ‘Midia” ülkesini kurarlar Bu ülkeye kendi adlarını verirler. Yason’un öteki şövalyeleri de birçok kent ve ülkeler kurarlar.

Yunan yazını ve söylenceleri arasında Gürcüler’e dair daha birçok öyküler vardır. Bu öyküler Gürcü insanlarının gerçek yaşamından yansıyan ışık hüzmeleridir. Ancak gerçekler burada renklendirilip masallaştırılmıştır.”

İberia ve Kolheti kırallıklarının kurulması

Yukarıda gördüğümüz bilgi ve belgeler göstermiştir ki M.Ö. 6. Yüzyılda Subariler’in kuzey bölgeleri, özellikle bugünkü Gürcüstan Halkı ve onun ulaştığı endüstriyel gelişme o derece ileriye gitmiş ki, artık burada yerel bir devlet organizasyonu oluşturulması için gerekli tüm koşullar tamam olmuştu. Urartu Kırallığı’nın yıkılıp Van kıyısındaki başkentinin yerle bir olmasından Gürcüstan’daki insanların etkilenmemiş olması, idari sisteminin zarar görmemiş olması ve hatta güneydeki idari merkezlerin kuzeye doğru kayması bunun kanıtlarından biridir.

M.Ö. 6. Yüzyıla ait Güney Kafkasya politik durumu ünlü Yunan tarihçisi Herodot tarafından kaleme alınmıştır. Buna göre, Meotidi (Azov) gölünden Kolh ülkesinin Pasidi Nehri’ne değin olan mesafe iyi yürüyüşle 30 günlük yaya yoludur. Kolheti’den Midia artık pek uzak değildir. Bu iki ülke arasında sadece bir etnik halk yaşamaktadır. Bunlar da ‘Sasperler”dir. Kolhlar Pasidi Nehri’nin döküldüğü ‘Kuzey Deniz” (Karadeniz) kıyılarında yaşıyorlar. Bunların aşağılarında ‘Sasperler”, aşağılarında Midialılar, Midialılar’ın aşağılarında, Kızıl Deniz’e kadarki yerlerde de Persiyalılar yaşıyor. Iki deniz arasında işte bu dört etnik topluluk yaşamaktadır.”

Sasperler Kafkas zirvelerinden Tavri (Tahir) Dağı’na, Kolheti’den Azerbaycan’ı İran’dan ayıran dağlara değin uzanan geniş topraklara sahipti. Bu topraklar aşağı yukarı eski Urartu topraklarını kapsayan sınırlardı.

Bu çağlarda Kartli’nin (Doğu Gürcüstan) durumunu Ksni Vadisi’nde bulunan ‘Ahal gori” kazı sahasından elde edilen yüksek sanat eserleri hazinelerinin göz kamaştırıcılığından tahmin edebiliriz. Bu hazinelerin yüksek sınıf insan topluluğuna ait kalıntılar olduğu kuşkusuzdur.

Eski Yunanlılann ‘Kolida” dedikleri Batı Gürcüstan’a yerli Gürcü Halkı ‘Egrisi” adı veriyordu. Kolheti Krallığı’nın kuruluş tarihi kesin olarak saptanabilmiş değildir. Bu krallık hakkındaki bilgilere M.Ö. 6. Yüzyıl Yunan belgelerinde rastlıyoruz.

Eski Kolhida Krallığı Aphazya’dan başlayarak Karadeniz kıyı boylarından uzak güneylere değin uzanan geniş bir ülkeydi. Trapezon ve Kerasunt (Giresun) kentleri güneylerde birer Kolh kentiydi. Pasidi (Poti), Dioskurias (Sohumi) ve Pitiunda (Biçvinta) ise Kolh ülkesinin kuzey kentleri idi. Kolheti Krallığı’nın başkenti Pasidi Nehri kıyısında bulunan ‘Aia” (Kutaisi) kentiydi. O tarihlerin Pasidi adı, bugünkü ‘Rioni” Nehri’ni ifade ediyordu. Pasidi Nehri ‘Kvirila” Çayı kavşağına değin uzanıyordu. Bundan yukarısı artık Kvirila Çayıydı.

Yunan koloni kentleri Kolhlarla yaptıkları alış verişten büyük kazançlar sağlıyorlardı. Giderek büyüyüp zenginleşen Yunan kentleri Pitiunda, Dioskuria, Pasidi ve Trapizoni kentleri mermer yapıları, güzel limanları, su kanalları, içme suyu boruları ve çevre surları ile mamur birer kent görünümü kazandılar. Batı Gürcüstan kentlerinde yürütülen kazı çalışmalarında o çağlara ait birçok yabancı devlet metal paralarına bolca rastlanmıştır.

Ticaret yaşamı Kolhlar için de hayati önem taşıyordu. Kolheti’de iç ticaret giderek o derece gelişti ki, artık yurtdışından getirilen yabancı paralar piyasalara yetmez oldu. Bu noksanlığı giderebilmek için Kolheti kralları M.Ö. 5. Yüzyılda kendilerine özgü özel para bastırmak zorunda kaldılar. Bu Kolh paralarının bir yüzünde öküz başı, öteki yüzünde de Kolh tanrıçasının kabartma resmi bulunuyordu. Bu paralar değişik boyuttaydılar. Bugün Batı Gürcüstan kazılarında Kolh paralarına sıkça rastlanmaktadır. Kolheti’de altın, gümüş, pirinç süs eşyaları, küpeler, yüzükler, broşlar, iğneler, değişik havyan figürlü ev eşyaları ve heykelcikler bolca imal ediliyordu. Pirinç tokalı bel kayışları hayvan figürleriyle süsleniyordu. Renk renk boncuklardan örülmüş gerdanlıklar Kolh insanı tarafından pek sevilen süs eşyalarındandı. Kolhlar ölülerini pişmiş toprak kaplara (Küp), sandukalara koyar öyle gömerlerdi. Ölüler para, silah, kap kacak, süs eşyaları gibi kişisel eşyalarıyla birlikte gömülürdü.

Eski Kolh mezarları incelendiğinde bazı mezarların varlıklı, bazılarının ise yoksul insanlara ait olduğu görülür. Kimi ölüler daha çok altın, gümüş, silah ve para ile gömülmüş, kimileri de az ya da hiç. Bu durum o çağların Kolh Halkı arasında sosyal eşitsizliğin yaygın olduğunu gösterir. Bazen öyle mezarlara rastlanmıştır ki, burada gömülenin kral ya da çok yüksek rütbeli birisi olduğu inancına varıyoruz.

İberya-Kolheti ve Akamenid Kırallığı

Akamenid Kırallığı etkilerini Kafkas ülkelerine değin genişletti. Persiyalılar Güney Kafkasya’da önce Gürcüstan’ın güney illerini ele geçirdiler. M.Ö. 5. Yüzyıl ilk yarılarında Pers Krallığı’nın kuzey sınırlarını, işgal edilmiş Gürcü toprakları oluşturuyordu. Yunanlı tarihçi Herodot’un verdiği bilgilere göre: ‘Persiyalılar Aras Vadisi, Fırat ve Tigros kaynakları ile Van Gölü çevresini 18 Numaralı Pers Eyaleti haline getirdiler.”

Bu toprakların yerli sakinlerini ‘Metieneler, Sasperler ve Alarodienler” oluşturuyordu. Meshiler, Tibarenler, Mosinikler de Güney Karadeniz kıyılarını kapsayan 19 numaralı Pers Eyaleti sınırları içinde kalıyorlardı. Bu küçük yerli halk toplulukları Perslere ağır vergiler ödemeye mahkum edilmişlerdi

Persiyalılar giderek Güney Kafkasya içlerine doğru sokuldu. Kolhları ve onların komşularını da etki alanına alıp vergiye bağladılar. Kolhlar ve diğer Güney Kafkasya yerlileri ülkelerini savunma gereği duymaya başladılar. Ancak çok güçlü düşmana karşı daha ılımlı kandırma yolları denemeyi tercih ettiler. Pers hükümdarlarına genç ve güzel kız-erkek Kafkas esirleri gönderip gönüllerini kazanmaya çalıştılar. Güney Kafkasya topluluklarını en çok yıpratan yükümlülük, Perslerin istedikleri zaman onları asker edip savaşlara sürmesiydi. Persler Yunanlılarla savaşlar yaptıklarında bu orduda çok sayıda Gürcü askeri de görev alırdı. M.Ö. 400 yıllarında Yunanlı komutan ve yazar Ksenoponte Güney Gürcüstan halklarından Haliblerı Mossinikleri Taohları ve daha başka toplulukları gözleriyle görüp yaşantılarını kaleme aldı. Anılan toplulukların bu dönemde savaşlar nedeniyle zayıf düşmüş olmalarına karşın Ksenoponte burada bol miktarda yiyecek ve evcil hayvan bulabilmiştir. Bu Gürcü oymaklarının ticaret merkezleri ve hararetli alış veriş gelenekleri de bulunurdu. Deniz kıyısından uzakta büyük ve zengin bir ‘Gumniadi” kentleri vardı ki, bu kent yakın doğuda epey önemli bir ticaret merkeziydi. Barış dönemlerinde bu tür Gürcü ticaret merkezleri Yunanlı tüccarlara da hizmet verirdi.

Bu yöre yerli insanlarının savaş araçları arasında çeşit çeşit mızraklar, örgülü ve üstü öküz derisiyle kaplı kalkanlar, kemerlere asılı kamalar ve demir baltalar sayılabilir. Bu insanlar savaş sırasında ağaçtan ya da köseleden yapılmış yüz maskeleri de kullanırlardı. Vücutlarını korumak için de keten zırhları ve keçe elbiseler giyerlerdi. Kıyıboyu insanları madenciliğe önem veriyordu. Trabzon güneylerinde yaşayan Halibler’in çoğu metal işçiliği ile geçimini sağlardı. Mossinikler ise denizcilikte usta insanlardı.

Varlık bakımından sosyal eşitsizlik burada da kendini gösteriyordu. Varlıklı ailelerin çocukları ile yoksul ailelerin çocukları arasındaki fark hemen göze çarpardı. Varlıklıların çocukları özel ilgi ve bakımla büyütülürdü. Güneydoğu Karadeniz kıyı boylarında yaşayan Gürcü kökenli bu kabilelerin her birinin ayrı özerk beyleri vardı, Bu beyler halkın finansı ve koruması altında köşklerde yaşarlardı.

Bura halkı cesur, özgürlük sever, onurlu ve gururlu insanlardı. Ksenoponte onların kahramanlıklarından ve başına buyruk yaşamlarından söz eder. Ksenoponte Yunan askerleriyle Taohi köylerine yaklaştığında Taohiler ölümü göze alarak onlara şiddetle karşı koydular. Kadın erkek tüm Taohi Halkı kalelere sığınıp Yunanlılara karşı savunma savaşı verdiler. Bin bir güçlükle kaleleri elde edebilen Yunan askerleri tüyler ürpertici manzarayla karşılaştılar. Taohi kadınları önce çocuklarını, ardından da kendilerini uçurumlara savuruyorlardı. Taohi erkekleri de son çare olarak buna baş vuruyorlardı. Bu insanlar Yunanlılara köle olmaktansa ölümü yeğliyorlardı. Bu sırada ilginç bir olay oldu. Yunan askerlerinden birisi kendisini uçuruma atmaya hazırlayan bir Taoh askerinin elbisesine göz koydu, Elbisenin eteğine yapıştı. Ancak Taohi erken davrandı ve Yunanlıyı da arkasından sürükleyerek uçurumun dibini boyladı.

Yunanlılar Mossinikleri de yenilgiye uğrattıklarında kaleye sığınıp teslim olmaya yanaşmayan Mossiniki beylerini ateşe vermekle tehdit ettiler. Mossinikiler Yunan’a köle olmaktansa diri diri yanmayı yeğlediler.

Ksenoponte Karadeniz’in güney kıyı boylarındaki yerleşim birimlerini tek tek kaleme aldı. Bunlar Trapizoni, Kerasunti, Kotiora (Ordu) ve Fırat ırmağı başlarındaki köy ve kentlerdi. Bu çağlarda bu topraklar Pers otoritesinden kurtulmuş ancak kendi aralarında da sağlam birlik kuramamışlardı.

http://www.turkleronline.com/diger/gurculer/gurcu35.htm

Helenistik Çağ’da Gürcüstan ve komşuları

’Akemenid Krallığı iki yüzyıl yaşadı. M.Ö. 4. Yüzyılda Büyük İskender’in komutasındaki Yunan orduları bu krallığa son verdi.

Fakat Büyük İskender’in uçsuz bucaksız imparatorluğu da uzun ömürlü çıkmadı. M.Ö: 323 yılında Büyük İskender’in ölümü üzerine ülkesi dağıldı. Büyük İskender’in bölgelere idareci tayin ettiği ‘Kral vekili’ komutanlar İskender’in ölümü üzerine kendi bölgelerinde bağımsızlık ilan edip kral olarak tahta oturdular. Asya ülkeleri komutanı ‘Selevkos’ payına düşen bu ülkelerin kralı oldu. Sonraları yerine geçen yeni krallar hanedanına ‘Selevkoslar’ ya da ‘Selevkidler’ adı verildi.

Baktria ve Pontus Kırallıkları: Kısa zaman sonra Selevkos Krallığı parçalanarak küçük krallıklara bölündü. 3. Yüzyıl ortalarında Baktria ve Partia Selevkoslara karşı baş kaldırıp bağımsızlıklarını ilan etti. Baktria Ülkesi Kaspi (Hazar) denizinin karşı kıyılarında bulunuyordu. Partia ise Kaspi’nin güney ve güneybatısına düşüyordu. Partia tahtında ‘Arşakidler’ hanedanından krallar oturuyorlardı. Partia ya da diğer adıyla Arşaklı hanedanlığı M.Ö. 250 yılından M.S. 226 yılına değin 500 yıl hüküm sürdü. Bu hanedan ömrünün sonuna doğru Güney Kafkasya halkları tarihinde önemli roller oynadı.

Ardından Pontuslular da Selevkoslara karşı bağımsızlık ilan ettiler. Pontuslular bu adı ‘Pontus” denizinden (Karadeniz) alıyorlardı. Bu ülke Karadeniz’in güney kıyılarında, Anadolu topraklarında bulunuyordu. Pontus krallığının büyük kentleri Sinop ve Amisa’dan (Samsun) ibaretti.

Helenizm ve Gürcüstan: Büyük İskender ve komutanlarının kurduğu krallıklar yerel halklar üzerinde büyük etkiler yarattı. Yunan ya da Elen kültürü bu halklar arasında geniş biçimde yayılıp yerleşmeye başladı. Büyük İskender tarafından kurulan eski ve yeni kentler Elen kültürünün merkezleri haline geldi. Bu kültür merkezleri birbiriyle canlı ilişkiler geliştirdiler. M.Ö. 4. Yüzyıldan miladın ilk yıllarına değin süren bu Elen kültür hareketleri dönemine ‘Helenistik Çağ” ya da ‘Helenizm” adı verildi.

Hellenizm hareketleri Gürcüstan üzerinde de büyük etki yaptı. Bu dönemde Gürcüstan’ın dış ülkelerle ticaret ilişkileri büyüdü, ticaret yaşamına kültür ve deneyim değiş tokuşu da eklendi. Ülkede Yunan dili ve’ yazını gelişip büyüdü. Miladın ilk yıllarına ait olduğu anlaşılan ve Mtsheta’da bulunan eski Yunan yazıtları Yunan dilinin Gürcüstan’da ne derece edebi boyutta bilinip kullanıldığını göstermişti. Hellenizm çağı, Gürcü politik yaşamına da büyük yenilikler getirdi.”

Mtsheta’da arkeolojik kazılar

’1937 yılından bu yana Mtsheta’da arkeolojik kazılar yürütülmektedir. Bu kazılar Gürcü Ulusunun birçok değerli hazinelerini gün yüzüne çıkarttı. Elde edilen belge ve bulgular sayesinde M.Ö. Birinci bin yıldan M.S. 8. 9. Yüzyıllara değin 2000 yıllık Gürcü yaşantısını öğrenmiş oldu. M.Ö. Birinci bin yıl başlarındaki pirinç çağında Mtsheta kenti önemli bir merkezmiş. Tarımla uğraşan o çağların Mtsheta Halkı savaşçı bir toplummuş. Mtsheta’nın dış mahallelerinden biri olan ‘Samtavro’da çok eski mezarlar bulundu. O devirlerde ölüler derin çukurlara gömülür mezar duvarları dere taşlarıyla örülürmüş.

Mtsheta Hellenistik çağlarda kent merkezi oldu. Burası kent merkezi olduktan sonra çiftçilikle uğraşan insanları daha uygar ve uysal olmuş. Bu tarihten sonra ölü gömme usulü birkaç kez değişikliğe uğramış. M.Ö. Birinci bin yıl sonlarına doğru ölüler küp içine konulup gömülmeye başlamış. Milat yıllarında ise ölüler burada önceleri kiremit, tuğla örme duyarlı mezarlara, daha sonra da taş ve mermer sandukalı mezarlara gömülmeye başlanmış. Mtsheta o tarihlerde o derece kalabalık bir kent olmuş ki, Samtavro mezarlığı yetersiz kalmış. Bazen mezarlar üst üste iki katlı yapılmaya başlanmış. Bu mezarlarda da çok sayıda silah, kap kacak, kadın süs eşyaları, para gibi şeyler bulunmuştur.

Mtsheta çevresinde, Armazishevi mevkiinde bulunan başka bir eski mezarlıkta anlaşıldığına göre devletin üst düzey bürokratları, prensler, prensesler ve aileleri gömülmüş. Bu mezarlardan çıkarılan antik eşya hır akıllara durgunluk verecek zenginliktedir.”

Kolheti ve Pontus

’M.Ö. ikinci yüzyıl sonlarına doğru Kolheti gücünü kaybetmeye başladı. Ülke, birliğini kaybedip birkaç küçük bağımsız beyliğe bölündü. Bu beylikler merkeze gevşek bağlarla bağlıydı. Pontus Kıralı Mitridate Kolhlar’ın bu durumundan yararlandı. Mitridate canlı, hareketli ve yürekli bir kraldı. İktidarı döneminde ülkesi sınırlarını genişletmeyi ve Romalılar arasına korku salmayı başardı. Mitridate Gürcü oymaklarından, önce Tibarenleri ve Halibleri kendine bağladı. Ardından Kolheti’ye de el atıp, burayı da etki alanı içine aldı. Kolheti tahtına kendi oğlunu oturttu. Ancak genç prens Kolheti’yi Pontus’tan kopararak bağımsız krallık haline getirme hevesine düştü. Mitridate oğlunu bundan dolayı ölümle cezalandırdı. Sonra bu ülke idaresine güvendiği komutanlarından kişiler tayin etmeye özen gösterdi. Mitridate Kolheti ülkesinden gemi yapımında dayanaklı kereste çeşitleri, reçine, usta denizci personel temin ediyordu. Ancak Kolhlar Mitridate idaresinden memnun değillerdi. Sonunda Kolh Halkı M.Ö. 83 yılında ayaklanıp Mitridate’ye karşı savaş başlattı.”

Doğu Roma işgal hareketleri

’Mitridate’nin kaderi yüzüne gülmedi. Romalılar kısa süre sonra Mtridate idaresine son verdi. Romalılar M.Ö. 3. Yüzyıl sonlarından itibaren dünya sahnesinde politik varlık olarak ortaya çıktılar. 2. Yüzyıl başlarından itibaren yerlerinden taşıp Asya ülkelerine ayak bastılar. Aynı yüzyıl içinde Anadolu artık bir Roma ülkesi hali geldi. Romalıların Küçükasya’da kurdukları düzen, halkın sırtına yükledikleri ağır vergiler, memurlarının kaba davranışları halkı bizar etti. Giderek Anadolu halkında Romalı boyunduruğuna karşı başkaldırma ateşi tutuşturdu. Mitridate bu durumdan yararlanmak istedi. Aslında Mitridate, kendi ülkesi dışında sürdürülen Romalı zulmü ile ilgilenmiyordu. O kendi ülkesinin çıkarlarına bakıyordu. M.Ö. 88. - 65. yılları arasında patlak veren Roma-Mitridate savaşı yirmi yıl kadar sürdü. İç ayaklanmalar, kargaşa nedeniyle gücünü epey kaybeden Romalılar bu savaşta başlangıçta epey sıkıntılara düştüler. Ancak sonra toparlanıp savaşın kaderini kendi çıkarları doğrultusunda değiştirdiler. Romalılar Mitridate ve onun bağlaşıklarını teker teker yendiler.

Roma-Mitridate savaşı sırasında Ermeniler, Albanlar ve Iberya (Gürcüler) Mitridate tarafını tuttular. Ermenistan M.Ö Birinci yüzyıl ilk yarılarına doğru güçlü bir ülke görünümüne ulaştı. Bu yıllarda Ermenistan tahtında Kral Tigran 2 bulunuyordu.”

Albanya

"Albanya bugünkü Azerbaycan’ın eski ismidir. Öteden beri bu topraklar üzerinde değişik Kafkas toplulukları yaşıyordu. Söz konusu çağda bu topluluklar birleşik bir krallık kurdular.

Albanya Krallığı yüzyıllar boyu Gürcüstan’la politik, kültürel ve ekonomik bağlarla bağlıydı. Daha sonraki feodal çağlarda bu ülkeye yabancı akıncılar geldi. Bu yabancılar arasında en önemlileri Türk kökenli toplumlardı. Böylece bu topraklara yerleşen Azeri Türkleri Gürcüstan’la komşu oldular.

Ermenistan ve Albanya’da Pompeus işgalleri

M.Ö. 66 yılında Romalılar’ın yeni komutanı Pompeus, Mitridate’yi kesin yenilgiye uğrattı. Mitridate kaçarak Kolheti’ye sığındı. Bir kışı burada geçirdikten sonra askeri güç oluşturmak için kuzey ülkelerine doğru uzandı.

Sıra Mitridate’nin bağlaşığı ülkelere gelmişti. Pompeus önce Ermenistan’a saldırdı, Tigran’ı itaat altına aldı. Ardından İberya ve Albanya toprakları üzerine yürüdü. Albanlar Pompeus’a karşı sıkı bir savunma savaşına girdilerse de baş edemediler. Barış istemek zorunda kaldılar."

Romalılar Gürcüstan’da

’Bu sıralar Kartli tahtında Kral Artagi hüküm sürüyordu. Artagi uzak görüşlülüğünü gösterip Romalılarla barış görüşmeleri denemesine girdi. Öte yandan da gizli savaş hazırlıkları sürdürdü. Romalılar Artagi’nin oyunlarını öğrenip yıldırım hızıyla Kartli’ye girdiler. Bu ani baskınla Gürcülerin Armazi Kalesi’ni ele geçirdiler. Gürcü Kıralı, Kura Irmağı’nın karşı yakasına geçerek köprüleri ateşe verdi. Oradan uzaklaştı. Romalılar çarpışa çarpışa Gürcüleri arkasından kovaladılar.

Gürcü Halkı kolay kolay Romalılara boyun eğmek niyetinde değildi. Artagi bir yandan ölüm kalım savaşı verirken diğer yandan barış görüşmelerini sürdürdü. Ölümden kurtulabilen Gürcü askerleri derin karanlık orman içlerine çekilip ağaç tepelerine tırmandılar ve oradan Romalılar’ın üzerine ok yağdırdılar. Romalılar kendilerini korumak için ormanları ateşe verdi. Romalılara teslime yanaşmayan sayısız Gürcü savaşçı ormanlarla birlikte kül olmayı yeğledi. Roma-Gürcü savaşı Gürcüler büyük kayıplar verdi. Çarpışmalar sona erdiğinde ortada 9000 Gürcü askeri cesedi bulunuyordu. M.Ö. 65 yılında vukubulan bu savaşta yenilen Gürcü Kıralı Artagi kaderine razı olup Pompeus’la barış imzalamak zorunda kaldı.

Artagi, Romalılara çocuklarını ve değerli hediyeler verdi. Bu hediyeler arasında Altın Karyola Altın Taht Altın Masa gibi paha biçilmez eşyalar da vardı.

Pompeus, Gürcü Kıralı Artagi’nin işini bitirdikten sonra Pontus Kıralı Mitridate’yi ele geçirmek için Kolheti’ye doğru yürüdü. Kolh Halkı Mitridate’den çok çektiği için onu yakalamak isteyen Romalılara karşı çıkmadı. Ancak Kolheti’ye giren Pompeus burayı da bir Roma sömürgesi olarak ilan etti. Romalılar Kolheti idaresinin başına kendi adamlarını yerleştirdiler.”

Batı ülkeleri yazınında Gürcüstan’a dair yazı ve haberler

’Pompeus askerleri arasında yazarlar, araştırmacılar da bulunuyordu. Bunlar Pompeus seferlerini kaleme alırken işgal ettikleri yeni ülkelerde gördüklerini de kaleme alıyorlardı. Bunlar Gürcüstan hakkında da epey bilgiler kaleme aldılar. M.Ö. Birinci yüzyıl ünlü Yunan yazarlarından Strabon bu yazıları eski bilgilerle birleştirerek yeniden kaleme aldı ve yayımladı. Gürcüstan’ın bu dönemine ait durumunu bu yazı ve haberlerden öğreniyoruz.”

İsa’dan önce 1. yüzyıl başlarında Gürcüstan’da endüstriyel durum

’Gürcüstan’ın değişik bölgeleri üretim sahası bakımından birbirinden farklılıklar gösteriyordu. Dağlık kesimlerle ovalık kesimler arasındaki fark ise daha da büyüktü. Ovalık yerlerde halkın gelişimi, kültürel yaşamı, ekonomik durumu dağlık yerlere nazaran daha hızlı yürüyordu. Düzlüklerde ulaşım olanakları daha elverişli, doğa koşulları ılımlıydı. Dağlı Gürcü Halkı Ovalı Gürcü Halkıyla ayak uyduramıyor, durumlarının iyileştirilmesinde zorluklarla karşılaşıyordu.

Ulaşım olanakları: Ova insanları ulaşım aracı olarak karayollarından başka nehir sularını da kullanıyorlardı. Batıda Rioni ve Kvirila nehirleri kayıklarla Şorapani’ye değin ulaşım sağlıyordu. Bu işi doğuda Kura ve Alazani nehirleri görüyorlardı. Gürcüler bu nehirler üzerinde sayısız köprüler yapmışlardı. Sadece Şorapani’den Pasidi (Poti)ye değin uzanan mesafede 120 köprü inşa edilmişti. Kura nehrinin en geniş yeri olan Mtsheta yakınlarında ve başka nehirler üzerinde sayısız köprü bulunuyordu. Dağlı kesim insanlarının ulaşımı bu denli rahat ve kolay olmuyordu. Svanlar gibi dağlı oymaklar kış aylarında çevreden tümüyle kopuyorlardı. Yaz aylarında bile ovalara ulaşım onlar için problemliydi.

Köy ekonomisi:

En yüksek yerlerde yaşayan insanlar en yoksul insanlar sayılıyordu. Svanlar ve bunlara komşu Gürcü oymakları hayvancılık ve avcılıkla sağlıyorlardı. Daha alçak dağ eteklerinde yaşayan halk da hayvancılığın yanı sıra ekincilik de yapıyordu. Ovaların durumu ise bambaşkaydı. Buralarda baş uğraş tarımcılıktı.

Kolheti Halkı meyvecilik, keten, kendir, arıcılık. Balmumu, reçine, gemi inşaatlarında kullanılan rutubete dayanıklı kereste üretimi ile ün yapmıştı. Kartli’nin durumu da bundan pek farklı değildi. Kartlililer, buğday, arpa, darı gibi zahire türünden ürünlerle bağcılık ve meyvecilik gibi işlerle uğraşıyorlardı. Kartli, eskiden beri şaraplarıyla ünlüydü. Kartli insanları sürüler halinde evcil hayvanlar da besliyorlardı. Ayrıca burada el sanatları pek gelişmiş, birçok insan usta birer sanatkâr olmuştu.”

Ticaret

’Ova bölgelerde ticaret hareketleri canlıydı, Yaylalarda yaşayan insanlar tuz ve başka gereksinimlerini bu pazarlardan gidermek zorundaydılar. Ovalarda yaşayan Gürcüler arasından dış ülkelerle ticaret yapacak kadar zengin tüccarlar yetişti. Bunlar Hindistan’dan aldıkları malı Hazar kıyılarına kadar getiriyorlar, Hazar’ı kayık ya da gemilerle geçip Kura Irmağı’na ulaşıyorlardı. Kura ırmağı su ulaşımına elverişli olduğu için bu ırmak yoluyla malları Kartli’ye değin getiriyorlardı. Su ulaşımına elverişli olmayan bundan sonraki mesafe Şorapani’deki Kvirila Çayı’na değin dağ yollarıyla gerçekleştiriliyordu. Şorapani’den Pasidi’ye yine su yollarıyla yolculuk yapılır, Karadeniz’e ulaşılırdı. Mallar Karadeniz limanlarından Avrupa ülkelerine gönderilirdi.”

Kentsel yaşam

’Bu çağlar Gürcüstanı üzerine bilgiler veren Strabon, ‘Bu ülke zengin bir ülkedir. Olduğundan daha kalabalık nüfus besleme gücüne sahiptir. İberia (Doğu Gürcüstan) gerçekten birçok mamur kentlerle, köylerle donatılmış bir ülkedir. Buradaki evler, kanıtı binaları, pazar yerleri kiremitle örtülü, arkitektürel kaidelerle inşa edilmiş binalarla doludur’ diye yazmaktadır.

Strabon’un sözünü ettiği kamu binaları, hamamlar, çeşmeler, mabetler gibi yapı kalıntıları Armazi kazılarında bulunmuştur. Samtavro mezarlık kazılarında büyük bir yazılı mezar taşı bulunmuştur. Bu yazıda ‘Sanat Bakanı Mimar Akoli’den söz edilmektedir. Akoli herhalde Mtsheta kentinin baş mimarı olmalıydı. Samtavro mezar kazılarında çeşitli inşaat malzemeleri, kiremit ve tuğlalar da elde edilmiştir.

Kolheti’de o çağlara ait en büyük kentsel yerleşim birimleri Pasidi (Poti), Dioskuria (Sohumi), Pitiunda (Biçvinta) ve Şorapani sayılabilir. Kartli’nin en büyük kent merkezleri ise Mtsheta ve Armazi’ydi.”

Kültür

’Gürcü Halkı’nın eski kültür gelenekleri bu çağda yıl başarılar kaybetti. Beri ve Kldeti köylerinde yürütülen kazılarda elde edilen Armazi Eristavlığına (Beylik) ait kültür materyalleri bunun kanıtıdır. Milat yıllarına ait bu materyaller değerli taşlarla bezenmiş altın takılar, yüzükler, bilezikler, küpeler, gerdanlıklar, saç tokaları, silahlar, gümüş ev eşyaları; kap kacak, bel kemerleri, değerli taşlara oyulmuş insan portreleri, altın ve gümüş sikkeler vb.dir Bu eşyaların büyük bir bölümü yerli Gürcü ustaları tarafından yapılmış, Gürcü ulusal sanat örnekleridir. Çoğu birer sanat şaheseri niteliğindedir.”

İsa’dan önce 1.yüzyıl .aşlarında Gürcüstan’da toplumsal düzen

’Bu çağlarda Gürcüstan’ın, değişik bölgeleri ekonomik, kültürel ve yaşam biçimi özellikleri ne kadar farklılık gösteriyor idiyse, toplumsal düzen de o kadar farklılık yansıtıyordu.”

Dağlık bölgelerde ilkel toplum düzeni

’Dağlık kesim insanlarının toplumsal düzeni ovalılara nazaran daha basit ve ilkeldi. Doğa koşullarının dağlarda ağır olması tarım uğraşısına olanak tanımıyordu. İş araç gereçleri de pek ilkeldi. Burada yaşayabilmek için halk kitleleri arasında dayanışma kurmak gerekti. Aynı oymağın insanları hak ve yetki bakımından birbirinin aynıydı.

Svanlar’ın başında idareci beyler bulunurdu. Ancak bu beyler kendi başlarına halk adına hiçbir karar veremezlerdi. Bu beylerin başkanlığı altında 300 kişilik bir halk kurultayı görev yapardı. Bu 300 kişilik kurultay değişik Svan aşiretlerinden birer temsilciden oluşurdu. Her temsilci bir oya sahipti. Svanlar’ın özel yetiştirilmiş orduları yoktu. Savaş hali belirdiği zaman beyler ve kurultay üyeleri kendi idari bölgelerinden her yetişkin Svan erkeğini askere çağırırdı. Her Svan erkeği bu çağrıya seve seve koşardı. Kısa süre içinde savaş alanları askerle dolardı. Savaş silahları aynıydı. Bu çağlarda diğer dağlı Gürcülerin durumu da buna benzerdi”.

Ova Gürcüleri’nde toplumsal sınıflar (kastlar)

’Gürcüstan’da ova toplumu arasında dengeler bozulmuş, sosyal eşitsizlikler görülmeye başlamıştı. Özel mülkler konusunda aileler arasında iyiden iyiye derin uçurumlar belirmeye başlamış, varlıklılarla yoksullar, özgür kişilerle köle ve ırgatlar arasında eşitlik kalmamıştı. Strabon’un verdiği bilgilerden ve başka kaynaklardan öğrendiğimize göre o çağlarda Gürcü Toplumu dört sınıfa ayrılırdı: 1.Sınıf: Kıral soyundan gelen ailelerdi. Bunlara ‘Sepe’ adı verilirdi. Diğer soylulara. ‘Sepetsuli” denirdi. Kralın kendisi ‘Mepe’ devletin başıydı.

2.Sınıf: Bunlar Kurumiler’di.
Kurumiler din adamlarından oluşuyordu. Görevleri putpercst tapınakların ibadet ve idaresini yürütmekti. Komşu ülkelerle çıkacak problemleri halletmek, diplomasiyi yürütmektir. O çağlarda tapınaklar iyice zengin olmuştu. Kartli’deki tapınaklar geniş mülkler, sayısız servetler biriktirmişlerdi. Mesheti Bölgesinde bulunan ‘Levkotea’ mabedi o derece çok mülk ve servet edinmişti ki, çevredeki ülkeler sırf bu serveti ele geçirmek için buraya saldırılar düzenliyordu.

3.Sınıf: Özgür halk ve köylülerdi.
Savaş halinde krallar bu kesimden asker toplar, ordular oluştururdu. Çok eskilerde bu sınıfa Gürcüce’de ‘Eri” denirdi. Eri sözcüğü zamanla ‘Ulus’ anlamı taşımaya başladı. 4. Sınıf: ‘Mdabio Halhi’ sınıfıydı. Bu sınıf halk özgürlükleri kısıtlanmış, ‘Sepetsuliler’in arazilerini işleyen köylülerdi. Bunların bir adı da ‘Kma’ ya da ‘Glehi’ idi. Yani (Irgat köylüler). Kma Glehileri kullanmak sadece birinci sınıfa giren Kıral ve soyluların (Sepe) hakkıydı. Onun için bunları bir başka adı da (Mesepe Glehi) yani Asillerin kulları. Bu çağlarda Gürcüstan’da kölelik de epey yaygındı. Fakat köleler hiçbir sınıfa dahil edilmezlerdi. Diğer bir deyimle insandan sayılmazlardı. Kral soylularının, kurumların ve bazı varlıklı kişilerin köleleri vardı.

Kölelerin kullanıldığı iş alanı: Yapı taşları yontmak, çamur yoğurup taşımak, maden ocaklarında çalışmak, kürek çekmek gibi değişik iş alanlarıydı. En çok köleye sahip olanlar, kırallar ve Kurumiler’di. 0 çağların Kartli Krallığı kölelik sistemine dayanan bir idareye sahipti.

Kolheti bölgesindeki idari sistem de bundan farksızdı. Ova bölgelerdeki bu tarz idari sistemine karşı dağlık kesimlerde yukarıda da değinildiği gibi ilkel oymak halk kurultayı biçimindeydi. Ova mıntıkalarda bazı aşağı sınıf köylü gruplar da buna benzer ‘Meclisli beylik’ idari sistemini tatbike çalışıyorlardı. Bu tarz ilkel yönetim sistemini terk ederek yeni ve daha insancıl sistem aramak Gürcü toplumunca gereksiz görülüyordu.”

Devlet düzeni

’Eski Gürcüstan’da devlet düzeni Kartli Kırallığı örneğinde daha iyi görülür. 2000 yıl kadar önce Kartli Kırallığı güçlü bir ülkeydi. Bu dönemde tüm ülkenin tek hakimi Kıraldı. Bu kırallara verilen sıfat ‘Kartlis Mepe’, ‘Didi Mepe’ (Kartli Kralı, Büyük Kral) gibiydi. Krallar ülkenin devlet işlerini yüksek memurlar eliyle yürütürlerdi. Kartvelta Mepe’lerin en büyük yardımcıları ‘Eristavlar’, Ezoz Modzeğvariler’ idiler. Eristavlar bir çeşit eyalet valileri, Ezoz Modzğvariler de saray bakanları idi.”

Birinci yüzyıl içinde Gürcüstan-Roma ilişkileri

Kartli Kırallığı’nın Romalılar’a karşı yükümlülüğü

’Romalılar Kolheti’ye girdikten sonra ülke yönetiminin başına kendi adamlarını tayin etti. Kartli Kırallığı’nın statüsünü tanıyıp ona ‘Dost” sıfatı verdiler. İleriki tarihlerde de Romalılar Kartlililere hep ‘Romalıların ve Keizar’ın dostları’ demeyi sürdürdü. Ancak bu sıfat Kartli halkı için arzulanan ve beğenilen bir sıfat değildi. Zaman içinde Gürcüler tarafından zedelenen bu sıfatı korumak maksadıyla Romalılar Kartli’ye takviye kuvvetler göndermek zorunda kaldı.

Bu sıralar Romalılar doğu ülkelerine karşı bitmez tükenmez savaşlar yürütüyorlardı. Kartlililerin ‘Roma Dostu’ olarak kalmaları onlar için pek önemliydi. Çünkü bu sıfatla onlar Kartli’den askeri destek sağlıyorlardı. Romalılar’ın arzusu Güney Kafkasya’yı kuzeye bağlayan dağ geçitlerini yerel güçlerle kontrol altında tutmaktı. Bu geçitlerin her dildeki adı ‘Kapı’ idi. Gürcülerde buralara ‘kari’ (Kapı) adı veriyorlardı.”

Kolheti’de Romalılar’a karşı mücadele

Kolheti Roma baskı ve soygunları

’Romalılar ellerinin ulaşabildiği her yerde insanları korkutup sıkıştırıyorlardı. Karadeniz kıyılarında bulunan Kolheti de onlar için kolay ulaşılabilecek yerlerden biriydi. Deniz araçlarıyla kıyılara dayanıyor, halkı türlü eza, cefaya tabi tutuyorlardı. Roma zulmü Gürcüstan’da doğuya nazaran batıda daha geniş boyutlara ulaştı. Romalı memurlar ellerinden geldiğince Kolh Halkı’nın mallarını, mülklerini gasp etmeye çalışıyorlardı. Roma himayesinde çalışan insan tüccarları halkı bizar edip yaşamını zehir etmişti. Köle tüccarı eşkıya grupları gece, gündüz kıyı boyların da sandallarla dolaşıyor, her fırsatta insanlara baskınlar düzenliyor onları tutsak ediyorlardı. Ardından da ailesine haber gönderip ‘Fidye getirip adamınızı tutsaklıktan kurtarın’ diyorlardı. Çok yüksek fiyat istenen birçok insan yakınları tarafından kurtarılamayarak düşman elinde kalıyordu. Bazen de kaybolan insanların kimin elinde bulunduğu anlaşılamıyordu. Kurtarılamayan birçok tutsak yakınlardaki Roma pazarlarına götürülüp satılıyordu.”

Aniketi Ayaklanması

’Halk bu baskıcı zalimlere boyun eğmiyor, sürekli mücadele veriyordu. Bunun için sık sık silaha sarılmak da gerekiyordu. M.S. 69. - 79 yıllarında Roma İmparatoru Vesfasiane’ye karşı büyük bir ayaklanma baş gösterdi. Aniketi adında bir halk lideri Doğu Karadeniz kıyılarındaki eski Kolheti halklarını birleştirip silahlandırdı. Eski kölelerden olan Aniketi tüm köleleri örgütledi. Kölelerin istediği sadece özgürlüktü. Kolh halkları ise bağımsızlık mücadelesine girmişlerdi. Aniketi ilk saldırıda Trabzon’u ele geçirdi Burada bulunan Roma garnizonunu kılıçtan geçirdi. Eski Kolheti toprakları bir süre isyancıların elinde kaldı. Fakat imparator Vesfasiane yeni takviye birlikler gönderip isyanı bastırdı. Tekrar hakimiyet sağladı. İsyancı Aniketi ve adamları bugünkü Samegrelo’ya kaçıp canlarını kurtardı. Samegrelo Kralı isyancıları koruyordu. Ancak sonradan Roma tehdidi ve bazı özel çıkarlar nedeniyle Aniketi ‘ye ihanet edip onu düşmana teslim etti.

Aniketi ayaklanması yenilgiyle sonuçlanmasına karşın Kolheti Halkı bundan yılmadı, savaşımını sürdürdü. Böylece giderek bağımsızlığa doğru yaklaşmayı da başardı.”

M.S ilk ve 2.yüzyıllarda Kartli (İberya) Kırallığı’nın güçlenmesi

Kartli Kırallarının politikası

’Bu dönemlerde Doğu Gürcüstan’ın durumu biraz farklıydı. Kartli Romalılar’dan epey uzaklarda güçlü bir ülkeydi. Bu nedenle Romalıların Kartli kırallarından askeri yardımdan başka fazla bir şey istedikleri yoktu. Romalıların Partiyalılara karşı verdikleri savaşlarda Gürcü askerlerine pek ihtiyaçları vardı.

Bu nedenle Romalılar Kartli kırallarına karşı ‘Dostluk’ havası estirmeye çalışıyorlardı. Kartli kralları Romalıların doğudaki sıkıntılarını pek iyi anlıyorlardı. M.S. Birinci yüzyıl içinde Kartli kıralları Romalılara karşı bu dostluk politikasını kendi çıkarlarına kullanmayı başardılar. Bu dönemde Kartli Krallığı daha bir güçlenip genişledi.

sürecek...

Bu İçerik 6090 Kez Görüntülendi

Tarih Üye Listesi